15 Şubat 2013 Cuma

Yunus Emre Divanı'ndan Seçmeler

Yunus Emre Divanı'ndan Seçmeler
Bir gün Rum erenleri Taptuk’un tekkesinde toplanır, Tap­tuk cezbeye gelir ve Yunus-ı Guyende isimli bir erene: “Yunus söyle!” der, üç kez tekrar etmesine rağmen ondan ses çık­maz. Bunun üzerene Yunus Emre‘ye dönüp: “Bizim Yunus vakit oldu, o hazinenin kilidini açtık, nasi­bini alıverdin sen söyle.” der. Bunun üzerine Yunus’un dili çözülür ve şiir söylemeye başlar. Yunus bütün Anadolu’da çok sevildiği ve sahiplenildiği için Sakarya, Kütahya, Bolu, Bursa, Afyonkarahisar, Erzu­rum, Ünye, Eskişehir, Tire, Sivas, Aksaray, Kırşehir, Keçibor­lu, Uluborlu, Kula, Karaman şehirlerde de mezarı vardır. O, şiirlerinde mahlas olarak “Yunus Emre”den başka “Yunus, Bî-çâre Yunus, Koca Yunus, Yunus Dedem, Tapduk Yunus, Miskin Yunus, Derviş Yunus” gibi isimleri kullanmak­tadır.



Yunus; Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli, Taptuk Emre ve Ah­med Yesevi den etkilenmiş ve istifade etmiştir.
Yunus Emre, Mevlânâ’ya zihnen bağlıdır ve onun soh­betlerine katıldığı rivayet edilir. 0, Mevlânâ’dan şöyle söz eder:
Mevlana sohbetinde saz ile işret oldı Arif manaya daldı çün hiledir ferişte
Mevlânâ ise onun hakkında: “İlahî menzillerin hangisine çıktımsa bir Türkmen kocasının izini önümde buldum, onu geçemedim.” der.
Yunus bir gün Mevlânâ’ya “Mesnevi’yi sen mi yazdın?” diye sorar. O da “Evet!” deyince: “Uzun yazmışsın. Ben ol­sam:
Ete kemiğe burundum Yunus diye göründüm
derdim, biterdi.” demiş.
Yunus Emre’nin çok etkilendiği mutasavvıf ve şairlerden birisi de Ahmed Yesevî’dir. Şiirleri arasında her açıdan ben­zerlikler göze çarpmaktadır.
Üslubu ve dili çok saf ve sadedir. Tabiri caizse onun kullandığı Türkçe anne sütü kadar saf ve durudur. Türkçenin şi­ir dili olabileceğini şiirleriyle ispatlamıştır.



YUNUS EMRE’NİN ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER



Gazel



Hak bir gönül verdi bana ha demeden hayran olur
Bir dem gelir şâdî olur bir dem gelir giryân olur



Bir dem gelir söyleyemez, bir sözü şerh eyleyemez
Bir dem dilinden dür döker, dertlilere derman olur



Bir dem çıkar arş üzere, bir dem iner taht-es-serâ
Bir dem sanasın katredir, bir dem taşar umman olur



Bir dem cehalette kalır, hiç nesneyi bilmez olur
Bir dem dolar hikmetlere Câlînus u Lokman olur



Bir dem gelir Isâ gibi ölmüşleri diri kılar
Bir dem girer kibr evine Fir’avn ile Hâmân olur



Bir dem döner Cebrâile, rahmet saçar her mahfile
Bir dem gelir güm-râh olur, miskin Yunus hayran olur



Seçme Beyit ve Dörtlükler



Bu bizden önden gelenler manayı pinhan dediler
Ben anadan doğmış gibi geldüm ki üryan eyleyem



Cennet cennet dedikleri bir kaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver onları bana seni gerek seni



Bu yol uzaktır
Menzili çoktur
Geçidi yoktur
Derin sular var



Çeşmelerden bardağın
Doldurmadan kor isen,
Bin yıl dahi beklesen
Kendi dolası değil



*



Karlı dağların başında
Salkım salkım olan bulut
Saçın çözüp benim içün
Yaşın yaşın ağlar mısın



Bir garip ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin



Molla Kasım’ın Hikayesi



Rivayete göre Yunus üç bin şiir söyler, Molla Kasım adın­da birisi onun şiirlerini ele geçirir. Bu şiirlerden bin tanesini yakar, bin tanesini suya atar, geri kalanları da okurken aşa­ğıdaki mısraları görür:



Derviş Yunus bu sözü
Eğri büğrü söyleme
Seni sığaya çeker
Bir Molla Kasım gelir



Bu mısraları okuyan Molla Kasım yaptıklarından çok piş­man olur ve tövbe eder. Ancak iş işten geçmiştir. Halk bu hadiseyi şöyle yorumlar: Yakılan şiirleri gökte melekler, suya atı­lanları deryada balıklar, kalanları da insanlar okumaktadır

Hiç yorum yok: