20 Aralık 2009 Pazar

Çok güzel bir hikaye ÜÇ SORU

ÜÇ SORU


Bir zamanlar bir kralin aklina söyle bir düsünce geldi: "Eger bir ise ne zaman baslayacagimi; kimi dinleyecegimi ve yapmam gereken en önemli seyin ne oldugunu bilseydim, girdigim her isi basarirdim.

" Aklina böyle bir fikir düsünce, kralligin dört bir yanina, kim kendisine her is için en uygun vakti, bu is için en gerekli kisinin kim oldugunu ve yapilmasi gereken en önemli seyin ne oldugunu ögretirse ona büyük bir mükafat verecegini ilan etti.

Bilgeler kralin huzurunda toplandi, fakat sorulara verdikleri cevaplar birbirinden tamamen farkli çikti. Ilk soruya cevap olarak; kimileri her hareketin dogru vaktini bilmek için önceden günlerin, aylarin, yillarin yer aldigi bir takvim hazirlamak ve siki sikiya buna uyarak yasamak gerektigini söylediler. "ancak böylece" dediler "her sey tam zamaninda yapilabilir".

Digerleri ise her hareketin dogru vaktine önceden karar verilemeyecegini, kisinin kendisini bos eglencelere kaptirmayip, hep daha önce olmus olaylari izleyerek en lüzumlusunu yapabilecegini iddia ettiler. Bu defa baska bilginler de kral neler olup bittigine ne kadar ederse etsin, tek bir kisinin her hareket için en uygun vakte karar vermesinin imkansiz oldugunu; kralin, her seyin en uygun vaktini tespitte ona yardim edecek bir bilge kisiler konseyi kurmasi gerektigini söylediler. Fakat bu defa da baska bilginler; "Bir konseyin önünde beklemesi imkansiz bazi seyler vardir, bu islerin yapilip yapilmayacagina ancak tek bir kisi aninda kara verebilir" dediler. "Buna karar vermek içinse neler olacagini önceden bilmek gerekir. Neler olacagini önceden bilenler de yalnizca sihirbazlardir. Dolayisiyla her hareketin dogru vaktini bilmek isteyen, sihirbazlara danismalidir.

Ikinci soruya da ayni sekilde türlü türlü cevaplar geldi. Kralin en fazla ihtiyaç duydugu, en gerekli kisiler bazilarina göre danismanlar; bazilarina göre papazlar; bir kismina göre hekimler; daha baska bir kismina göre ise savasçilardi.

Üçüncü soruya, yani en önemli isin ne oldugu konusuna gelince; bazilari dünyadaki en önemli seyin bilim oldugunu söyledi. Bir kismi savasta ustalasmak; daha baskalari da dinî ibadet dediler.

Bütün cevaplar birbirinden farkli çikinca, kral bunlarin hiçbirisini kabul etmeyip hiç kimseye de ödül vermedi. Ama halâ dogru cevaplari aradigi için, bilgeligiyle ünlü bir münzeviye danismaya kara verdi.

Münzevi, hiç ayrilmadigi bir agaç kovugunda yasar, yanina sade halktan baskasini kabul etmezdi. Bu yüzden kral üstüne sade elbiseler giyerek kendisini halktan biri gibi göstermeye çalisti ve yola düstü. Münzevinin kovuguna yaklastiklarinda atindan indi ve muhafizini da geride birakip yola devam etti. Kral yaklasirken münzevi kovugunun önüne çiçek tarhlari kaziyordu. Krali gördü, selamlayip kazmaya devam etti. Münzevi mecalsiz ve zayif birisiydi; küregini topraga her sokusunda bir parçacik toprak çikariyor, soluk soluga kaliyordu.

Kral yanina gelip söyle dedi. "Ey bilge münzevi, size üç sorunun cevabini sormak için geldim. Dogru seyi dogru zamanda yapmayi nasil ögrenebilirim? En fazla muhtaç oldugum, dolayisiyla digerlerinden fazla ilgi göstermem gereken insanlar kimdir? En önemli ve her seyden önce kendimi verecegim isler nelerdir?"

Münzevi krali dinledi, ama cevap vermedi. Avuçlarina tükürüp kazmaya devam etti. "Yoruldunuz" dedi kral, " Küregi bana verin de biraz dinlenin." Münzevi, "Sagolun" diyerek küregi krala verip yere oturdu. Kral iki tarh kazdiktan sonra durup sorularini tekrarladi. Münzevi yine cevap vermedi; bu defa ayaga kalkti, elini kürege uzatti ve söyle dedi:

"Biraz dinlenin; bir parça da ben çalisayim." Fakat kral küregi ona vermeyip kazmaya devam etti. Bir saat geçti, bir saat daha. Günes, agaçlarin ardindan batmaya basladi; sonunda kral küregi topraga saplayip söyle dedi: "Ey bilge kisi, senin yanina sorularima bir cevap bulmak için geldim. Eger cevap vermeyeceksen, söyle de evime gideyim".

Münzevi, "Buraya kosarak birisi geliyor" dedi, "bakalim kim?" Kral arkasina döndügünde bir adamin kosarak kendilerine dogru geldigini gördü. Adamin karnina bastirdigi ellerinin altindan kan siziyordu. Kralin yanina ulasinca, kendinden geçercesine inledi, sonra da bayilip yere düstü. Kral ve münzevi, hemen adamin üstündeki elbiseleri çikardilar. Karninda büyük bir yara vardi. Kral yarayi elinden geldigince yikadi, mendiliyle ve münzevinin havlusuyla sardi. En sonunda kan durdu, adam kendisine gelince içecek bir sey istedi. Kral dereden taze su getirip ona verdi. Bu arada aksam olmus hana sogumustu. Kral, münzevinin de yardimiyla yarali adami kovuga tasiyarak yataga yatirdi. Yataga uzanan adam gözlerini kapatip derin bir uykuya daldi. Kral, kosusturmadan ve yapmis oldugu islerden öylesine yorulmustu ki esige çöktü ve uyuyakaldi; kisa yaz gecesi boyunca deliksiz bir uyku çekti.

Sabah uyaninca nerede oldugunu, yatakta uzanmis ve canli gözlerle dikkatle kendisine bakan yabancinin kim oldugunu uzun süre hatirlayamadi. Kralin uyandigini ve kendisine baktigini gören adam; "Beni affedin" dedi, zayif bir sesle. Kral, "Sizi tanimiyorum, üstelik affedilecek bir sey yapmadiniz ki" dedi.

"Siz beni tanimiyorsunuz, ama ben sizi taniyorum" dedi adam. "Ben, kardesimi astirdiginiz ve mallarini elinden aldiginiz için sizden öç almaya yemin etmis bir düsmaninizim. Tek basiniza münzeviyi görmeye gittiginizi ögrendim ve dönerken yolda sizi öldürmeye karar verdim. Ama aksam oldugu halde dönmediniz. Ben de sizi arayip bulmak için pusulaya yattigim yerden çikinca muhafizlariniza rastladim, beni taniyip yaraladilar. Onlardan kaçtim, fakat yaramdan çok kan akiyordu. Yarami sarmasaydiniz kan kaybindan ölürdüm. Ben sizi öldürmek istedim, siz ise hayatimi kurtardiniz. Eger yasarsam simdiden sonra en sadik köleniz olup size hizmet edecegim ve ogullarima da ayni seyi emredecegim. Affedin beni."

Kral, düsmaniyla bu denli kolay baristigi ve onun dostlugunu kazandigi için çok mutlu oldu; onu affetmekle kalmayip usaklarini ve kendi doktorunu gönderip onun tedavisini yaptiracagini söyledi, ayrica mallarini iade edecegine de söz verdi. Yarali adamla vedalasan kral, kapinin önüne çikip münzeviyi aradi. Gitmeden önce, sormus oldugu sorulara cevap vermesini bir kez daha rica etmek istiyordu. Münzevi disarda, bir gün önce kazmis olduklari tarhlara çiçek tohumlarini ekiyordu.

Kral ona yaklasti ve söyle dedi: "Sorularima cevap vermeniz için size son defa yalvariyorum!" yorgun dizlerinin üstünde çömelmeye devam eden münzevi, gözlerini kaldirip krala bakti ve, "Cevabinizi aldiniz" dedi. "Nasil aldim? Ne demek istiyorsunuz?" diye sordu kral. "Anlayamiyorsunuz" diye cevapladi münzevi. "Dün eger benim dermansizligima acimayip su tarhlari kazmasaydiniz, gidecek ve su adamin saldirisina ugrayacaktiniz ve yanimda kalmadiginiza pisman olacaktiniz. Yani en önemli vakit, tarhlari kazdiginiz vakitti; en önemli kisi bendim ve en önemli isiniz bana iyilik yapmakti. Daha sonra bu adam yanimiza kosarak geldiginde, en önemli vakit onunla ilgilendiginiz vakitti, çünkü eger onun yaralarini sarmasaydiniz, sizinle barismadan ölecekti. Dolayisiyla en önemli kisi oydu, en önemli is de onun için yaptiklarinizdi."

"Bundan sonra su gerçegi unutmayin: Tek önemli vakit vardir, içinde ulundugunuz an. O an en önemli vakittir, çünkü sadece o zaman eimizden bir sey gelebilir. En önemli kisi, kiminle beraberseniz odur, zira hiç kimse bir baskasiyla bir daha görüsüp görüsmeyecegini bilemez; ve en önemli is iyilik yapmaktir, çünkü insanin bu dünyaya gönderilmesinin tek sebebi budur."
Tolstoy - Insan Ne Ile Yasar?

Hiç yorum yok: