19 Aralık 2010 Pazar

MEHMET AKİF KONULU PİYES İSTİKLAL MARŞI’NIN KABULÜ VE MEHMET AKİF’İ ANMA GÜNÜ İLE İLGİLİ PİYES

MEHMET AKİF KONULU PİYES


İSTİKLAL MARŞI’NIN KABULÜ VE MEHMET AKİF’İ ANMA GÜNÜ İLE İLGİLİ 




PİYES
İSTİKLAL MARŞI
(l Perdelik Piyes)
OYNAYANLAR: (Öğretmen, Atilla, Nur, Mete, Serpil, Ateş, Güneş, birinci öğrenci, ikinci öğrenci, üçüncü öğrenci, dördüncü öğrenci.)
MECLİS: l (Öğretmen ve Öğrenciler )
DEKOR: (Bir sınıf. Duvarda Atatürk'ün ve Mehmet Akif'in resimleri ve bir bayrak.)
ÖĞRETMEN-  Sevgili çocuklar! Bugünkü dersimizin ne olduğunu biliyorsunuz değil mi?
ÖĞRENCİLER- İstiklâl Marşı ve onu yazan şair Mehmet Akif...
ÖĞRETMEN- Sizlere İstiklâl Marşımızı ve onun şairi hakkında büyüklerinizden bir şeyler öğrenmenizi, bazı şiirlerini ezberlemenizi söylemiştim. Bunu yaptınız mı?
ÖĞRENCİLER- Yaptık öğretmenim!
ÖĞRETMEN-  Aferin size! Şimdi sen söyle Atilla! İstiklâl Marşı ne demektir?
ATİLLA- Milletimizin kurtuluşunu, kuvvetini, birliğini anlatan ve bütün millet tarafından beğenilip benimsenen, törenlerde söylenen marştır.
ÖĞRETMEN- Sen söyle Nur! Türk'lerin İstiklâl Marşı'nı Mehmet Akif nerede ve hangi yılda yazdı?
NUR- Ankara'da 1921 yılı Şubat ayında yazdı. Bu şiir 12 Mart 1921 tarihinde Büyük Millet Meclisi'nde resmen Milli Marş olarak oy birliği ile kabul olundu.
ÖĞRETMEN-   Aferin sana... Sen cevap ver Mete! Mehmet Akif nasıl bir şairdir?
METE- Mehmet Akif vatanını seven büyük bir şairdir. Yaşadığı çağlarda Türk ulusu bir çok savaşlara girmiş, bozgunlara uğramış, büyük topraklar kaybetmişti. O halkın çektiği ıstırabı haykırdığı gibi zaman zaman kazanılan büyük zaferleri de güzel şiirlerle övmüştür. Mehmet Akif, Türk ulusunun yirmi beş asırlık büyük bir ulus olduğunu, her zaman hür yaşamış olduğunu söyler ve asla esir ve güçsüz olmadığını haykırırdı. En umutsuz günlerde bile bu inancını kaybetmedi. İstiklâl Savaşı'nda da Anadolu'ya geçerek sonuna kadar şiirleri, yazıları ve sözleri ile çalıştı. Vatanın kurtuluşuna yardımcı oldu.
ÖĞRETMEN-   Doğru! Şimdi onun Birinci Dünya Savaşı'nda yazmış olduğu ve millet tarafından en çok sevilen ve tutulan şiiri hangisidir? Bunu kim biliyor?
ÖĞRENCİLER- "Çanakkale Şehitleri!" şiiri.
ÖĞRETMEN-   Bunu bildiniz! Şimdi Çanakkale Savaşı hakkında bilgi vermek isteyenler parmak kaldırsın! (Bütün parmaklar havaya kalkar.)
ÖĞRETMEN-   Görüyorum ki bunu hepiniz anlatmak istiyorsunuz. Ama hep birden konuşacak olsanız bir şey anlaşılmaz. Sen Serpil bu savaşı anlat! Böylece Mehmet Akif'in o şiiri niçin yazmış olduğunu öğrenelim.
SERPİL- Birinci Dünya Savaşı'nda Türkler hemen hemen bütün dünya ile savaş halinde idiler. Bir tarafta Türkler, Almanlar, Avusturyalılar ve Bulgarlar el eleydi. Karşımızda da İngiltere, Fransa; İtalya, Rusya ve komşuları gibi büyük devletler yer almışlardı. Düşmanlarımız bizi çökertmek için deniz yoluyla Çanakkale Boğazı'ndan girmek, İstanbul'u almak ve Karadeniz yoluyla zor bir duruma düşmüş bulunan Rusya'ya yardım göndermek istiyorlardı. Onun için Çanakkale Boğazı'nın önüne yüzlerce savaş gemisi yığdılar. Karaya da büyük kuvvetler çıkardılar. Boğazı zorlamaya başladılar. Ama Türkler orada çok büyük bir kahramanlık göstererek düşmana adım attırmadılar.
Birçok düşman gemilerini top ateşi ile batırdıkları gibi karaya çıkan düşman ordularını da denize döktüler. Çanakkale'de Türklerin kazandıkları zafer düşmanlarımız tarafından bile övüldü...
ÖĞRETMEN-   Doğru! Demek oluyor ki Şair Mehmet Akif de Türklerin Çanakkale'de kazandıkları bu büyük zafer üzerine o şiiri yazmış.
SERPİL- Evet öğretmenim!
ÖĞRETMEN-   Bu şiiri kim biliyor?
ATEŞ- Ben biliyorum. Benim dedem orada şehit olduğu için babam bu şiiri bana küçük iken ezberletmişti. Kendisi de her zaman söyler!.
ÖĞRENCİLER- Peki Ateş! Ortaya çık ve şiiri oku!
 (Ateş ortaya çıkar, şiiri okur.)
ATEŞ-
"Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor."
"Bir hilâl uğruna Yarab ne güneşler batıyor."
"Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker."
"Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer."
"Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?"
"Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın:"
"Bu taşındır diyerek Kâbe’yi diksem başına:"
"Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına"
"Sonra gök kubbeyi lâhdine yapsam da tavan"
"Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsam oradan"
"Tüllenen mağribi akşamları sarsam yarana"
"Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana!"
 (Öğretmen ve öğrenciler Ateş'i alkışlarlar... O da selâm vererek yerine geçer.)
ÖĞRETMEN-   Aferin Ateş! Çok güzel okudun!
ATİLLA- Mehmet Akif'in bu şiirini de ben okumak istiyorum izin verir misiniz?
ÖĞRETMEN-   Bu şiir ne hakkında yazılmış?
ATİLLA- Bilgisizliği yeren; halkı çalışmak için şevke getiren, başımıza gelen felâketlerin hep bilgisizlikten doğduğunu anlatan bir şiir efendim.
ÖĞRETMEN-   Bu şiiri ne zaman yazmış?
ATİLLA- Balkan Savaşı'ndan sonra...
ÖĞRETMEN-   Peki oku da dinleyelim!
ATİLLA- (Ortaya çıkar ve "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" dedikten sonra şiiri okur:)
"Olmaz ya... Tabii... Biri insan. Biri hayvan"
"Öyleyse cehalet denilen yüz karasından"
"Kurtulmaya azmetmeli baştanbaşa millet"
"Kâfi mi değil yoksa bu son ders-i felâket?"
"Son ders-i felâket neye mal oldu düşünsen?"
"Beynin gözyaşı olup akardı gözünden"
"Son ders-i, felâket ne demektir? Şu demektir;"
"Gelmezse eğer kendine millet, gidecektir."
"Zira yeni bir darbeye artık dayanılmaz."
"Zira bu sefer uyku ölümdür, uyanılmaz."
 (Öğretmen ve öğrenciler kendisini alkışlarlar.)
ÖĞRETMEN-   Sen de şiiri güzel okudun! Yalnız şair bu şiirinde ne demek istemiş? Bize bunu da açıklarsan şiiri daha iyi anlarız.
ATİLLA- Mehmet Akif Türk milletinin o zaman uğramış olduğu bozgun ve felâketin sebebini milletçe geri kalışımızda, bilgisizlikte buluyor. Bu bozgunun bize bir ders olmasını, herkesin çalışmasını, bilgice yücelmesini istiyor. Milletin ancak o zaman kurtulabileceğini söylüyor.
ÖĞRETMEN-   Balkan Savaşı hakkında bize kim bilgi verecek?
GÜNEŞ- Ben vereyim öğretmenim!
ÖĞRETMEN-   Bize vereceğin bilgiyi nereden öğrendin?
GÜNEŞ- Benim dedem Balkan Türklerindenmiş. Balkan Savaşı'ndan sonra göçmen olarak gelmiş. Ben daha küçükken bana hep oralarını anlatır, Rumeli Türküleri'ni söylerdi. Oralar çok güzel yerlermiş... Topraklan çok verimli imiş. Hepsini düşmana bırakıp kaçmışız.... Atalarımızın kanlarını dökerek aldıkları bu topraklardan, inanılmaz bozgunlara uğrayarak çekilmek zorunda kalmışız...
ÖĞRETMEN-   Balkan Savaşı'nda hangi uluslar bize karşı birleştiler?
GÜNEŞ- Yunanlılar; Bulgarlar, Sırplar; Karadağlılar!
ÖĞRETMEN-   Bu savaş hangi yılda oldu?
GÜNEŞ- 1912 yılında öğretmenim!
ÖĞRETMEN-   Peki bildiklerini kısaca anlat!
GÜNEŞ- O sıralarda Türkler dünyada hemen hemen yalnız imişler. Bütün büyük milletler Osmanlı İmparatorluğu'nu parçalamak, topraklarını paylaşmak için planlar kuruyorlarmış. İşte Rumeli'yi almak için Balkan devletlerini silâhlandırıp kışkırtan onlar olmuş. Savaş başlayınca da hangi taraf kazanırsa kazansın, eski sınırların değişmeyeceğini ilân etmişler. Asırlar boyunca geri kalmış olan memleketimiz; bunun acısını bu savaşta ilk defa görmüş. Bilgisiz komutanlar; silâh kullanmasını bile bilmeyen erler, koca Rumeli'yi bir yıl içinde düşmana bırakarak geri çekilmek zorunda kalmış. Memleket içindeki sen ben kavgaları da halkı ikiye bölmüş olduğundan felâket felâketi kovalamış. Bu savaştan bir yıl önce İtalyanlar bugün Libya dediğimiz Trablusgarp ile On iki Adaları baskınla alıp donanmamızı da yakmış oldukları için çok zor durumda kalmışız.
ÖĞRETMEN-   Güneş doğru şeyler anlattı... İşte Şair Mehmet Akif Ersoy bu büyük bozgunun sebebini herkesten iyi anlamıştı. Türk ulusunu bu felâkete sürükleyen şey, birbirine düşmüş olması, bilgisiz ve geri kalması idi. Avrupalılar bilgisizliği çoktan yenmişler, fabrikalar kurmuşlar; yollar yapmışlar, çok ilerlemiş ve kuvvetlenmişlerdi. Biz ise onlardan alabildiğine geri kalmıştık. Bir memleket böyle geri kaldı mı komşuları onun topraklarına mutlaka göz koyar. Onu ortadan kaldırmak için ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Peki çocuklar. Türkiye'nin kurtarıcısı Atatürk nerede doğdu?
ÖĞRENCİLER- Selanik’te...
ÖĞRETMEN-   Selanik şimdi hangi milletin elinde?
ÖĞRENCİLER- Yunanlıların elinde...
ÖĞRETMEN-   Sen söyle Güneş! Selanik’i ne vakit kaybettik.
GÜNEŞ- Balkan Savaşı'nda...
ÖĞRETMEN-   Demin bir şey söylemiştik. Avrupalı büyük devletler Balkan Savaşı'ndan sonra, hangi taraf kazanırsa kazansın sınırların değişmeyeceğini bildirmişlerdi. Bu sözlerinde durdular mı?
GÜNEŞ- Durmadılar öğretmenim. Topraklarımızın paylaşılmasına razı oldular. Hatta düşmanlar güzel Edirne'yi bile almışlar. İstanbul'a da yaklaşmışlardı. Sonra aralarında anlaşmazlık çıkınca; Türkler son bir gayretle toparlanıp ileri atıldılar ve güzel Edirne'yi düşmandan kurtardılar. Mimar Sinan'ın en güzel ve en usta eseri olan Selimiye Camisi'ni Türk bayrağına kavuşturdular.
ÖĞRETMEN-   Sen Balkan Savaşı'nı iyi öğrenmişsin Güneş... Tarihin bu acı olaylarını her Türk'ün iyice bilmesi ve bellemesi şarttır. İnsanlar geçmiş felâketlerden ders almasını bilemezlerse onları yeni felâketlere uğramaktan kimse kurtaramaz. Şimdi İstiklâl Savaşı'na geçelim. Savaş, sen bize bunu kısaca anlat bakalım.
SAVAŞ- Birinci Dünya Savaşı'ndan da yenik çıkmıştık. Bizimle el ele olan devletlerden, önce Bulgaristan sonra Avusturya ve Almanya düşmana boyun eğince, biz de çaresiz olarak yenildiğimizi kabul etmek zorunda kaldık. Düşmanlarımız Versay'da bize çok ağır barış şartları imzalattılar. O koca Osmanlı İmparatorluğu'ndan geriye pek az yer kalması... İstanbul ve Boğazlar bile elimizden alınmıştı... Mersin, Adana; Gaziantep, Maraş, Fransızlar, Antalya ve çevresi İtalyanlar; Karadeniz kıyıları kısmen İngilizler ve Pontus Rumları tarafından, İzmir ve Ege de Yunanlılar eliyle işgal edilmişti. Ordularımız dağıtılmıştı. Hainler düşmanlarla işbirliği yapıyordu. Doğu Anadolu'da da bir Ermenistan hükümeti kurulmak isteniyordu.
ÖĞRETMEN-   Sonra ne oldu?
SAVAŞ- Bütün dünya Türk ulusunun artık bir daha dirilmemek üzere çöktüğüne inanıyordu. İşte bu sırada Atatürk Samsun'a çıktı. O ve arkadaşları. Türk ulusunun hiç bir zaman ölmeyeceğine inanıyordu. Memleket toprakları yabancı ordular tarafından çiğnenirken yer yer vatansever insanlar kendiliklerinden cepheler kurmuşlar ve karşı koymaya başlamışlardı. Atatürk bunların başına geçti. Memleketin bütün vatansever insanlarını çevresine topladı... Kurtuluş Savaşı açarak bütün dünyaya meydan okudu. Düşmanları silip süpürdü. Ankara'nın önlerine kadar gelmiş bulunan Yunan ordusunu denize döktü. Vatanı kurtardı.
ÖĞRETMEN-   İyi özetledin. Peki, Atatürk Samsun'a hangi tarihte ayakbastı? SAVAŞ- 19 Mayıs 1919'da...
ÖĞRETMEN-   İstiklâl Savaşı, Türklerin bütün tarihleri boyunca en zor şartlar içinde kazanmış oldukları en büyük zaferdir. Atatürk'ün hizmeti yalnız vatanı kurtarmak mıdır?
SAVAŞ- Hayır öğretmenim! O zaferden sonra cumhuriyeti de kurmak, Türkiye'yi bir Orta Çağ devrinden kurtaracak devrimleri yapmakla da Türk ulusuna hizmet etmekten geri kalmamıştır.
ÖĞRETMEN-   Eğer bugün özgür bir vatanda yaşıyorsak, memleketimizde okullar, üniversiteler, fabrikalar açılmışsa, Türkiye’nin sözü hür dünyada şerefle geçiyorsa, bütün bunlar Atatürk'ümüzle olmuştur. Şimdi başka bir şey soracağım. Ateş, sen cevap vereceksin. Şair Mehmet Akif Anadolu'ya ilk olarak ne zaman geçti?
ATEŞ- Yunanlıların İzmir'e çıktıkları 15 Mayıs 1919'dan hemen sonra...
ÖĞRETMEN-   İlk olarak nereye gitti?
ATEŞ- Balıkesir'e... Ege halkı hemen bu Yunan saldırısına karşı koymaya başlamıştı. O da kendilerini teşvik etmek için gitti. Oralarda güzel söylevler verdi. Sonra İstanbul'a dönerek burada da millî uyanışı destekleyen şiirler, makaleler yazdı. Bir yıl sonra ise zaferin sonuna kadar dönmemek üzere yeniden Ankara'ya gitti. Ankara'da ve Kastamonu'da çalıştı. Bütün cephelerde dolaştı... Büyük Millet Meclisi'nde de hizmet etti.
ÖĞRETMEN-   Mehmet Akif, İstiklâl Marşı'nı zaferden önce mi sonra mı yazdı? Cevap ver Serpil!
SERPİL- Önce yazdı...
ÖĞRETMEN-   Pekâlâ! Bu marş nasıl yazıldı? Söyle bakalım!
SERPİL- Milli ordu kurulmuş, ufuklarda zafer ümitleri belirmişti. Büyük zafer için son hazırlıklar tamamlanmak üzere idi. Yunan orduları ilk yumrukları yemiş, Türk'ü yere sermenin; Ankara'yı ele geçirmenin bir hayal olduğunu anlamaya başlamıştı. İşte bu sıralarda ordular ve halk için bir istiklâl Marşı isteği belirdi. Hükümet de İstiklâl Marşı için şairler arasında bir yarışma açtı. Birinciliği kazanacak olan şiirin sahibine beş yüz lira mükâfat da konulmuştu. O zaman için bu büyük bir para idi. Millî Eğitim Bakanlığı tarafından idare edilen bu yarışmaya yedi yüz kadar şiir geldi.
ÖĞRETMEN-   Mehmet Akif bu yarışmaya katıldı mı?
SERPİL- Hayır öğretmenim. O bu yarışmaya katılmadı.
ÖĞRETMEN-   Niçin?
SERPİL- Onun yaradılışı bu çeşit yarışmalara katılmasına uygun değildi. Sonra işin içinde para mükâfatı oluşu da hoşuna gitmiyordu.
ÖĞRETMEN-   Peki sonra ne oldu?
SERPİL- Gönderilen yedi yüz şiir içinde güzelleri vardı. Fakat hiç biri tam olarak Meclis'e güzelliği hakkında inanç veremiyordu. Öyle bir şiir isteniyordu ki, milletin kükreyişini; Türk ulusunun yüceliğini tam olarak belirtsin. Bunu düşünen o zamanki Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi; bu işi ancak Mehmet Akif'in yapabileceğini anladı. Ona giderek bu marşı yazmasını kendisinden istedi. Mehmet Akif'te bunun üzerine İstiklâl Marşı'nı yazdı. Bu şiir Büyük Millet Meclisi'nde okunduğu zaman bütün Milletvekilleri heyecana kapılmışlar ve Şair Mehmet Akif'i uzun uzun alkışlamışlardır. Aranan şey bulunmuştu. Şair Mehmet Akif o günün hayatının en mutlu günü olduğunu söylemişti. Sonra da 12 Mart 1921 tarihinde bu şiir İstiklâl Marşı olarak resmen kabul edildi. Daha sonra da bunun bestelenmesi için yarışma açıldı. Zeki Bey adında bir bestecinin eseri birinciliği kazandı. İşte bugün söylediğimiz millî marşımızın yazılışı ve bestelenişi bu şekilde olmuştur, öğretmenim... Onu yazan Şair Mehmet Akif; besteleyen ise Zeki Üngör’dür
ÖĞRETMEN-   Aferin Serpil! Görüyorum ki bugünkü dersinizi hazırlamak için hepiniz çok iyi çalışmışsınız. Peki, bu marşı Mehmet Akif kime armağan etmişti?
SERPİL- Kahraman ordumuza...
ÖĞRETMEN-   Bu da doğru! Şimdi hepiniz sıra ile bu marşın birer dörtlüğünü okuyacaksınız. Böylece Türk ulusu yaşadıkça anılacak ve söylenecek olan bu şiirin bütününü okumuş olacağız! Haydi Atilla! Sen başla! Sıra ile ortaya çıkarak birer birer okuyacaksınız!
ATİLLA- (Ortaya çıkar:)
"Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak."
"Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak."
"O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;"
"O benimdir, o benim milletimindir ancak."
 (Atilla çekilir, Nur gelir.)
NUR-
"Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı Hilâl!"
"Kahraman ırkıma bir gül. Ne bu şiddet, bu celâl?"
"Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl;"
"Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl."
 (Nur yerine geçer, Mete gelir.)
METE-
"Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım."
"Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!"
"Kükremiş sel gibiyim: Bendimi çiğner, aşarım:"
"Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım."
 (Mete yerine geçer, Serpil gelir.)
SERPİL-
"Garbın afakim sarmışsa, çelik zırhlı duvar;"
"Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var."
"Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar."
"Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar?"
 (Serpil, yerine geçer, Ateş gelir.)
ATEŞ-
"Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;"
"Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın."
"Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk'ın..."
"Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın."
 (Ateş yerine geçer. Güneş gelir.)
GÜNEŞ- "Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı."
"Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı."
"Sen şehid oğlusun, incitme yazıktır, atanı:"
"Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı."
 (Güneş yerine geçer, Birinci öğrenci gelir.)
BİRİNCİ ÖĞRENCİ-
"Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?"
"Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!"
"Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hûda,"
"Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda"
 (Birinci öğrenci yerine geçer, ikinci öğrenci gelir:)
İKİNCİ ÖĞRENCİ-
"Ruhumun senden İlâhi şudur ancak emeli:"
"Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli;"
"Bu ezanlar-ki şehadetleri dinin temeli-"
"Ebedi yurdumun üstünde benim, inlemeli."
 (İkinci öğrenci yerine geçer, Üçüncü öğrenci gelir:)
ÜÇÜNCÜ ÖĞRENCİ-
"O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım."
"Her cerihamdan ilahî, boşanıp kanlı yaşım,"
"Fışkırır ruh-u mücerred gibi yerden na'şım!"
"O zaman yükselerek arşa değer, belki, başım."
 (Üçüncü öğrenci yerine geçer, Dördüncü öğrenci gelir:)
DÖRDÜNCÜ ÖĞRENCİ-
"Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı Hilâl!"
"Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl."
"Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:"
"Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;"
"Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl."
 (Çocuklar alkış tutarlar. Sonra hep birlikte İstiklâl Marşı'nın bestesini söylerler

Hiç yorum yok: