15 Ocak 2011 Cumartesi

AVRUPA KITASININ SULAR COĞRAFYASI

AVRUPA’NIN DENİZ VE KIYILARI
Denizler, Avrupa’yı üç taraftan  kuşatmakla kalmayıp, aynı  zamanda başka.hiçbir kıtada benzeri görülmedik bir derecede karalar arasına sokulur. Örneğin Avrupa’da 1000 km araziye4,1 km uzunluğunda kıyı düşerken; bu değer Kuzey Amerika’da 3,1 km, Asya’da ise 1,7 kmkadardır. Söz konusu denizlerin Avrupa iklimi üzerinde büyük etkisi olduğu gibi, bunlar Avrupa’nın çok kütlevi olan doğu kısımları için bile dışarıya doğru açılmış birer pencere rolünü üstlenmektedir.
7.1. Avrupa’nın Kuzey Cephesi: Avrupa, kuzeyde, Atlas Okyanusu’nun kutup etrafına yayılan geniş bir körfezine benzetebileceğimiz Kuzey Buz Denizi ile sınırlanmıştır. Bu denizin güneyinde, Avrupa kıyılarını etkilemekte olan Norveç, Barents ve Beyaz denizleri yer almaktadır. İskandinavya Yarımadası’nın batısındaki Norveç Denizi, Atlas Okyanusu’nun kuzeydoğu uzantısı olup, derinliği fazla, balık bakımından zengin, sıcak okyanus akıntıların etkisi ile kışın dahi donmayan bir özellik göstermektedir.
Barents ve Beyaz Deniz ise derinliği az, kıyıları alçak ve kış mevsiminde kalın buz tabakası ile örtülen donma özelliği göstermektedirler. Karalar içine iyice sokulmuş bulunan Beyaz denizin, derinliği 400 m’yi aşmamaktadır. Kola Yarımadası’nın kuzeyindeki Murmansk limanı daha şanslı olup, Gofstream Sıcak Okyanus Akıntısı’nın etkisi ile 70º  kuzey enlemine yakın olmasına rağmen yıl boyunca Barents Denizi suları donmamaktadır, bu da Rus deniz ulaşımı için büyük bir avantajdır.
7.2. Avrupa’nın Atlantik Cephesi: Atlas Okyanusu, Avrupa’nın batı cephesi içine, Afrika ve Amerika anakaralarından olduğundan çok fazla sokulmuştur.
Manş Denizi’nin, Sen Tırnağı vadisini batıya doğru uzatan bir büyük vadi yerinde meydana geldiği söylenebilir. Kuzey Denizi ortasındaki geniş kumsallar (Dogger Rank) üzerinde karasal kökenli fosillerin bulunması, buranın o sıralarda kara sahasına ait olduğunu göstermektedir. Danimarka adaları arasındaki dar ve sığ boğazlarla girilen Baltık Denizi, İskandinav buzulları çekildikten sonra ilk önce az derin bir deniz (Yoldia Denizi), sonra bir göl (Ancyius), sonra yeniden deniz halini almıştır. Bu kenar denizler üzerinde gemicilik ve deniz ulaşımı, fırtınalar, sisler, kum yatakları gibi güçlükler yüzünden hiç kolay olmamakla beraber, bunlar Avrupa için oldukça önemlidir. Bu denizler, iklim üzerinde yaptıkları nemli okyanusal etkiden başka, pek çeşitli ülkeleri deniz yolu ile birleştirmektedir. Aynı zamanda enerji kaynakları ve balıkçılık bakımından da zengindirler. 
Bu denizlerin kıyıları, fırtınalardan korunaklı ve liman kurulmasına elverişli oluşlarını, deniz, seviyesinin yakın bir devirde pozitif hareketlerine borçludurlar. Kıyının düz ve alçak olduğu yerlerde bile, ırmak haliçlerinin meydana getirdiği haliçlere rastlıyoruz ki, bazılarının içlerine dünyanın en faal limanları yerleşmiştir: Tajo, Gronde, Loire, Seine, Thames, Humber, Sevem, Mersey, Clyde, Rhein, Weser ve Elbe haliçleri gibi. Bu denizlerin bir kısmında özellikle İrlanda Denizi, Manş denizi ve Kuzey Denizi’nde med-cezir genliğinin fazla oluşu, gemilerin med sırasında limanlara girmesini kolaylaştırmaktadır.
7.3. Avrupa’nın Akdeniz Cephesi: Avrupa’nın güney cephesini kuşatan Akdeniz, Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarını potasında birleştirmekte, kara içine iyice sokulamkta ve Adriya, İyon ve Ege denizleri ile adeta iç içe geçip birleşmektedir.
Akdeniz’in asıl geniş ve devamlı sahası, Tunus ile Suriye arasında doğu kısmı olup geri kalan sahaları, aralarında kara parçaları, yarımadalar ve adalar bulunan ayrı ayrı çöküntü çukurdan oluşmaktadır. Cebelitarık Boğazından Don Nehri ağzına kadar 4300 km uzunluğunda bir sıra iç deniz, birbirinden uzak ve farklı karakterdeki ülkeleri yakınlaştırıp böylece deniz yolu ile birleştirmektedir.
Med-cezir genliği az olan ve akarsuları ağzında haliçler yerine deltalar bulunan Akdeniz’de de yakın bir deniz istilasının meydan verdiği birçok girintiler vardır ki bir kısmı İlk Çağdan beri insanların yararlandığı limanlar olmuş, limanlardan bazıları ise zamanımızda gelişmiştir. Koylar kıyı çizgisinin düz olduğu kısımlarda bile eksik olmakla beraber özellikle Dalmaçya’da ve Ege Denizi boyunca pek fazla gelişmiş bulunmaktadır.
8.       AVRUPA’NIN AKARSULARI VE GÖLLERİ
Avrupa oldukça sık bir akarsu ağı ile örülmüştür. Akarsular genelde boylarına göre fazla su taşırlar. Akarsuların boyu ve havzaları ile yeryüzü şekilleri arasında sıkı bir bağlantı vardır. Bunun neticesi olarak Doğu Avrupa’nın akarsuları, Batı Avrupa’da yer alan akarsulardan daha uzun ve geniş havzaya sahiptirler. Avrupa’nın karakteristik hidrografya özelliklerini kısaca şöyle sıralayabiliriz.
1. Avrupa’da havza yoktur. Finlandiya’daki göllerle kaplı bölge istisna teşkil etmektedir. Yalnız buradaki göller, Finlandiya körfezine bağlıdır.
2. Diğer kıta akarsularına göre, Avrupa’nın akarsuları daha kısa ve daha az su taşımaktadırlar. Havzaları da pek geniş değildir. Avrupa’nın en büyük akarsuyu Volga 3690 km. uzunluğunda, 1.350.000 km2 kadar havzası bulunmakta ve debisi 9900 m3/ sn dir (Mississippi’nin uzunluğu 6.730 km, Kongo’nun havzası 3.700.000 km2, Amazon’un debisi 80.000 m3/sn’dir.).
3. Akarsuların iki mühim kaynağı bulunmaktadır. Bunlar Alpler ve Valday yaylasıdır.
4. Akarsuların rejimlerinde yağış miktarları ve toprağın cinsi önemli rol oynamaktadır.
5. Akarsular rejim itibariyle her yerde aynı değildir. Örneğin Tuna nehrinin yukarı çığırında Alp dağ şartlarına, aşağı çığırında doğu Avrupa şartlarına uyar.
6. Atlas okyanusuna dökülen akarsular, her mevsim yağışlı olması ve ovada akması nedeniyle beşeri açıdan önemlidir. Önemli yerleşme merkezleri nehir kenarlarında kurulmuştur (Paris Sen nehri üzerindedir ve şehirle iç içedir.).
7. Kıtanın büyük bir kısmı fazla yüksek olmadığından akarsuların çoğu ovalardan geçer. Ural hariç diğer Doğu Avrupa akarsuları tamamen ova akarsularıdır.
Bu özelliklerden başka bölgesel olarak bazı özellikler de bulunmaktadır ki, bunlardan bazıları şunlardır. Doğu Avrupa’nın akarsularının eğimleri oldukça azdır. Kuzeydoğudaki akarsuların bir çoğu, göller şebekesine dökülürler. Yükseltinin çok az olmasından ötürü Doğu ile Kuzeydoğu Avrupa akarsuları birbirleriyle kanallarla birleştirilmiştir. Orta ve Batı Avrupa akarsularının eğimleri ise dağlık alanlarda oldukça fazladır ve ovaya indikten sonra eğimleri azalır, bir süre sonra denize dökülürler. İskandinavya dağlarında ve Güney Avrupa yarımadalarındaki akarsular, dağlık alandan çıkıp, kısa mesafeden denize dökülürler. Eğimleri fazla olan bu akarsular, zengin birer enerji kaynağıdırlar. İber yarımadasındaki akarsular ise dağlara ve kıyıya paralel olarak akar ve dağlardan inen suları toplayarak denize dökülürler.
Avrupa akarsularını, havzalarına göre guruplandıracak olursak, başlıca dört aan guruba ayırabiliriz. 1. Atlas Okyanusuna dökülenler (Loire, Sen gibi), 2. Akdeniz ve Karadeniz’e dökülenler (Po, Tuna, Dinyepr, Dinyestr gibi), 3. Kuzey Buz Denizi’ne dökülenler (Dvina, Peçora gibi), 4. Hazar Denizi’ne dökülenler (Volga, Kura, Aras, Ural gibi).
Avrupa’da göller, akarsularda olduğu gibi, diğer kıtalara göre çeşitlilik göstermektedir. Yüzölçümü itibariyle büyük göller yoktur ama sayıca oldukça fazladır. Oluşumlarına göre göller şu şekilde sıralanabilir.
1. Buzul çağı buzullarının, bulundukları yerleri oymaları sonucunda meydana gelen göller: Kuzey Avrupa’da yer almaktadırlar. Alan itibariyle oldukça küçük olan bu göller birbirlerine akarsularla bağlanmışlardır ve sayıca çoktur. Finlandiya düzlüğünde 75.000 kadar göl bulunmaktadır. Finlandiya’ya “Göller Ülkesi” denmektedir.
2. Tektonik Göller: Doğu Avrupa’nın kuzeyinde ve İsveç’te yer alan göller tektonik hareketler sonucunda meydana gelmişlerdir. Sayıca az olmasına rağmen alan itibariyle Avrupa’nın büyük göllerini oluştururlar. Bunlardan Avrupa’nın en büyük gölü olana Ladoga gölü (17.660 km2), Onega gölü (9.550 km2), kuzeydoğu Avrupa’da, Vener (5330 km2), Wetter (1900 km2), Melar (1140 km2), İsveç’te yer almaktadır.
3. Buzul ve Tektoniğin ortak etkisiyle oluşan göller: Alp sistemi üzerinde bulunmaktadır. Alanı küçük olan bu göller Alp dağları büyük yayının iki tarfında sıralanmışlardır. Yüzölçümleri 100 ile 400 km2 arasında değişmektedir (Boden-see 338 km2, Maggore 212 km2, Como 145 km2 gibi).
4. Kısmen tektonik ve kısmen kalker yereyin özel aşınımına bağlı oluşan göller: Güney Avrupa’nın dağlık bölgelerinde yer almaktadır. Balkanlardaki Yanya, İşkodra, Ohri gölleri bu şekilde oluşmuşlardır.
5. Volkanik göller: Ekseriya İtalya’daki göller ve Eiffel’deki Maarlar bu tür göllerdir.
6. Kıyı gölleri: Atlas Okyanusu ve Akdeniz kıyılarında sıralanmışlardır. Dalga aşınımı eseri olan yalı kordonları ile akarsu alüvyonlarının birikmesiyle denizden ayrılmış koylar ve Karadeniz’in kuzeyinde kısmen ağızları kapatılmış vadi ağızları kıyı göllerini oluşturmaktadırlar.
Avrupa göllerinin hepsinin toplam yüzölçümleri 186.000 km2’yi ancak bulmaktadır ve kıta toplam alanının ancak % 2’sini oluşturmaktadır.
Göl sayısı bakımından zengin olan Avrupa, aynı zamanda ada bakımından da zengindir. Büyük Britanya gibi dünyanın büyük adalarından, Finlandiya’daki Skaren denilen adacıklara varıncaya kadar birçok sayısız ada bulunmaktadır. Aland adaları grubunda 6554 skaren vardır. Adalar ve göller; balıkçılık ve turizm açısından büyük öneme sahiptirler.

Hiç yorum yok: