23 Ocak 2011 Pazar

GÖKKUŞAĞI ve GÜNEŞ IŞINLARI GÜNEŞ IŞINLARI ETKİLERİ KONU ANLATIMI


GÖKKUŞAĞI ve GÜNEŞ IŞINLARI


Gökkuşağı, gökyüzünün bir kısmında yağmur, diğer kısmında güneş varken görülen yaygın bir optik olaydır. Bu olay havaya püskürtülen spreylerde, su fıskiyelerinde ve çağlayanlarda sıklıkla görülür. Gökkuşağını görebilmek için, güneş arkamızda olacak şekilde yağışın olduğu tarafa bakmamız gerekir.Gökkuşağını sabah saatlerinde görmüş isek, yüzümüz batıya (yani yağışın olduğu tarafa) dönük demektir. Orta enlemlerde bulutlar batıdan doğuya doğru hareket ettiği için, bulutlar ve dolayısı ile de yağış yakında bulunduğumuz yere ulaşacak demektir.

Bunun aksine, akşam vakti gökkuşağını görebilmek için doğuya (yağışın olduğu tarafa) dönmemiz gerekir, batıda havanın açık olması, yağışın ardından havanın tamamen açacağını gösterir.
Gökkuşağı nasıl oluşur?

Güneş ışığı yağmur damlasının içine girdiğinde hızı yavaşlar ve mor en fazla, kırmızı en az olmak üzere kırılmaya uğrar. Bu ışığın önemli bir kısmının damlanın içinden tamamen geçmesine ve tarafımızdan görülmemesine rağmen, bir kısmı da (geliş yönüne göre) damlanın arka kısmına belli bir açıyla çarparak, damla içinde yansımaya uğrar. Bu tür bir yansımanın gerçekleştiği açı kritik açı olarak adlandırılır. Su için bu açı 48o'dir. Kritik açıdan daha büyük açılarda gelen güneş ışınlarının uğramış olduğu bu yansıma iç yansıma olarak gözlerimize ulaşır, her ışık ışını diğerlerinden farklı bükülür ve farklı bir açıyla da damlayı terkeder. Bu açı, gelen güneş ışınları ile kırmızı ışık arasında 42o, mor ışık durumunda ise 40o'dir. Dolayısı ile damlayı terkeden ışık bir uçta kırmızı, diğer uçta mor olmak üzere spektrumuna ayrılır. Her bir damladan tek bir renk görmemiz nedeniyle (Her bir damlanın ışığı kırması ve yansıtması sonucu gözlerimize ulaşan ışık, çok küçük de olsa farklı bir açıya sahiptir) birincil gökkuşağının parlak renklerinin oluşumu için oldukça çok sayıda yağmur damlasına gereksinim vardır.

Gökkuşağında kırmızı halkanın içte, mor halkanın ise dışta yer alması gerektiği gibi yanlış bir sonuç çıkarılabilir.İki yağmur damlasını terkeden ışınları dikkate alalım. Damladan gelen mor ışık gözlerimize ulaştığı zaman, aynı damladan gelen kırmızı ışık gözlerimizden daha aşağı bir seviyeye gelir. Şekilden görüldüğü gibi gözlerimize gelen kırmızı ışık daha üstteki damladan gelir. Kırmızı ışığın daha üstte bulunan damladan, mor ışığın ise daha aşağıdaki damladan gelmesi nedeniyle birincil gökkuşağının renkleri, kırmızı üstte ve mor altta olmak üzere sıralanır.

Birincil gökkuşağının yanında ikinci bir gökkuşağı da sıklıkla görülen bir durumdur. Bu ikinci gökkuşağı birincil gökkuşağının üzerinde yer alır ve renk dizilişi birinciye göre tersdir. Bu gökkuşağının renkleri birincil gökkuşağına göre daha solgundur ve ikincil (tali) gökkuşağı olarak adlandırılır.

İkincil gökkuşağı, güneş ışığının belli bir açıda yağmur damlasına girmesi ve iki kez iç yansımaya uğraması sonucu oluşur. Her bir yansıma ışığın şiddetinin biraz daha azalmasına neden olur. Bunun sonucunda ikincil gökkuşağı birinciye göre daha solgun görünür.
GÜNEŞ IŞINLARI ETKİLERİ

Yaz mevsimi ile birlikte tüm cilvesiyle baştan çıkaran güneş, yakıcı oyunlarıyla bizi kandırmaya çalışıyor. Ama tatilcilere uyarı; her şeyin olduğu gibi güneşin de "çoğu zarar, azı karar".
Mutluluk hormonlarını harekete geçiren, mutlu olmamızı sağlayan güneş ışınları, bağışıklık sistemimizi güçlendirirken, kemiklerimiz için de gerekli olan D vitaminini sağlar. Ancak güneşin, hayatımızı zehir edebilen yönleri de var. Bunların arasında güneş çarpması, deri lekeleri, güneş alerjisi, cilt kanserlerini sayılabilir.Güneş ışınları : Ultraviyole (UV) radyasyon, güneşten gelen radyant enerjinin bir şeklidir. Güneş elektromagnetik spektrum diye bilinen bir dizi enerji yayar.
Ultraviyole (UV) radyasyon, dünya yüzeyine erişen güneş enerjisinin doğal bir parçasıdır, fakat daima zararlıdır. UV radyasyonu ne görebiliriz ne de hissedebiliriz, fakat o vücudumuzdaki etkilerini hissederiz. UV ışınları dalga boylarına göre sınıflandırılırlar.

UV-A, UV radyasyonun en az zararlı şeklidir ve dünyaya büyük miktarlarda erişir. Çoğu UV-A ışınları ozon tabakasının içersinden doğrudan geçer.
UV-B radyasyon potansiyel olarak çok zararlıdır. UV-B radyasyonunun çoğu stratosferde ozon tarafından yutulur.
UV-C radyasyon çok enerjik olduğundan potansiyel olarak en fazla zararlıdır. Stratosferde oksijen ve ozon tarafından yutulur ve asla dünya yüzeyine erişmez.
Özetle, UV radyasyondan zararın esas olarak spektrumun UV-B sınıfından gelmesine rağmen eğer yeterli miktarlarda maruz kalınırsa UV-A da bazı riskler ortaya çıkarır.
Işınların vücudumuzda etkiledikleri alanların sınıflandırılmasında:
Güneş ışınları uzun (infrared) ve kısa dalgalardan (UV-A, UV-B ve UV-C) oluşmaktadır.
UV-A ışınının dalga boyu 320-380 nm' dir ve derinin derin tabakalarına (dermis) ulaşır ve yayılır.
UV-A ışını yıl boyunca ve gün içinde değişik saatlerde, mevsimlerde veya hava koşullarında değişmeksizin etkili olmaktadır.
UV-B ışının dalga boyu 290-320 nm 'dir ve derinin üst tabakasını (epidermis) etkiler.
UV-B ışını yaz aylarında ve yüksek rakımlı yerlerde daha yoğundur.

Gelen UV radyasyon dünya üzerinde yüzeylerden yansır. Yansıyan UV; eğer maruz kalınma süresi uzunsa direkt UV gibi insanlara, bitkilere ve hayvanlara zarar verebilir. Çoğu yüzeyler UV radyasyonu farklı derecelerde yansıtır. Kar UV radyasyonun %85'in üstünde bir miktarla en yüksek bölümünü yansıtır ve UV radyasyon yükseklikle artar, bu nedenlerle de kayakçılar ve dağa tırmananlar dikkat etmelidirler. Kuru kum ve beton %12'nin üzerinde yansıtabilir. Su ise sadece %5'ini yansıtabilir.
Kumlu sahillerde güneş banyosu yapanlar, bir parkta yeşil çimenler üzerinde güneşe maruz kalanlardan %10'un üzerinde daha fazla UV-B alırlar.
Güneşli bir günde hafif bir rüzgar sizin serinlemenize neden olabilir, fakat bu sizin cildinize etki eden UV miktarını değiştirmez. Sıcaklığı UV radyasyonla karıştırmayın.

Güneşlenirken dikkat edilmesi gereken bazı konular:
-Güneş ışınlarının en şiddetli olduğu öğlen saatlerinde (11.00 ile 15.00 arasında) güneşe çıkmamaya özen gösterilmelidir.
-Gölgede oturulmalıdır.
-Şemsiye, şapka kullanılmalı; açık renk giysiler giyilmelidir.
-Güneşten koruyan ürünler bilinçli kullanılmalıdır.
-Erişkinler deri tiplerine göre farklı koruyan faktör içeren ürünler kullanırlar, ancak çocuklarda deri tipine bakılmaksızın yüksek faktörlü ürünler kullanılmalıdır.
-Güneşten koruyan ürünler, güneşe çıkmadan yarım saat önce deriye uygulanmalıdır.
-Deriye yeterli miktarda ve kalınlıkta sürülmelidir. Güneşten koruyan ürünler deriye eşit miktarda yedirilerek ve gerekirse; sık havuza veya denize girmek, havlu ile kurulanmak ve terlemek gibi durumlarda gün boyunca uygulanmalıdır.
-Yüz, omuz, ense ve boyun gibi daha yoğun olarak güneş ışınlarından etkilenen bölgeler sürekli güneşten koruyan ürünler kullanılarak korunmalıdır.
-Tedavi amacı ile doktor tarafından verilen kimi ilaçlar (antibiyotikler, doğum kontrol ilaçları vb.) derinin güneş ışınlarına karşı duyarlılığını artırmaktadır. Bu durumda kişi doktorun önerileri doğrultusunda güneşten korunmalıdır.

Son yapılan bilimsel araştırmalar, bronzlaşma ile cilt kanseri arasında doğrudan bir ilişki olduğunu ortaya koydu. Bu bağlamda yaz aylarında sağlıklı bronzlaşma yöntemleri konusunda kamuoyunu uyaran sağlık örgütleri, çocukların ve açık tenli kişilerin güneş ışığından korunması gerektiğine dikkat çekiyor. Kanser riski yanında güneş ciltte erken yaşlanmaya neden olmaktadır. Uzun süren güneş banyoları, deride zaman içerisinde incelme, elastikiyetin bozulması (kırışıklık), kuruluk, pigmentasyon değişikliği, kılcal damarların belirginleşmesi, foto yaşlanma ve deri kanserinin oluşma riskinin artmasındaki mekanizmadır.

Deri kanserine yakalanan hastaların geçmişlerinde, özellikle çocukluk dönemlerinde iki veya üç kez ciddi güneş yanıklarına maruz kaldıkları görülmüştür. Körpe ciltlerin yüksek koruma faktörlü kremlerle, şapka ve giysilerle korunmaları şarttır.

Dermatologlar cilt kanserine yakalanma riski açısından cilt tiplerini 6 veya 7 kategoride ele alıyor:
- Keltlere özgü solgun, çilli cilt; mavi veya yeşil gözler; sarı veya kızıl saçlar. Bu kişiler bronzlaşamaz, yalnızca kızarırlar. Cilt kanseri riski: Yüksek.
- Sarışınlara özgü açık ten; çil görülebilir; açık renk saçlar ve açık renk gözler. Cilt hafifçe bronzlaşabilmekle birlikte çok çabuk kızarır. Risk: Yüksek.
-Üçüncü kategoriye Avrupa'nın çoğunluğu girer. Bunların tenleri Keltlerden bir ton koyudur. Gözler herhangi bir renk olabilir. Saçlar kumraldan koyu kahverengiye uzanan bir renk skalası izler. Bu gruptakiler bronzlaşmadan önce çoğunlukla kızarırlar. Ancak bronzlaştıklarında ciltleri kahverengiye döner. Risk: Orta.
- Dördüncü grubu Akdenizli tipi oluşturur. Bazı Asyalılar ve Hintliler de bu gruba girer. Bunların gözleri ve saçları koyu kahverengidir. Risk: Düşük.
-5.gruba Hintliler, Uzak Doğulular ve Pasifik Adalarında yaşayanlar girer. Risk: Çok düşük.
- 6.ve 7. kategoridekileri Afrikalılar, Afro-Karaipliler ve Avustralya yerlileri oluşturur.

UV-A ışının derinin derin tabakalarına kadar ulaşıp yayılarak deri kanserine neden olabilir. Güneş yanığını oluşturan UV-B ışını ise daha az etkilidir. Bu nedenle güneş ışınlarından koruyan ürünler UV-A ve UV-B filtreleri içermelidir.

Güneş, elektromanyetik dalga uzunluğunda geniş bir enerji yayar. Bu ışınların bir kısmı sıcaklık olarak hissedilir. Retinayı uyaranlar ise gözle görülebilenlerdir. Güneş 3 tip ışın saçar:

-Kızılötesi (enfraruj)

-Güneş (görülebilen)

-Ultraviole (UVA,UVB,UVC)

Ultraviyole ışınlar (Mor ötesi)
Dalga boylarına göre A,B,C olarak 3 çeşittir.Bunlardan bir kısmı atmosferi koruyan ozon tabakası tarafından emilir. Yazın sağlıklı şekilde güneşlenen kişi kış boyunca enerji harcayabilir. Son yıllarda ozon tabakası delindiğinden insanlar güneşten çok daha dikkatli korunmalıdırlar.
UVA:

Uzun dalga boyları şeklinde bir uçtan diğer uca yayılarak gelirler. Geniş dalgalar halinde tüm gün ısı yayarlar. Tıpta tedavi amaçlı kullanılırlar.Bu ışınlar cildin yaşlanmasına etki eder. Derinin dermis tabakası içine girerek elastin ve collagen lifleri parçaladığı, ayrıca kan damarlarını genişlettiği ve pek çok tahribata sebep olduğu belirlenmiştir.
UVB:

Ciltte depolanıp epidermis tabakasını emmekte cilt hücrelerini hırpalayarak korunmasız bırakmaktadır.Yanıklara ve soyulmalara neden olmaktadır.Fotodiskeratoz denilen hücre toplulukları yaparak ben, çil, kırmızı leke meydana getirerek kansere zemin hazırlarlar. Öğle saatlerindeki yoğun ışınlardır.
UVC:

Kısa dalgalı olup 25 km kalınlığındaki ozon tabakası tarafından absorbe edilerek yeryüzüne ulaşamazlar. Ancak son yıllardaki ozon tabakasındaki delikler yüzünden tehlikeli bir şekilde ulaşmaya başlamışlardır. Ayrıca ameliyathanelerde ultraviyole ışını olarak sterilizasyonda kullanılmaktadırlar.

Bronzlaşma
Pigment hücreleri epidermisin bazal hücre tabakasında doğarlar. Her altı hücreden biri pigmenttir. Genetik faktörlere bağlı olarak melanin salgıları kişiden kişiye farklılık gösterir. Bu hücreler doğal bir savunma olarak cildi UV ışınlarının zararlı etkisinden korur. Yani bronzlaşma doğal bir öz korumadır. Güneşlenirken ilaç kullanımında mutlaka doktora başvurulmalıdır.

Ultraviyole ışınları deriye temas ettiğinde;

-Tepki olarak histamin salgılanır, kan damarları genişler
-Melanin hızla üst katmanlara ilerler
-Keratin tabaka kalınlaşır. Pigmentasyon oluştuktan sonra zararlı UVA, UVB ışınlarını emer. Bronzluk sabitleşince cildin dayanıklılığı azalır.

Foto yaşlanma
Yaşlanmanın görünür etkilerinin %95'i güneş hasarlarına bağlı olarak meydana gelir. Sürekli güneşe maruz kalan kişinin derisi erken yaşlanır. Her güneş yanığı kişiyi 6 ay yaşlandırır.

Hasar en yoğun şekilde 18 yaşından önce oluşur, belli yaş sonrasında birden ortaya çıkar. Güneş yanığı cildi kızartır ve hassalaştırır. Bunun nedeni cilt damarlarının zarar görerek genişlemesi ve sinir uçlarının uyarılmasıdır. Zamanla gevşeyen sararan derin kırışıklıkların oluştuğu geniş gözenekli lekeli cilt ortaya çıkar. Bundan kaçınmanın tek yolu güneşten korunmaktır.

Koruyucu kullanılmalıdır.

Çocuklar, yaşlılar, beyaz tenliler, hastalar, vücdunda ben olanlar daha fazla korunmaya ihtiyaç duyar.

11-16.00 saatleri arasında güneşe çıkılmamalıdır.

En az 15 faktörlü kremler kullanılmalıdır.

Güneşlenme süreleri kısa tutulmalıdır. En kuvvetli yansıma %80 etkisiyle kar yansımasıdır, sırasıyla deniz, kumsal, otlar UV ışınlarını yansıtır.

Güneş koruyucuları titanyum dioksit, çinko oksit, parsol gibi maddeler içererek ışığı emerler yada geri yansıtarak hücrelere zarar vermesini engeller.

Fototip
Cildin güneşten ten rengine göre etkilenmesine fototip denir. Cilt tipimizi bilirsek aynı anda hem güneşten yararlanmayı hem de korunmayı başarmış oluruz. 4 tip vardır:

Açık ten, hassas, ince cilt, kızıl saç, açık renk göz. Çabuk kızarır, bronzlaşamaz. Yüksek faktörlü koruma ürünleri kullanmalıdır. İlk gün ancak 5-10 dk güneşte kalınmalıdır.

Açık ten, sarı saç, yeşil yada kestane göz. Kızarır, az bronzlaşır. İlk gün 10-20 dk güneşte kalmalıdır.

Kumral ten, normal cilt, kestane saç ve göz. Yavaş bronzlaşan fakat kızarmayan bir cilt. İlk gün 15-25 dk güneşte kalmalıdır.

Esmer ten, koyu saç ve göz rengi. kızarmaz, soyulmadan yanar, çabuk bronzlaşır. İlk gün 20-30 dk kalabilir.
Güneş ışınlarının olumlu etkileri

-Deriden ve gözden organizmaya yayılan ışık, beyindeki fiziksel oluşumları düzenler, oksijen alımını hızlandırır, kendimizi iyi hissetmemizi sağlar.
-Kan daha fazla oksijen taşır. Kalori kullanımı artar, kandaki yağ miktarı azalır.
-Cilt güzelleşir, böbrekler ve ciğerler daha iyi çalışır.
-Alyuvarlar güçlendiği için enfeksiyonlara daha kolay karşılık verir.
-Kalsiyum alınarak kemikler güçlenir.
-Kadınlık ve erkeklik hormonu uyarılır, cinsel istek artar.

Depolanan güneş ışığı stres ile başetmemize yardımcı olur.Işık beyindeki gülme merkezini harekete geçirir ve pozitif enerji dışarı çıkar. Gülmenin şiddeti arttıkça stres hormonlarının sayısı azalır. Gülme sırasındaki bronşların kuvvetle kasılıp açılması akciğerlerdeki kirli havanın azalmasını sağlar. Böylece kişi kendisini çok daha hafiflemiş ve enerjik hisseder

Hiç yorum yok: