28 Kasım 2010 Pazar

Matbaa,kağıt,barut ve mancınıkın tarihçesi

 Matbaa,kağıt,barut ve mancınıkın tarihçesi
Bilindiği gibi matbaa Johann Gutenberg tarafından icat edilmiştir. Gutenberg tek tek metal harflerle yüksek baskı tekniğini geliştirmiş. Gutenberg’in bu buluşundan sonra matbaacılık yaygın ve hızlı gelişen bir sektör olmuştur. Matbaanın ilk kez kullanılması Uzakdoğu’da başlamıştır. Bilinen ilk baskı VIII. yy’da Japonya’da yapılmıştır. İmparatoriçe Shotoko Budizm’in kutsal metinlerini Sanskrit dilinde Çin alfabesiyle bastırmıştır.
İlk kez tek tek harfler dökerek baskı yapmayı Pi Sheng (960-1297) adında bir Çinli denemiştir. Pi Sheng porselenden harfler kullanarak matbaanın gelişimine hız kazandırmıştır. Ancak çok harfli Çin alfabesinde tek tek harfler kullanarak baskı yapma nedeni hala anlaşılamamıştır. Matbaa Çinlilerden Uygurlara geçmişlerdir. Uygurların IX. yy’dan itibaren baskı yaptığı bilinmektedir. (Tun-Huang mağarasındaki buluntular.)

Avrupa’da matbaacılık özellikle XV. yy’da gelişme göstermiştir. Avrupa’da matbaacılığın üssü Hollanda olmuştur. Burada ki basım tekniği tahta kalıplarla yapılmaktadır. Hattatlarca yazılan tahta kalıplar. Hakkaklarca kazınmaktadır. Kalıplar bu yönetemle üretilmektedir. Harlem kentinde ilk kez tek tek harflerle baskı denemelerini 1430 yılında Lourens Janszoon Coster’in yaptığı sanılmaktadır.
Johann Gutenberg ise çırağı Fust ile birlikte Mainz şehrinde metal harflerle basım tekniğini uygulamıştır. Gutenberg bu çaılşmalara bilgi ve birikimlerini, Fust ise sermayesini katmıştır. İlk çalışmaları olan 42 satırlık İncil’i 1455 yılında basmışlardır. Fust ve Gutenberg işlerin yolunda gitmemesi neticesinde ortaklıklarına son vermiştir. 1462’de Nassau başpsikoposunun askerleri Mainz şehrine saldırdı. Kaçan basımcılar Avrupa’nın her yanına dağıldı.
Türkiye’de Matbaacılık
İlk Türk matbaacısı İbrahim Müteferrika’dır. Lale devri olarak bilinen dönemde 1726 yılında ilk Türk Matbaası kurulmuştur. Ülkemize matbaanın bu kadar gecikmesinin nedenleri dinsel tutuculuktan ziyade toplumun bu yönde bir isteğinin olmayışı, okur yazar oranının yüksek olmayışı, okuma alışkanlığının kazanılmamış olması, hattatlığın yaygın bir meslek oluşu ve matbaa için gerekli alt yapının hazır olmayışıdır. (Avrupa’da bir psikoposun askerlerine şehir bastırdığı düşünüldüğünde matbaanın gecikmesinin temel nedeninin dinsel tutuculuk olmadığı daha net anlaşılacaktır).
Osmanlı matbaasında basılan ilk kitap Kitab-ı Lügat-ı Vankulu (Vankulu sözlüğü)’dur. Mütefferika yaşamı boyunca 17 farklı eser basmıştır. Ancak kitapların maliyetlerinin ve buna bağlı olarak fiyatlarının çok yüksek olması matbaacılığın yaygınlaşmasını engellemiştir. Mütefferka’nın ölümünden sonra matbaa zaman zaman atıl kalsa da çalışmaya devam etmiştir. Matbaanın başına 1754 yılında İbrahim ve Ahmet Efendiler, 1783 yılından sonra Beylikçi Raşid Mehmed Efendi ve Vak’a-nüvis Vasıf Efendi geçmişlerdir.
1796 yılında Abdurrahman Efendi Mühendisane matbaasını kurmuştur. Daha sonra Üsküdar matbaası(1802) ve sonrasında Takvimhane-i Amire adında bir matbaa daha açıldı. (1831) Bu sırada Mısır’da Kavalalı Mehmet Ali Paşa Bulak matbaasını kurdu. (1822) 1833 yılında ülkede 54 matbaa (15’i litografi) 1948 yılında 509 matbaa ve 1983 yılında 3537 matbaa bulunmaktaydı.
Günümüzde Türk matbaacılığı teknolojik gelişmelere bağlı olarak gelişimini sürdürmektedir. Basım sektörü Avrupa’daki emsalleriyle aynı kalitede ürünler üretebilmektedir. Hazır teknoloji üretici ülkelerden alınmakta ülkemizde başarı ile uygulanmaktadır. Ancak Türkiye bazı istinalar hariç teknoloji üretmekten uzak, fakat iyi bir teknoloji takipçisi durumundadır.


Kağıdın Tarihçesi
Yazdır
E-posta

İnsanoğlu her zaman düşüncelerini aktarmanın ve kaydetmenin yollarını ve bunları nasıl daha ileriye götüreceğini araştırmıştır. Bunların ilk örnekleri balmumundan yapılmış levhalar, yapraklar, bronz, ipek ve kil tabletleridir.Çok miktarda bilginin kaydedilmesi ve ucuza elden ele dolaşması kağıdın buluşuna kadar mümkün olmamıştır.

M.Ö.4000 : Eski Mısırlılar bizim bildiğimiz şekliyle kağıt benzeri ilk maddeyi bulmuşlardır. Papirüs denen bir madde dokunarak hasır haline getirilmiş saz kamışlarının dövülerek sert ve ince bir sayfa haline getirilmesiyle oluşmuştur.İngilizce haliyle kağıt demek olan “ paper “ kelimesi de “ papyrus “ Olan günümüze gelmiş bir kelimedir.Tarihte daha sonraki zamanlarda eski Yunanlılar aynı amaçla hayvan derisinden yapılan parşömen cinsi bir madde kullanmışlardır.

M.S.105 : Bildiğimiz haliyle kağıt Çinli bir askeri mahkeme memuru olan Ts’ai Lun tarafından bulunmuştur. İnanışa göre Ts’ai , dut kütüğünü , karışımı ve ufak bez parçalarını suyla karıştırmış bu karışımı ezerek bir kağıt hamuru haline getirmiş , suyunu çıkararak incelttiği karışımı güneşte kurumaya bırakmıştır.Böylelikle kağıt doğmuş olup , bu mütevazi karışım insanoğlunun en harika iletişim inkılaplarından birini oluşturmuştur.Böylelikle Çin ‘de edebiyat ve sanat adeta parlamıştır.

M.S. 610 : Kağıt sanatı Budist rahipler tarafından Japonya ‘ya yayılmaya başlamıştır. Kağıt yapımı Japon kültürünün en önemli parçası haline gelmiş ve yazı yazmak , yelpaze , elbise , kukla yapımında kullanılmış ve evlerinin en önemli parçasını oluşturmuştur.Ayrıca kalıp baskı tekniği ilk kez Japonlar tarafından kullanılmıştır.

M.S.751 : Semerkant , Çin ve Arap orduları barış içinde ticaretin sürdüğü onlarca yıldan sonra çarpışmaya başladılar.Çinliler bozguna uğratılmış ve çoğu esir alınmıştır.Mahkumlar arasında bulunan kağıt üreticileri özgürlüğün karşılığında , Araplara kağıt üretiminin sırlarını öğreterek anlaşma girişimlerinde bulunmuşlardır.

M.S.1009 : Kağıdın Araplardan Avrupa’ya geçmesi yaklaşık 400 yıl aldı.Avrupa’da ilk kağıt imalathanesi Xativa , İspanya’da Araplar tarafından kuruldu.Burada kağıt üretimi Fas yönetiminde 1244 yılında Avrupa orduları onları dışarı atana kadar sürdü.Daha sonra kağıt üretimi Hristiyan Avrupası’nda kademe kademe yayılmaya başladı.

M.S. 1250 : İtalya en büyük kağıt üreticisi haline geliyor.İtalyanlar etkin bir şekilde ürettikleri kağıdı büyük miktarlarda ihraç ederek uzun yıllar Avrupa pazarını yönlendirmişlerdir.

M.S.1338 – 1470 : Kutsal metinleri için Fransız rahipleri kağıt üretimine başlar.Fransa kısa zamanda bu yeni teknolojiye adapte olur ve kendi kendine yeter.Rekabetçi bir kağıt üreticisi haline gelir.

M.S.1411 : Almanya’da kurulan ilk kağıt imalathanesi , İtalyanların yardımıyla un imalathanesinden dönüştürülmüştür.Zamanla Almanya , sanatı geliştirerek , piyasada bulunan en iyi kağıtları yapmıştır.

1453 yılında Johan Gutenberg taşınabilir matbaa makinasını icat etti. Matbaa makinasının buluşu iletişim inkılabında bir sonraki adımdı.Önceleri kitapların sahipleri , manastırlar , krallıklar , alimler ve çok az insan bunları okuma şansı buldu.İlk kez yoksul kitlelerin kitaplara ve daha da önemlisi belgeye ulaşmaları mümkün oldu.Kitapların bulunmaya başlamasıyla okur yazarlık arttı.Okur yazarlığın artışıyla , kitaplara dolayısıyla kağıda olan talep de arttı.

M.S.1588 : İngiltere kendi kağıdını üretmeye başlıyor.

M.S.1680: Yeni dünyadaki ilk kağıt imalathanesi İspanyollar tarafından Culhuacan ‘da başkent Mexico ‘nın yakınlarında kuruldu.

M.S.1690 : Kuzey Amerika’ya göç eden William Rittenhouse isminde bir alman göçmen Philedelphia yakınlarında Amerika’daki ilk kağıt imalathanesini kurdu.Burası aynı zamanda , ilk Amerikalı kağıt yapımcılarının da eğitildiği yerdi.

M.S.1719 : Kağıt yapım maddeleriyle ilgili ciddi bir kıtlık sonucu Rene Antoine Ferchault de Reaumur kağıdın odundan da yapılabileceğini öne sürdü.O zamanlar kağıt eski giysilerden ve bez parçalarından yapılıyordu.Kağıda artan arzı karşılayacak kadar yeterli bez parçası yoktu.Reaumur ‘un ilham kaynağı yuvalarını yapan yaban arılarını gözlemlemek oldu.

M.S.1798 : Nicholas Robert kağıt makinasını icat etti.Bu elden kranklı (hareketli) makine kağıdı durmaksızın dönen bir beyaz perde üzerinde yapıyordu. Ancak yatırımı bulmakta başarılı değildi ve Robertin icadını ortak bir tanıdıktan duyan, İngiliz Fourdrinier kardeşler , kendi kağıt makinalarını yarattılar.İcatları kullanılmadığı halde kağıt makinaları onların ismini günümüze kadar taşıdı.

M.S.1850 : Alman asıllı Friedrich Gottlob Keller odun hamurundan kağıt yapmayı tasarladı.Ancak ortaya çıkan kağıt düşük kalitedeydi.

M.S.1852 : İngiliz asıllı Hugh Burgess , odun hamurunu kimyasallarla karıştırarak mükemmelleştirdi.

M.S.1867 : Bir Amerikalı kimyager olan C.B. Tilghman odun hamurundan kağıt yapılması tekniğini hamurlaştırma sürecinde sülfit kullanarak geliştirdi.

M.S.1879 : İsveç asıllı C.F. Dahl odun kullanımını bir kimyasal daha ekleyerek son mükemmelliğine kavuşturdu.Bu sülfat metodu hızla yayılarak 1907 yılında Birleşik Devletlere ulaştı.

M.S.1883 : Charles Stillwell manavlar için kahverengi kesekağıtlarını yapan bir makine icat etti.Bugün yılda yirmi milyondan fazla kesekağıdı süpermarketlerde kullanılıyor.Bunların da çoğu yeniden kutulara ve kağıt çantalara dönüştürülüyor.

M.S.1889-1900 : Ekonomik olarak, kitlelerce üretilen kağıt bir gerçek haline geldi.Kağıt üretimi yılda 2,5 milyon ton civarına katlandı.Gazete, dergi ve kitaplar patladı.Kağıt okullara girerek, kara tahtanın yerini aldı.


Tarihçesi 

Isın sülâlesi zamanında (265-419), Çinliler mıknatıslı bir iğne sayesinde "Güney"i belirleyebiliyorlardı. İğnenin bu özelliğinden yararlanmak için 424'te "Mıknatıslı arabalar" yapıldı. Bu arabalar, dikey bir eksen çevresinde dönen bir heykel taşımaktaydı. Heykel, içinde gizli bulunan bir mıknatısın etkisiyle hep güneye dönük dururdu.

Çinlilerin kendilerine mal ettikleri bu icadın gerçek mucitleri Normanlardır. Bunlar, 874'te İzlanda'yı fethetmişler; 932'de Grönland'ı keşfetmişler ve 1000 yılında -yani Kolomb'dan beş yüzyıl önce- Amerika'ya ayak basmışlardı.

Fransa'da pusuladan ilk olarak 1200'de söz edilmeye başlandı. Bunu, 1207'de İngiltere ve 1213'te İzlanda izledi. Pusulanın ilkel bir yapısı vardı o zamanlar. İlk önemli gelişmeyi gerçekleştiren Pierre de Maricourt oldu (1269). İğneyi bir mile geçirdikten sonra, bunu bir yanı saydam ve derecelenmiş bir kutunun içine yerleştirdi.




Başlangıçta, ok atmakta kullanılan büyük sehpalı yay (arbalet) anlamına gelen mancınık, yıllar sonra kargı, mızrak ve taş atmakta kullanılan makina anlamını taşımaya başladı. Mancınığı ilk kullanan Yunanlılar’ dır.

Mancınığın yayı, önceleri boynuzdan yapılırdı. Ama kısa bir süre sonra, bunun, elde kullanılan küçük mancınıklar için yeterli olmasına karşılık, ağır mızrak ve taşları atacak güçte olmadığı anlaşıldı. Yeni silahta, boynuzdan yapılan yayın yerine, iki sağlam ağaç kol takıldı ve yay teli, bu kolların uçlarına bağlandı. Kolların öteki uçları, bükümlerin arasına sokulur, bu düzenek, bir ağaç çerçeve içine takılır, ya çerçeveye sokulan çubuklarla yada mandallı bir çarkla sıkılırdı. “Katapult” adı verilen bu silah, Romalı komutanlar tarafından çok beğenildi. Benzer mancınıklarla son zamanlarda yapılan deneylerden anlaşıldığına göre, söz konusu silahlar, bir zıpkını 400 metreye (normal yayla ulaşılması olanaksız bir menzil) kadar atabiliyordu.

Bazı Mancınık Çeşitleri :

Taş Mancınığı :

Romalılar, zıpkın ve kargı gibi silahları katapultla atmalarının yanı sıra, kale yada kent kuşatması sırasında ağır ve büyük taşları atabilecek bir aygıtta geliştirdiler. “Taş Mancınığı” adı verilen bu silah, sağlam ve uzun bir ağaç koldan oluşmaktaydı. Kolun bir ucu, bir çerçeveye takılıydı; öbür ucunda, taşların konabileceği kepçe biçimli bir yuva vardı. Atma kolu, bir boynuz yayla yukarı doğru fırlatılınca, büyük bir yastığa çarpıp ucundaki taşı atıyordu. Katapultta olduğu gibi, taş mancınığındada boynuzdan yapılmış yayın yerini zamanla, ana çerçevenin bir yanından ötekine uzanan burulma yayı aldı. Atma kolunun öteki ucuda bu burulma yayının içinden geçirildi.

İ.Ö. I.yy. dolaylarında, Çin ordusunda da, Yunanlılarınkine benzeyen büyük bir arbalet geliştirilmişti. Söz konusu dönemde Çinlilerin en büyük düşmanları, bozkırlarda yaşamakta olan oklu süvarilerdi ve Çinliler, düşmanlarına karşı koyabilmek amacıyla, atış hızı yüksek bir silah yapmak zorunda kalmışlardı. Çinlilerin o dönemde yapmış oldukları bir tetik ve horoz mekanizması, günümüzde bile bazı yalın silahlarda kullanılmaktadır.



Mangonel :

Roma imparatorluğunun yıklımasından sonra, Avrupa’ da katapult ve taş mancınığın yaygınlığı azaldı. Ortaçağda Avrupa’ da mancınığın pek görülmemesine karşılık, İ.S. 1100  yıllarında Çinliler yalın bir mancınık yaptılar. Bu silah, merkezinden bir mille hareket eden uzun bir koldan oluşmaktaydı. Kolun bir ucunda taş atmak için bir sapan vardı. Öteki ucu da, çekme halatlarına bağlanıyordu Atış sırasında bir kaç kişi, halatları hızla çekip, kolu kaldırıyor ve öteki uçtaki taşı atıyorlardı. Batı dünyasında “mangonel” adı verilen bu mancınık, bir süre sonra Araplar tarafındanda kullanılmaya başlandı.

Haçlı seferleri sırasında Ortadoğu ülkelerinde iki tür mancınık kullanılıyordu; ama ikiside yeterli değildi. Öellikle nemin fazla olduğu bölgelerde, saçtan yapılmış burulma çileleri gevşiyor ve silahın etkisi azalıyordu. Mangonel tipindeyse, halatların aynı zamanda ve aynı güçle çekilmesi gerektiğinden etkili atışlar yapılamıyordu.



Terazili Mancınık :

Bir süre sonra mangomelde, kola bağlı halatları çeken insan gücü yerine, büyük bir karşıt ağırlıktan yararlanılmaya başlandı. Bu tür mancınıkta, atış kolu serbest bırakıldığında, öteki uçtaki ağırlık aşağıya düşüyor ve kolun ucundaki taşı fırlatıyordu. Atılan taşlarda daha dikkatli seçilmeye başlandı. Cephane olarak kullanılan bu taşlar, küre biçiminde ve hep aynı ağırlıkta yapılıyordu. Böylece ağırlık değişmediğinden, daha isabetli atışlar yapılabiliyordu. Mancınığın bu türü İ.S. 1200 yıllarında Avrupa ve Ortadoğu Ülkelerine yayıldı; 1275 yıllarında da Marko Polo tarafından Çin’ e götürüldü.



Terazili mancınık, 135 kiloluk gülleleri, 275 metreye kadar isabetli atabiliyordu. Bu silahın ortaya çıkmasıyla kale duvarlarınında daha dayanıklı yapılması zorunlu oldu. Avrupada ilk top’ lar, 1325 yılında kullanılmaya başlandı. Ama topların, mancınığın yerini alması için yaklaşık 100 yıl daha geçmesi gerekti. O tarihten sonrada, mancınık cephanesi olarak kullanılan taş gülleler, bir süre daha ortadan kalkmadı, top mermisi olarak kullanıldı.




BARUTUN TARİHÇESİ

Avrupa’da barutu ilkin Friburglu Berthold Schwardz (1318 – 1384) adlı bir Alman rahip ve filozofun bulduğu sanılmaktadır. Schwadz Venediklilerin kullandıkları ilk topları dökerek bu toplarda gülleleri uzağa fırlatmak için baruttan yararlandıysa da kimi tarihçiler Avrupa 2da barutu Roger Bacon (1224 – 1294) adlı İngiliz bilginin bulduğunu ileri sürerler. Avrupa’da ateşli silahlarda barut ilk kez 13. Yy’da kullanılmaya başlandı. 14. Yy 2da da topçulukta kullanımı geliştirildi. Barutun bugünkü anlamıyla ilk olarak İngilizlerle Fransızlar arasındaki Cressy Savaşı’nda (1346) kullanıldığı bilinmektedir.

Kimya alanındaki ilerlemeler sonucu nitroselüloz ve nitrogliserinin elde edilmesiyle hafif dumanlı barutlar kullanılmaya başlandı. Daha sonra dumansız barut (1886) ve İsveçli kimyacı Alfred Nobel’in (1833 – 1896) bulduğu yüksek nitelikli patlayıcı bir madde olan nitrogliserinli barut kullanıldı. Bu yöndeki çalışmaların sürmesi sonucu barut günümüzde değişik silah türlerinde istenilen biçimde kullanılabilecek hale getirildi.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

süperrrrrrrrrrrrrrrrr