Halk Hikayeleri
Halkın ortak duygularını yansıtan, anlatma yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılan hikâyelerdir. Öykü türünün eski biçimleri olan bu ürünler halkın içinde ve halk diliyle oluşmuştur.
Halk hikâyeleri, destan ile günümüz modern hikâye arasından bir köprü görevi üstlenmiştir. Bu köprünün ilk ayağı ise XV. yüzyılda yazıya geçirilen Dede Korkut Hikâyeleridir.
XV. yüzyılda itibaren destanların yerlerini tutmaya başlayan ve günümüzde de özellikle Doğu Anadolu'da yaşamaya devam eden halk hikâyeleri âşık dediğimiz anlatıcılar tarafından günümüze kadar getirilmiştir.
Halk hikâyeciliği geleneği destanlarla başlayıp, Dede Korkut Hikâyeleri, Battalname, Danışmentname, Gazavatname, Hamzaname, Saltuk-name ile devam eden anlatma geleneğinin XV ile XX. yüzyıl arasındaki sözlü edebiyatın aşamalarından biridir.
Halk hikâyeleri beli bir olay üzerine kurulan bir çeşit öykü gibidir. Dolayısıyla, kahramanlarıyla gerçek yaşamdaki insanlar arasında benzer özellikler vardır. Hikâyelerdeki olay ve kişiler, oluştukları dönemin sosyal yapısını, kültürel özelliklerini, duyuş ve düşünüşünü kısacası zihniyetini yansıtan birer araçtır.
Oluşma şekillerine bakıldığında halk hikâyeleri ile destanlar arasından benzerlikler görülür, ilk olarak hikâyeye konu olan bir olay gerçekleşir. Sonra bu olay sözlü gelenek içinde kuşaktan kuşağa aktarılır. Bu aktarmalarda, hikâyeyi anlatanlar bazı bölümlerine türküleri de dahil eder, böylece anlatıma müzik de eşlik eder. Daha sonra âşıklar (saz şairleri, halk şairleri) bu hikâyeleri belli bir sıraya göre yeniden düzenleyerek halka açık yerlerde, saz eşliğinde anlatırlar. Böylece son şeklini alan halk hikâyeleri, sonradan yazıya geçirilerek unutulmaktan kurtarılmış olur.
Âşıklar bu hikâyeleri anlatırken, kendi yorumlarını, hayal güçlerini ve üsluplarını katarak hikâyeyi zenginleştirirler. Bu yüzden aynı hikâyenin farklı yörelerde farklı varyantlarıyla karşılaşmak mümkündür.
Hikâyelerde "aldı sazı eline", "aldı Kerem" "bakalam ne dedi", "deyüp kesti" gibi kalıplaşmış sözler bulunur.
Halk hikâyelerinde mekân unsuru, destan ve masallardakine göre daha belirgin, ancak modern hikâye ve romandakine göre daha yüzeyseldir. Genellikle kent, ülke adları veya fizikî mekân adları (kale, saray, bahçe, dağ köşk gibi) verilir, fakat bunlarda da ayrıntılı ve gerçekçi bir betimleme görülmez.
Hikâyelerde geçen olayların gerçekleştiği genel zaman dilimi çoğunlukla belirsizdir. Bazı hikâyelerde "çok eski zaman, bir zaman vaktin birinde, bir gün, gel zaman git zaman" gibi belirsiz anları ifade eden kalıplaşmış sözler yer alır. Bu, dinleyiciye hayal zenginliği kazandırır. Bunun yanında "yedi gün, yedi ay, yetmiş yıl, kırk yıl, dokuz gün" gibi sayılara bağlı olarak ifade edilen zamanlar da vardır. Üç, beş, yedi, dokuz, kırk gibi sayılarla oluşturulan motifler hikâyelerin yanı sıra destan ve masallarımızda da sık sık kullanılmıştır.
Hikâyedeki kahramanlar gerçeğe yakındır, destanlarda olduğu gibi olağanüstülüklere fazla yer verilmez.
Anlatımda nazım ve nesir iç içedir. Olaylar nesirle duygular nazımla ifade edilir. Âşık hikâye anlatırken bazı yerlerde konuşmasına ara verir, kahramanların ağzından genellikle mâni biçiminde türkü söyler. Hikayeci âşık, bazen ayakta dolaşarak gerektikçe jest ve mimiklerle hikâyedeki kahramanların konuşma ve duygu özelliklerini ses taklitleriyle belirterek anlatır, çalar ve söyler. Bu yönüyle halk hikâyelerinde şiir, müzik, hikâye ve oyun iç içedir.
Halk hikâyeleri, genellikle kasaba ve köylerde; uzun kış gecelerinde, ramazan gecelerinde, düğünlerde ve başka nedenlerle yapılan toplantılarda anlatılır. Kırsal bölgelerde köy odaları; kasaba ve şehirlerde ise genellikle kahveler bu anlatımlar için seçilen mekânlardır. Bir hikâyenin anlatımı; konunun uzunluğuna, hikâyeci-âşıkların gücüne, dinleyicilerin ilgisine göre, her bir toplantı dört - beş saat olmak üzere 3-7 gece, hatta kimi zaman daha da uzun sürer. Anlatıcı, bazen temaya bağlı kalarak kendisi de hikâyeye eklemeler yapabilir. Hikâyecinin yere ve zamana göre, asıl konuya eklediği başka olay ve menkıbelere "karavelli" adı verilir.
Halk hikâyelerinde halkın günlük yaşamda kullandığı sözcük ve deyimlerle zenginleştirilmiş, yöresel tabirlerin de yer aldığı yalın bir dil kullanılır. Gerek dinleyici gerek anlatıcı olsun, halktan kişiler olması kullanılan dilin sade ve anlaşılır olmasını gerektirir.
Halk hikâyeleri metinleri birer edebî metindir, kurmacadır. Sanatsal yönü bulunun bu metinlerde dil, şiirsel işleviyle kullanılmıştır.
Bu hikâyelerin anlatımında ilahi bakış açısı kullanılır, yani hikâyenin anlatıcısı hikâyedeki her şeyi bilen bir bakış açısına sahiptir.
Halk hikâyelerinde din ve kahramanlık konuları da bulunmakla beraber en önemli tema aşktır. Aşk temasıyla oluşan önemli halk hikâyeleri şunlardır. Tahir ile Zühre, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Arzu ile Kamber, Emrah ile Selvihan.
Halk hikâyeleri genellikle üç bölümden oluşur: Dinleyiciyi hikâyeye hazırlamak amacıyla söylenen ve asıl konuyla ilgisi bulunmayan birinci bölüme "döşeme" adı verilir. Döşemede genellikle eski âşıkların adı anılır, bir tekerleme söylenir, dinleyicilere dürüstlük, erdemli olmak, birlik ve beraberlik gibi evrensel mesajlar verilir: Bir dua ile başlayan hikâyenin anlatıldığı bölüm ise ikinci bölüm yani "asıl olay"dır. Bu bölümde kahramanlar ve konu kısaca tanıtıldıktan sonra hikâye anlatılır.
Üçüncü bölüme dua adı verilir. Bu bölümde sevip kavuşamayanlar için dua edilir. Hikâye anlatıcısı (âşık) alçakgönüllük göstererek "Ustamızın adı Hıdır, elimizden gelen budur." diyerek hikâyeyi bitirir.
Halk hikâyelerini konularına göre iki grupta toplamak mümkündür:
1. Aşk Hikâyeleri: Uzun süre toplumun hafızasında yaşayan aşkların hikâ-yeleştirildiği sevgi temasını işleyen hikâyelerdir. Bunların bir bölümü saz şairlerinin hayatı üzerine kurulmuştur. Aşk hikâyelerinde birbirine kavuşmaları önleyen din ayrılığı (Kerem ile Aslı), sınıf ayrılığı (Emrah ile Selvihan), servet eşitsizliği (Arzu ile Kamber) gibi toplumsal engellerle mücadeleler anlatılır.
2. Kahramanlık (Destansı) Halk Hikâyeleri: Daha çok destana ait bazı özellikleri de içeren yiğitlik teması üzerine kurulan hikâyelerdir. Dede Korkut Hikâyeleri ve Köroğlu hikâyesi bu türün en güzel örnekleridir. Bu tür hikâyelerde tarihî kişiliği ön planda olan, tarihe mal olmuş kahramanların veya dinî açıdan önemi sayılan kişilerin maceraları konu edilir. Battal Gazi, Danişment Gazi, Hz. Ali ile ilgili hikâyeler bu türe örnek gösterilebilir.
Halk hikâyelerini kaynakları Bakımından üç grupta toplayabiliriz:
1. Türk Kaynaklı Olanlar: Dede Korkut Hikâyeleri, Kerem ile Aslı, Âşık Garip ile Şahsanem, Emrah ile Selvihan, Köroğlu Hikâyesi, Karacaoğlan ile İsmigan Sultan...
2. Arap - İslam Kaynaklı Olanlar: Leyla ile Mecnûn, Yusuf ile Züleyha, Gazavat-ı Ali (Hz. Ali Cenkleri), Battal Gazi, Danişment Gazi vs.
3. İran- Hint Kaynaklı Olanlar: Ferhat ile Şirin, Kehle ve Dimme,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder