28 Aralık 2010 Salı

BULUŞLARIN SERÜVENi

BULUŞLARIN SERÜVENİ
İnsanların, avladıkları hayvanları kesip parçalamak, kemikleri kırmak için çakılları ve taşları kullandıkları zamandan beri bu aletlerde sürekli devam edecek bir gelişme, teknolojik gelişmeler başlan bulunuyordu.
CAMCamın hammaddesi kumdur. Kumun yapısında bulunan silisyum dioksit, yüksek sıcaklıkta erir. Camın dayanıklı olmasını sağlamak, yumuşaklığı­nı artırmak ve renk katmak için çeşitli maddeler katılır.
Evlerde kullandığımız cam eşyaları­nın dışında yeni yapılan iş merkezlerinin birçoğunun dış yüzeyleri de cam bloklarla kaplanmaya başlanmıştır. Camın hafif olması ve aydınlığı sağlaması ya­nında estetik olması da kullanım alanını genişletmiştir.
Mezopotamya'da bulunan ilk cam örneklerinin tarihi MÖ 3. yüzyıla dayanır. MÖ 1000 yıllarında Mısırlılar cam elde etmeyi başardılar. Suriyeli cam ustaları "Cam Üfleme Tekniği'ni kullandılar.
Türklerde cam sanatı Selçuklularla beraber başladı ve İstanbul'un alınışından sonra Osmanlı döneminde gelişti. İstanbul ve çevresinde 14. yüzyılın başlarında "Çeşm-i Bülbül" adı verilen bir cam çeşidi yapılmaya başlandı. Türkiye'de ilk cam fabrikası 1934 yılında Paşabahçe'de kuruldu.
Çeşm-i Bülbül: Anadolu atölyelerinin çıkardığı bir üründür. Bu teknik, modern cam endüstrisinin ilerlemiş yöntemlerinin bile geleneksel ustaların çalışmalarını geçemediği bir tekniktir.

MÜREKKEPGünümüzden yaklaşık yedi bin yıl önce Mezopotamya'nın verimli toprak­larında tarımın gelişmesiyle yazılı kayıtlar tut­ma zorunluluğu ortaya çıktı. Babiller ve Mısır­lıların başlangıçta kullandıkları yazma aracı basit çakmak taşı iken, bunun yerini ucu yon­tulmuş çubuk aldı. MÖ 1300'e doğru Çinliler ve Mısırlılar kandillerde aydınlatmadan olu­şan isi su ve bitki zamklarıyla karıştırarak ha­zırlanan mürekkebi buldular.
İlk çağlarda kullanılan mürekkep, parşömen üzerine yazmak için deriye iyice sinen ve silinmesi ko­lay olmayan, özel dayanıklı bir mürekkepti. Bu mürekkep, bugünde birçok mürekkeplerin yapıldığı gibi mazı soyundan (mürekkep kozası) demir sülfattan ve reçineden (ya da Arap zamkından) yapılırdı.
Eski mürekkebin önemli bir özelliği, yazının renginin yazarken çok soluk olması ve daha sonra kendi kendine kararmasıydı. Günümüzde kullanılan mürekkep de ise içine boya katılmasından dolayı böyle bir durum yaşanmıyor dolayısıyla yazan kişinin de okuyan kişi kadar iyi görebilmesini sağlıyor.

TEKERLEKTekerlek bütün çağların en önemli mekanik icadıdır. Makinelerin çoğunda, saatlerde, yel değirmenlerinde, buhar makinelerinde ayrıca otomobil, bisiklet gibi taşıtlarda tekerlek ve tekerlek ilkesine dayanan dişli ve çarklar vardır.
Kesile ağaç kütüklerinin yuvarlanmasının görülmesi tekerleğin atası sayılır. En eski tekerlek yaklaşık 5000 yıl önce Mezopotamya'da yapılmıştır. Çömlekçilerin toprağı şekillendirmede yardımca bir araç olarak kullandıkları tekerleğin arabalara takılması ulaşımda köklü bir dönüşüme neden oldu. İlk tekerlek kalın kalasların, yan yana getirilip tutturulduktan sonra yuvarlak biçimde kesilmesiyle elde edilen disklerdi. MÖ 200 yılında parmaklı (ispitli) tekerlek icat edildi. Parmaklıkları deri ya da metal şeritle sağlamlaştırıldı. Böylece ilk lastikler ortaya çıktı. Zamanla sabit bir dingilin çevresinde dönen tekerlekler yapıldı.

MUM: Günümüzden yaklaşık 2000 yıl önce ortaya çıktı. Mum çevresi balmumuyla ya da don yağıyla sarılmış bir fitilden oluşur, yakılan fitilin alevi balmumunun ya da don yağının bir bölümünü eritir; böylece fitil sürekli yanarak ışık saçar. Bu bakımdan mum, kullanılması daha kolay bir yağ lambasıdır.
Yağ lambaları ve mumlar gazyağıyla aydınlatmanın yaygınlaştığı 19. yüzyıla kadar başlıca yapay ışık kaynakları olmayı sürdürdüler.

BARUT: Çinliler tarafından bulunmuştur. Daha sonra Türkler vasıtasıyla Çinlilerden Müslüman Araplara geçmiştir. Haçlı Seferleri sırasında Avrupalılar barut yapmayı Müslümanlardan öğrendiler Barut sayesinde top, tüfek gibi ateşli silahlar yapıldı.
Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul surlarını yıkabilecek toplar yaptırması, Avrupa krallarının işine yaradı. Krallar büyük toplar sayesinde söz geçiremedikleri derebeylerin şatolarını yıktılar, böylece Avrupa’da derebeylerin egemenliklerine son veren krallar siyasi güçlerini artırdılar.
Ateşli silahlarda kullanılan barut yol yapımında, maden çıkarılmasında da kullanılmaktadır.
SÖZ UÇAR YAZI KALIR
Günümüzden yirmi bin yıl önce mağara duvarlarına çizilen hayvan resimleriyle başlayan insanın iz bırakma tutkusu, altı bin yıllık bir geçmişi olan yazının ortaya çıkarılmasında atılan ilk adımlardır.
Tarih, insanın yazıyı bulmasıyla başladı. Konuşurken çıkarılan seslere bir takım işaretler karşılık olabilirdi.
İlk yazı nesneleri gösteren resimler şeklindeydi. Konuşma dilini yazı diline çevirmeyi başaran Sümerler düşünceyi ve tarihi gelecek kuşaklara bırakma yöntemini bulmuş oldular. Sümerlerin kil tablet üzerine yazdıkları harflerin biçimi çiviye benze­diği için bu yazıya çivi yazısı adı verildi. Çivi yazısını Babil ve Hitit gibi uygarlıklarda kullanmışlardır.
Eski Mısırlıların kullandığı resimli yazıya "hiyeroglif” denir. Bu yazıda harfler resimlerle ifade edilir. Hiyeroglif yazılar yalnızca duvara ve anıtlara yazılırdı.
Güney Amerika uygarlığı olan İnkalar "Khipu” adı verilen düğümlerden oluşan ip demetlerinden yararlanıyorlardı. “Khipu"lar sayısal kayıtları tutmak için kullanılmakta her ip farklı renkte ve farklı düğüm şeklindeydi.
Fenikeliler yazıyı çeşitli harflerle anlatarak ilk alfabeyi icad ettiler. Bu alfabe Yunanlılar ve Romalılar tarafından da geliştirilerek Latin Alfabesi oluşturulmuştur.
Gutenberg ise yazıyı daha seri bir şekilde kopyalayan bir matbaa geliştirmiştir. (1457)

Osmanlı Devleti'nde Kâğıt ve Matbaa
Dünya'da bilinen ilk matbaa Budizm'in Japonya'da yayılması için Çinliler tarafından kul­lanılmıştır.
Asya'da yer alan Uygurların da matbaacı­lık faaliyetine başlamalarında komşuları olan Çin etkili olmuştur.
Matbaanın başlangıcının tam olarak bilin­memesine rağmen modern matbaayı 15. yüzyılın ortalarında Alman matbaacı Johanne Gutenberg yapmıştır.
Matbaanın Osmanlı Devleti'nde kullanılma­sı 18. yüzyılda gerçekleşmiştir. Ancak Osmanlı Dev­leti'nde yaşayan Musevi ve Ermeni azınlıklar matba­ayı kullanarak kendi dillerinde kitaplar basmışlardır.
1727'de ilk Türk matbaası kurulana kadar Türkçe kitap basılmamıştır.
Osmanlı Devleti, Lale Devri'nde Batı'nın ilerleyişini takip etmek için Avrupa ülkelerine elçi­likler açmış ve konsoloslar atamıştır. Bunlardan biri olan ve Fransa'ya elçi olarak atanan 28 Meh­met Çelebi'den, Fransa'nın uygarlık, eğitim, as­kerî alandaki gelişmeleri takip ederek rapor etme­si istenmiştir. 28 Mehmet Çelebi'nin oğlu olan Said Mehmet Efendi, gelişmenin eğitimden kay­naklandığına ve bunun için matbaanın gerekli ol­duğuna inanmıştır.
Osmanlı Devleti'nde Türk matbaacılığının ortaya çıkmasında önemli şahsiyetlerden biri İbrahim Müteferrika'dır. İbrahim Müteferrika önemli bir diplomat olmasına rağmen özellikle yayımcı kişiliği ile ta­nınmıştır. 1719 yılından itibaren matbaacılıkla il­gilenen İbrahim Müteferrika, 1726 yılında Matba­anın Gerekleri adlı bir dilekçeyle dönemin sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ile şeyhülis­lama başvurdu. Ancak sadece din dışı kitapların basımı için izin alabildi. 1727 yılında da Sait Efen­di ile birlikte ilk Osmanlı matbaasını kurdu.


Matbaanın Osmanlı Devleti'ne geç gel­mesinin nedenleri;
1. Dinî tutuculuk,
2. Teknik nedenler,
3. Toplumun hazır olmaması,
4. Hattatlık mesleğinin yaygın ve geleneksel bir uğraş olarak etkin olmasıdır.

İLK ÇAĞDA YETİŞEN BİLİM ADAMLARI VE BİLİMSEL ÇALIŞMALARI
Anadolu'da yetişen bilim adamlarına baktığı­mız zaman;
-Teodorus, kilit ve anahtarı bulmuştur.
- Hipokrat, tıbbın temellerini atmıştır.
- Heredot, tarihin babası sayılmaktadır.
- Demokritus, atom sözcüğünü günümüz an­lamda ilk kez kullanmıştır.
-Anaksogaros, ilk astronom olarak kabul edil­mektedir.
Yunanistan'da yetişen bilim adamları;
- Homeros, Yunanistan'ın gelenek ve görenek­lerini, inançlarını ele aldığı "İlyada ve Odysseia" destanlarını yazmıştır.
- Hesiados, Yunanistan'da ünlü bir şair olup, "Tanrıların Doğuşu, İşler ve Günler" adlı eser­leriyle önemli bir kişiliktir.
Hellenik dönemde yetişen bazı bilim adamları Pisagor, Platon, Ödoksos, Aristo, Zenon, Arşimet'tir.
- Pisagor, bugün "Pisagor teoremi" olarak bildi­ğimiz "Bir dik üçgenin dik kenarlarının karele­rinin toplamı, hipotenüsün karesine eşittir" ifa­desini ortaya koymuştur.
- Arşimet, suyun kaldırma kuvvetini bulmuştur. Bu buluş günümüzdeki gemilerin yapılmasına temel teşkil etmiştir.
Roma döneminde yetişen bilim adamları, Menelaus, Batlamyus, Dioscorides, Galen, Diafantos'tur.
- Menelaus, günümüzde "Menelaus teoremi" olarak bilinen düzlem ve küresel üçgenlere dair teoremi ortaya koymuştur.
- Batlamyus, astronominin sentezini yapmış, geometrik bir sistem kurmuştur. Yerin küresel olduğunu ve evrenin merkezinde ve hareket­siz olduğunu savunur. Batlamyus'un "Coğraf­ya" adlı eseri ünlüdür.
ORTA CAĞDA BİLİM
Orta Çağ İslam Dünyasında Bilimsel Faaliyetler
İslam kültürü ve bilimsel faaliyetler, farklı kültürlerin etkisiyle şekillenmiştir. Harezmi, Biruni gibi bilim adamları Hindistan, İran ve Bizans gibi kültürlerden etkilenmiştir.
İslam dünyasında, devlet adamlarının bi­limsel faaliyetleri desteklemesi sonucu bilimse gelişmeler sağlanmıştır. İslam topraklarında bilim evleri ve gözlem evleri görülmektedir. Bu; dönemde astronomi, matematik, fizik, kimya, biyoloji, coğrafya, tıp, teknik ve tarih alanların­da önemli bilimsel çalışmalar görülmektedir.
İslam kültürü, sınırların genişlemesi ile birlikte geniş alanlara yayılmıştır. Müslümanla­rın Avrupa'ya geçmesi ile İslam kültürü Avru­pa'ya yayılmıştır. İbn-i Sina, Biruni, Farabi, Harezmî gibi bilim adamlarının eserleri, Latinceye çevrilmiştir. Avrupalılar, İslam devletlerinde medreseleri örnek alarak, üniversiteler kurmuşlardır.
Orta Çağ Avrupa’sında özgür düşünce or­tamı ve bilimsel çalışmalar yokken, İslam dün­yası aydınlanma çağını yaşıyordu. Bilimsel ça­lışmalar en üst seviyedeydi.


Hiç yorum yok: