1 Kasım 2009 Pazar

Leyla ile Mecnun halk hikayesi

LEYLA İLE MECNUN HALK HİKAYESİ

Asil, faziletli ve zengin bir Arap emiri, itibarını ve mirasını bıracak bir erkek evlat sahibi olmak için türbelere adaklar adar, sürekli Allah'a yalvarır. Sonunda duaları kabul olur ve bir erkek çocuğu olur. Çocuğa Kays adı verilir.



Kays on yaşına gelince okula gönderilir ve orada Leyla ile karşılaşır. Kays ile Leyla birbirlerini severler. Okuldayken sürekli bir arada bulunurlar; ancak aşkları gizli kalmaz, çevreye yayılır. Dedikodular, Leyla'nın annesinin kulağına gidince annesi Leyla'ya kızar, ona öğütler verir. Leyla anlatılanları inkâr etse de ailesi onu okuldan alır. Kays, okulda Leyla'yı göremeyince üzüntüden çıl­gına döner, ağlayıp inler, felekten yakınır, okulu bırakarak başıboş dolaşmaya başlar ve sonunda çöllere düşer. Kays, o günden sonra "Mecnûn" (aklını yitirmiş, çılgın) diye anılır.



Bir gün arkadaşları Mecnun'u biraz gezdirmek eğlendirmek amacıyla birlikte kıra çıkmaya karar verirler. Leyla ile Mecnun burada karşılaşınca düşüp bayılırlar. Kızlar, Leyla'yı ayıltıp eve götürürler. Mecnun da ağlayarak ve şiirler söyleyerek tekrar çöle döner.



Mecnun'un Babası oğlunun bu durumuna çok üzülür ve onu arayıp çölde bir köşede bulur. "Leyla bizdedir" diye kandırıp onu eve getirir. Evde Mecnun'a öğütler verir, hangi kızı beğenirse alacağını söyler. Ancak gözü Leyla'dan başkasını görmeyen Mecnûn yine çöllere döner.



Mecnun'un babası çaresiz kalınca kabilesinin büyükleriyle birlikte Leyla'yı istemeye gider. Leyla'nın babası Kays'ın artık "mecnun" (deli, çılgın) diye anıldığını, bu durumda bir deliye kız veremeyeceğini söyler. Ancak iyileştiği taktirde kızını Kays'a verebileceğini söyler.



Mecnun'un babası oğlunu bulup bu sözleri ona aktarır. Mecnun ise akıllanmasının kendi elinde olmadığını söyleyerek babasın­dan yardım ister. Babası en iyi doktorları çağırır, Mecnun'u iyileştirmeye çalışır; ama başaramazlar. Babası Mecnun'u Kabe'ye götürür ve bu dertten kurtulması için Allah'a yalvarmasını ister. Gittikçe Leyla'dan çok aşkın büyüsüne kapılan Mecnun ise tersine derdinin artması için dua eder. Kâbe'de şu gazeli okur:



Bu gazel, Mecnûn'un münacâtıdur:



1 Yâ Râb 6ela'yı aşk-ile kılâşinâ meni

Bir dem 6e(â-yı aşıdan etme cüda meni


2 Az eyleme inayetimi ehl-i derdden

Yani ki çok belâlara kıl mübtelâ meni


3 Oldukça men götürme Belâdan irâdetüm

Men isterem belâyı çü ister belâ meni


4 Temkinümi belâ-yı mahabbetde kılma süst

Tâ dûst ta'n edüp demeye bî-vefâ meni


5 Getdükçe hüsnin eyle ziyâde nigârumun

Geldükçe derdine beter et mübtelâ meni


6 Men handan u mülâzemet-i i'tibâr ü câh

Kıl kâbil-i saâdet-ifakr ufenâ meni


7 Eyle zaîf kıl tenüm firkatinde kim

Vaslına mümkün olayetürmek sabâ meni


8 Nahıvet kılup nasib fuzulî kimi mana

Yâ Rab mukayyed eyleme mutlak nana meni





Bu gazel Mecnûn'un yalvarmasıdır.


1 Tanrı'm! Beni aşk belasıyla dost eyle, beni bir an olsun aşk belâsından ayırma.

2 Dert çekenlerden yardımını azaltma, yani beni çok belâlara düşür.

3 Ben var oldukça (benden) belâ isteğimi eksik etme; ben belâyı isterim; çünkü belâ da beni ister.

4 Aşk belâsında ağırbaşlılığımı bozma, sonra dost (beni) ayıplayıp da bana vefasız demesin.

5 Sevgilinin güzelliğini daha da arttır, (o) geldikçe beni onun derdine daha beter tutkun et.

6 Ben nerede, dünya varlığına, büyüklüğe özenip bağ­lanmak nerede? Beni yoksulluğun ve yok olmanın mutluluğunu kabul edici yap.

7 Onun ayrılığında vücudumu öyle zayıflat ki, sabah yeli beni götürüp ona kavuştursun.

8 Allah'ım! Fuzûlî gibi bana (da) gururu, kibri nasip edip beni benliğime sımsıkı bağlama



Babacı, Mecnûn'dan ümidini keser. Mecnûn'un duası kabul edilir ve Mecnûn tekrar çöle döner, bütün vaktini çölde aşk derdiyle geçirir. Çölde tuzağa düşmüş bir ceylan görür. Bütün varınıı vererek onu avcının elinden kurtarır, çöldeki ceylanlar da Mecnûnla dolaşmaya başlar.



Başka bir gün tuzağa yakalanmış bir güvercini kurtarır. Mecnûn artık çölde hayvanlarla dolaşır, onlarla öylesine dost olur ki kuşlar Mecnûn'un başında yuva yapar.



Bu arada Nevfel adlı bir yiğit, bir mecliste Mecnûn'un bir şiirini duyar, çok etkilenir. Mecnûn'un başından geçen acıklı durumu da öğrenince ona yardım etmek ister.



Nevfel, Leyla'nın babasına mektup yazarak kızını Mecnûn'a vermesini, yoksa gelip zorla alacağını bildirir. Leyla'nın babası, kızını Mecnûn'a vermemekte ısrar edince Leyla'nın babasının kabileleriyle Nevfel'in adamları arasında çetin bir savaş başlar. Ancak Mecnûn, bu savaşta Leyla'nın babasının savaşı kaybetmemesi için dua eder. Savaşı bir türlü kazanamayan Nevfel, Mecnûn'un yaptığı duayı da öğrenince hem üzülür hem de hırslanır. Artık sa­vaşı kazansa da Leyla'yı zorla almaktan vazgeçer. Bunu duyan Mecnûn bedduayı bırakır. Nevfel sırf yiğitliğini ispatlamak için bir kez daha savaşır ve kazanır. Fakat sözünde durarak Leyla'yı istemekten vazgeçer, Mecnûn'u kendi haline bırakır.



Bu arada Leyla da aşk ateşiyle yanıp tutuşmaktadır. Arkadaşları onu eğlendirmek is­ter; ama Leyla kimseye kulak vermez. Rahat ağlayabilmek için kendi canına zarar verir. Mumla, pervaneyle, sabah rüzgârıyla, Ay'la konuşur; derdini onlara anlatır. Kızının bu durumuna çok üzülen babası, onun aşk derdinden kurtulması için, onu İbn-i Selâm'la evlendirmeye karar verir.

İbn-i Selâm, büyük bir düğün yaparak Leyla'yla evlenir. Leyla, eli kılıcında yanlarında bir peri olduğunu söyleyerek koca­sını yanına yaklaştırmaz.



Mecnûn'un arkadaşlarından Zeyd adlı bir genç de Leyla'ya âşıktır. Zeyd, Leyla'nın evlendiğini Mecnûn'a ulaştırır. Acısı bir kat daha artan Mecnûn, Leyla ile İbn-i Selam arasında nelerin olup bittiğini bilmediği için Leyla'ya sitem dolu bir mektup yazar, Zeyd'in aracılığıyla ona yollar.



Zeyd, Leyla'ya mektubu verir; mektubu alınca Leyla da hemen cevap yazar. Leyla; ahde vefa gösterdiğini, zorla evlendi­rildiğini, kocasının kendisine dokunmadığını söyleyerek Mecnûn'un sitem ederek derdine dert katmamasını ister. Bunun üzerine Mecnûn, sitem ettiğine pişman olur.



Mecnûn'un babası, Leyla'nın babasının Mecnûn'u öldürmek üzere çöle adamlar saldığını öğrenince çöle gider, oğluna öğütler verir. Babası konuşurken Mecnûn titremeye başlar ve kolundan ellerine doğru kan boşanır. Mecnûn, Leyla'nın ko­lundan kan alındığını, artık iki bedende tek ruh olduklarını söyleyerek durumu babasına açıklar. Mecnûn'un ileri mertebeye vardığını anlayan babası, oğluna vasiyetlerini yaparak evine döner, kısa süre sonra da ölür.



Zeyd, Mecnûn'la Leyla arasında mektup götürüp getirir. Kavuşmalarına engel olan İbn-i Selâm'a beddua eder; İbn-i Selâm hastalanıp ölür. Zeyd, İbn-i Selam'ın öldüğünü haber verince Mecnûn'un sevineceğini zanneder. Mecnûn sevineceği yer­de, İbn-i Selâm için ağlamaya başlar. Çünkü o da kendi gibi âşıktır, aşk yolunda kendini kurban etmiştir. ,

Mecnûn gerçek bir "âşık'ta bulunması gereken özellikleri bir gazeliyle şöyle sıralar:



Bu gazel Mecnun'un dilindendir:



1 Âşık oldur kim kılur cânın fedâ cananına

Meyl-i cânân etmesün her kim ki vermez cânına


2 Cânını cânâna vermekdür kemâli âşıkun

Vermeyen cân itiraf etmek gerek noksânına


3 Vasl eyyâmı verüp cânâne cân râhat bulan

Yegdür andan kim salur canın gam-ı hicrânına


4 Aşk resmin âşık öğrenmek gerek pervâneden

Kim köyer gördükde şem'ün âteş-i sûzânına


5 Fânî ol aşk içre kim benzer fenâsı âşıdan

Teyz-i câvîd ile Hızr'un çeşme-i hayvânına


6 Aşk derdinün devâsı kâbil-i dermân degül

Terk-i cân derler bu derdim muteber dermânına


7 Hiç kim cânân içim cân vermeye lâf etmesün

Kim gelüpdür bu sıfat ancak Fuzûlî sânına



Günümüz Türkçesiyle


1 Âşık, canını sevgilisi için feda edebilendir. Canını ver­meyi göze alamayan, sevgili istemeye kalkmasın!

2 Âşıkın olgunluğu, canını sevgilisine verebilmededir. Canını vermeyen, (aşktaki) eksikliğini itiraf etmelidir.

3 Kavuşma gününde sevgilisine canını verip rahata eren, sevgilinin ayrılığında canına üzüntü çektirenden daha iyidir.

4 Âşık, aşkın yordamını pervaneden öğrenmelidir. Ki (o pervane) (mumu) görür görmez (kendini) mumun ya­kıcı ateşine düşürüverir.

5 Aşk içinde kendini yok et. Ki âşığın yok olması, Hızır'ın sonsuz bereket veren ölümsüzlük suyu çeşmesinden su içmeye benzer.

6 Aşk hastalığına ilâçla çare bulunmaz. Bu hastalığın en güvenilir çaresi candan vazgeçmektir derler.

7 Hiç kimse sevgili için canını vermekten söz etmesin

8 Ki bu özellik yalnızca Fuzûlî'nin şanına yakışır



Leyla, kocası İbn-i Selâm'ın ölümünden sonra babasının evine döner. Kocasının ölümünü fırsat bilen Leyla, iki yıl gecesini gündüzünü matemle geçirir. Aslında Mecnûn için ağlamaktadır. Dillere düştüğünü gören babası, kabilesiyle beraber başka bir yere göç etmeye karar verir Bu göç sırasında Leyla'nın devesi çölde kaybolur. Yolunu kaybeden Leyla çölde bir adamla karşı­laşır Adam, adının Mecnûn olduğunu söyleyince Leyla ona çıkışır. Mecnûn şiir okuyarak hikâyesini anlatınca, Leyla onu tanır; ama o Leyla'yı tanımaz ve Leyla'nın kim olduğunu şu sözlerle sorar:



"Ey bana sırrını açan v e lütufkâr sözleri ile beni şereflendireni "Kimsin?

Bana adını açıkla, bu çölde ne arıyorsun?

Tatlı tatlı sözler söylüyor, gönlümün hâline acıyorsun.

Bu, gönlümü, alıp başımın üzerine gölge salmak boşuna değil

Mademki Bende anlama ihtimali yok; ey güzel insan, sen kendinin kim olduğunu söyle!"



Leyla ve onun ilgisizliğinden yakınır ve kendini şu sözlerle tanıtır:



"Canının arzusu, hasta ve yaralı gönlünün muradı olan Leyla Senim"

"Eğer Hasta isen tabibin benim; yok,, eğer âşık isen sevgilin de benim."

"Gel vuslat meclisine mahrem olda biran için olsun benimle beraber bulun."



Bunun üzerine Mecnûn da Leyla'yı tanır. Ne var ki Mecnûn dünya zevklerinden tamamen uzaklaşmış, ilahî aşka ulaşmış, sade­ce ruhu ile yaşar olmuştur ve tanınmaz hâldedir. Artık onu bedenen değil, ruhen sevmektedir. Gözünde maddenin önemi yoktur. Çünkü o ilâhi (gerçek) aşka erişmiştir.

Artık ikilik ortadan kalkmıştır. Bunu...



Ger men men isem neşen sen ey yâr

Ger sen sen isen ney em men-izâr



beytiyle anlatır.



Leyla, Mecnûn'un yüce bir merkeze ulaştığını anlar, kendisini aramaya gelen adamla oradan ayrılır, eve döner.



Leyla, Mecnûn'dan umudunu kesmiştir. Ona kavuşmanın mümkün olmadığını anlar, ölmek için Allah'a yalvarır. Dileği yerine ge­lir, yataklara düşer, annesine gidip Mecnûn'u görmesini ve duasını almasını vasiyet ederek umutsuzluk içinde genç yaşta ölür.

Mecnûn, Leyla'nın ölümünü Zeyd'den öğrenince yanık bir ciğerle âh çeker. Zeyd'in ardına düşüp Leyla'nın mezarına gider. Üstüne kapanıp mezarı kucaklar. Önce ona sonra ecele niyaz eder:



Ya Râb mânâ cism u can gerekmez

Cânânesüz cihan gerekmez



beytini okuyan Mecnûn şöyle devam eder:



"Ey ay yüzlü! Bu yolda benim yoldaşımmdın; yoldaş, yoldaşı bırakıp gider mi?"

"Ey ömür! Gel şimdi sen de sona er! Çünkü âlem gözüme zindan oldu."

"Yârim var iken âlem hoş idi; madem artık yâr yok, o hâlde her şey yok olsun!"

"Ey ecel! Seni arzuluyorum, kerem et, elemlerimi gider, gamlarımı kaldır!"



Bu kararsız ve zavallı âşık "Leyla" diyerek tatlı canını verir.



Mecnûn'u derin bir keder içinde Leyla'nın yanına gömerler. Oraya bir mezar taşı dikerler. Zaman içinde hikâye dilden dile yayılır, bu mezar halk arasında kutsal bir yer hâline dönüşür. Zeyd buranın türbedarı olur. Bir gün o mezara yaslanıp dalar. Rü­yasında bir güzel bahçe içinde birçok güzeller arasında iki çok güzel insan görür. Oranın neresi, bu insanların da kim olduğunu sorar. "Burası cennet bahçesidir. Yanlarındaki huri ve gılmanlardır. Bu iki seçkin insan da Leyla ve Mecnûn'dur cevabını alır.
www.edebiyatforum.com

Hiç yorum yok: