18 Ekim 2009 Pazar
KÜLTÜRÜN DEĞİŞMESİ, KÜLTÜRÜN YOK OLMASI
KÜLTÜRÜN DEĞİŞMESİ, KÜLTÜRÜN YOK OLMASI
Milletlerin birbirinden habersiz, kendi kabukları içine çekilmiş olarak yaşamadıkları da bir gerçektir. Toplumdaki çeşitli ihtiyaçlar ve dünya şartlarının ortaya koyduğu bazı zaruretler; milletleri siyasî, diplomatik, ticarî ve kültürel alanlarda birbirleri ile karşılıklı ilişkiler kurmaya yöneltmiştir. Hatta birbirleri ile yakın temas halinde olan milletler, kendi kültürlerinin bazı değerlerini birleştirip kaynaştırmak ve bunları ortak katkılar ile geliştirmek suretiyle ortak medeniyetler de meydana getirebilmişlerdir. İslam medeniyeti, batı medeniyeti gibi. Ancak, böyle bir medeniyet ortaklığına ve bu ortak medeniyetin nimetlerinden yararlanmış olmalarına rağmen, bu milletler yine de kendi kültürlerini korumakta titizlik göstermek zorundadırlar. Aksi halde, sağlam bir senteze ulaşmadan ortak medeniyetin öğeleri içinde eriyip kaybolma tehlikesi gösterirler ve bir yıkım ile karşı karşıya kalırlar.
Bazı zorlayıcı tarihî ve sosyal şartlar altında, milletler, bir medeniyet alanından başka bir medeniyet alanına da geçebilirler. Tarihte bunun örnekleri vardır. Bizim İslamlık öncesi medeniyetten İslam medeniyetine geçişimiz. 1839'dan sonra Batı medeniyetine yönelişimiz gibi. Bazen bu geçiş, Cumhuriyet devrinde olduğu gibi, sosyal yapının ihtiyaç duyduğu yenileşmeler ve devrimler dolayısıyla zorlayıcı da olabilir; Ancak, bir medeniyet alanından başka bir medeniyet alanına sıçrama yapan milletler için o medeniyetin imkan ve öğelerinden yararlanmak ne kadar olağan ise, o medeniyet içinde kendi özünü kaybetme durumuna düşmek de o kadar tehlikelidir. Çünkü bir topluma kişilik kazandıran değer ölçülerini başka değer ölçülerinden oluşmuş bir sistem içinde eritmiş olmak, kültürdeki dinamizmi kurutup, taklitçiliğe yönelmek demektir. Bu da sosyal yapıda bir kişilik bunalımına düşmenin ve millî kültürden kopmanın ifadesidir. Bu türlü, kopmalarla, kendi özelliklerini kaybetmeye başlayan milletler, yavaş yavaş yaşama, gelişme ve geleceğe uzanma güçlerini de kaybetmeye başlarlar. Çünkü millî kültür dediğimiz ortak değerlerin özünde yukarda açıklandığı üzere, topluma dinamizm veren, ona gelişme gücü katan bir ortak ruh vardır. Bu ortak ruh, kültürü oluşturan bütün değer ve davranışlarda kendini belli eder. Milletler kendi varlıklarını bu ortak ruh sayesinde devam ettirerek gelişme ve yaratıcılığa yönelebilirler. Millî kültürdeki özün filizlenmesi ile kendini gösteren bu ortak ruh, bir tohumu yeşertip ağaç haline getiren öz gibidir. Bundan dolayı da devlet ve millet varlığının temeli durumundadır, işte bu sebeplerdir ki, Atatürk, devrimler yolu ile Batı medeniyeti çerçevesinde bir köklü sosyal değişmeyi gerçekleştirirken, bunları millî kültür temeline yerleştirmeyi de ilke edinmiştir. Çünkü, milletler arası veya milletler üstü bir takım değerler toplamı demek olan medeniyete ait öğelerin millî kişiliğin devamı haline gelebilmesi, ancak millî değerler sentezi demek olan kültür içinde eritilebilmesine ve millî Ruha mal edilebilmesine bağlıdır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder