2 Mart 2013 Cumartesi

TÜRKİYENİN TARİHİ VE TURİSTİK YERLERİ KONU ANLATIMI


TÜRKİYENİN TARİHİ VE TURİSTİK YERLERİ KONU ANLATIMI
TÜRKİYE’YE “Medeniyetin Beşiği” denir.. ve bu tarihi ülkede seyahat ederek yabancilar bu deyisin ne manaya geldigini görebilmektedirler..

Dünya’nin ilk yerlesim birimi.. Catalhöyük’te bir sehir .. milattan önce 6,500 tarhine kadar uzanmaktadir..O tarihten bugüne kadar, Türkiye son derece zengin bir tarihe ev sahipligi yapmis,
ve bu da modern medeniyetimizde kalici izler birakmistir..Yüzlerce senelik kültür mirasi Türkiye’yi bir bilgi ve kültür cenneti haline getirmistir.. Hititler, Frigyalilar, Urartulular, Likyalilar, Lidyalilar, İyonlar, Persler, Makedonyalilar, Romalilar, Bizanslilar, Selcuklular, ve Osmanlilar.. hepsi, Türk tarihine öneml katkilarda bulunmuslardir.. ve ülkenin her tarafina yayilmis olan tarihi harabeler herbir medeniyetin kendine has çizgilerini sergilemektedir.. Türkiye’nin ayni zamanda çok büyüleyici bir yakin tarihi bulunmaktadir.. Osmanli Imparatorlugu’nun çöküsünü takiben, meslek olarak asker ve kisilik olarak büyük vizyon sahibi Mustafa Kemal adinda genç bir adam Birinci Dünya Savasi’nin yenilgisini bütün istilaci kuvvetleri ülkeden atarak memleketi adina parlak bir zafere dönüstürmüstür Mustafa Kemal Atatürk 29 Ekim 1923 ‘de Türkiye Cumhuriyet’ni kurmus ve ülkesini büyük ekonomik ilerleme ve tümden modernizasyonla baris ve huzura kavusturmustur. Yaklasik 100 sene sonra, Türkiye hala bu gururu yasamaktadir.. “Yurtta Baris Cihanda Baris” sloganiyla....

(((Coğrafi ve Siyasi Konum. Jeopolitik konumuyla dünyanın en stratejik ülkelerinden biri olan Türkiye, “Eski Dünya Karaları” denilen Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının kesişme noktasındadır. Doğu ve Batı uygarlıkları arasında olduğu gibi, tüm dinler arasında da tek köprüdür.

Türkiye, üç tarafını çeviren Karadeniz, Akdeniz ve Ege Denizi’yle dünya okyanuslarına bağlanır. Tüm dünya ile komşu gibidir ve tarih boyunca büyük göç ve ticaret yollarının merkezi olmuştur. Boğazlar aracılığıyla Karadeniz dünyaya açılmakta ve bir iç deniz olan Marmara’dan çok önemli su yolları geçmektedir. Doğuda Gürcistan, Erme-nistan, Nahçıvan ve İran; batıda Bulgaristan ve Yunanistan; güneyde Suriye ve Irak ile komşudur.

Erciyes Dağı - KAYSERİ



Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO), Ekonomik İş Birliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı (AGİT), Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), İslam Konferansı Örgütü (İKÖ), Karadeniz Ekonomik İş Birliği Örgütü (KEİ), Ekonomik İş Birliği Teşkilatı (EİT) gibi çeşitli kuruluşlara üye olan Türkiye, aynı zamanda AB üyeliğine adaydır.

Yüzölçümü ve Yüzey Şekilleri. Bir dikdörtgene benzeyen Türkiye topraklarının yüzölçümü 814.578 km²'dir. İran dışında bütün komşularından ve Rusya Federasyonu dışında tüm Avrupa ülkelerinden daha geniş topraklara sahiptir. Yüzölçümünün % 3’lük bölümünün yer aldığı Avrupa’daki topraklarına Trakya, % 97’lik bölümü oluşturan Asya’daki topraklarına ise Anadolu denilmektedir.

Türkiye’nin kara sınırlarının uzunluğu 2.875 km, deniz sınırlarının uzunluğu 8.333 km; genişliği yaklaşık 550 km, uzunluğu 1.500 km kadardır.

36-42 derece Kuzey enlemleri, 26-45 derece Doğu boy-lamları arasında yer almakta ve doğusu ile batısı arasında 76 dakikalık zaman farkı bulunmaktadır.
Jeolojik bakımdan her türlü ve her yaşta yüzey şekillerine sahip, yüksek ve dağlık bir ülke olan Türkiye; 1.132 metreyi bulan ortalama yükseltisi ile kıtaların en yükseği olan Asya’dan (1010 m) bile daha yüksektir. Kuzey ve güneyi yüksek dağlarla kuşatılmıştır. Kuzeyde Karadeniz boyunca Kuzey Anadolu Dağları, güneyde ise Toroslar, Türkiye’nin yükseklik karakterini belirler. Kuzey Anadolu Dağları’nın en yüksek noktası olan Kaçkar Tepesi’ni, Ilgaz ve Köroğlu Dağları izler. Marmara Bölgesi’nde Samanlı Dağları, Uludağ, Istranca Dağları ve Tekirdağ; Ege Bölgesi’nde Kozak, Yunt ve Aydın Dağları; İç Anadolu Bölgesi’nde Kızıldağ, Hasan Dağı, İdris, Elma ve Ayaş Dağları; Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ise Karacadağ, Raman ve Sof Dağları yer alır. 5.137 m ile Türkiye’nin en yüksek dağı olan Büyük Ağrı Dağı ve onun yanında sönmüş bir volkanik dağ olan Süphan Dağı ile Nemrut ve Alacadağ Doğu Anadolu Bölgesi’ndedir.

Türkiye; deniz, nehir ve ovaları ile tarıma ve hayvancılığa elverişli alanlar açısından çok zengindir. Kuzey ve güneydeki sıradağlar, Anadolu’nun orta kesimindeki geniş düzlükler sayesinde birbirinden ayrılır. En verimli ovalar Karadeniz Bölgesi’nde Bafra, Çarşamba ve Merzifon Ovaları; İç Anadolu Bölgesi’nde Konya Ovası; Akdeniz Bölgesi’nde Çukurova; Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Muş Ovası; Ege Bölgesi’nde Bakırçay, Gediz, Büyük ve Küçük Menderes Ovaları’dır.

Cilo Sat Dağları - HAKKÂRİ



Türkiye, dünyanın önemli deprem kuşaklarından biri olan Alp-Himalaya kuşağı üzerindedir ve Kuzey Anadolu fayı boyunca 1939’dan bu yana sekiz büyük deprem yaşamıştır.

Akarsu ve Göller. Türkiye, akarsu ve göller bakımından da zengin ülkeler arasındadır. Enerji üretim potansiyelleri fazla olan akarsuların yöneldiği havzaların en genişi Karadeniz Havzası’dır.
Denize olan mesafe, deniz seviyesine göre uzaklık ve dağ sıralarının varlığı gibi nedenlerle bölgeler arasında önemli iklim farklılıkları gözlenir. Akdeniz, Ege ve Marmara Bölgesi’nin güneyinde yaz ayları sıcak ve kurak, kış ayları ılık ve yağışlı geçen Akdeniz iklimi belirgindir. Nüfus

Türkiye genç nüfusa sahip bir ülkedir.




Türkiye genç nüfusa sahip bir ülkedir.



2000 Yılı Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre toplam 67 milyon 844 bin kişinin yaşadığı Türkiye’de, 2005 yılı sonu itibarıyla nüfusun 72 milyonu aştığı tahmin edilmektedir. 1927 yılında yaklaşık 13 milyon 600 bin olan nüfus, 73 yılda beş kat artış göstermiştir. 1990-2000 döneminde yıllık nüfus artış hızı binde 18.3 olarak gerçekleşmiştir. 2000-2010 döneminde bu oranın binde 14.47’ye düşmesi beklen-mektedir. Buna göre bir sonraki nüfus sayımının yapılacağı 2010 yılı, yıl ortası nüfusunun 76.5 milyon olacağı tahmin edilmektedir.

1975 sayımına göre nüfusun % 58’lik bölümü kırsal alanlarda ve % 41.81’i kentsel alanlarda yaşarken; 2000 yılı Nüfusun 33.6 milyonunu kadınlar, 34.2 milyonunu erkekler oluşturmaktadır. Türkiye genç nüfuslu bir ülkedir. Toplam nüfusun % 28.07’si 0-14 yaş grubu, % 65.95’i 15-64 yaş grubu ve sadece % 5.96’sı 65 yaş grubu ve üstüdür. Oysa AB ülkelerinde 0-14 yaş grubunun toplam nüfus içerisindeki payı % 17.2 ile Türkiye’nin yarısı; 65+ yaş grubunun ise % 15.7 ile Türkiye oranının üç katıdır.

Dil. Türkiye’nin resmi dili Türkçe’dir ve nüfusunun % 90’ı Türkçe konuşmaktadır. Bir Ural-Altay bileşken dili olan Türkiye Türkçe’si, zaman içinde göçlerle farklılaşmış ve evrime uğramıştır. Türkiye Türkçe’si, Arapça ve Farsça’dan çok sayıda sözcük alan Osmanlıca’nın Cumhuriyet sonrası evrime uğramış modern biçimidir. Bu dil, Azerice ve Türkmence ile birlikte 11. yüzyıldan beri bilinen Oğuz lehçelerinin alt öğesini oluşturur.

Mustafa Kemal Atatürk, Kayseri’de yeni Türk Alfabesinin
uygulamasını gösterirken.

Türkçe, bugün yeryüzünde konuşulan ortalama 4.000 dil arasında en yaygın konuşulan yedinci dildir ve 200 milyonun üzerinde insan tarafından konuşulmaktadır.

Türkler, 8. yüzyıldan bu yana çok farklı yazı dili kullanmışlar, ancak en uzun süre Göktürk, Uygur, Arap ve son olarak da Latin alfabelerini tercih etmişlerdir. Çağdaş uygarlıklar düzeyine ulaşmayı hedef alan Mustafa Kemal Atatürk, 1928 yılında Arap alfabesinin yerine, Türkçe’nin ses düzenine uygun olarak hazırlanan Latin harflerinin kabul edilmesini sağlamıştır.

Atatürk, 1932’de Türk dilinin Arapça ve Farsça kelimeler-den arındırılıp sadeleşmesi amacıyla Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin kurulmasını istemiştir. Sonradan Türk Dil Kurumu adını alan cemiyet, çağdaş Türkçe’nin oluşmasında önemli adımlar atmıştır. Türk Dil Kurumu 1983 yılında, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bünyesine alınmıştır. Bu çalışmaların sonucunda Atatürk’ün yaptığı Dil İnkılabı halka mal olmuş ve 1932 yılından önce, yazı dilinde % 35-40 civarında olan Türkçe sözcük kullanma oranı bugün % 75-80’lere ulaşmıştır. (((Coğrafi Bölgeler Bunlar, kapladığı alanlara göre sırayla; Doğu Anadolu Bölgesi (% 21), İç Anadolu Bölgesi (% 20), Karadeniz Bölgesi (% 1, Akdeniz Bölgesi (% 15), Ege Bölgesi (% 10), Marmara Bölgesi (% 8.5) ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi (% 7.5)’dir.

Türkiye, doğal, beşeri ve ekonomik etmenler bakımından, 1941 yılında yapılan “1. Türkiye Coğrafya Kongresi”nde yedi coğrafi bölgeye ayrılmıştır.
Marmara Bölgesi

Adını Marmara Denizi’nden alan bölge, Türkiye’nin kuzeybatı köşesinde yer alır ve yüzölçümü 67.000 km²'dir. Karadeniz, Marmara ve Ege Denizlerine komşudur. İstanbul ile Çanakkale Boğazı bu bölgededir ve hem Asya hem de Avrupa’da toprakları vardır. Ege kıyıları açığında bulunan Bozcaada ve Gökçeada (İmroz) da Marmara Bölgesi alanındadır. Bölgenin nüfusu 2000 Yılı Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre 17 milyon 365 bin 027’ye yükselmiştir. Bu nüfusun 13 milyon 730 bin 962’si şehirlerde, 3 milyon 634 bin 065’i köylerde yaşamaktadır. Binde 26.69 ile Türkiye’deki en yüksek nüfus artış hızına sahip olan bölge, sürekli göç almaktadır.
İstanbul - Bursa - İzmit ekseni ile Türkiye’nin sanayi mer-kezi konumundaki Marmara Bölgesi’nde sanayi ve ticaretin yanı sıra turizm de önemli bir geçim kaynağıdır.

Bölgede üretilen sanayi malları arasında; işlenmiş gıda, dokuma, hazır giyim, çimento, kâğıt, petrokimya ürünleri, otomobil ve yedek parça, metal ve elektrikli eşya ile vagon ve gemi başta gelir.

Avrupa ile Asya’yı birbirine bağlayan en kısa karayollarının ve Karadeniz ülkelerini Akdeniz’e bağlayan denizyolunun buradan geçmesi bölgeye ayrı bir üstünlük kazandırmış; bölgenin her alanda gelişmesine, kalabalıklaşmasına ve zenginleşmesine yol açmıştır. Yüzyıllarca birçok büyük uygarlığa ev sahipliği yapan bölge, tarihi yapıları ve doğal güzellikleriyle dünyanın en önemli kültür, sanat ve turizm merkezlerinden biri olmuştur.

Anadolu Hisarı - İSTANBUL



Bir Dünya Kenti: İstanbul. 8000 yıllık geçmişin birikimi olan tarihi mekanları, müzeleri, sarayları, surları, yalıları, doğal güzellikleri ve inanç merkezleriyle İstanbul; her zevkin ve her isteğin tatmin edilebileceği; seçkin bir hoşgörü, bir sentez odağıdır.

İstanbul, gerek nüfus ve kapladığı alan, gerekse ekonomi, ticaret, sermaye ve kültür açısından Türkiye’nin en büyük kentidir. Ayrıca devlete ödenen gelir vergisinin yarıya yakını bu kent ve çevresinden sağlanmaktadır. En büyük ithalat limanına sahip olan İstanbul, ülke deniz yollarının başlangıcı özelliği taşıyan ve dünyanın öteki ülkeleriyle havayolu bağlantısını sağlayan en büyük merkezdir. İstanbul’un Asya ve Avrupa yakaları iki büyük köprü ile birbirine bağlanmaktadır.

Dolmabahçe Sarayı - İSTANBUL



“İmparatorluklar Başkenti” olan İstanbul, M.Ö. 658 yıllarında Megaralılar tarafından kurulmuş ve kumandanları Byzas’ın adı nedeniyle “Byzantium” adını almıştır.
Marmara Denizi ile “Altın Boynuz” denilen Haliç arasında uzanan kara sularının iç kesimindeki tarihi yarımada, başkentliğini yaptığı Roma, Bizans ve Osmanlı İmpara-torlukları'nın izlerini taşıyan sanat eserleri ile dolu bir açık hava müzesi gibidir.

Osmanlı sultanlarının 400 yıl süresince siyasi merkezi olan ve bugün müze olarak kullanılan Topkapı Sarayı; dünyaca ünlü eserleri ve kutsal emanetleriyle farklı kültürlere mensup tüm insanların ilgisini çekmektedir.
İstanbul’un bir diğer görkemli sarayı ise Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılan, 56 sütunla çevrili ve 4.5 ton ağırlı-ğındaki avize ile aydınlatılan Dolmabahçe Sarayı’dır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938 tarihinde bu sarayda vefat etmiştir.

Yaklaşık 500 camisiyle bir camiler kenti olan İstanbul’un en ünlü camisi altı minaresi olan Sultan Ahmet Camisi'dir. Cami ile birlikte çeşmeyi de içine alan Sultan Ahmet Meydanı ise tüm turistlerin uğradığı bir yerdir. Ünlü Türk mimarı Sinan’ın yaptığı Süleymaniye Camisi diğer önemli camilerdendir.

İmparator Konstantin tarafından 4. yüzyılda bazilika olarak inşa ettirilen Ayasofya Müzesi ise Bizans devrinin kentteki en görkemli eseridir. Yüksekliği 55, genişliği 31 m olan kubbesi ile Roma-St. Peter, Londra-St. Paul ve Milan-Duomo katedrallerinden sonra, büyüklük bakımından dördüncü sırada yer alır ve bunların en eski olanıdır. Kariye Müzesi ile 6. yüzyılda Bizanslılar tarafından kentin su ihtiyacını karşılamak amacıyla yaptırılan ve içinde 336 sütun bulunan Yerebatan Sarayı da kentteki diğer görkemli tarihi eserler arasındadır.

Kapalı Çarşı - İSTANBUL



İstanbul’da bunların dışında daha çok sayıda müze ve anıt bulunmaktadır. İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Atatürk Müzesi, Sadberk Hanım Müzesi, Mozaik Müzesi, Sanayi Müzesi, Deniz Müzesi ve Yahudi Müzesi; Kız Kulesi, Galata Kulesi; Rumeli ve Anadolu Hisarı ile İstanbul surları bunlar arasında sayılabilir.

15. yüzyılda yapılmış olan Kapalı Çarşı, turistlerin İstan-bul’daki başlıca uğrak yerlerinden biridir ve buradaki 4.000’e yakın dükkânda; mücevherler, antikalar, halılar, gümüş ve bakır hatıra eşyalar, deri ve süet giysiler, tahta ve sedef oymalar satılmaktadır.

Ayrıca 17. yüzyılda Hatice Sultan tarafından yaptırılan Mısır Çarşısı’nda, her türlü baharatı bulmak mümkündür.

İstanbul aynı zamanda modern bir alışveriş merkezidir. Carousel, Ataköy-Galleria, Akmerkez, Capitol, Carrefour-SA, Profilo, Kule ve Kule Çarşı, Kanyon ve İkea gibi kapalı alışveriş merkezlerinin yanı sıra İstiklal, Rumeli ve Bağdat Caddeleri kentin en seçkin alışveriş yerleridir.

Çeşitli sinema ve müzik festivalleri; tiyatro, opera, bale ve konser etkinlikleri; uluslararası sempozyum, konferans ve yarışmalar ile İstanbul, dünyanın sayılı kültür merkez-lerinden biridir. Her yıl Haziran-Temmuz aylarında düzen-lenen “Uluslararası Kültür ve Sanat Festivali” dünyanın dört bir yanından gelen ünlü sanatçıları ağırlamaktadır.

İstanbul, önemli uluslararası spor etkinliklerine de sık sık ev sahipliği yapmaktadır. Boğaz ve Adalar, yelken sporları için ideal yerlerdendir. Yat turizminin de geliştiği kent, uluslara-rası bir yatçılık merkezidir. Ataköy, Kalamış ve Fenerbahçe Marinaları yatçılara geceleme dahil daha birçok olanak sunmaktadır.

Kilyos ve Şile, İstanbul çevresinde plajları ile tanınan tatil beldeleridir. Polonezköy ise 19. yüzyılda Polonyalı göç-menlerin gelip yerleştiği, çevresi ormanlarla kaplı ideal bir dinlenme yeridir. Milli Park olan Belgrad Ormanları İstan-bul’un akciğeri olarak bilinir. Bu ormanlardaki Atatürk Arboretumu ve Osmanlı döneminden kalma su kemerleri görülmeye değerdir. Silivri ve Kemer’de geniş golf sahaları bulunmaktadır.

Kocaeli-Sakarya ve Anibal’in Mezarı. Bir endüstri kenti olan Kocaeli, karayolu ile İstanbul’a bağlıdır. Çevresi meyve ve sebze bahçeleri ile kaplıdır. Roma döneminde “Nicomedia” olarak bilinen kent merkezi ve çevresinde, Osmanlı döneminden kalma çok sayıda tarihi eser bulunur. Kent yakınlarındaki Hereke, halı dokumacılığı ile ünlüdür.
Marmara Denizi’nin kuzey kıyılarındaki Gebze’nin ise zengin bir tarihi vardır ve ünlü Kartacalı kumandan Anibal’in mezarı buradadır.

Geniş ovalarında bereketli tarım alanlarının yer aldığı Sakarya ili de bir endüstri merkezidir. Eski devirlerde bu bölgenin insanları güzellikleri ile tanınırdı. Nitekim Roma İmparatoru Harianus’un dillere destan güzelliğiyle ünlü eşi Sabina, bu yörede yetişmiş ve daha sonra Roma’ya gelin gitmiştir.

Ayçiçeği Tarlaları ve Üzüm Bağları Cenneti. Türkiye’nin Avrupa bölümünü oluşturan Trakya’nın bereketli toprakları, genellikle ayçiçeği tarlaları ve üzüm bağları ile kaplıdır. Avrupa’dan gelip Türkiye’nin batı kapısı olan Edirne kentine giren bir yabancı, önce Türk mimarisinin şaheseri olan Selimiye Camisi ile karşılaşır. Geleneksel ünlü Kırkpınar Güreşleri her yaz başında Sarayiçi denilen ağaçlık alanda yapılmaktadır.

Geniş kumsallara ve Osmanlı mimarisinin güzel örneklerine sahip olan Tekirdağ ili, Trakya’nın batısında yer alır. Üzüm bağları ve şarap festivalleri ile ünlüdür. Doğa ve tarih açısından zengin olan Kırklareli, Türkiye’nin Avrupa toprak-larındaki en geniş ilidir. Karadeniz kıyılarındaki İğneada ve Kıyıköy, ince kumlu plajları ile tanınır.
Güney Marmara. Marmara Denizi’nin güneyinde Çanakkale, Balıkesir ve Bilecik illeri yer almaktadır. 15. yüz-yıldan kalma Çimenlik ve Kilitbahir Kaleleri boğaza ayrı bir güzellik katar. Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale cephesinde şehit düşen 500.000 askerin anısına Milli Park’ın güney ucunda 42 m yüksekliğinde “Çanakkale Şehitleri Anıtı” yaptırılmıştır. Çevrede İngiliz ve Fransızlara ait anıtlar da bulunur. Anzak askerlerinin çıkarma yaptığı Arıburnu sahillerindeki Anzak Koyu'nda, üzerinde Atatürk’ün Çanakkale savaşları ile ilgili hitabesinin de yazılı olduğu Anzak Anıtı, hümanizmin ölümsüz belgelerinden biridir.

Çanakkale’nin kuzeybatısında, kuzeyden güneye doğru tarihi kentler uzanır. Anadolulu Homer’in İlyada Destanı’nda adları geçen Kral Priamos, Hektor, Paris ve güzel Helena’nın yaşadığı; tahta atıyla ünlü tarihi Truva kenti, Çanakkale’nin 30 km güneybatısındadır. Truva’nın daha güneyinde sırasıyla Neandria, Aleksandria, Troas, Chryse ve Assos yer alır. Behramkale, yani tarihi ismiyle Assos, entelektüellerin tatil merkezi olarak da bilinir. Denizden 248 m yükseklikteki Assos Akropolü'nde yer alan Athena Mabedi, M.Ö. 6. yüzyılda yapılmıştır.

Marmara Bölgesi’nin önemli illerinden olan Balıkesir, kuzeyde Marmara ve batıda Ege Denizleriyle çevrelenmiştir. Balıkesir’in Marmara sahillerindeki en büyük yerleşim merkezi olan Bandırma, Marmara’nın İstanbul’dan sonraki en büyük limanıdır. Bandırma’nın kuzeybatısındaki Erdek, plajlarıyla ve tarihi eserleriyle ünlüdür. Bandırma’nın güneyindeki Manyas Gölü’nde ise, her yıl 239 türden üç milyona yakın kuşun geldiği Kuş Cenneti Milli Parkı bulunmaktadır.

Balıkesir ilinin Ege kıyıları, Edremit Körfezi çevresinde sıralanır. Doğal ve tarihi zenginliklerle dolu olan Edremit Körfezi sahillerinin tümü zeytin ağaçlarıyla kaplıdır. Mitolojiye göre; dünyanın ilk güzellik yarışması, milli parkın bulunduğu Edremit’in kuzeyindeki Kaz Dağı’nda yapılmıştır. Truva Kralının oğlu Paris, bu dağlarda yaşamıştır.
Akçay, Altınoluk, Ören ve Ayvalık, Edremit çevresinde yer alan; doğal güzellikleri ve geniş kumsallarıyla gözde tatil beldeleridir. Çamlık ve Alibey Adası (Cunda) doğal güzellikleri yanında, damak tadını sevenler için leziz ve değişik deniz ürünlerinden yapılmış zengin mönülere sahip restoranları ile tanınır.

Sakarya Nehri tarafından sulanan topraklarda kurulu Bilecik ili, Osmanlı tarihi açısından önemli bir merkezdir. Osmanlı İmparatorluğu 1299 yılında burada kurulmuştur. Kentin 30 km doğusundaki seramikleriyle ünlü Söğüt, eski Türk boylarından Kayıların yerleşim yeridir.

Yeşillikler İçindeki “Tanrısal Kent”. Fransız şair Henri de Regnier, Uludağ’ın yamaçlarında yeşillikler içindeki Türkiye’nin beşinci büyük kenti Bursa’yı “tanrısal bir kent” olarak nitelemiştir.

UNESCO tarafından “Avrupa’nın çevresini en özgün şekilde koruyan kenti” seçilen Bursa’da; doğa, tarih, yeşil ve mimari, güzel bir harmoni ortamında bütünleşmiştir. İpeği, havluları ve kaplıcaları ile ünlü olan Bursa, aynı zamanda büyük bir sanayi kentidir. Özellikle otomotiv ve tekstil sanayi gelişmiştir. Osmanlı döneminden kalma eserlerin yoğunlaştığı kentin güneyinde, modern tesislere sahip, kış sporları için ideal bir merkez olan Uludağ Milli Parkı bulunur.

Bursa’nın kuzeydoğusundaki İznik Gölü ise bir doğal güzellikler beldesidir. Roma ve Bizans dönemlerinde önemli bir yerleşim merkezi olan İznik, Osmanlılar döneminde de bu özelliğini korumuştur. Dünya çini sanatının en güzel örnekleri, Osmanlı çini ustaları tarafından burada yapılmıştır. Çekirge ise Bursa’nın termal merkezidir.


ALANYA
Alanya, geniş plajları, tarihi eserleri, modern otel ve motellerin sayısız balık lokantaları, kafe ve barlarıyla mükemmel bir tatil merkezidir. Gelenleri ilk karşılayan, Alanya Yarımadası'nın üzerinde bir taç gibi kurulmuş olan ve 13. yüzyıldan kalma şahane Selçuklu Kalesidir. Etkileyici kalenin yanı sıra eşi benzeri olmayan tersanesi ve anıtsal güzellikteki sekizgen Kızıl Kule görülmeye değerdir.

Limanı çevreleyen kafeler ve barlar akşam saatlerinde liman yolu boyunca el sanatları, deri, giysi, mücevherat, el çantaları ve yöreye özgü ilginç renklere bezeli su kabaklarının satıldığı butikler yer alır. Eğer mağaraları keşfetmekten hoşlanıyorsanız Damlataş Mağarası'nı gezmeniz gerekir. Mağara yakınında Etnografya Müzesi yer almaktadır. Tekneyle üç deniz mağarasına ulaşabilirsiniz: fosforlu kayalarıyla Fosforlu Mağara, korsanların kadın esirleri tuttukları Kızlar Mağarası ve Aşıklar Mağarası.

Alanya'nın 15 km. doğusunda yer alan Dim Çağı Vadisi gölgelerin serinliğinde dinlenmek için ideal bir yerdir. Tüm sahillerinden denize girilebilen Alanya tam bir güneş, deniz, kum cennetidir.

Tarihçe: Alanya bazen Kilikya bazen de Pamfilya topraklarından sayılmıştır. Daha sonra sırasıyla Hititler, Yunanlılar, Romalılar bölgeye egemen olmuşlardır. Çeşitli istilalar ve savaşlarla harap olan kent Romalılarca yeniden inşa edilir. Bizanslılar döneminde ise Alanya' ya ''Güzel Dağ'' anlamına gelen Kolonoros adı verilir. 13. yy. da Selçuklu Hükümdarlarından I. Alahaddin Keykubat kenti alarak adını Alaiye olarak değiştirir. 13. yy. ortalarında Karamanlıların eline geçen Alanya 1471 yılında Osmanlı topraklarına katılır.

İklim: Alanya' da tipik Akdeniz iklimi hüküm sürmektedir. Kışları yağışlı ve nemli, yazlar kurak ve sıcaktır. Yıllık ortalama hava sıcaklığı 19ºC'dir. Deniz suyu sıcaklığı 21ºC'dir. GEZİLECEK YERLER

Kale ve Kuleler

Alanya Kalesi: Alanya Kalesi zamanımıza kadar korunan tek Selçuklu kalesidir. 1225 yılında Roma Kale kalıntılarının yerine Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından yeni bir kale yaptırılmıştır. 83 kule ve 140 burca sahip , üç sıra surlarla çevrili olan kale bütün olarak iç ve dış kale bölümlerinden oluşur. Aya Yorgi Kilisesi, Kanuni Sultan Süleyman Camii, Akşabe Sultan Türbesi Selçuklu Hamamı, Arasta, Bedesten, Sitti Zeynep Türbesi, Sultan Alaaddin Sarayı, irili ufaklı sarnıçlar, deniz feneri ve zindandan oluşan kale bir tarih hazinesidir.



Kızıl Kule: Adını alt ve üst kısımlardaki kesme taşlardan alan Kızıl Kule 1226 yılında yapılmıştır. Bugün bile sapasağlam ayakta duran kulenin doğu cephesi ile batı cephesi arasındaki oturduğu yerin konumu nedeniyle, 2m.lik bir yükseklik farkı vardır. Sekizgen şeklindeki kule beş katlıdır. Zemin katın ortasından yukarı doğru, beşinci kata kadar yükselen bir bölüm bulunmaktadır. Su sarnıcı görevini üstlenen bu bölüm kulenin omurgası durumundadır. Zemin kat etnografik müze olarak hizmet vermektedir.

Antik Kentler

Leartis-Learti (Mahmutlar Harabeleri): Büyük ören yada büyük kilise diye de adlandırılan bu yer ilçenin kıyı boylarındaki irili ufaklı tepelerin yamaçlarında kurulmuştur. İlçe merkezine 22 km. uzaklıktaki kentte kiliseler, hamamlar, sarnıçlar, iskan merkezleri, küçük bir stadyum tiyatro, sütunlu caddeler ve tapınakar mevcuttur.

Syedra Harabeleri: Syedra Kenti M.Ö. 3. yy. da, bugünkü Kargacı ve Seki köylerinin sınır oluşturduğu bir tepede kurulmuştur. Tepe üstündeki bölümün kentin merkezi olduğu bilinen Syedra ve yöresinde bulunan kitabelerden kentin Roma kalıntısı olduğu anlaşılmaktadır. Kentin anıtsal giriş kapısının lentosu hala sağlamdır. Sütunlu caddenin iki yanında, çeşitli amaçlarla yapılmış tarihi eserler ve mozaikler görülür. Şehrin içinde muhtemelen su deposu olarak kullanılmış üç havuz vardır.

Lotape (Aytap) Liman Kenti: Aytap Alanya'nın 30 km. doğusundadır. Bugünkü Akdeniz kıyı yolu bu Roma kentinin ortasından geçmektedir. Kral Antichus'un karısı Iotape'ın anısına kente bu adı verdiği bilinmektedir. Kentin 50-100 m. boyutlarında bir limanı vardır. Yarımada şeklinde oldukça yüksek bir tepenin üzerine kurulmuş kalesine oldukça zor çıkılmasına karşın görülen manzara tüm yorgunlukları unutturacak güzelliktedir. Iotape kentinin antik caddesi, hamamı, kilisesi, nekropol ve akropolü çevrede bulunan değer antik kentler içinde en iyi ayakta kalanlarıdır. Tek odalı, üstü kapalı mezar odaları da kentin antik kalıntıları içindedir.

Selçuklu Tersanesi: 1228 yılında yaptırılan tersane 56,5 m. uzunluğunda , 44 m. derinliğinde ve 5 gözlüdür. Tersane güneyden gelebilecek tehlikelere karşı, iki katlı, iki odalı bir kule ile güçlendirilmiştir.

Camiler

Süleymaniye (Kale) Cami: Osmanlı mimarisi özelliklerini taşıyan caminin 16. yy. da bir Selçuklu tapınağının üzerine inşa edildiği bilinmektedir. Kapı ve pencerelerdeki ağaç bölümler Osmanlı ağaç işlemeciliğinin en güzel örneklerindendir.

Emir Bedrüddin Cami: Günümüzde Andızlı Cami olarak bilinen cami adını hemen yanındaki andız ağacından almıştır. 1227 yılında Emir Bedrüddin tarafından yaptırılan caminin yanında kesme taşlardan yapılma çok yüksek olmayan minaresi yer alır. Minberi oymacılık sanatının en güzel örneklerindendir.

Akşebe Sultan Mescidi: Akşaba Sultan Alanya kalesinin ilk kumandanlarındandır. Mescit kendisi tarafından 1230 yılında yaptırılmıştır. Batısında kendine özgü mimarisi olan bir minare vardır.

Kervansaraylar


Alara Han: Alanya-Manavgat sınırını oluşturan Alara Çayı'nın denizden 9 km. kuzey yönünde inşa edilmiştir. Alanya' ya 35 km. uzakta olan Alara Kervansarayı 1232 yılında Sultan Alaaddin Keykubat tarafından 2000 m² lik bir alanda tamamen kesme taşlardan yapılmıştır. Nöbetçi Kulübesi, bugün bile tüm özelliğini koruyan çeşmesi, mescidi ve hamamı ile görülmeye değer bir eserdir.

Şarapsa Kervansarayı: Alanya - Antalya asfaltının 15. km. sinde yolun üst kısmındaki yaklaşık 850 m² lik bir alan üzerinde, Sultan Alaaddin Keykubat'ın oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından 1236 - 1246 yılları arasında yaptırılmıştır.

Mağaralar


Damlataş Mağarası
Büyük Dipsiz Mağarası
Çimeniçi Mağarası
Dim Mağarası
Beldibi Mağarası
Derya Mağarası

Diğer Önemli Mağaralar


Hasbahçe Mağarası: İlçenin Küçük Hasbahçe mahallesi iniş dibi mevkiinde, kente 4 km. uzaklıktadır. Damlataş Mağarasından birkaç misli büyük olan mağarada derinlemesine bir araştırma yapılmadığı için fazla bir bilgi yoktur.

Kadı İni Mağarası: İlçe merkezinin 15 km. kadar kuzeydoğu istikametinde, Çatak mevki denilen yerde bulunmaktadır. Çevrede bulunan piknik yerleri yöreye ayrı bir canlılık vermektedir.

Korsanlar Mağarası: Korsanlar Mağarası eskiden etrafa korku saçan korsanların soygunlardan elde ettikleri malları depoladıkları ve kaçırdıkları kızları tuttukları yer olarak ün salmıştır. Mağara tahminen 10 m. genişliğinde 5-6 m yüksekliğinde olan ağız kısmı teknelerin rahatlıkla içeri girmesine olanak sağlar. İçeride cami kubbesi gibi insanın üzerini örten rengarenk taşları ve kuzeye uzanan karanlığı görmek mümkündür.

Aşıklar Mağarası: Aşıklar Mağarasının kapısı deniz yüzeyinden iki metre yükseklikte ve insanın girebileceği büyüklüktedir. Bu kapı sarkıt, dikit ve sütunlarla süslenmiştir.

Fosforlu Mağara: Korsanlar Mağarasına benzer bir görünüme sahip olan Fosforlu Mağaranın kapısı teknenin içeri girmesine olanak sağlayacak büyüklüktedir. Deniz dibinde oluşan renkler görülmeye değer.

Plajlar


Çoğu tatil yörelerinden farklı olarak, Alanya'nın merkezinde de plajlar bulunmaktadır. Alanya'nın 15 km. doğusunda yer alan Dim Çağı Vadisi gölgelerin serinliğinde dinlenmek içim ideal bir yerdir. Alanya'nın yaklaşık 25 km. batısında yer alan Avsallar kumsalları ile güzel bir tatil merkezidir. Alanya'dan doğuya, Gazipaşa'ya doğru gidilecek olursanız karşınıza mükemmel kumsallar çıkacaktır. Tarihi bir liman olan Alanya'nın 30 km. doğusundaki Aytap, Roma kalıntıları korunmuş plaj ve koyları önemli bir gezi noktasıdır.

Sportif Etkinlikler


Rafting: Bölgede rafting sporuna en elverişli nehir, ilçenin 6 km. doğusunda denize dökülen Dimçay nehridir. Bu nehir üzerinde bulunan, Alanya'nın 20 km. kuzeydoğusundaki "Alraft Tesisleri"nde bu sporu yapmak mümkündür. Dağ Sporları: İlçede son zamanlarda trekking ve amatör dağcılığa elverişli olan, başta Akdağ (2451 m.) ve Cebelireis Dağı (1649 m.) olmak üzere gelişme göstermeye başlamıştır. Akdağ, bu amaca uygun olarak Turizm Bakanlığınca Kış Sporları Turizm Merkezi ilan edilmiştir.

Alanya Triatlonu: Her yıl Ekim ayı içinde düzenlenen, uluslar arası düzeydeki bu sportif etkinlikler 1991 yılında başlamıştır. Eurosport TV tarafından dünyaya yayınlanmakta olan bu etkinlik yüzme, bisiklet, koşu şeklinde ara verilmeden yapılır.

Avcılık: Bölge iklimi, coğrafyası ve bitki örtüsü nedeniyle önemli ölçüde av hayvanları potansiyeline sahiptir. Sayısı oldukça azalan geyiğin korunması amacı ile avlanması yasaklanmış olup yaban keçilerinin avı ise kontrollü bir şekilde yapılmaktadır.Alanya sınırları içinde hemen her türlü balığı tutmak mümkündür.

Kamping: Alanya ve çevresinde pek çok Kamping ve Oto karavan ile kamp yapma olanağı bulunmaktadır.









AVANOS

Nevşehir'in 18 km kuzeyinde olan Avanos'un antik dönemdeki adı Venessa'dır. Çok sayıda çanak çömlek atölyesi bulunan ilçede seramik yapım geleneği Hititlerden beri süregelmektedir. Kızılırmak'ın getirdiği kırmızı toprak ve milden elde edilen seramik çamuru, Avanoslu seramik sanatçılarının elinde şekil almaktadır.

Çömlekçilik:Avanos'ta da Hititler'den beri çarkla çanak-çömlek yapıldığı bilinmektedir.Bu el sanatı kavimden kavime,babadan oğula geçerek günümüze kadar gelmiştir. Avanos'un dağlarından ve Kızılırmak'ın eski yataklarından yumuşak ve yağlı kil topraklar elenir ve iyice yoğurularak çamur haline getirilir.Çark adı verilen ve ayakla döndürülen tezgah üzerindeki çamurun maharetle şekillendirilmesiyle istenilen çanak yapılmış olur.İşlik denilen atölyelerde üretilen çanaklar önce güneşte,daha sonra da gölgede kurutulduktan sonra,saman ve talaşla yakılan fırınlarda 800 dereceden başlayıp 1200 derece sıcaklık arasında özenle pişirilir.

Yörede yemek kapları,su testileri,kışlık yiyecek saklamak için çömlekler ve küpler,su kükleri tanınan çanak ürünleridir. Avanos,günümüzde ''Kapadokya'nın El Sanatları ve Alış-veriş Merkezi'' olarak tanınmaktadır.

İklim:Yazları sıcak ve kurak, kışları ise soğuk yağışlıdır. Gezilecek Yerler
Zelve: Avanos'a 5 km, Paşabağlarına 1 km uzaklıktaki Zelve, Aktepe'nin dik ve kuzey yamaçlarında kurulmuştur. Üç vadiden olaşan Zelve Ören Yeri, peribacalarının en yoğun olduğu yerdir. Vadideki peribacaları sivri uçlu ve geniş gövdelidir.

Zelve, özellikle IX. ve XIII. yüzyılda hıristiyanların önemli yerleşim ve dini merkezlerinden biri olmuş; aynı zamanda rahiplere ilk dini seminerler de bu yörede verilmiştir.

Çavuşin (Nicephorus Phocas) Kilisesi: Göreme-Avanos yolu kenarında, Göreme'ye 2.5 km uzaklıktadır. Oldukça yüksek tek nefli, beşik tonozlu, üç apsisli olan kilisenin narteksi yıkılmıştır. 964/965 yıllarına tarihlenmektedir.

Güllüdere (Aziz Agathangelus) Kilisesi: Çavuşin köyüne yaklaşık 2 km uzaklıktaki Güllüdere vadisinin en soldaki kolunda yer alır. Vadinin hemen başlangıcında, solda dik bir yamaç üzerine yapılmıştır.Nef, dikdörtgen planlı, düz tavanlı ve geniş tek apsislidir. VI.-VII. yüzyıla tarihlenen mimariye IX.-X. yüzyılda apsis ilave edilmiştir. Apsisteki iki ya da üç fresk seviyesi apsisin devamlı olarak boyandığını gösterir. Madalyon içinde tahtta oturan İsa'nın sağında ve solunda yer alan İncil yazarlarının sembolleri simetrik olarak resmedilmiştir. Düz tavan, kabartma olarak yapılmış, ortada daire içinde haç, kenarlarda ise palmiye motiflerinin arasında çelenk motifleriyle dekore edilmiştir. Bu şekilde haçı esas alan dekorasyonlar daha çok İkonoklastik Döneme aittir. Kapadokya'da yaşayan halkın haça karşı özel sevgisinden dolayı İkonoklastik Dönem sonrasında da sevilerek yapılan bir motiftir. Çünkü haç Kudüs'teki "Kutsal Haç"ı temsil etmekteydi.

Özkonak Yeraltı Şehri: Avanos'un 14 km uzağında yer alan yeraltı şehri, İdiş dağının kuzey yamaçlarına volkanik granit bünyeli tüf tabakalarının oldukça yoğun olduğu yere yapılmıştır. Geniş alanlara yayılmış olan galeriler birbirlerine tünellerle bağlanmıştır.

Kaymaklı ve Derinkuyu yeraltı şehirlerinden farklı olarak katlar arası haberleşmeyi sağlayacak çok dar ve uzun delikler bulunmaktadır. Düzgün oyulmuş odaların girişleri kapatıldığında havalandırma da bu dar (5cm) ve uzun deliklerle sağlanmıştır. Yine diğer yeraltı şehirlerinden farklı olarak sürgü taşından sonra, tünel üzerine (düşmana kızgın yağ dökmek maksadıyla) delikler oyulmuştur.

Özkonak yeraltı şehrinde Kaymaklı ve Derinkuyu yeraltı şehrinde olduğu gibi hava bacası, su kuyusu, şırahane ve sürgü taşları bulunmaktadır.








AYVALIK

Balıkesir'in ilçesi olan Ayvalık, temiz deniz suyu ve plajlarla, yeşil zeytinliklerle sarılmış güzel kıyılara sahip, tarihi ve arkeolojik değerleri barındıran bir tatil merkezidir.

Tarihçe: Ayvalık, Antik Çağda bir tür yabani ayva anlamına gelen ''KIDONIA'' olarak anılıyordu. İlkçağda Misya, Hitit, Frig, Lidya Ortaçağda Roma ve Yunan, 15. yy’dan itibaren de Türk egemenliğine girmiştir. Rumlar ve Türklerin uzun zaman içiçe yaşamışlardır. 19 ve 20 yüzyılın başlarında en parlak dönemini yaşayan kentte yaşayan Rum ahali 1821 yılında Yunan ayaklanmasına katılması sonucu ilçenin büyük bir kısmı boşaltılmış, daha sonra dönmelerine izin verilmekle beraber kent eski canlılığına kavuşamamıştır. Bugün eski dönemlerden fazlaca kalıntıya rastlanmamasına rağmen, yer yer Helenistik ve Roma devrine ait çanak ve çömlek parçacıkları görülmektedir.

İklim: 100 km'den fazla kıyı şeridi olan Ayvalık'ın kendine özgü kıyı iklimi hakim olup, lodos ve poyraz rüzgarları hakimdir. Yazın ise kavurucu sıcaklarda esen İmbat ve Meltem rüzgarı serinletici etki yapar. Gezilecek Yerler
Alibey (Cunda) Adası: Ayvalık’ı açık denize karşı kapayan bu adaya bir köprü ile karayolundan geçmek mümkündür. Yazları Ayvalık’tan Alibey Adası’na her saat motor seferleri de yapılmaktadır. Adada çok sayıda kilise ve manastır vardır. Kiliselerin en büyüğü Taksiyarhis Kilisesi'dir. Kilisenin büyük çanı Bergama Müzesindedir.

Adanın yüksek kesimlerinden boğazların, adaların, içiçe girmiş koyların güzelleri seyre değer. Ada merkezinde sıralanmış balıkçı lokantalarında, meşhur Papalina, deniz mahsulleri , mezeleri ve zeytinyağlı ot yemekleri ile akşam yemeklerinin zevki doyumsuzdur.

Şeytan Sofrası: Çamlık Orman Kampının yukarısındadır. Eski bir lav birikintisi olan tepe yuvarlak bir sofraya benzer. Demir kafes içinde şeytana ait olduğu söylenen kocaman bir ayak izi vardır. Çam ormanlarla kaplı Ayvalık adalarına hakim yüksek bir tepe olan Şeytan Sofrasından özellikle güneşin batışı izlenmeye değerdir. Bir lokantası bulunmaktadır.




Eski Ayvalık Evleri: Kapıları, alınlıkları, kapı tokmakları, pencereleri, tahta ve taş işçiliği ile görülmeye değer Ayvalık evleri görenleri geçmişe yolculuğa götürür.



Plajlar

Sarımsaklı Plajları :İlçe merkezine 8 km uzaklıktadır. 7 km uzunluğunda 100 m. eninde bir kumsala sahip plaj; birçok konaklama tesisine, kafeteryaya özellikle deniz mahsulleri satan restoranlara ve gazinolara sahiptir.Devamındaki Şahinkaya (Badavut) plajı ince ve temiz kuma sahiptir.

Altınova : Ayvalık ilçesinin şirin bir bucağı olan Altınova, temiz sahillere sahiptir. İlçe merkezine 13 km. olan belde, piknik ve gezi yerleri ile orman içinde dinlenmeye olanak sağlamaktadır.

Ali Çetinkaya(Armutçuk): İlçenin kuzey kıyısında temiz,ince kumu ile halka açık bir plajdır.

Duba Mevkii: (Belediye Plajı)Alibey Adası yolu üzerindedir.

Alibey Adası (Cunda):İlçe merkezine karayolu ile 8 km. uzaklıktadır. Adanın çevresi doğal plajdır.

Cami ve Kiliseler

Saatli Camii : İlçe merkezinde İsmet Paşa Mahallesinde yerli Rumlar tarafından kilise olarak yapılmış, 1928’den sonra camiye dönüştürülmüştür.

Taksiyarhis Kilisesi : 1873 yılında inşa edilen kilise; akmayan, işlemeli sarımsak taşlarıyla dikkati çeken Aşağı Çeşme sırasındadır. Bulunduğu yer, Hıristiyanlar ile Müslümanların birlikte yaşadığı kentin ilk mahallesidir. Çevresindeki sokak dokusu ve neo-klasik özellik taşıyan sivil mimari dokusu tipik evleriyle bir bütünlük içindedir.

Kilise, mimari özellikleri, içteki mermer işçiliği dini konuları içeren tavan süslemeleri, İsa’nın doğumundan ölümüne kadar anlatan resimleri , balık derisi üzerine yapılmış azize portreleri ile kentin halen bozulmamış en dikkate değer eseridir.

Aya Nikola Kilisesi : Alibey Adası’ndadır. Tevrat ve İncil’den alınan dini konuların işlendiği fresklerle süslenmiştir.










Ayışığı Manastırı : Ayışığı Manastırı diye türkçeleştirilen Patriça’daki (Alibey Adasının kuzeye doğru uzantısı) Manastıra Birinci ve İkinci Köyü geçtikten sonra ulaşılır. Büyük ölçüde kendine özgü yapısı ve özelliklerini koruyabilmiştir.



Leka Manastırı : Dalyan Boğazının körfeze girerken sol yakadaki zeytin ağaçlarının arasından görünen boğaza hakim manastır. Geleneksel manastır yapısının korunmuş olması, yapımında keşişlerin çalışmış olmasındandır.

Sualtı Dalış

Ayvalık, tarihi ve kültürel zenginliklerinin yanısıra, özellikle adalarının çevresi, deniz dibi zenginlikleri ile dalış tutlkunlarının tercih ettiği önemli merkezlerden biridir.



Diğer Görülecek Yerler


Güvercin Adası: Tanrının kutsadığı yerlerden olan Pateriça Körfezinde bulunan Güvercin adası ve ada içindeki Manastır, ortaçağdan günümüze kadar gelebilrn yapı olarak büyük ilgi görmektedir.

Çamlık : Şehrin hemen kenarında şehre hakim bir tepedir. Çamlarla kaplı tepede kır gazinoları bulunmaktadır.








BERGAMA
İzmir'in kuzeyinde 100 km uzaklıkta, Bakırçay Havzasında yer alan ve ülkemiz uygarlık tarihinin en eski yerleşmelerinden biri olan Bergama, tarih öncesi dönemlerden başlayarak İon, Roma ve Bizans uygarlıkları ile devam eden dönemde, Dünya çapında önemi olan arkeolojik eserlere sahip olmuştur. Bergama'nın güneybatısında Antik Dönemin önemli sağlık merkezlerinden Asklepion, ilk yerleşim alanı olan 300 m. yüksekliğinde dik bir tepe üzerinde kurulan Akropol ve M.S. 2. yüzyıla tarihlenen Serapis Tapınağı (Kızıl Avlu) yörenin turistik cazibesini oluşturmaktadır. Zeus Sunağı 1897 yılında Almanya'ya kaçırılmıştır.

Bergama güzellik ılıcalarıyla, meşhur Kozak yaylasıyla, plajlarıyla ünlü Ayvalık ilçesi bağlantısıyla, gelişmiş dokumacılığı ve kilimciliğiyle ünlü bir ilçedir.

Tarihçe: Bugünkü adı antik dönemdeki ismi olan Pergomon 'dan gelmektedir. İlk çağda muhteşem abideleriyle büyük bir şehir ve aynı adı taşıyan krallığın merkezi olmasının yanı sıra Ortaçağın önemli stratejik mevkii, Karesioğullarının merkezi ve son olarak Osmanlı İmparatorluğunun önemli merkezlerindendir.

Kesin kuruluş tarihi bilinmeyen kentte yapılan arkeolojik kazılardan elde edilen bilgilere göre M.Ö.7. yüzyıllarda sur duvarlarının inşa edildiği saptanmış olup, bu yıllarda kentleşmenin başladığı anlaşılmaktadır. Bergama, Pers, Büyük İskender, Frigya, Trakya Krallığı, Selevkos Krallığı, Roma ve Bizans dönemlerini görmüştür.

1302 yılında Bizans hakimiyeti ortadan kalkan şehirde Karesioğulları Beyliği idareyi ele almış, 1341 yılından hemen sonra ise Bergama Osmanlılar tarafından alınmıştır.

İklim: Bölgede Akdeniz İklimi etkisi görülmektedir. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı geçer.

Gezilecek Yerler
Antik Kentler

Akropolis: Akropol son derece dik bir tepe üzerinde kurulmuştur. Yaklaşık 300 m. yükseklikteki bu tepeye kıvrılarak tırmanan bir yoldan çıkılır. Akropol denilen şehir yerleşiminde dini, resmi, sosyal ve ticari binalar iç içe kendine özgü bir plan çerçevesi içinde yerleşmiştir. İlk çağlardan bu yana iskan yeri olan tepenin üstünde Bergama Kral Sarayları yer alır. Beş adet sarnıç ile cephanelik de bu tepe üzerine yerleşmiştir. Binaların alt bölgesinde Athena Tapınağı vardır. Ayrıca Kütüphane ve Trajan tapınağı da bulunmaktadır. Bunlarında altındaki terasta Zeus sunağı özenle yerleştirilmiştir. Dünyadaki en dik tiyatrolardan birisi de burada yer almaktadır.. En alt kesimde ise Gymnasion ve Demeter Tapınağı bulunur.

Athena Tapınağı: Tiyatronun üstündeki terasta inşa edilmiş olan Athena Tapınağı 6x10 m. sütunlu Dor düzeninde bir yapıdır. Tapınağın temellerinden yalnız bazı parçalar kalmış olmakla birlikte batı kanat kısmen 1.20 m. yüksekliğe değin korunmuştur. Tapınağın sütun ve arşitrav parçaları halen Berlin Müzesindedir. Kentin en önemli tapınağının Tanrıça Athena' ya ait olması, İzmir, Milet, Eriythrai, Foça ve Assos'ta da görüldüğü gibi Batı Anadolu'nun yerleşmiş bir geleneğidir.

Kütüphane: Athena kutsal alanının kuzeyinde bitişik yapı ünlü Bergama kütüphanesinin kalıntılarıdır. Eskiden galerinin üst katından girilen kütüphane, II. Eumenes devrine ait olup 13.53X 15.35 m boyutlarında büyük bir okuma odasına sahiptir. Tahta raflarla donatılmış kütüphanede 3.50 m. yüksekliğinde Athena heykeli vardı. Bu heykel şu anda Berlin Müzesindedir. II. Eumenes döneminde zenginleşen kütüphanenin en büyük rakibi İskenderiye Kütüphanesiydi.

Saraylar: Athena tapınağını çeviren stoalar ve kütüphanenin hemen doğusunda Bergama krallarının saraylarına ait kalıntılar yer almaktadır. Bunlar ortasında avluları bulunan peristyl tipinde iki büyük evdir. Kuzeydeki küçük evin Attolos daha büyük olanın da Eumenes döneminde yapılmış oldukları kabul edilmektedir. Saraylarda bulunan mozaik parçaları şimdi Berlin Müzesinde saklanmaktadır.

Arsenaller: Askeri malzeme deposu olarak bilinen Arsenaller akropolün kuzey ucunda Sarayların ve Trajaneun'un ötesinde 10 m. kadar aşağı düzeyde bulunmaktaydı. Bunlar birbirine paralel 5 uzun yapıdır.

Trajaneum: Tanrılaştırılan Roma İmparatoru Trajan için yapılmış olan akropolün en yüksek terasıdır. Daha önce burada bir Helenistik dönem yapısının bulunduğu şüphesizdir. Üç tarafı stoalarla çevrili olan tapınak 68x58 m. büyüklüğünde bir teras üzerinde yükselmektedir. Tapınağın içinde Trajan ve Hadrian'ın kolosal mermer heykellerinin başları bulunmuştur. Söz konusu eserler Berlin Müzesindedir.

Tiyatro:Bergama Tiyatrosu dik bir yamaç üzerine kurulmuş olup, Helenistik dönemin en güzel mimari eserlerindendir. Batı Anadolu'nun en dik tiyatrosu olan yapı 10.000 kişiliktir. Sahne kısmı Helenistik dönemde ahşap idi. Yalnızca oyun günleri kuruluyor sonra yeniden kaldırılıyordu.

Dionysos Tapınağı: Bergamalılar bu göz alıcı tapınağı özel bir düşünce ile 250 m.lik tiyatro terasının kuzeyinde bütün gezi yerine egemen olacak şekilde inşa etmişlerdi. Sunağı ile birlikte çok iyi korunmuş olan tapınak zengin profilli, bir podyum üzerinde yükselen İon düzeninde bir prostylosdur. Uzun bir yolun bitiş noktasında yer alışı ve bütün gözleri üzerinde toplayan bir anıt oluşu ile bu eser, Roma sanat anlayışı ile birlikte Avrupa Barok mimarisini de etkilemiştir. Helenistik dönem ve Roma çağına ait orijinal parçalar Berlin Müzesinde saklanmaktadır.

Zeus Sunağı: Athena Tapınağı alt terasında 25 m. kadar aşağısında bulunuyordu. Bu yer yaklaşık 69x77 m. büyüklüğündeydi ve büyük sunak tam ortasında yükseliyordu. Büyük bir olasılıkla sunağın dört bir yanı açıktı ve anıt her yerden rahatlıkla görülüyordu. Akropolde yalnız temelleri görülebilen sunağın tüm mimari parçaları ve kabartmaları bugün Berlin Müzesinde eskisine yakın bir şekilde tamamlanarak sergilenmektedir.

Agora: Zeus Sunağının güneyinde yukarı Agora yer alır. Helenistik döneme aittir. Tüccarların tanrısı Hermes'e ait Agora Dor üslubunda yapılmıştır. Meydanın batı kenarında Demeter tapınağının temelleri görülmektedir.

Gymnasionlar: Bergama kentinin üst üste üç ayrı terasta yer alan görkemli Gymnasionu vardı. Ele geçen yazıtlardan alttaki terasların çocuklara, ortadaki terasın delikanlılara üstteki terasın büyüklere ait olduğu anlaşılmıştır.

Asklepion: Sağlık ve hekimlik tanrısı olarak bilinen Asklepios, Apollonun oğullarından biridir. Asklepios'un yeri anlamına gelen Aesklepion ilk çağlarda Bergama'da önemli sağlık merkezidir. Sütunlu bir caddeden sonra Asklepiona gelinir. Buradaki tedavi şekilleri arasında şifalı su, çamur kürü, spor, tiyatro, psikoterapi yer almaktadır. Girişte solda bulunan yapı Asklepios tapınağıdır. Sağlık tanrısı adına M.S. 150 yıllarında bağışlarla yapılan tapınak bir kubbe ile örtülü ve duvarları 3 m. kalınlığındadır. Burada su sesi ve telkinlerden faydalanarak hastaların iyileşmesi sağlanırdı.

Serapis Tapınağı: Eski Bergama'nın en büyük yapısı, halkın kızıl avlu olarak adlandırdığı kırmızı tuğla ile inşa edilmiş olan ve Mısır tanrılarına adanmış olan tapınaktır Bu tapınak bugün Bergama kentinin içinde kalmıştır.

Camiler

Ulu Cami: Bergama Çayının sol sahilinde ve Tekke Boğazına giden yolun başındadır.

Şadırvan Cami: Selçuk minaresinin yanında ve kendi adıyla anılan bölgededir. Kapı üzerindeki mermer yazıtta H. 957 (M. 1550) yılında, Osman oğlu Hacı Hasan tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Avluda bulunan şadırvanın Bergama voyvodası Abdullah Ağa tarafından, 1240 (1824) tarihinde yaptırıldığı anlaşılmaktadır.

Selçuk Minaresi: Şadırvan Camii yanındadır. ''Arap Camisi'' diye anılan yapıt yıkılmış ve günümüze yalnız minaresi kalmıştır. Buraya "Güdük Minare", "Çinili Minare" adları da verilmiştir. Yapı biçimi ve süsleme Selçuklu yapıtı olduğunu kanıtlamaktadır.

Bergama'da yer alan diğer camiler arasında, Kurşunlu Cami, pazar yerinde bulunan Hacı Hekim Cami, Asklepion yolu üzerinde Laleli Cami, Yeni Camii ve Emir Sultan Minaresi sayılabilir.

Hanlar

Çukur Han: Saraçlar arastası ile Ekin loncasının Şeftali Sokağı arasındadır. İnşa tarzına göre, Hanın XIV-XV. yüzyıllarında yapıldığı tahmin edilmektedir.

Taş Han: Rüştiye Mektebi caddesinde ve Küplühamam yanındadır. Kapısı üstünde bulunan kitabesine göre, bu kervansaray. Sultan Mehmet'in oğlu Sultan Murat zamanında, Hatip Mahmut'un oğlu Hibeytullah tarafından 835 (1432) tarihinde yaptırılmıştır. Kitabenin bulunduğu açıklık, yontulu taşla işlenmiş ve bunun altına klasik (9 taşlı) basık Türk kemeri ve mermer söveler yerleştirilmiştir.

Yaylalar

Bergama'ya 20 Km. uzaklıkta olan Kozak Yaylasına Bergama-Ayvalık bağlantılı yol güzergahından gidilebilir.

Kaplıcalar

Mahmudiye Ilıcası: Suları 26ºC sıcaklıkta bulunan ılıcada radyoaktivite oranı yüksektir. Sodyum açısından zengin olan ılıcada kalsiyum yoktur.

Paşa Ilıcası: Bergama'nın 15 km. kuzeyindeki Paşa Köyündedir. Ilıcanın sıcaklık ve madensel tuzları yönünden fakir olan suları banyo olarak kullanılır.

Geyiklidağ Ilıcası:Bergama ile Kozak Bucak merkezinin arasında yer alan ılıca etrafında konaklama tesisi bulunmamaktadır.

Güzellik Ilıcası: Bergama'ya 4 km. uzaklıkta bulunan Güzellik Ilıcası, kubbeli ve iki mermer havuzlu bir kaplıcaya sahiptir. Bergama Kralı Eumenes döneminde kurulduğu belirtilen kaplıca ''Eskülap Banyoları'' adı ile yüzyıllarca ününü sürdürmüştür. Bugün ağaçlık bir alanda bulunan kaplıca bitişiğinde Bergama Belediyesine ait bir otel ve bungalovlar bulunmaktadır. Kaplıca su sıcaklığı 35ºC dolayındadır. Sodyum bikarbonat ve sülfat bulunan kaplıca suyunun romatizma, nefralji kalp hastalıkları için iyi gelmektedir. Tarihte Kleopatra'nın da Bergama'yı ziyaretinde bu kaplıcada yıkanarak güzelleştiği rivayet edilir. Kaplıca suyunda 1,5 eman değerinde oldukça yüksek radyoaktivite bulunmaktadır.

Dereköy Ilıcası:Bergama'nın batısında Altınova (Ayazment) bucağının 15 km doğusunda bulunan ılıcada bir hamam bulunmakta ve suları ağrılı hastalara iyi gelmektedir.

Haydar Ilıcası:Bergama'nın kuzeyinde Kozak bucağına bağlı Ilıca Köyündedir. Roma döneminden kalma bir hamam kalıntısından başka yapı bulunmamaktadır. Ilıcanın sıcak ve kükürtlü sularının hareket sisteminin ağrılı hastalıklarında ve deri hastalıklarında yararlıdır.

Bergama Evleri

Kalın dış duvarları, iç sofalı planları, yığma yapı gereklerine bağlı pencere boyutları ve doluluk boşluk oranları ile Bergama evleri ısı kontrolü açısından belli bir üstünlüğe sahiptir. Geleneksel Türk evi üst katlardaki çıkmalarla dışa açılma olanağından yoksun, alt ve üst katları hemen hemen aynı büyüklüktedir. Az sayıdaki evde Sakız üslubuna özgü ahşap bir cumba veya balkon şeklinde çıkmalarla bu özellik biraz değişebilir.
kaynak:http://www.sayfam.org/turizm/

Hiç yorum yok: