25 Ocak 2010 Pazartesi

ÖĞRETMEN – ÖĞRENCİ ARASINDA ETKİLİ İLETİŞİM BECERİLERİ GELİŞTİRME

ÖĞRETMEN – ÖĞRENCİ ARASINDA
ETKİLİ İLETİŞİM BECERİLERİ
GELİŞTİRME



A – TANIM :

İletişim sözcüğü kişiler arasında yer alan düşünce ve duygu alışverişini dile getiren bir terim olarak kullanılmaktadır (Cüceloğlu -1993). Yada kısaca iletişimi “bilgi üretme,aktarma ve anlamlandırma süreci” olarak ta tanımlayabiliriz. İletişim, konuşulan dil (sözel) aracılığıyla yada sözsüz olarak da kurulabilir. Aynı ortamda birbirlerini algılayan kişiler, hiç konuşmasalar bile diğerleriyle, vücutlarının duruşlarıyla, aralarında bıraktıkları mesafeler ile, kısaca bakışlarla vb. birbirlerine mesajlar yollarlar, sözsüz iletişim kurarlar.
İletişime giren kişilerin birbirlerini doğru anlayabilmeleri için hem gönderilen sözlü mesajların içeriğine, hem de sözlü mesaja eşlik eden beden diline, yani kişinin yüz ifadesi,jest ve mimikleri gibi görsel ipuçlarına da dikkat etmeleri gerekmektedir. Sözcüklerin türü, konuşma hızı, vurgular, ses tonu, araya konulan mesafe, suskunluk süreçleri ve beden diline dikkat ederek, sözcüklerin arkasındaki duygusal içeriği de algılar ve bize gönderilen mesaja uygun tepkiler veririz.
Kişiler arası iletişimde beceri sahibi olabilmek, dolayısıyla bireyin kendini daha iyi ifade etmesi ve karşısındakileri daha iyi anlayabilmesi için uygun dinleme ve konuşma alışkanlıklarını kazanmış olması önem taşımaktadır.
Sözle aktarılan bir mesajın dinleyeni şu şekilde etkilediği görülmüştür:
- Söylediğiniz şeyin –sözel mesajınızın – inandırıcı payı : % 7’dir.
- O’nu söyleme tarzınızın –ses tonunuzun - payı : % 38’dir.
- Konuşurken hareket etme tarzınızın –göndereceğiniz sözsüz mesajlar- dinleyicinin inanacağı şeydeki payı % 55 gibi inanılmaz bir orandır.


B - KİŞİLERARASI İYİ BİR İLETİŞİM İÇİN GEREKLİ KOŞULLAR :

1- Açık ve dürüst,anlaşılabilir bir mesaj olmalıdır. “Bu bana uygun değil” denilebilmelidir. “Bu yanlıştır” gibi genelleyici bir cümle kullanılmamalıdır. “Mutlaka kendince haklı bir nedenin vardır” denilebilir. “Bu sebebi paylaşmak ister misin” vb. konuşmaya davet yüreklendirici olabilir.
2-Yönlendirici olmamak gerekir. “Evet” yada “hayır” cevaplı sorular yönlendiriciliğe neden olur.
3- Araştırıcı ve doğru, iyi ve güzel peşinde olunmalıdır.
4- Tarihçe yi bırakıp “şimdi ve burada” ya önem verilmelidir.
5-Ön yargılardan, kalıplaşmış düşünce ve tutumlardan, zihinsel kurulumlarla-eleştirel- dinlemekten uzak durulmalıdır.
6-Karşımızdaki kişi yada kişilerin içinde bulundukları –sosyal ve fizik- çevre koşulları göz önünde bulundurulmalıdır.
7- Açık iletişim kurulmalıdır.Savunmayı gerektiren mesajlardan kaçınılmalıdır. Fibbs’e göre iki tür iletişim vardır,bunlar:


a) Savunucu iletişim yaratan davranışlar b) Açık iletişim yaratan davranışlar

- Üstün tutum
- Planlı tutum
- Suçlayıcı tutum
- Kesin tutum Eşitlikçi tutum
Plansız-doğrudan tutum
Araştırıcı tutum
Eleştirel tutum (yargı yok)

ÖRNEKLER

- Umursamazsın. – İlgili değilsin.
- Durumun kötü ! - Yetersiz.
- Geri zekalı. - Engelli
- Sapsarı görünüyorsun! - Sararmış gibisin.
- Neden yapmıyorsun ? - Çalışmayı bırakmana neden olan
- Niçin çalışmıyorsun? durum neydi ?
- Çalışmayı neden bıraktın? - Bu durumu daha önce
Farketmişmiydin ?


Öğretmenin konuşması, diğerini denetleme, belirli bir yöne çekme yada fikrini değiştirme gibi amaçları içerdiğinde karşısındakinin savunuculuğunu artırır. Konuya yönelik açık iletişim içeren tutumda ise bunun aksine her iki kişide kendilerini o konu ile ilgili sorumlu görerek konuşmayı sürdürür. Öğrencinin derse olan ilgisi ve isteği daha fazla olur. Anlayış ve yakınlık gösteren tutumda empatik anlayış söz konusudur. Diğerlerinin duygu ve düşüncelerine saygı gösterir. Konuşurken daha üstün olduğu tutum izlenirse, soruna ortaklaşa eğilim sağlanmaz. Eşitlik belirten tutumda kişi kendini üstün görmeyen, karşısındaki kişide eşit olduğunu anlarsa işbirliğine açık bir tutum içine girer.
Açık iletişimde pragmatik tutum söz konusudur. “Benim bakış tarzım doğru olmayabilir, benim bilgimden daha doğru olanı bulunabilir” anlayışı vardır.
İşte öğretmenin yargılamayan, denetlemeyen, değerlendirmeyen, kendini üstün görmeyen anlayış ve yakınlığın olduğu açık iletişim kurulursa; öğrenci öğretmeni ile daha fazla işbirliğine girer, dersleri ilgiyle dinler, derslere aktif katılır, etkin hale gelir. Böylece eğitimin gerçekleştirmeye çalıştığı amaçlar kolayca gerçekleşir.

8- Sözel mesajlar, ses tonu, sözsüz mesajlar önemsenmelidir.

ILIKLIK SOĞUKLUK
SESİN TONU Yumuşak Sert
YÜZ İFADESİ Gülümseme, ilgili olma Donuk yüz, ifadesiz-duygusuz yüz
DURUŞ Diğerlerine doğru eğilmiş, kişinin duruşunun karşısındakine eğik olması Kişinin duruşunun karşısındakinden geriye doğru olması.
GÖZ GÖZE GELME Diğerlerinin gözüne bakma Diğerlerinin gözlerine bakmaktan kaçınmak
JESTLER Açık, onu karşılama, hazır halde olma Kapalı, mesafeli, kendini savunucu olma, diğerlerinden uzak tutma
DURUŞ MESAFESİ Yakın Mesafeli

SÖZEL MESAJLAR

Pozitif Negatif
Olumlu sözel mesajlar : Olumsuz sözel mesajlar :

- … Tarzın hoşuma gidiyor. – Saçmalama!
- Bana bundan söz etsene. - Sana kaç kez söylemem lazım ?
- Daha fazlasını duymak istiyorum. - Sen hiçbir zaman …
- Nasıl yardım edebilirim ? - Sen her zaman …
- Kendini gerçekten kötü hissetmiş - Bu çok aptalca !
olmalısın.
Seni seviyorum.

SES TONU MESAJLARI

Olumlu ses tonu mesajları verir: Olumsuz ses tonu mesajları verir :

- İlgili - Onaylayıcı - Alaycı - Suçlayıcı
- Sevecen - Düşünceli - Sert - Dışlayıcı
- Yumuşak - Tarafsız - Yargılayıcı - Katı
- Sakin - Hoşnut - Kızgın - Engellenmiş
- Destekleyici - İçten - Duygusal - Korkmuş
- Neşeli - Gergin - Azarlayıcı


SÖZSÜZ MESAJLAR

Olumlu işaretler Olumsuz işaretler

- Gülümseme - Göz teması - Kaba hareketler - Sırıtma
- Başıyla onaylama - Dokunma - Çatık kaşlar - Eller havada
- Açık kollar - Gevşemiş vücut - Ağlama - Dürtme
- Dikkat kesilme - Öne eğilme - Tiksinme - Gösterme
- Yakınlaşma - Uzaklaşma







9-İletişim sürecinde karşımızdaki ile göz temasında bulunarak “ben ve benim anlattıklarım dinlemeye değer” mesajını vererek öğrencilerin konu üzerinde dikkatlerini toplamalarını kolaylaştıracaktır.
Birbirleri ile iletişim kuran kişiler algıladıkları yakınlık derecelerine göre aralarında sosyal bir mesafe bırakırlar. Öğretmen dersleri işlerken öğrenci ile arasında sürekli sosyal ilişkiye önem veren bir mesafe koyması, “ben sadece ders veririm, sizin yakınınız olamam” mesajını da sınıfa iletmiş olur. Öğrencilerin aralarında dolaşmak, dikkati dağılmış öğrencilere daha da yaklaşarak rastlantıymış gibi öğrencinin sırasına yada omzuna dokunmak, öğrencinin dikkatini öğretmen üstünde toplamasına, daha da önemlisi kendini öğretmene daha yakın hissetmesine yardımcı olacaktır.
Bekleme süresi ve belli bir süre sessizlik,iletişimi olumlu etkileyen, iletişimi sürdüren davranışlar olarak ta önemsenmelidir. Aceleci davranışlar her zaman yanlış ifadeyi beraberinde getirir.
10-Etkin dinleme ile karşıdaki dinlenilmelidir. Dinleme, öğrencilerle yapılan görüşmelerin kilit noktasını oluşturur.Burada öğrencilerin konuştuklarını duymak yetmez, bu sözlerin ardındaki duygu ve düşünceleri de anlamak gerekir. Araştırmalardaki “ilk kez bizim kendimizin ne düşündüğü soruluyor” türü bulguların sıklığı ilginçtir.
- İyi bir dinleyici miyiz ? Öğrencileri dinlemekten zevk alıyor muyuz? Yoksa onların sözlerini sık sık kesiyor muyuz?
- Öğrencileri seviyor muyuz? Onlarla birlikte olmaktan mutlu muyuz?
- Öğrencileri kendi görüşleri ve duyguları olan insanlar olarak ciddiye alıyor muyuz ?
- Öğrencilere ne yapmamız gerektiğini bizlere söyleme fırsatını veriyor muyuz? Bazı konularda öğrencilerimizin bizdin daha çok şey bileceğini her hangi bir rahatsızlık duymadan kabul edebiliyor muyuz ?
Bu noktalarda her hangi bir tereddüdünüz varsa kendi öğrenciliğinizi anımsamaya çalışın. Kendi güçlü ve zayıf yanlarınızı bilmeniz iyi bir şeydir. Çünkü bunlar, öğrencilerle olan ilişkilerimizi büyük ölçüde etkileyecektir.
İşte etkin dinleme, bir kimsenin ilettiği sözlü mesajların arkasındaki sözel olmayan mesajları da doğru olarak anlayabilmek olarak tanımlanabilir. Etkin dinleme öğrencinin ilettiğini, öğretmenin doğru olarak anlamasını sağlar, aynı zamanda öğrenciye öğretmeninde onu anladığını gösterir (Gordon -1993)
Aşağıdaki tabloda öğrenciden böyle bir mesaj alındığında, bunu doğru olarak anlayabilmek için şifrenin çözümlenmesi gerekmektedir.Çözümleme işlemi bir varsayımdır. Varsayımın doğru olup olmadığı,ancak mesajı doğru gönderen kişiye sorularak yada geribildirim gönderilerek anlaşılabilir.





GÖNDEREN ALAN



Kaygı

Kod

“Sözlüyü şimdi mi yapacaksın?”





GÖNDEREN ALAN




“Sözlüyü şimdi mi yapacaksın?”





Geri iletim
Sözlüye yeterince hazırlanamadığın için endişelisin.



Yukarıdaki şekilde görüldüğü gibi yapılan çözümlemede varılan sonucu öğrenciye geri bildirmek, öğretmenin doğru anlayıp anlamadığını gösterecektir.Eğer öğrenci doğru anlaşılmış ise “evet, biraz korkuyorum” türünden bir cevap verecektir. Çözümleme hatalı ise “hayır, sadece sınavın tarihini unutmuşum” türünden bir cevap ile konu kapanabilecektir.
Gordon’a göre etkili dinleme becerisini kazanan öğretmenler, öğrencilerin düşünme, tartışma, soru sorma ve araştırmada kendilerini özgür hissedecekleri bir ortam yaratarak öğrenmeyi kolaylaştırmaktadır.
Etkin dinlemede olan, önce gönderenin duygularını ve iletinin ne anlama geldiğini anlamaya çalışır. Sonra bunu, doğruluğunu sınamak için kendi sözcükleriyle gönderene iletir. Alan, bu iletide değerlendirme, öneri ve görüş bildirme, soru sorma gibi kendinden bir şeyler göndermez. Yalnızca gönderenin iletisinden anladığını geri iletir, duygu ve düşünceleri kendinde kalır.
Etkili dinlemenin sonuçları :
- Etkin dinleme, duygu boşalımına yardım eder.Duyguları keşfetmeye katkıda bulunur. Olumsuz duygulardan korkulmamasına yardım eder. Sıcak bir iletişim gerçekleşmesini sağlar.
- Sorunun çözümlenmesini kolaylaştırır. Dinlemeyi daha istekli kılar.Konuşma sırası öğrencide kalır. Bu nedenle etkin dinleme öğrencinin bağımsız, kendi sorumluluğunu taşıyan, kendi kendini yönetebilen bir kişilik oluşturmasına yardım etmenin etkili yollarından biridir (iç denetim).
- Etkin dinlemenin temeli empati becerisini kazanmak ve uygulamaktır.
- Etkin dinleme duyguları içermeli, dile getirmelidir.Bilgi alışverişinde etkin dinleme olmaz ve papağanlaşmaya götürür.

11-“Ben dili” kullanılmalıdır.
Günlük yaşamda karşımızdakine yönelik olumsuz, kızgın duygularımızı dile getirmek için çoğunlukla “sen zaten hep böyle davranırsın”, “çok anlayışsızsın” gibi sen dilini kullanırız.
Öğretmenler, öğrencilerinin istenmedik davranışlarını düzetmek, değiştirmek için sık sık “neden dikkat etmiyorsun”, “sınıfın düzenini bozuyorsun”, gibi sen dilini ağırlıkla kullanırlar. Doğrudan suçlayıcı ve olumsuz olarak yargılayan bir ifade savunucu bir tutum doğurur. Yada öğrencide kendilerine olan güvenlerin sarsılmasına neden olur. İstenmeyen davranışın sönmesine çok az olumlu etkisi olmasına karşın, öğrencilerin benlik saygısını zedeler ve öğretmeni ile iletişimi bozar. B u yüzden olumsuz etkileri çok daha fazla görülür.
“Ben dili” kullanıldığında ise öğretmenin sorun karşısındaki duyguları dile getirilir. Böylece öğrenci doğrudan kendi kişiliğine yönelik olumsuz bir yargıyla karşı karşıya kalmadığı için iletişim bozulmaz.

“Ben dili”nin kullanıldığı mesajların etkili olabilmesi için üç öğeyi içermesi gerekir:
- Sorun olan davranışın açık bir tanımı yapılmalıdır.
- Sorun olan davranışın öğretmen üzerindeki etkileri belirtilmelidir.
- O davranışa yönelik duygular ifade edilmelidir.
Örneğin “ben ders anlatırken, arkadaşınla konuşma” yerine “ben ders anlatırken kendi aranızda konuşursanız dikkatim dağılıyor, rahatsız oluyorum” denilebilir. Daha sonra öğretmen öğrencilerin niçin konuştuklarını araştırabilir. Öğretmenin açık, yargılayıcı olmayan tutumu, öğrencilerinde açık olarak doğrudan kendilerini ifade etmelerini kolaylaştırır.
Ben dili ve etkin dinleme tekniklerinin bir arada kullanılmasıyla sınıf içinde soruna yol açan davranışlar daha çabuk ve daha doğru saptanarak gerekli önlemler alınabilir.
Ben iletileri, davranışını değiştirme sorumluluğunu öğrenciye verdiği için daha etkilidir. Ben iletileri yapıcı ve olumlu davranma için bir şans verdiğini, gereksinimlerimize saygı gösterdiğine güvendiğimizi ve sorumluluğu onda bıraktığımızı anlatır.

12- Empati, bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamasıdır. Bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecine “empati” denir (Rogers 1970). Yardıma ihtiyacı olan –zor durumdu bulunan- kişilere yardımda bulunmanın gerekli şartlarından biridir. Etkin dinleme ve ben dili ile ilgili yukarıda anlatılan bilgiler empati ile doğrudan ilgilidir. Sınıf içinde empatik iletişim becerileri edinme ancak öğretmenle başlayabilir.

Genel olarak toparlarsak iletişimde engellenmeyi yaratan tavırları belli başlıklarda özetleyebiliriz:
1-Emir verme,yönetme:
“Yapman gerekir… yapacaksın… yapmak zorundasın.”
Korku ve aktif direnç yaratabilir. Söylenenin tersini “denemeye” davet edebilir. İsyankar davranışa yada misillemeye yol açar.
2- Uyarma, tehdit etme:
“… yapamazsın… ya yaparsan… yoksa…”
Korku, boyun eğme yaratabilir. Söz konusu sonuçların gerçekten meydana gelip gelmeyeceğine denemeye kalkışabilir. Gücenme, kızgınlık, isyankarlık oluşur.
3- Ahlak dersi verme:
“…yapmalıydın… senin sorumluluğun… şöyle yapmak gerekir…”
Zorunluluk yada suçluluk duygularını yaratır. Çocuğun durumunu daha şiddetle savunmasına yol açabilir.
4- Öğüt verme, çözüm getirme, fikir verme:
“Ben olsam… neden böyle yapmıyorsun?... Bence…sana şunu önereyim…”
Çocukların kendi sorunlarını çözmekten aciz olduğunu ima eder. Çocuğun sorununu bütünüyle düşünüp, değişik çözümler getirip seçenekleri denemesine engel olur. Bağımlılık yada direnme yaratabilir.
5- Mantık yoluyla inandırma:
“İşte şu nedenle hatalısın…Olaylar gösteriyor ki…Evet ..ama...
Gerçek şu ki…
Savunucu tutumları ve karşı koymayı kışkırtır. Çoğunlukla çocuğun yetişkinle iletişimi kesmesine ve artık dinlememesine yol açar. Çocuğun kendini beceriksiz ve yetersiz hissetmesine neden olabilir.
6- Yargılama, eleştirme, suçlama:
“Olgunca düşünmüyorsun… Sen zaten tembelsin…”
Yetersizlik, aptallık ve yanlış değerlendirme anlamı taşır. Çocuk azarlanma korkusuyla iletişimi keser. Çocuk eleştirileri gerçek sanabilir.
7- Övme, görüşüne katılma, teşhis koyma :
“Çok güzel… Haklısın, o öğretmen berbat birine benziyor…”
Beklentilerin çok yüksek olduğunu anlatır. İstenilen davranışı yaratabilmek için, söylenenler içtenlikten uzak manevra gibi algılanabilir. Çocuğun kendini algılayışı ile övgü uygun değilse çocukta kaygı yaratabilir.
8- Ad takma, gülünç duruma düşürme:
“Koca bebek… Hadi bakalım Süpermen…Geri zekalı…”
Çocuğun kendini değersiz hissetmesine yol açar. Çocuğun benlik kavramı olumsuz etkilenebilir. Genellikle karşılık vermeye iterler.
9- Tahlil, teşhis koyma:
“Senin derdin nedir biliyor musun… Her halde çok yorgunsun…Aslında sen öyle demek istemiyorsun”.
Tehdit edici, tedirgin edici olabilir. Başarısızlık duygusunu uyandırabilir. Çocuk kendini korumasız, kıstırılmış hisseder. Çocuk yanlış anlaşılmak endişesiyle iletişimi keser.
10- Güven verme, teskin etme:
“Aldırma…Boş ver düzelir…Hadi biraz neşelen…Zamanla kendini daha rahat hissedersin…”
Çocuğun kendini “anlaşılmamış” hissetmesine neden olur. Kızgınlık duyguları uyandırır (size göre iyi tabii). Çocuk mesajı genellikle “kendini kötü hissetmen doğru değil” şeklinde algılar.
11- İnceleme, araştırmak, soruşturmak :
“Neden… Kim… Sen ne yaptın…Nasıl…”
Çocuklar sorulara genellikle hayır demeye, yarı doğru cevaplar vermeye başlarlar. Sorular genellikle soru soranın nereye varmak istediğini açıkladığından, çocuk korku ve endişeye kapılabilir. Endişelerden doğan sorulara cevap vermeye çalışan çocuk kendi sorununu gözden kaçırabilir.
12-Konu değiştirme, işi alaya vurma, şaka yolu :
“Daha güzel şeylerden konuşalım… Sen neden dünyayı yönetmiyorsun…”
Yaşamın güçlükleriyle savaşmak yerine, olaylardan kaçmak gerekli mesajını ima edebilir. Çocuğa sorunların önemsiz, saçma sapan ve geçersiz olduğu anlamını verebilir. Çocuk bir güçlükle karşılaştığında açık davranmaktan kaçınabilir.
Yetişkinlerin % 90’ında biraz önce sözü edilen davranış özelliklerinin bulunduğu gözlenmiştir.

C – İLETİŞİM ÇATIŞMALARI

Kişiler arası iletişim çatışmalarının nedenleri olara; bilişsel yaşantılarımız, kalıplaşmış düşünceler, aşırı genellemeler, kutuplaşma ve birini tercih etme (ya hep ya hiç), kişiselleştirme (üzerine alınma), mutlakçılık (meli – malı), kurallar, değiştirme gayreti, aşırı fedakarlık sayılabilir. Bir başka yaklaşıma göre kişilerde engellenme hissi başlı başına iletişim çatışmalarının nedenidir de denilebilir. Yeterince kendini ifade edememe düşüncesi iletişimi çatışmaya dönüştürebilir.


D – SINIFTA İLETİŞİM

Eğitimde iletişim sürecini şemalaştırırsak:


KAYNAK
MESAJ KANAL ALICI


DÖNÜT

GERİ BİLDİRİM


ÖĞRETMEN
Ders kitabı
Program içeriği
Öğretmenin yaptığı konuşmalar
Öğretim Süreçleri
Süreçte kullanılan öğretim araç ve gereçleri
Ortam(Fiziksel ve Sosyal çevre) ÖĞRENCİ





Öğrenci Tepkileri ( Dönüt )


Sınıf ortamında, etkili bir iletişimin gerçekleşebilmesi kaynak konumunda olan öğretmenin bir konuyu etkili bir şekilde öğretebilmesine ve öğrenciler ile sağlıklı bir iletişim kurmasına bağlıdır.
Öğrencilerin hazır bulunuşluklarının düzeylerinin, ilgi ve gereksinimlerinin, yeterliliklerinin, olanaklarının öğretmence eğitsel amaçların, araçların, düzenlenişin öğretmen kılavuzluğunda birlikte belirlenmesi iletişimle olur. İletişimde, öğretmenden öğrencilere, öğrencilerden birbirlerine, öğrencilerden öğretmene, çevreden hepsine haber ve bilgiler (uyaranlar) akar.
Öğretmenin bilgi ve doğruyu kendi tekelinde görmesi tek yönlü iletişime yol açar. Öğretmenin konuşma hakkının kontrolünü elinde bulundurması, öğrencinin ne zaman ve hangi konuda katılması gerektiğine karar vermesi ve tartışma konularını kendisinin seçmesi öğrenci katılımını azaltmakta, sınıf içi iletişim ortamını olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle iyi bir öğretmen öğrencilerden gelen tepkilere göre nasıl öğrettiğini yada nasıl öğretmesi gerektiğini belirleyebilir. Sınıf ortamında öğrencinin soru sorması, derste uyuması, yada esnemesi birer dönüttür. Sınıf iklimi, öğretmenin izlediği öğretme stratejisi, yöntem ve teknikler ile kullandığı iletişim sanatı ile yakından ilgilidir.

Öğretmen davranışlarının sınıf iletişimindeki yeri :
Bir öğretmenin etkinlik ve etkililik derecesi, gerçek anlamda gerçek anlamda o öğretmenin öğrencileriyle iletişim kurmada gösterdiği becerinin düzeyi ve çeşitliliği ile ölçülür. Öğretmen,öğrencilerinin iletişim sonundaki tepkilerine bakarak ne ölçüde öğrettiğinin yanında nasıl öğretmesi gerektiğini de belirleyebilir. Öğrencinin dersi sevmesi; çalışma alışkanlığı kazanması, öğretmen-öğrenci iletişimi ile doğru orantılıdır. Bu öğretmenin eğitimci yeteneğinin yanı sıra kişiliği ve anlayışı ile de ilgilidir.
C.Rogers, etkili öğrenme ortamının sağlanmasında öğretmenlerin üç temel kişisel özelliğine sahip olması gerektiğini belirtmiştir. Bunlar; saygı gösterme, empati kurma ve içtenliktir. Öğretmen bu özelliklere sahip olduğunda sınıf içinde güçlü ve derin ilişkiler kurar ve geliştirir.
Öğretmen gerektiğinde öğrencileriyle okul dışındaki faydalı tecrübelerini paylaşabilir. Boş zamanlarda erkeklerle spor, kızlarla modayı konuşabilir. Onların ilgilendikleri şeyleri çocukça bulup aldırmazlıktan gelmez.

Sınıfta iletişim ortamının öğrenmeye etkisi :
Sınıf içinde sağlıklı bir iletişim ortamı ile öğretmen-öğrenci çelişkisinin giderilmesi, çift yönlü iletişim yoluyla “öğrencinin öğretmeni” “öğretmenin öğrencileri” kavramları yerini “öğrencileşen öğretmenler” “öğretmenleşen öğrenciler” kavramlarına bırakmasıyla mümkündür. Bunun için öğretmenin sınıf içindeki öğrenme - öğretme sürecinin etkililiğini artırmaya, öğrencilerle arasındaki ilişkiden başlaması, öğrencinin de sınıfta yaratıcı bir güç olarak bulunduğunu dikkate alması gerekir. Öyleyse, sınıf içi iletişim sadece mesaj alışverişi olarak görülmemeli, bilgilerin öğretmen ve öğrenci tarafından yaratılması olarak görülmelidir.

Sınıfta etkili iletişim sağlamanın yolları :
Sınıf yönetiminde birliğin oluşturulmasında iletişim önemlidir. Sınıf yönetiminde birliğin oluşturulması zamanla oluşan bir süreçtir. Sınıfta, üyelerinin özgürlüklerinden haberdar olan, bir başkasını anlayan ve kabul eden, açıkça iletişim kuran, birlikte karar veren , anlaşmazlıkları yapıcı bir şekilde çözen, kendi öğrenme ve davranışlarının sorumluluğunu bilen, birbirine bağlı gruplar hemen oluşmazlar. Birçok öğrenci diğer insanlara güvenilmeyeceğini, hayatın kötü,kuralların adaletsiz, keyfi, tutarsız olduğunu öğrenerek sınıfa gelebilirler. Bu öğrenciler için ideal güvenilir sınıf ilan tahtalarındaki vecize ve emirlerle oluşturulamaz. Ona ancak, tutarlı ve zaman tecrübesi ile ulaşılabilir. Sınıfta birliği oluşturmak, öğretim için gerekli bir koşuldur ve öğretmenlerin sosyal sorumluluklarının ayrılmaz bir parçasıdır.
Bu yüzden etkili bir iletişim kurarken şu hususlara dikkat edilmelidir:
1-Öğretmen, öğrencileriyle iletişim kurarken içten davranmalı ve empatik davranışlar göstermelidir. Öğrenciye değer verme, saygı duyma, öğrencinin benlik saygısını yükseltir. Bu durum,öğrencinin başkalarına saygı duymasını, sınıf ortamında kendini özgürce ortaya koymasına yardımcı olur.
2-Sınıfta öğretmen dilini iyi kullanmalıdır. Öğrenci öğretmenin ne dediğini açıkça ve kolayca anlayabilmelidir. Yanlış anlayan yanlış, eksik anlayan eksik davranır. Öğretmen yargılayıcı değil,betimleyici dil kullanmalıdır. Betimleyici dil durumun anlaşılmasına yardımcı olur,yargılayıcı dil ise durumla ilgili olumsuz yargılar bildirir. Betimleyici dil, ben dili ifadeleri ile yansıtılmalıdır.Öğretmenin konuşma hızı, tonlama, ses ayarı, öğrencilerin ilgilerini sağlamaya yardım eder.
3-Öğretmen,öğrencileri dinlemelidir.
4-Öğretmen, jest, mimiklerini etkili bir şekilde kullanmalıdır. Göz teması, el-kol-yüz hareketleri, yürüyüş biçimi,öğrenciye yaklaşma ve dokunma gibi. Herkesle göz ilişkisinin kurulması, beklentilerin anlatımında gizli ve hızlı eylemdir. Öğretmen, sınıfta gereksiz konuşmaların yerine sözel olmayan ifadeleri kullanmalıdır.
5-Öğretmen, öğrencilerin sınıf etkinliklerine gönülden katılmalarını sağlamalıdır. Sınıfta iletişimi geliştirmek için aşağıdaki hususlara dikkat edilmelidir.
- Öğretmen konuşma yeteneğini geliştirmelidir.
- Öğrenci ihtiyaçları, yetenek ve ilgileri değerlendirilmelidir.
- Öğrencinin ilgisini dağıtan durumlar ortadan kaldırılmalıdır.
- Öğrencilerin dikkatle dinlemesi için birden fazla duyu organına hitap eden araç ve gereçler kullanmalıdır.

İletişim korkusu :
Başka bir kişi yada kişilerle ilişki kurmaktan yada iletişim kurma olasılığının belirmesinden kaynaklanan bireysel korku yada kaygı düzeyi iletişim korkusu olarak tanımlanmaktadır. Sınıfta bu durumu yaşayan öğrencilerle karşılaşılmaktadır.
Bu genellikle okuldaki ilk yıllarda yerleşen bir kaygı ve endişe kalıbı olup, öğrencinin sözel iletişimini, sosyal becerilerini ve kendisine olan güvenini çok büyük ölçüde yada tümüyle derinden etkileyebilmektedir. Başarısızlıktan kaçınmaları için daha çok güdülenmeye, destek ve yönlendirmeye ihtiyaçları vardır.
Okul çevresi, iletişim endişesinin önlenmesinde hayati bir öneme sahiptir. İletişim endişesi, destekleyici bir sınıf ortamı ile sözel etkinliklerle ve iletişim endişesi olan öğrencilerin ne gibi davranışlar gösterdiği konularında öğretmenlerin yetiştirilmesiyle önlenebilir yada en aza indirilebilir.



Sınıfta iletişimi etkileyen faktörler :
İletişim engelleri bir mesajın verilmesini ve alınmasını olumsuz yönden etkileyen tüm faktörlerdir. Bu engellerin üstesinden gelmek için var olan engelleri analiz etmek gerekmektedir. B u analiz;
- Engellerin ne zaman var olduğunu,
- Bu engellerin neler olduğunu,
- Kaynağı nasıl etkilediğini,
- Alıcıyı nasıl etkilediğini anlamaya yardımcı olacaktır. Engeller bütünüyle yıkılıp ortadan kaldırılamaz. Fakat engellerin kaçınılmaz olduğunu bilmek ve neler olduğunu anlamak, bunların aşılmasını kolaylaştıracaktır.

Sınıf ortamında iletişimi engelleyen bir takım faktörler şunlardır:
1- Öğretmen ve öğrencinin:
- İletişime girme amacını tam olarak algılayamaması.
- Bedensel yada psikolojik bir özre sahip olması.
- Barınma, beslenme ihtiyaçlarını yeterince karşılayamaması.
- Birbirine güvenmemesi.
- Güvenli bir gelecek ortamının olmaması.
- Ortak yaşantı alanlarının az olması.
- Sevilmemesi, sayılmaması.
2- Kaynak olarak öğretmenin
- Öğrencileri iyi tanımaması.
- Alanında yeterli bilgi birikimine sahip olmaması.
- Öğrenciler tarafından inanılır, güvenilir, çekici bulunmaması.
- Derse hazırlıksız girmesi.
- Sürekli anlatıma dayalı biçimde sunuşa kalkılması.
- Sözcükleri kullanırken öğrencilerin seviyesini dikkate almaması.
- Öğrencilerin ilgilerini çekecek yöntem ve teknikleri kullanmaması.
3- Alıcı olarak öğrencinin:
- O sınıfta bulunma amacının farkında olmaması.
- Sık sık hayal kurup kendisini bilerek dersin dışına itmesi.
- İşlenen konularda kendisi için kullanabileceği bir çıkar görmemesi.
- Öğretmenin mesajlarına tepkiler verme sorumluluğundan kaçınması.
4- Öğretme- öğrenme ortamı olarak sınıfın:
- Oturma yerleri ve düzenin rahatsızlık vermesi.
- Havasız, pis, rutubetli, ışıksız, soğuk yada aşırı sıcak olması.
5- Araç ve gereçlerin:
- Öğrenci düzeyine uygun olmaması.
- Görüntüyü veya sesi vermemesi.
- Kullanılmayacak ölçüde bozuk olması.
- Yeterli sayıda yada hiç bulunmaması.


E – ÖĞRETMEN MODELİ


OLUMLU pozitif destekleyici davranışlar: OLUMSUZ negatif engelleyici davranışlar:

Öğrencinin gelişmesine olanak tanıyan, öğren- Öğrenciyi anlamaktan uzak otorite kurmaya çalı-
ciyi anlamaya çalışarak ona yardım etmeye şan, öğrenciyi olumsuz yönde etkileyen olumsuz
çalışan olumlu öğretmen tutumunda; öğnenci- öğretmen tutumunda; kendi kişiliğinin merkezin-
lerle arasında karşılıklı sevgi ve saygıya dayalı, de, korkutma, baskı ve cezalandırmaya dayalı
öğrencilerin gelişim düzeylerine uygun akılcı keyfi bir otorite kurar.
ve sağlıklı iletişim kurar.

Olumlu tutuma sahip öğretmen sorunları her Olumsuz tutuma sahip öğretmen, baskı,şiddet ve
zaman sabır ve anlayışla çözmeye çalışır. ceza kullanmak yoluyla sorun çözmeye, disiplin
sağlamaya ve başarı elde etmeye çalışır.

Eleştirileri hoşgörüye dayalıdır ve yapıcıdır. Eleştirileri onur kırıcı ve yıkıcıdır. Asla affetmez
Bağışlamasını bilir,yanlışların düzeltileceğine ve öğrencinin hatasını ona bir damga gibi yapıştı-
inanır. rır ve düşmanlık besler.

Öğrencilerine hep sevgi ve şefkatle yaklaşır,
çocuk oldukları için onları sever, saygılı dav-
ranır oldukları gibi kabul eder,değerle olduk–
larını hissettirir.

Bilgisini sürekli geliştirir. Üretken, araştırıcı Potansiyelini gerektiği gibi ve yeterli ölçülerde
yaratıcı işlevsel bir düşünme biçimine sahip- öğrencilerine ve çevresine sunamaz. Mesleğini kü-
tir.Eğitim,öğretim olgusunu değişen koşullara çümser, anlamı ve işlevleri üzerinde düşünmez.
göre yeniden gözden geçirir.Bu doğrultuda
kendini değerlendirir ve geliştirmeye çalışır.

Çocuklarda eleştirel düşünme biçiminin geliş- Çocuklarda ezberciliğe dayalı sabit düşünme bi-
mesine katkıda bulunur. Çocuklarda öz-güven çiminin yerleşmesine neden olur.Öğrencilerin
duygusunu geliştirmeye çalışır. Bağımsız çalı- kendi denetimleri dışında çalışmalarına izin
şabilmeleri için cesaretlendirir. vermez. İstek ve cesaretlerini kırar.
Vicdan sahibidir. Mesleğini en güzel ve doğru Yaptığı işi doğru ve güzel bir şekilde yapabilme
biçimde uygulamaya çalışır. Mesleğini sever endişesi taşımaz. Hata yaptığında bundan rahat-
benimser ve saygı duyar. sız olup düzeltmeye çalışmaz.

İnsan olarak sorumluluğunun bilincindedir. Kendinden başka hiçbir şey onun sorunu değildir.
İlgi ve becerilerini sonuna kadar ve uygun bir
şekilde öğrencilerine ve çevresine sunar. Dili
doğru ve güzel kullanmaya özen gösterir, iyi
bir örnek olmaya çalışır.






F - DERS MODELİ


Olumlu ders anlatma modeli nasıl olmalı? Öğretmen nasıl anlatmalı ki öğrenci dinlesin veya öğretmenler nasıl dinlemeli ki öğrenciler konuşsun?
Bugün öğretmenlerimizin genel görüşü “günümüzde öğretmenlik yapmak çok zor “ yönündedir. “Çocuklar çok asi, çok kaba, çalışmayı bilmiyorlar.””Çocuklar o kadar tedirgin ve güvensiz ki dikkatlerini veremiyorlar.”
Bunların üstüne öğretmenlerin yüklü müfredat programlarının ağırlığı da eklenince dayanılmaz boyutlara ulaşır. Üstümüzde çok fazla baskı var. Çocuklar başarısız olunca biz de mutsuz oluyoruz” denilir.
Öğretmen ve öğrenci bunca baskı altında iken sınıf içinde iyi bir eğitim öğretim ortamı nasıl yaratılabilir? Nutuk çekmek, öğüt vermek, emretme gibi yöntemlerin etkili olmadığı görülmüştür. Bu yöntemler çocuklarda tepkisel davranmalarına neden olabiliyor. Onlara, kendileriyle alay edilmesiyle, aşağılanmakla eş anlamlı geliyor. Tehditler korku doğuruyor. Cezalandırmak ise olumsuz duyguları pekiştiriyor. Öğrenme; çekiciliğini yitirdiği gibi zevk alınan bir uğraş olmaktan çıkıp öğrenmeye direnme davranışları geliştirebiliyorlar.
Sınıfta öğretmenle öğrenciler arasında iletişimi, anlayış ve işbirliğini geliştirmek, zorlukların üstesinden gelmek için eğitimcilerin deneyimleri ve yapılan araştırma sonuçları, olumlu ders anlatma modelinin şu şekilde olduğunu göstermiştir.
1-Çocukların duygularını kabul edin. Çocukların duygularını yadsıdığımız yada görmezden geldiğimizde, onlar bizi ya hiç duymazlar yada duymak için çok zorlanırlar. Örneğin:
- Neden beni Ayşe’nin yanından kaldırdınız?
- Matematiği hiç yapamıyorum, aptalın tekiyim.
Böyle durumlarda aynen kendi çocukluğumuzda karşılaştığımız tavrı takınırız.
- Öğretmenin gösterdiği yere oturmak zorundasın.
- Tabii ki aptal değilsin, sadece yeterince çalışmıyorsun.
Oysa çocukların olumsuz duygularını saygıyla da karşılayabiliriz.
- Ayşe’nin yanında kalmak istiyordun.
- B uzun problem seni tedirgin etti.
Bu tür anlayışa yönelik empatik tepkiler gösterdiğimizde bir tartışma iletişim, ortamı yaratmış oluruz, sorun kendiliğinden çözülebilir.
2-Sorunu açıklayın: Çocuklar beklentilerimize uygun davranmadıklarında ilk tepkimiz onların istediğimiz gibi davranmalarını sağlamak olur. Biz üstünde durdukça onlarda olumsuz davranışlarını sürdürürler. Oysa yargılamayan bir ses tonuyla sorunu sözlere dökerek açıklarsak, çocuklar yanıt vermeye başlarlar.Örneğin aşağıdaki yorumların doğurabileceği farklı tepkiler düşünelim:
Suçlayıcı - emir veren :
- Çok sorumsuzsun. Hemen bul ödevini.
- Kendini kontrol etmesini öğrenmelisin. Kırk kere söyledim, parmak kaldırmadan konuşmak yok.
Sorunu açıklayan:
- Ödevini kaybetmişsin.
- Yanıtını duyuyorum, ama parmak kaldıran birini göremiyorum.

Suçlamalar ve emir vermek direnci artırırken sorunun açıklanması sonucu öğrenci çözümü kendisi üretir ve uygular.
3-Aşağılamadan bilgilendirin: Öğrencilerin olumsuz davranışlarda bulunduğu an, ona bilmediklerini öğretmek açısından eşsiz bir andır. Önemli olan kısa, öz, aşağılamayan bir tepki vermektir. Öğretmen bir arkadaşımız, bu yöntemin etkilerini uygulamalarında şu şekilde gözlemiş; “çocuklara kitaplarını büktükleri için kızmak yerine, onlara kitaplarını bu şekilde bükerseniz sayfaları kopar dedim. Diğer uygulamalarımda da bu tutumu sürdürdüm. Her seferinde önceki ifadesiz yüzler yerine –ha peki – gibi onların katılımını gösteren tepkiler aldım”.
4-Seçenek sunun: Müfredat programı kapsamında öğrencilere sunulabilecek seçenekler oldukça kısıtlıdır. Ancak onlara yinede değişik öğrenme yöntemleri sunulabilir. Böylece hem daha iyi anlarlar, hem de kendi öğrenme süreçlerini denetleyebilirler.
5-Tek sözcükle söyleyin: Zaman, enerji soluk kazanabilmek için öğrencilere anlatmak istediklerimizi cümleler yerine daha etkili olabilecek tek kelimelerle anlatalım. Çocuğa tek kelime ile anlatılacak sorunu çocuk, kendisi düşünecek ve kendi kararlarıyla doğru davranışta bulunacaktır.
6-Çocuğun doğru davranışlarını görün: Öğrencilerimize çoğu zaman doğru davranış edindirme amacıyla konuşurken çoğunlukla onların beğenmediğimiz yönlerini vurgulayarak söze başlarız. Örneğin: “Ayşe yazın çok çirkin. Ortaokul öğrencisine yakışmıyor”.
Çocuklara olumlu davranışta bulunulduğunda, çocuğun gözünüzün önünde çiçek gibi açtığını,parladığını görürüz. Beğenildiklerini duymak, görmek kendilerine güveni hissettirir. Haz duyarlar. Olumsuz değerlendirme yerine yetersizliği ama gayretiyle başarmaya çok yakın olduğunu göstermek daha destekleyici ve motive edici olabilir.
7-Düşüncelerinizi açıklayın: Öğretmenlerin, öğrencilerin duygularına saygılı olmalarını isterken, kendi duygularına da saygılı olmaları beklenmelidir. Bu aslında o kadar kolay bir şey değildir.
İyi bir öğretmenin sonsuz sabıra sahip olması gerektiği düşüncesi toplum tarafından empoze edilmiştir. Sonuç olarak kızgınlığımızı ya bastırıyoruz, ya bilmezlikten geliyoruz yada kendimizi bir anda bizi bile şaşırtan ani öfke patlamaları ve saldırganlık dürtüleri içinde buluveriyoruz. Oysa çok daha doyurucu, bizi ve karşımızdakini rahatlatıcı bir seçeneğimiz var: Duygularımızı açıklamak!
Duygularımızı açıkladığımızda önce içtenlikli davrandığımız için kendimizi rahatlatırız. Aynı zamanda öfkenin kırıcı olmadan da ifade edilebileceğini öğrencilerimize öğretmiş oluruz. En önemlisi öğrencilerimize bizi duyma olanağı vermiş oluruz.
Örneğin; Saldırgan tavır: Ne oluyor bu sınıfta? Defterinizi açmanız saatler alıyor. Zamanın yarısını dalga geçmekle geçirirseniz nasıl öğrenirsiniz?
Açıklayıcı tavır: Derse başlamamız gecikince çok rahatsız oluyorum.Sınıfa girdiğimde defterlerinizi hazır görmek istiyorum.
Öğrenciler suçlandığında, işbirliği yapma isteğini bitirirler. Öğretmen hedef göstermeden, kendi duygularını açıkladığında, dinlerler ve beklentilerimize uygun tepki gösterme olasılıkları artar.
8-Yazı ile anlatım: Yazı ile, tek bir sözcükle ifade edilen bilgiler, çoğu kez uzun konuşmalardan daha etkili olur. Örneğin bir fen bilgisi öğretmeni, derse düzenli olarak ödevini yapmadan gelen ve her seferinde uzun mazeretler anlatan bir öğrenciyle nasıl başa çıkacağını düşünür. Sonunda öğrencinin evine şöyle bir mektup yazar: “Sevgili Emel, 15, 16, ve 21 Nisan tarihli ödevlerini hala bekliyorum. Bana bunları ne zaman vereceğini lütfen söyle. Yanıtını bekliyorum.” Emel bir hafta içinde tüm ödevlerini tamamladı ve teslim etti. Ayrıca öğretmenine, annesine değil de kendisine mektup yazdığı için teşekkür etti.
9-Sorunu birlikte çözün: Sorun çözme yöntemi her bireyin gereksinimlerini göz önüne alan ve adım adım izlenmesi gereken bir süreçtir. Aslında tüm bir sınıfta yada tek bir öğrenciyle sorun çözmek demek, çocukların duygularını duymak, kendi duygularımızı anlatmak ve sonuçta, birlikte ortak sonuçlara varabilmektir. Şu bir gerçektir ki; öğrenciler ancak kendilerini daha iyi hissettikleri bir ortamda iyi düşünebiliyorlar ve iyi davranabiliyorlar. Bu yalnız öğrenciler için değil, tüm insanlar için geçerlidir.


YARARLANILAN KAYNAKLAR:

1- DÖKMEN Üstün Prof. Dr. İletişim çatışmaları ve empati. Sistem yayınları.
2- GORDON Thomas Dr. Etkili Ana-baba Eğitimi (İletişim Dili) Sistem Yay.
3- Rize ili Rehberlik Araştırma Merkezi Yayınları. Öğrenci Başarısı. 1991
4- Mamak-Ankara Rehberlik Araştırma Merkezi Yayınları. Okullarda Rehberlik Çalışmaları. 1997.
5- - GÜÇLÜ – ‘Sınıf Yönetimi’- 2000

Hiç yorum yok: