25 Ocak 2010 Pazartesi

Üstün Yetenekli Çocukların Eğitimi

Üstün Yetenekli Çocukların Eğitimi


Üstün yetenek, yaratılıştan gelen bir özelliktir. Her 100 çocuktan en az ikisinin üstün yeteneklere ve hünerlere sahip olduğu bilinmektedir. Eflatun, bu çocukları "Altın Çocuklar" diye adlandırır.
Üstün yetenekli insanların en önemli özelliği, öğrenme hızlarıdır. Bu tür çocuklar, diğerlerine göre daha erken yaşta konuşma, okuma ve yazmayı öğrenirler. Doymak bilmez meraklarıyla sürekli yeni şeyler öğrenme azmi taşırlar. Eğer anne babaları, öğretmenleri ve arkadaşları, bu çocuklara gerekli alakayı gösterir, sabırla onları dinler ve motive ederlerse, ruhi krizlere düşmeden kendilerinden beklenen performansı gösterirler. Aksi takdirde ilgisizlik, hor görülme ve baskı gibi sebepler yüzünden yetenekleri körelir.
Üstün yetenekli çocukların yaklaşık yarısı, okula gitmeden önce okumayı öğrenmekte, bağımsız olarak çalışmaya ve araştırmaya da daha erken yaşta başlamaktadırlar. Bitip tükenme bilmeyen enerjileri sebebiyle yanlış olarak bazen kendilerinin hiperaktif olduğu söylenmektedir. Görev ve problemleri organizeli, hedefli ve verimli bir şekilde ele alarak çözerler Öğrenme, araştırma ve keşfetme konusunda fıtri motivasyonları mevcuttur.
Üstün Yetenekli Çocukların Olumlu Özellikleri
• 1. Hızlı ve kolay öğrenirler. Muhakeme ve problem çözme yetenekleri gelişmiştir. İntikal süratleri fazla, idrakleri derindir. İlgi ve dikkat süreleri uzundur. Hafızaları güçlü olduğu için önemli detay, kavram ve prensipleri unutmazlar.
• 2. Hayalleri güçlüdür. Sanat dallarında orijinal eserler verirler. Ritim ve hareket kontrolleri gelişmiştir.
• 3. Merakları üst seviyededir. Çok fazla soru sorarlar. Farklı farklı konularla ilgilenirler. İnsana, hayata ve kainata yakın bir alaka duyarlar.
• 4. Gözlemleme güçleri fazladır. Esnek ve sıradışı düşünürler. Meseleleri farklı perspektiflerden ele alırlar. Mülahaza daireleri her zaman açıktır. Yeni fikirlere kapalı kalmazlar. Hemen her an öğrenmeye hazır haldedirler. Gelişmelere rahatlıkla ayak uydurabilirler.
• 5. Meseleleri sorgular, net bir şekilde düşünür, ilişkileri farkeder ve anlamları idrak ederler.
• 6. Yetişkinlerle kurdukları iletişimde oldukça olgun bir karakter sergilerler.
• 7. Çoğu zaman genellemeler yapar ve bunları yeni durumlara tatbik ederler.
• 8. Mücerret kavramları idrak etme ve bunlar arasındaki ilişkileri tespit etme kabiliyetleri gelişmiştir.
• 9. Kelime hazineleri çok zengindir. Kelimeleri kolaylıkla ve yerinde kullanırlar.
• 10. Matematiksel düşünme yetenekleri gelişmiştir.
• 11. Okumayı çok severler. Yaşıtlarının seviyelerinin üzerindeki eserleri rahatlıkla mütalaa edebilirler.
• 12. Talimatları kolaylıkla yerine getirirler.
• 13. İnce bir espri anlayışları vardır.
• 14. Nesne, kelime veya fikirleri yeni ortamlarda kullanırlar.
• 15. En iyi olmak için büyük bir istek duyarlar. Kendileri için tespit ettikleri standartlar oldukça yüksektir.
• 16. Sağduyu ve pratik bilgilerden yararlanırlar.
• 17. Çoğu faaliyette lider konumundadırlar. Başkalarının sistem ve fikirlerini hemen kabul etmezler. Genellikle kendilerine danışılır. Karar verme esnasında aranılırlar.

Olumsuz Yönleri
• 1. Rutin ödevlerden çabuk sıkılırlar.
• 2. İşleri kendi bildikleri gibi yapmak isterler.
• 3. Sınıfta çok fazla dikkat çekebilirler.
• 4. Başkalarının göremediği ilişkileri görebilir ve dersin çoğunu sadece bu konuda tartışmaya ayırmak isteyebilirler.
• 5. Bazen bir projeyi bitirip diğerine başlamayı istemeyebilirler.
• 6. Ara sıra hayallere dalarlar ve dikkatleri dağılır.
• 7. Diğer öğrencilerin "sönük" kalmalarına sebep olabilirler.
• 8. Kendilerine çok da faydalı olmayan eserlere gereğinden fazla zaman harcayabilirler.
• 9. Yersiz espriler yapabilirler.
• 10. Bazen gereğinden fazla yenilikçi olabilirler.
• 11. Başarısızlıklardan çok çabuk etkilenebilirler.
• 12. Aşırı derecede otoriter olabilirler.
• 13. Başkalarının fikirlerine yeterince önem vermeyebilirler.
Nasıl Yardım Edilebilir?
Bu çocuklar, genellikle kendilerini yaşıtlarıyla aynı seviyede görmezler. Bir kısmı tecrit edilmişlik veya bir köşeye itilmişlik hissine kapılırlar. İçine kapanıklıkları sebebiyle arkadaş sayıları birkaçı geçmeyebilir. Okullardaki dersler onları sıkabilir. Bunlardan bazıları, yaşıtlarıyla birlikte olabilmek için yeteri kadar başarılı olmak istemeyebilir. Eğer duyguları beslenmezse, toplum dışında kalabilir, hatta suça meyilli hale gelebilirler. Yetişkinler, bu çocukların hususi ihtiyaçlarını farkederlerse, potansiyellerini değerlendirebilmeleri için onlara yardımcı olmalıdırlar.
Üstün yetenekli çocuklar, birbirleriyle çok etkili ve verimli bir iletişim kurabilmekte, böylelikle anlaşılmaz olma sıkıntısından bir derece kurtulmaktadırlar. Dolayısıyla bu çocukların katıldıkları ortak proje ve programlar hazırlanabilir.
Tecrübesiz anne, babaların evdeki üstün yetenekli ve hünerli çocuklarıyla ilgilenmesi hiç de kolay olmaz Özellikle okul öncesi dönemde böyle bir ebeveyn, yardıma ve rehberliğe muhtaçtır. Bu meyanda ailelerin birbirlerine destek olmaları ve tecrübe aktarımı da ihmal edilmemelidir.
Üstün yetenekli bir bebek, diğerlerine göre daha az uyur, dolayısıyla daha fazla ilgi ve ihtimama ihtiyaç duyar. Böyle bir durumda anne ve baba her zaman gerekli ilgiyi gösteremeyebilirler. Bu yüzden büyükanne, büyükbaba gibi ailenin diğer fertlerinin de yardımı istenebilir. Bu çocuklar konuşmaya başladıktan sonra sürekli sorular sorar ve kaba bir otorite altına girmek istemezler. "Bunu yapacaksın , çünkü ben öyle istiyorum" şeklinde bir yaklaşım, tesirli olmaz. Çocuklarının sorularına cevap veren ailelerin, onlarla otoriter ailelere nazaran daha güçlü bir yakınlık kurdukları görülmektedir. Bu çocuklara sabır, alaka ve saygı gösterildiği an, onlar da hürmete riayet ederek karşılık vermektedirler. Çocuklar büyüdüklerinde, aile toplantılarına katılabilirler, böylelikle mesuliyet paylaşma ve tartışma kabiliyetleri gelişir. Böyle bir ortamda çocuk kendisini söz hakkı olan bir aile ferdi olarak hisseder. Bu arada anlaşmazlıklar ortaya çıkarsa, hissi destek bekleyecekleri unutulmamalıdır.
Kısacası üstün yetenekli bir çocuğun yetişmesindeki kilit nokta saygıdır; farklılığına saygı, fikirlerine saygı, hayallerine saygı. Kabiliyetlerin yeşermesi için özel müfredatlar, hususi yazılımlar ve spesifik programlar yanında huzurlu, emin ve sıcak bir aile ve okul ortamı da gereklidir.
Bu arada şu hususlara da dikkat çekmekte fayda vardır: İnsanı, bir ilacın kimyasal bileşimini veya bir makinanın üstün özelliklerini tarif ediyor gibi kategorize etmek çok zordur, zira insan tabiatındaki kompleksliği unutmamak gerekir. Yazıda sözü edilen özellikler bir robotun bilgisayar sisteminde olduğu gibi işlemez insanda. Zaman içinde değişir, oranları artar, azalır. Dinamik bir sistem bulunduğu icin unsurlar sabit kalmaz.
Üstün yetenekli çocuklar geleceğin liderleri, bilimadamları, fikir adamları ve sanatçıilarıdır. Böyle bir milli servet heba edilemez. ABD'de, İngiltere'de, İsrail'de ve Hollanda'da olduğu gibi bu tür çocukları tespit edip onlara özel programlar uygulayacak uzman ve kurumları hazırlamak, gerekli finans kaynaklarını bulmak, iletişimi etkili hale getiren bir ağ oluşturmak, bu sahada dünyada yapılan faaliyetleri takip etmek ve orijinal girişimlerde bulunmak yine fedakar ve sağ duyulu insanlara kalmaktadır.
Kaynaklar:
"A Short Summary of Giftedness", http://www.eskimo.com/~user/zbrief.html
"Gifted Children", Y. Yılmaz, The Fountain. July-Sep. 1996, Vol. 2, No. 5, ss. 5-7.
"Gifted Children and Students", http://www.nexus.edu.au/Publicat/Policies/gifted.html
"Identifying Gifted Children and the Invisible Child", http://www.rmplc.co.uk/orgs/nagc/gifted.html
"Positive and Negative Characteristics of Gifted Children", http://dent.edmonds.wednet.edu/EEN/positive.html

________________________________________
© Yusuf Alan, Son Değişiklik Tarihi: 23.01.1999

Görüşleriniz için: alan@nil.com.tr

ÇOCUKLUK PSİKOZLARI

YAYGIN GELİŞİMSEL BOZUKLUKLAR
- Çocukluk otizmi
- Atipik otizm
- Rett sendromu
- Asperger sendromu
ÇOCUKLUK OTİZMİ
Kanner 1943 yılında, yaşamın ilk yıllarında görülen, sosyal ilişki ve iletişim alanlarında bozukluk ve olağan dışı çevresel tepkilerle karakterize, şizofreniden belirli çizgilerle ayrılabilen bir bozukluk olarak “erken bebeklik otizmini” tanımlamıştır. DSM I ve II’de (DSM: İstatistiksel tanı elkitabı) genel bir tanı olarak “çocukluk şizofrenisi” terimi kullanılmış, ancak “infantil otizm” tanısı 1980’de DSM III’e bir sınıflandırma tanımı olarak girmiştir. En son olarak DSM IV’de ise “yaygın gelişimsel bozukluklar” başlığı altında otistik bozukluk olarak sınıflandırılmıştır.
Tanısal Özellikler:
Otistik bozukluğun temel özellikleri; toplumsal etkileşim ve iletişimin önemli ölçüde bozuk ve anormal gelişimi, ilgi ve etkinliklerin belirgin sınırlı oluşudur. Bozukluğun görünümleri bireyin kronolojik yaşı ve gelişim düzeyine bağlı olarak büyük değişimler gösterir.
Karşılıklı toplumsal etkileşimdeki bozulma çok belirgin ve süreklidir. Toplumsal etkileşim ve iletişimi düzenleyen sözel olmayan davranışların (örneğin gözgöze gelme, takınılan yüz ifadesi, alınan vücut konumu, yapılan el-kol hareketleri) kullanılmasındaki bozulma çok belirgindir. Özellikle göz göze ilişki kurmamaları çok temel belirtilerdendir ve bebeklikten beri bulunur. Yaşıtlarıyla gelişim düzeyine uygun ilişkiler kurmada başarısızdırlar. Erken yaşlarda arkadaşlık kurma istek ve ilgileri yoktur ya da çok azdır. Daha geç yaşlarda ise arkadaşlığa ilgi gösterebilirler ancak toplumsal etkileşimin gereklerini anlamada eksiklikleri vardır. Sevinçlerini, ilgilerini ya da başarılarını diğer insanlarla kendiliğinden paylaşma arayışında değildirler. Toplumsal ya da duygusal ilişkilere girmede zorlukları vardır (örn. basit sosyal oyunlara etkin biçimde katılmama, tek başına olduğu etkinlikleri yeğleme, başkalarının etkinliklerine sadece robot gibi katılma). Yaşı ilerlese de hayali ya da taklitlere dayanan oyun oynamada büyük güçlükler yaşarlar, örneğin hayali bir fincandan “hüüp” yapıp çay içme oyununu kavrayamaz, eliyle hoşçakal şeklinde işaret yapmakta zorlanır. Çoğu zaman başkalarının etrafında olduğunun farkında değil gibidir. Diğer insanlara karşı ilgisizdir, başkalarının gereksinimlerinin ve sıkıntılarının farkında olma ve anlamada zorlukları vardır.
İletişimdeki bozulma belirgin ve kalıcıdır, ve bozukluğun en önemli özelliklerindendir. Hem sözel hem de sözel olmayan becerileri etkiler. Konuşma hiç gelişmemiştir ya da gecikme vardır. Konuşabilenlerde ise başkalarıyla konuşmayı başlatma ya da sürdürme becerilerinde belirgin bir bozukluk vardır. Konuşma gelişiminin olduğu durumlarda konuşma hızı, tonlaması, sıklığı, ritmi ve vurgusu anormal olabilir. Örneğin ses tonu tek düze olabilir ya da düz bir cümle soru vurgusuyla bitebilir. Sterotipik konuşmaya da (amaca yönelik olmayan, sık tekrarlanan) sık rastlanır. Bu kelime ya da cümle şeklinde olabilir. Dilbilgisi kurallarını çoğu kez öğrenmede güçlükleri olur. Dili kavramada zorluk basit şaka, soru ve emirleri anlayamama şeklinde ortaya çıkar. Zamirleri kullanmada güçlüğü olurken, özellikle “ben, benim” gibi kendiyle ilişkili anlatımları yapamaz. Kendisinden söz ederken, örneğin “benim kalemim var yerine Ahmet’in kalemi var” diye kendisinden 3. kişiymiş gibi söz eder.
Otistik bozukluğu olan bireyler sınırlı, yineleyici ve sterotipik davranış, ilgi ve etkinliğe sahiptir. Olağandışı sayılabilecek bir ya da birden fazla sınırlı ilgiler içine kapanıp kalırlar. İletişimin gerekmediği tek ve dar bir ilgi alanında çok yetenekli olabilirler (örn. takma-sökme işlerindeki beceri, futbol istatistikleri ile ilgili detaylı bilgileri). Alışageldiği üzere yapılan gündelik işlere ya da etkinliklere esneklik göstermeksizin sıkı sıkıya uyarlar, aynılıkta ısrar ederler ve önemsiz değişikliklere direnirler (örn masada aynı yara oturma, aynı kazağı giyme, yolun aynı yerinden yürüme). Belirli oyuncaklarla aynı şekilde ve tekrar tekrar oynama görülebilir. Belirli bir eşyanın bütününden çok parçalarıyla ilgilenirler (elbisenin düğmesi, oyuncağın bir parçası). Cansız eşyalara (örn. bir ip, yastık) aşırı ve tuhaf bağlanmalar gösterebilirler. Sterotipik beden hareketleri bedenin bir kısmında ya da tümünde görülebilir (sallanmak, eğilmek, el çırpma, parmak şıklatma), çocuk koşarken her iki elini kanat çırpar gibi sallayabilir.
Bozukluk 3 yaşından önce etkileşim-iletişim ya da dil gelişimi ya da hayali oyun işlevlerinde belirlenecek bulgularla başlamış olmalıdır. Tanı ölçütlerinin bir parçası olarak gelişimde normal bir dönem varsa bile bu 3 yaşın ötesine gitmez.
Eşlik eden özellikler
Bir çok olguda eşlik eden mental retardasyon tanısı vardır, çoğunluğu orta düzeydedir (IQ 35-50), ancak normal düzeylerde de olabilir. Otistik bozukluğu olan çocukların yaklaşık % 75’i işlevsel olarak geridir. Bilişsel gelişim genelde geridir, genel zeka düzeyinden bağımsız olarak bilişsel becerile yelpazesinde dengesizlikler vardır (örn. otistik bozukluğu olan 4.5 yaşındaki bir çocuk okuyabilir=hiperleksi). Yüksek işlevsellik düzeyi olan otistik çocuklarda dili algılama becerisi, sözel anlatımdan daha geridir. Otistik bozukluğu olan çocuklar hiperaaktivite, dikkat eksikliği, dürtüsellik, saldırganlık, kendine zarar verme ve özellikle küçük çocuklarda öfke nöbetleri gibi davranışsal belirtiler gösterebilirler. Duyusal uyaranlara uygunsuz yanıt verebilirler. Örneğin yüksek ağrı eşiğinin olması, ses ve konuşmaya karşı duyarlılık, ışığa ve renklere abartılı tepkiler. Yeme ve uyku alışkanlığında sorunlar, duygudurum ve duygulanımında oynamalar olabilir. Değişik derecelerde kendine zarar verici davranışları olabilir (örn kafa vurma, parmak, el ya da bilek ısırma). Ergenlik dönemlerinde bilişsel yeterlilikleri olan otistik bireyler sorunlarını fark ettiklerinde depresyona girebilirler.
Otistik bozukluk bir sendromdur ve başka bir tıbbi hastalık ile birlikte bulunabilir, bu durumda tıbbi hastalık II. Eksen tanısı olarak kodlanır. Otistik bozukluk genel bir tıbbi durum ile ilişkili ise bu genel tıbbi durumla ilişkili laboratuar bulguları gözlenebilir. Serotonerjik aktivite ölçümlerinde gruplar arasında farklılık olduğu bildirilmiştir, ancak bulgular Otistik bozukluk için tanı koydurucu değildir. Bazı olgularda görüntüleme çalışmaları normal olmayabilirse de net olarak hiçbir özel görünüm tanımlanmamıştır. Konvülsiyon bozukluklarının yokluğunda bile EEG bozuklukları yaygındır.
Otistik bozuklukta bir çok özgül olmayan nörolojik belirti ya da bulgu eşlik edebilir (örn ilkel refleksler, el dominansı gelişiminde gecikme). Bozukluk bazen nörolojik ya da tıbbi durumlarla ilişkili olarak ortaya çıkabilir [örn ansefalit, fenilketonüri, tüberoskleroz, frajil X sendromu (otistik bozuklukta frajil X oranı % 7.7 olarak bildirilmektedir), doğum sırasında anoksi, doğumsal rubella]. Olguların % 25’ine yakın bir kısmında özellikle ergenlerde, epileptik nöbetler görülebilir. Ağır mental retardasyon ile epilepsi riski artar. Çocuklukta en sık infantil spazm bildirilirken, epilepsi olmada EEG bozukluğunun %50-80 oranında görülebildiği bildirilmektedir.
Yaşa ve cinse bağlı özellikler
Otistik bozuklukta toplumsal ilişkilerdeki bozukluğun doğası zaman içinde değişebilir ve çocuğun gelişim düzeyine göre değişkenlik gösterebilir. Bebekler sarılma, kucaklaşma gibi davranışları sergileyemezler. Göz ve fiziksel temastan kaçınırlar, sevgi, şefkat gereksinimi duymazlar. Sosyal gülümseme yoktur, yüz ifadesi ile katılım gelişmemiştir. Ana-babanın seslenişine karşılık vermede yetersizlik vardır ve aile çocuğun sağır olduğunu düşünebilir. Daha büyük çocuklar yakınlık ya da yabancı ayırımı yapmadan yetişkinlere ya da özel bir kişiye karşı anlamsız, mekanik tarzda bir asılma, yapışma davranışı gösterirler. Gelişim dönemi içerisinde çocuk toplumsal etkileşimlere edilgen bile olsa katılım gösterebilir. Ancak yine de ilişkilerinde uygunsuzluk ve olağandışılık vardır. Uzak belleği içeren beceriler (tren tarifeleri, tarihi olaylar, yıllar önce duyulan şarkı sözü gibi) kusursuz olabilir ancak uygunsuz ortamlarda sürekli yinelenir.
Bozukluk erkeklerde kızlara göre 4-5 kat fazla görülür. Mental retardasyonun görülme sıklığı ve şiddeti kızlarda daha yüksektir.
Sıklık ve Epidemiyoloji
Otizmde epidemiyolojik çalışmalar oldukça sınırlıdır. Sendromun heterojen oluşu, tanımlama ve metodolojik sorunlar ve Ciddi Mental Retardasyonu olan çocuklarda otizm benzeri belirtilerin sıklığı da karışıklığı arttırmaktadır.
Epidemiyolojik araştırmalar sıklığının 10.000’de 2-5 arası olduğunu göstermektedir. Son zamanlarda sıklığın aslında çok daha yüksek olabileceği düşünülmektedir. Türkiye’de yapılmış bir sıklık çalışması yoktur.
Etyoloji
Otizmin etyolojisinde henüz rol oynayan etmenler henüz tam olarak bilinmemektedir. Son 20 yıldır yapılan çalışmalar sonucunda bu sendromda medikal bozuklukların ( Ör. Epilepsi, mental retardasyon vb.) insidansının yüksek oluşu göz önüne alındığında, biyolojik bir etyolojinin daha uygun bir açıklama olacağı düşünülmektedir. Son yıllarda özelllikle beyin görüntüleme tekniklerindeki gelişmelere bağlı olarak otizmin etyolojisiyle ilgili çalışmalarda nörobiyolojik etkenlerin rolü giderek önem kazanmaktadır.
Gidiş
Tanı gereği otistik bozukluğun başlangıcı 3 yaşından öncedir. Bozukluğun bebeklerdeki tanımı, belirtilerin hafif ve gizli olmasına bağlı olarak, 2 yaş sonrasına göre zordur. Olguların az bir kısmında gelişimin ilk yılı (hatta ilk iki yılı) normal olabilir. Konuşma ve zeka düzeyi gidişi değerlendirmede önemli belirleyicilerdir. Otistik bozukluk kronik gidişlidir. Zeka düzeyi 60’ın altında olan düşük fonksiyonlu otistiklerin yaklaşık %60’ı yaşam boyu koruyucu bir çevreye bağımlıdırlar. Okul çağı çocuklarında ve ergenlerde bazı olumlu gelişmeler olabilir (örneğin çocuğun toplumsal etkileşime ilgisinde artış). Dil gelişimi ve becerileri ve genel zihinsel düzey sonlanımın en önemli belirleyicisidir. Zeka bölümünün 70’in üzerinde olan ve 6 yaşına dek dil gelişimi olan “yüksek fonksiyonlu otistik” olarak tanımlanabilecek çocukların daha iyi gidiş gösterdikleri bildirilmektedir. Olguların ancak 1/3’ü kısmen bağımsızlığını kazanmaktadırlar. Otistik bozukluğu olan ve yüksek işlevsellik gösteren erişkinlerde bile toplumsal etkileşim ve iletişim ile ilgi ve etkinliklerde yetersizlikler devam etmektedir.
Ailesel özellikler
Otizm ile ilgili aile ve ikiz çalışmaları, otizmin zaman zaman aile içinde dağılım gösterdiğini, otistik kişilerin ailelerinde dil ve kognitif işlev bozukluklarına sık rastlandığını bildirmişlerdir. Bunun yanında otistiklerin ailelerinde ciddi ruhsal bozuklukların görülme oranının normal popülasyondan yüksek olduğu vurgulanmıştır.
Otistik bozukluğun olan çocukları kardeşlerinde de bu bozukluğun görülme olasılığı yüksektir ve genel populasyona göre 50-100 kat daha fazla görülebilir ve özellikle monozigot ikizler arsında otizmin konkordans gösterdiği değişik araştırmaların ortak bulgularıdır. Doğan bir kardeşten sonra otizmin yineleme riski % 8.6 olarak bildirilmektedir. Otistik bozukluğun orta ve üst sosyoekonomik düzey ailelerde görüldüğü düşüncesi artık kabuk görmemektedir.
Ayırıcı tanı
Normal gelişim sırasında gelişimsel gerileme dönemleri görülebilir. Ancak bunların hiçbiri otistik bozukluktaki gibi ciddi ve uzun süreli değildir. Yapılan çalışmalar otistik semptomların 18-24 ay arasında daha belirgin hale geldiğini göstermiştir. Otistik bozukluklar diğer yaygın gelişimsel bozukluklardan ayırd edilmelidir. Rett Bozukluğu yalnızca kızlarda tanımlanmaktadır ve doğumda normal olan kafa çevresi ve ilk 5 ayda normal olan psikomotor gelişimden sonra 5-48 aylar arası baş büyümesi yavaşlar ve daha önce kazanılan amaçlı el hareketleri kaybolur ve düzensiz yürüme ve gövde hareketleri ortaya çıkar...Çocukluğun Dezintegratif Bozukluğunda en azından 2 yıllık normal bir gelişimden sonra 10 yaşına kadar olan bir dönemde; sözel anlatım-dili algılama, toplumsal beceriler, idrar-dışkı kontrolü, oyun ve motor beceriler alanlarında gerileme görülür. Asperger Bozukluğu dil gelişiminde bir gecikme beklenmez ve otistik bozukluk ile arsındaki en önemli farklılık budur. Otistik bozukluk tanısı ile birlikte asperger bozukluğu tanısı konulmaz.
Çocuklukta başlayan şizofreni tanısı normal ya da normale yakın gelişim dönemlerinden sonra ortaya çıkar. Otistik bozukluğun yanı sıra belirgin varsanılar ya da sanrılar gibi şizofreniye özgü aktif dönem belirtilerinin en az bir ay süreyle bulunması durumunda ek olarak şizofreni tanısı düşünülebilir. Özellikle ağır mental retardasyonu olan çocukla otistik bozukluk bir arada bulunabilir. Ancak yalnız mental retardasyon olduğunda, çocuk kuralları tam bilemese de sosyal ilişkiye girer, göz teması kurar.
Tedavi
En önemli ilke erken tanıdır. Ne kadar erken tanı konulur ve tedaviye alınırsa gidiş o kadar iyidir. Birbirinden çok farklı özellikleri , farklı derecede öğrenme güçlükleri nedeniyle her otistik çocuğun kendi gereksinimleri temel alınarak Bireysel Eğitim Programları hazırlanmalıdır. Son yıllarda yüksek ve düşük fonksiyonlu olarak iki grup altında toplanmaya çalışılan otistik çocuklar için birçok eğitim, terapi ve tedavi yaklaşımları benimsenmekte, ve eğitim yöntemi geliştirilmektedir. Anne, baba ve çocuk arasındaki duygusal bağı kuvvetlendirmeyi hedefleyen kucaklama terapisi, fiziksel egzersiz ve grup eğitimini esas alan günlük yaşam terapisi, çocuğu işitsel uyarıcılar kullanarak tedavi etmeyi amaçlayan yöntemler, sosyal iletişime girmesini sağlayıcı oyun terapi teknikleri ve en önemlisi de çevreyi kontrol ederek çocuğun davranışlarını değiştirmeyi, yeni davranışlar ve beceriler kazandırmayı hedefleyen davranış değiştirme teknikleri otistik çocukların tedavi ve eğitim sürecinde kullanılmaktadırlar. Son yıllarda yapılan çalışmalar, davranışçı terapi tekniklerinin özellikle problem davranışların azaltılması için, söndürme ve geri çekme (fading), ara verme (time-out), görmezlikten gelme, ortam dışı bırakma ve aşırı düzeltmenin etkili olduğu görülmüştür. Bunun yanında biçimlendirme, şekil verme (shaping) ve model olmanın (modeling) otistik çocuklara birtakım yeni becerilerin kazandırılması ve geliştirilmesi yönünde kullanılan etkili davranışçı teknikler olduğu belirtilmektedir. Çocuğun özel eğitim kurumlarından yararlanması da sağlanmaya çalışılır.. Öncelikle çocukla bireysel çalışılır, daha sonra grup ortamına alınabilir. Teknik yaklaşımlar aileye de öğretilerek terapinin bir seansla sınırlı kalması yerine tüm günü kapsaması sağlanmaya çalışılır. En önem verilen konulardan biri dil gelişimi olurken, hiç yüze ve göze bakmaması, sterotipik davranışlarının olması, nesneleri dağıtması, atması ve çığlık atması gibi diğer davranışlar da ele alınır.
Otistik bozuklukta çok yönlü olarak sürdürülen tedavi programı içinde ilaç tedavisi de önemli bir yer tutmaktadır. Etyolojisi bilinmeyen bütün hastalıklarda olduğu gibi otizmde de ilaç tedavisi semptoma yönelik yaklaşımdır. Eşlik eden uyku düzeni bozukluklarında uyku düzenleyiciler (antihistaminikler) denenebilir.
Nöroleptiklerden özellikle haloperidolün otizm yanında zaman zaman görülen belirtilerdeki alevlenmelerde etkili olduğu bildirilmektedir. Nöroleptiklerin terapotik dozlarda aşırı sedasyon yapmadan hiperaktiviteyi, yıkıcı zarar verici davranışları ve stereotipik hareketleri azaltıcı etkilerinin olduğu bildirilmiştir. Haloperidolün stereotipileri kontrol altına aldığını, öğrenmeyi arttırdığını bildiren yayınlar vardır . Araştırmalarda önerilen günlük doz 2 mg 'dır. Ayrıca düşük doz uyku , sersemlik, aşırı sedasyon da yapmaz. Aşırı sedasyon yapmadığı için öğrenmeye de fazla olumsuz etki göstermez . Tiyoridazin ve klorpromazin ile distonik ve parkinsoniyen yan etkilere daha az rastlanmakla birlikte bu ilaçların daha fazla sedasyon yapmaları kullanımlarını sınırlamıştır. Antipsikotiklerin kullanımında genelde % 16 oranında tardiv diskinezi bildirilmiştir. Bunu en aza indirmek için ilaç kullanımına 4-6 aylık dönemlerle ara verilmesi önerilmektedir . Otizm ile epilepsinin %30 oranında birlikte görülmesi nedeniyle antipsikotikleri kullanırken dikkatli olunmalıdır .
Fenfluramin, antiserotoninerjik etkili bir sempatomimetik ajan olup otizmde kullanımı ile ilgili araştırmaların sonuçları çelişkilidir .
Naltrekson, opium antagonisti olup, yeni yapılmakta olan bazı çalışmalarda endojen opioidleri (ß endorfin gibi) azaltarak otistik belirtileri düzelteceği umut edilmektedir.
Son yıllarda otizm tedavisinde ACTH-9 'un sosyal davranışı ve bilgi işleme fonksiyonunu düzeltme açısından olumlu olduğunu gösteren çalışmalar bulunmaktadır.
Çalışmalarda diğer tedavilere cevap vermeyen saldırgan otistik bozukluklarda lityum denenmesi de önerilmektedir.
Dikkat azlığı ve hiperaktivite belirtileri çoğunlukta ise MSS uyarıcılarının kullanılabileceği söylenmektedir (10-50 mg/g) . Antiseratonerjik özellikleri tanımlanmış olan buspiron ile olumlu değişmeler gözlenmiştir.
Klomipramin ve desipramin karşılaştırılmış ve klomipraminin otistik çocuklarda kızgınlığı, ritüelleri desipramin ve plaseboya göre anlamlı düzeyde azalttığı görülmüştür. Ancak aşırı hareketlilik üzerindeki etkilerinde ise fark bulunamamıştır.
Şimdiye kadar vitamin B6, magnezyum, diğer B grubu vitaminleri de denenmiştir. Ancak genel kanı bunların rutin kullanımının uygun olmadığıdır. Çünkü yüksek doz vitamin B6'nın (200 mg/g) sensoriyal nöropatiye, fenfluraminin nörotoksisiteye yol açtığı bilinmektedir. Yapılacak öncelikli yaklaşımlardan biri de aileye rehberlik ve danışmanlık vermektir. Ailede suçluluk duygusu uyandırmamaya çalışılmalı, gelecekle ilgili umut dozu ayarlanmaya çalışılmalı, çocukların gösterdiği bireysel farklılıkların ve farklı gelişim hızlarının üzerinde durulmalı, çocuğun özellikleri dikkate alınarak bilgilendirilmeli, çocuğun olumlu özellikleri gösterilmeli, ailenin çocuğu ile çalışma konusunda hevesini arttırmaya çalışılmalıdır.
Ailede sağlıklı olan kardeşler de değerlendirilmeli ve kardeşlerde gelişebilecek psikopatoloji yönünden dikkatli olunmalıdır.
[HOME] [BÖLÜM] [Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları] [E.POSTA]

EĞİTİM 2010
Özel Eğitim Kurumları Yeniden Yapılanma Projesi

Bilgi çağına girerken öğrenen kurumlar halkasına siz de katılın....
Sorular ve sorunlar...
• Kurumunuzun adı insanlarda herhangi bir duygu uyandırıyor mu?
• Kurumunuzun size özgü bir vizyonu ve misyonu var mı?
• Bilgi toplumuna girerken kurumunuz ve çalışanlarınız hızlı değişime ne kadar başarıyla uyum sağlıyorlar?
• Kurumunuz modern bir özel işletme gibi çalışıp müşterileri memnun edebiliyor mu ?
• Öğretmenleriniz 45 dakikanın kaygısını taşıyorlar mı?
• Çalışanlarınızın kendilerini yenileme ve geliştirme programları var mı? Ve tatmin edici mi?
• Yöneticileriniz yöneticilik eğitimi almışlar mı?Bu konuda çaba gösteriyorlar mı?
• Öğrenci velilerine de bir eğitim sunabiliyor musunuz?
• Öğretmenlerinizin ve yöneticilerinizin performansını ölçebiliyor musunuz?
• Eğitim programınızda yaratıcılık ve eleştirel düşünce becerileri ile özgüven yer alıyor mu ?
• Mevcut kaynaklarınızı verimli kullanabiliyor musunuz?
• Bir eğitim kurumu olarak bilgi toplumunun neresindesiniz? Öğrenen bir organizasyon altyapınız var mı?
Tespitlerimiz
• Hayatta kalmak için değişmek değil değişimi anında yakalamanın önem kazandığı bilgi çağına girerken her alanda olduğu gibi eğitim ve öğretimde de yeniden yapılanmanın gereği ortadadır.
• Bireylerin kendilerini yenilemeleri ne kadar gerekliyse kurumsal yapının ve sistemin yenilenmesi de o kadar gereklidir.
• Eğitim kurumları aynı zamanda müşteri memnuniyeti esasına göre çalışan birer işletme olarak yeniden dizayn edilmelidirler.
• Yeniden yapılanmanın sağlıklı bir şekilde gerçekleşebilmesi ve yenilenmenin süreklilik kazanabilmesi için okulların öncelikle yönetim yapılarıyla ele alınmaları gerekmektedir.
• Yapılan araştırmalara göre ülkemizde çocuklarını özel öğretim kurumlarına gönderen aileler , B+ ve A ekonomik kazanç düzeyindedir ve % 70 inin evinde bilgisayar kullanılmaktadır. Her 3-4 yılda bir bilginin ikiye katlandığı günümüzde özel öğretim kurumlarının “denize nazır diploma hazır” felsefesini aşmaları yeterli değildir. Yüksek ücretlerle satılan eğitim hizmetinin kalitesi mutlaka sorgulanmalıdır. Güvenlik görevlilerinin öğrenciye davranışı , laboratuvarların etkin kullanımı, internet hizmetleri , yemek ve servis hizmetleri, ders programları, velilere giden mektupların şıklığı ,gereksiz ve çoğu zaman okunmayan duyurular, 45 dakikanın kaygısı, öğrencilere sunulan sosyal hizmetler....
• Kalitenin bu tür ayrıntılarda saklı olduğunu hepimiz biliyoruz. Hatta Pazar kaygısıyla önemli maddi yatırımlar da yapılıyor. Ancak tüm bu çabalar değişimin benimsenmemesi, insan kaynaklarının yeterince işin içine katılmaması, insanlara yatırım yapılmaması ve kısacası yeniden yapılanmanın ciddi bir iş ve bir proje olarak ele alınmamasından dolayı maalesef boşa çıkabilmektedir ..
Hedeflerimiz
• Yöneticiler çoğu zaman öğrenci problemleri , ihtiyaç listeleri , günlük sıkıntılar , yoğun iş temposu vs gibi durumlardan dolayı yapısal problemleri görememekte ya da görseler bile bunlara köklü çözümler bulma , uygun ekipleri oluşturma ve yeterli zamanı bulma konularında çaresiz kalabilmektedirler.
• Kurumunuzun gelişmesi ve değişime ayak uydurabilmesi için en uygun ve kestirme yol organizasyonunuzun dışarıdan profesyonel bir gözle incelenmesidir. Çünkü dışarıdan alınan destekle kurumun sorunları daha iyi görülür, çözülür ve bu şekilde değişim daha etkili bir şekilde gerçekleşmiş olur.
• Evet, biz, bu ve benzeri sorulara dikkatlerinizi çekmeyi, insan kaynağınızın araştırmacı yeteneğini sorunların çözümlerine yoğunlaştırmayı , uluslararası düzeyde bu sorunları çözmüş eğitim kurumlarının deneyimlerinden sizi yararlandırmayı , birlikte size özel köklü çözümler üretmeyi , kısacası bilgi toplumunun gerektirdiği öğrenen bir örgüt olmanıza yardımcı olmayı hedefliyoruz .
• Sözü edilen sorunların aşılmasına yardımcı olacak projeler geliştirdik .
Eğitim2010 Proje Paketlerimiz
( Özel öğretim kurumları yeniden yapılanma projeleri )
1-Kurumsal Check-up Projesi
2-İmaj Geliştirme Projesi
3-İnsan Kaynakları Yönetimi Projesi
4-Performans Değerleme Sistemi Projesi
5-Yönetim Geliştirme Projesi
6-Öğretim Geliştirme ve Sınıf Yönetimi Projesi
7-Etkin Anne Baba Eğitimi Projesi
8-Eğitimde Teknoloji Planı
9-Website ve İnternet Proje Ekipleri
10-İnternet ve Sunum Editörlüğü Projesi
11-Mesleki Rehberlik Projesi
12-Genel Eğitim Danışmanlığı
Program paketimizde yer alan çalışmalar proje , seminer ve workshoplar yoluyla gerçekleştirilmektedir
1-Kurumsal Check-up Projesi
“Dışardan bir göz işletme körlüğünü önleyebilir.”
Amaç: Kurumunuzun mevcut durumu çok yönlü olarak iyi işleyen ve aksayan taraflarıyla belirlenecek ve hangi alanlarda değişim ihtiyacı olduğu ortaya konacaktır.
Yöntem:
• Eğitim kurumlarını tanımaya yönelik olarak geliştirilmiş bilgi toplama araçlarının sizin şartlarınıza uyarlanması
• Bu amaçla yöneticiler , öğretmenler , öğrenciler ve velilerle görüşmeler yapılması
• Okulunuza ait kurumsal dokümanların incelenmesi
• Araçların uygulanması ve ilgili dökümanların incelenmesi sonucu elde edilen ham verilerin bilgisayar ortamında istatistiksel işlemlerden geçirilmesi
• Ulaşılan bulgulara dayalı olarak kurumunuzun durumunun belirlenerek rapor haline getirilmesi
• Raporun üst düzey yöneticilere sunulması ve tartışılması
• Raporun içereceği değerlendirmeler doğrultusunda kurumunuza özgü proje tekliflerinin önerilmesi
Süre : 6 hafta
2-İmaj Geliştirme Projesi
”Öğrencileriniz , öğretmenleriniz , velileriniz , çevre halkı kurumunuzu nasıl görüyor”
Amaç: Kurumunuzun mevcut imajı araştırılacak , vizyon ve misyonu belirlenip geliştirilecektir
Yöntem:
• Aileler , öğrenciler, kurum çalışanları ve çevre halkına yönelik anketlerin yapılması.
• Ulaşılan verilerin değerlendirilmesi sonucunda kurumun mevcut imajı, vizyon ve misyonunun ne kadar algılandığı, okuldan memnun olunan ve olunmayan tarafların belirlenmesi ,
• Kurumun imajının vizyon ve misyonunun geliştirilmesi için çalışanlarla görüşmeler yapılması,
• Ulaşılan verilere göre üst düzey yöneticilerle görüşülerek gerekirse kurumun misyonu ve imajının yeniden tasarlanması ve geliştirilmesi
• Tüm çalışmaların bir rapor haline getirilerek yöneticilere sunulması
Süre : 6 hafta
3-İnsan Kaynakları Yönetimi Projesi
“Eğitim kurumlarının en zayıf noktalarından biri, insan kaynakları yönetimi uygulamalarının kurumda yerleştirilememesi ve klasik alışkanlıkların sürdürülmesidir.”
Amaç : Kurumunuzda insan kaynakları yönetimi ile ilgili bir sistem kurulacak ve bir el kitapçığı oluşturulacaktır.
Yöntem :
• İnsan kaynakları ve personel işlevlerine ilişkin mevcut çalışmaların belirlenmesi
• İnsan kaynakları yönetim uygulamaları ile ilgili seminerler düzenlenmesi
• Eleman seçimi , mülakatlar, uyum eğitimi , personel işlevleri,motivasyon geliştirme, sürekli eğitim , ücret yönetimi sistemlerinin kurulması ve ilgili prosedürlerin geliştirilmesi
• İnsan kaynakları yönetimi uygulama prosedürlerini içeren el kitapçığının hazırlanması
• Kurulan sistemin uygulama danışmanlığının yapılması”
Süre : 12 hafta
4-Performans Değerleme Sistemi Projesi
“Hedef , başarısızlığı cezalandırmak değil , başarıyı ödüllendirmek”
Amaç : Eğitim kurumu mantığı ve sizin kurumunuzun geleneğine uyumlu bir performans değerleme sistemi hazırlanacaktır. Bu sistem çift yönlü performans değerlemeye yani üstlerin astları , astların da üstleri değerlemesine dayanacaktır.
Yöntem :
• Öğrenci, öğretmen, yönetici ve diğer personele yönelik performans değerleme amaçlı mevcut çalışmalarının incelenmesi
• Performans değerleme konularında zemin oluşturmaya yönelik seminerlerin yapılması
• Kurumda geçerli olacak performans değerleme sisteminin geliştirilmesi ve uygulama planlarının hazırlanması
• Çift yönlü performans değerleme uygulama formlarının hazırlanması
• Çift yönlü performans değerleme uygulama prosedürünün hazırlanması ve ilgililere tanıtılması
• Uygulama süresince danışmanlık yapılması
Süre : 12 hafta
5-Yönetim Geliştirme Projesi
“Genellikle öğretmen kökenli eğitim kurumu yöneticilerinin , modern işletme yönetimi konusunda yetersiz oldukları gözlenmektedir.”
Amaç: Yönetici ve yönetici adaylarının gereksinim duydukları genel yönetim ve özellikle eğitim yönetimi alanında eğitim ihtiyaçları karşılanacaktır.
Seminerler:
• Yönetimde vizyon ve misyon
• Eğitim yönetiminde uluslararası standartlar
• Yönetimde iletişim
• Zaman yönetimi
• Toplantı yönetimi
• İnsan kaynakları yönetimi
• Stratejik planlama ve değişim yönetimi
• Çatışma ve kriz yönetimi
• Örgütsel yaratıcılık
• Eğitimde toplam kalite
• Eğitim kurumlarında ISO standartları
Eğitim süresi : 44 saat
6-Öğretim Geliştirme ve Sınıf Yönetimi Projesi
“Klasik öğretim yöntemleri bilgi çağının okulu için yetersiz kalmaktadır. Öğretmenin sınıfta otoriteyi temsil etme rolü, yerini birlikte öğrenme ve öğrenmeyi kolaylaştırıcı bir rehberliğe dönüşmüştür.”
Amaç: Öğretmenlerinizin öğretim teknikleri konularında ihtiyaç duydukları özellikle insan ilişkileri , davranış bilimleri , sınıf yönetimi , disiplin ve benzeri konularda kendilerini geliştirmeleri ve değişen öğretmenlik rollerini gözden geçirmeleri sağlanacaktır.
Seminerler:
• Öğretim metodlarında yenilikler “ öğretmekten öğrenmeye doğru..”
• Sınıf yönetimi
• Öğretmen ve öğrenci iletişimi
• Ölçme ve değerlendirmede son gelişmeler
• Eleştirel düşüncenin kazandırılması
• Yaratıcılık eğitimi
• Çok yönlü zeka kuramı
• Bilimsel araştırma teknikleri
• Deneysel öğretim
• İşbirliğine dayalı öğretim teknikleri
Eğitim süresi : 36 saat
7-Etkin Anne-Baba Eğitimi Projesi
“Modern eğitim kurumları sadece öğrencilere değil velilere de eğitim hizmeti sunmaktadırlar.”
Amaç: Velilerin kurumun verdiği eğitime entegre olmalarını sağlanacak diğer yandan velilerin kendilerini geliştirme ihtiyaçlarına yönelik eğitim hizmetleri sunulacaktır.
Seminerler:
• Anne baba çocuk ilişkisi
• 0-18 yaş gelişim özellikleri
• Davranış bozuklukları
• Verimli ders çalışma yolları
• Mesleğe yönlendirme
• Okulda başarısızlık
• Boş zamanları değerlendirme
• Anne babalar için temel öğretmenlik becerileri
• Cinsel eğitim
Eğitim süresi : 18 saat
8-Eğitimde Teknoloji Planı
”Sağlam bir teknoloji planına sahip olmayan okullar, bir süre sonra ,iyi düşünülmeden ,boşuna yapılmış ve verim alınamamış bir kısım yatırımlar yaptıklarının farkına varmaktadırlar.”
Amaç : Kurumunuzun uzun vadede eğitim teknolojilerini nasıl kullanacağı ile ilgili bir strateji planı hazırlanacaktır
Yöntem :
• Mevcut imkanlar incelenmesi ve ihtiyaçlar belirlenmesi
• Vizyon ve hedef belirlenmesi
• Hedeflere ulaştıracak stratejilerin belirlenmesi
• Bütçe geliştirme ve aksiyon planı hazırlanacak
• Sonuç raporunun hazırlanması ve yöneticilere sunulması
Süre : 12 hafta
9-Website ve İnternet Proje Ekipleri
“Sayısı 100.000 e ulaşan eğitimle ilgili internet kaynaklarının eğitim açısından nasıl verimli kullanılacakları başlı başına bir sorun olarak çözüm beklemektedir”
Amaç : Okulun kendi web sitesini oluşturacak , sürekli geliştirerek okuldaki çalışmaları siteye yansıtacak gönüllü bir internet ekibinin kurulması ve rehberliği yapılacaktır. Ayrıca birçok dersin bir arada ele alındığı bir çok kültürden öğrencinin birlikte çalıştığı ve internet ortamında gerçekleştirilen uluslararası projelere katılacak öğretmen ve öğrencilerin gruplarının seçilmesi, yönlendirilmesi ve desteklenmesini sağlanacaktır
Yöntem :
• Öğrenci ve öğretmenlerden oluşan gönüllü ekiplerin kurulması
• Ekiplerle birlikte strateji planları hazırlanması
• Ekiplerin gerekli eğitimleri alması
• Ekiplerin gerekli kaynakları toplaması
• Projelerin gerçekleştirilmesi sırasında karşılaşılacak problemlerin çözümü
• Elde edilen sonuçların bir rapor halinde yöneticilere sunulması
Süre : 16 hafta
10-İnternet ve Sunum Editörlüğü
“3-5 günlük kısa süreli eğitim programları , internet ve sunum editörlüğü konularında , genelde çalışanları istenilen kullanım düzeyine ulaştıramamaktadır Ancak aylara yayılmış , süreklilik gösteren bir programla yeterlilik elde edilebilmektedir.”
Amaç : Öğretmenlerin kendi dersleriyle ilgili web sayfalarını ve sunumlarını hazırlamaları sağlanacaktır.
İçerik :
• Frontpage eğitimi
• Web sitelerinde pedagojik yöntemler kullanılması
• Web sitesi değerlendirme teknikleri,
• Görüntülü yayın ve videokonferans teknikleri,
• Arama teknikleri ve diğer yeni gelişen teknolojilerin eğitimi
• Sunum programlarının pedagojik kullanım eğitimi
• Ses, resim, görüntü, animasyon arşivlerinin oluşturulması
Süre : 12 hafta

11-Mesleki Rehberlik Projesi
“Toplumumuzda bireyler meslek seçimi yaparken maalesef ya anne-baba ve çevresindeki kişilerin mesleklerini yada toplumsal saygınlığı ve ekonomik geliri olan meslekleri düşünmektedirler.”
Amaç : Öğrencilerinizin yaşamlarındaki en önemli kararlardan birisi olan meslek seçimne profesyonel olarak yardımcı olmaktır.
İçerik :
• Bireylerin tanınması
o Öğrencilerin 5 ayrı alandaki yetenekleri belirlenecektir
o 16 kadar farklı alana öğrencilerin duydukları ilgi düzeyleri belirlenecektir
o Öğrencilerin 137 farklı kişilik özelliğinden hangilerine baskın olarak sahip olduğu belirlenecektir.
• Mesleklerin analizi
o Olası tüm meslekler için gerekli olan yetenek , ilgi ve kişilik düzeyleri incelenecektir.
• Mesleklerin önerilmesi
o Uygulanan ölçeklerden sonra bireyin çıkarılan profili meslek analizleri ile karşılaştırılıp bireye en uygun birincil ve ikincil düzeydeki meslekler önerilir .
Süre : Okuldaki öğrenci sayısına göre değişmektedir(300 öğrenciye kadar bir hafta)
12-Genel Eğitim Danışmanlığı
“Danışarak yola çıkan dağları aşar mı aşar “
Danışmadan yola çıkan düz ovada şaşar mı şaşar,
Amaç : proje çalışma konuları veya bunların dışında kalan alanlarla ilgili olarak ihtiyaç duyduğunuz konularda genel danışmanlık hizmeti sağlanacaktır
Muhtemel danışmanlık alanlarımız :
• İleriye dönük düşüncelerinizin projelendirilmesinde yardım edebiliriz
• Laboratuvarların etkin kullanımı ve sekiz yıllık eğitimde ingilizce gibi istediğiniz konularda danışmanların bulunması sağlanır
• Anlaşmış olduğunuz kurumlarla gerçekleştirdiğiniz çalışmaların verimliliği üzerinde yardımcı olabiliriz
• Eğitim2010 proje paketlerinden bir yada bir kaçını kendi bünyesinde yapmak isteyen kurumlara danışmanlık hizmeti verilir.
Süre : İhtiyaca bağlı olarak belirlenir
Bu projelerden nasıl faydalanabilirsiniz
• Hazırlanan projeler kuruma özel olarak uygulanacaktır.
• Hangi projemizden faydalanılacağı sizin tarafınızdan belirlenebileceği gibi dilerseniz ilk olarak check-up projemizle mevcut durumunuzu belirleyerek sizin için öncelikli olarak neler yapılması gerektiğini önerebiliriz.Daha sonra siz önerilerimizden dilediklerinizi başlatabilirsiniz . Hangi proje ile ilgileniliyorsa bu projenin uygulanmasına ilişkin bir sözleşme yapılarak çalışmaya başlanır.
• Bu çalışmaları kendi kurumunuzda gerçekleştirmeyip proje hakkında birkaç yöneticinin eğitim almasını isteyen kurumlar için de bir olanak hazırlanmıştır. Bu projelerin geliştirilmesi ve uygulanması konusunda İnka bünyesinde açılan eğitimlere katılmak mümkündür.
• İnka’ da yapılacak eğitim programları özel öğretim kurumlarından yeterli katılım olması halinde açılacaktır.
• Projelerin İnka’ya maliyeti ve fiyatları ayrı bir belgede ( Ek-1 ) de sunulmuştur.
• Her proje , alanında uzman , akademisyen ve eğitimcilerden oluşan bir ekip tarafından gerçekleştirilecektir.
• Uygulamalar sırasında kurumlara özel çalışmaların ,ulaşılan bilgi ve verilerin gizliliği esas olacaktır.
• Kurumunuzda her bir projenin etkili bir şekilde yürütülebilmesi için sorumlu kişi veya kişilerin belirlenmesi beklenmektedir .
• Daha ayrıntılı bilgi için İnka ile iletişim kurabilirsiniz.
İnka Hakkında
• İnka Eğitim ve Danışmanlık 1998 yılında kurulmuş olan bir eğitim ve danışmanlık kuruluşudur. Alanında uzman akademisyen , eğitimci ve uygulamacı kadroya sahiptir. Ayrıca çok çeşitli uzmanlık alanlarındaki danışmanlar , akademisyenler ve eğitimcilerle işbirliği halindedir.
• İnka Eğitim ve Danışmanlık özel öğretim , yönetim geliştirme ve personel yerleştirme alanlarında uzmanlaşmıştır. Bugüne kadar birçok sanayi işletmesinde ve özel öğretim kurumunda yönetim danışmanlığı , proje geliştirme ve uygulamaları gerçekleştirilmiştir. Ayrıca yüzlerce eleman uygun işlere yerleştirilmiştir.
Misyonumuz : Profesyonellik , çalışkanlık , verimlilik , sorumluluk, sürekli yenilenme , yaratıcı ve analitik düşünme esaslarına dayalı bir kurum olarak müşterilerimizi memnun etmenin en büyük kar olduğuna düşünüyoruz. Biz her kurumun geliştirilecek yönleri olduğuna ve her kurum için ayrı çözüm üreteceğimize inanıyoruz.
Devam eden projelerimiz :
• Eğitim2010: Özel Öğretim Kurumları Yeniden Yapılanma Projesi 
• Yönetici Geliştirme Programı 
• Bilgi İnsanı Kişisel Gelişim Programı 
• Etkin Ana-baba Eğitimi Programı : Kültürümüze Özgü Yaklaşım
• Aile Şirketlerinde Yönetim 
• Cultural Audit ( CA) :Organizasyonun Kültürel Değerlemesi 


İnka Eğitim ve Danışmanlık olarak ortaya koyduğumuz bu öncü girişimle ülkemizde gittikçe gelişen özel okulculuk ve dersanecilik çabalarının uluslararası eğitim standartlarına uygun bir şekilde gelişmesine katkıda bulunmayı umuyoruz. Amacımız bilgi toplumlarının öğrenen eğitim kurumlarının çoğalmasına katkıda bulunmaktır.

Adres : Büyükdere Cad. No : 125 Kat: 4 Zincirlikuyu Beşiktaş İstanbul Tel :212-2882948 Fax:212-2757443 email: inkaed@superonline.com www.inkaed.com

 Bu teklifin bütün hakları yayın hakları yasasına göre muhafaza altındadır. Çoğaltmak ve dağıtmak dahil bütün hakları İnka Eğitim ve Danışmanlık LTD ye aittir.

İLETİŞİM, EMPATİ ve HİYERARŞİ
Emn. Amiri Metin VAROL
Polis Akademisi
Eğitim Şube Müdürlüğü
Abstract
Empathy plays a crucial role among individuals and communities. A remarkable number of problematic issues that are thought of hopeless can easily be solved through effective communication.
This paper aims to examine the possibilities of both providing the employees with desirable working conditions and increasing effectiveness and efficiency in that organisation. In this respect, it evaluates communicational conflicts that occur in an organisation. The writer concludes that happiness, effectiveness and efficiency can by all means be achieved in an organisation where empathy is acknowledged to be an essential element.
Key words: empathy, communication, hierarchical communication.
GİRİŞ
Birey, insanlık yolculuğuna toplumu oluşturan kurumların en küçüğü ve en önemlisi olan ailede başlar. Anne, baba ve çocuktan oluşan ilk hiyerarşik yapılanma içerisinde yerini aldığı da söylenebilir. Bireye, yolculuğu için gerekli olan bilgi, beceri ve tutumlar öncelikle aile kurumu içerisinde kazandırılmaya çalışılır. Kazandırılan davranış değişikliklerinin en önemlileri arasında, diğer bireylerle yolculuk sırasında nasıl bir iletişim kuracağının öğretilmesi sayılabilir.
“İlk ağlama” çocuğun, anne ve babasıyla kurmaya çalıştığı ilk iletişim denemesi olarak kabul edilebilir. Ağlamanın nedenlerini çözemeyen anne ve baba, çocuğuyla ilk iletişim çatışmasını ve mutsuzluğunu yaşamaya başlar. Çünkü toplumsal ve bireyler arası ilişkilerde mutluluğun yakalanması, paylaşılması ve anlaşılmasının önemli olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir. Çatışmalardan kurtulmanın ve mutluluğu yakalamanın, etkin iletişimle mümkün olacağı görüşü günümüzde artarak değer kazanmaktadır. Mutluluk gerçekten önemli midir? Önemliyse bireylerin performansını ne kadar etkiler? soruları birey, aile ve kurumlar açısından yeni iddia ve yaklaşımları gündeme getirmektedir.
Bireyin yaşamında mutluluk önemli bir yer tutmakta ve yaşamını etkilemektedir. Hem ortak deneyimler hem de psikolojik araştırmalar kişisel ilişkilerin önemli bir mutluluk kaynağı olduğunu göstermiştir. Tatminkar ve etkin iletişim yaşayan insanlar, bunu yaşamayanlara oranla daha mutlu ve sağlıklıdırlar. Mutluluğu yakalamış kurumlarda ise verimliliğin arttığı ve bireylerin kendilerini kurumlarının bir parçası olarak gördükleri söylenebilir.
“Bilgi üretim ve akışının hem bireyler arası hem de kurumlar arası ilişkileri belirlediği, bilginin kütlesel düzeyde üretilip, tüketildiği” bilgi toplumlarında, ilişkilere bilgi ve etkin iletişimin kaynaklık ettiği gözlenmektedir. Kurum içi bireyler arası ilişkilerde, çalışanların mutluluğu ve bu mutluluğun ürüne (mal-hizmet) tercih edilmemesi, toplam kalite yönetiminin de temel değerlerindendir.
Günümüzde hızlı bir değişim yaşanmaktadır. Bireylerin mutluluğu ve kurumların başarısı kendilerini bu değişime adapte etmeleriyle doğru orantılı olarak görülmektedir. Çünkü değişim zaten hızlı veya yavaş devam ediyor ve insanların işlerini en iyi yapma arayışları (toplam kalite) da bu bağlamda sürüyor. Hem değişim hem de işi en iyi yapma arayışları kurumları yenileşmeye taşımaktadır. Kalitenin günümüzde giderek değer kazanması ise kurumları toplam kalite standartlarını araştırmaya ve uygulamaya yöneltmektedir.
Bireyler ve kurumlar yenileşme (toplam kalite) arayışlarında “Eylem Çelişkisine” yakalanabilmektedirler. Eylem çelişkisi, yaptığınızı daha iyi yapmak için daha çok çalışmanın başarı getirmeyeceği gerçeğidir. Eylem çelişkisini etkin iletişimle ortadan kaldırarak olumlu sonuçlara ulaşmak mümkün görülmektedir.
Bu makalede, kurum içi hiyerarşik yapılanmadan kaynaklanan ve günümüzde artarak devam eden iletişim çatışmaları, “empatik iletişim” eksenli olarak değerlendirilecektir. Bu bağlamda çalışanların mutluluğunun sağlanması ve buna bağlı olarak da verimliliğinin artırılmasının mümkün olup olmayacağı incelenecektir.

A- İLETİŞİM NEDİR VE NASIL GERÇEKLEŞİR ?
Toplum ve kurumları oluşturan bireylerin birbirlerini etkileme çalışmaları, bireylerin mutluluğuna ve verimliliğine atılan adımlardır. Etkileme faaliyetlerini “bireyler arası ilişkiler” olarak adlandırabiliriz.
Bireyler arası ilişkiler bağlamında iletişimi kısaca açıklamak gerekirse; “İletişim, bilgi üretme, aktarma ve anlamlandırma süreci” dir. Genel anlamda ise; “Nitelikleri ne olursa olsun, iki sistem arasındaki bilgi alış verişini iletişim” olarak kabul edebiliriz.
İletişim, iş ve sosyal ilişkilerde başarıya kaynaklık eder. Fikir ve deneyimlerimizi paylaşmak, ilgilendiğimiz alanları geliştirmek ve insanlara isteklerimizi açıklamak için iletişim beceri ve stratejilerine gereksinim duyarız. Duygu ve içgüdülerimizi açıklamak için dil ve vücut diline dayalı iletişim yöntemleri geliştirmemiz gerekir. Etkin bir iletişim kurulabilirse, bireyler hayatlarını olduğu gibi yaşamak yerine, kendi dünyalarını şekillendirebilirler.

1) İletişim Nasıl Gerçekleşir?
Yukarıdaki tanımlar irdelendiğinde iletişimi oluşturan dört temel kavramdan bahsedilebilir. Bu kavramlar sırasıyla; birim (kaynak-hedef), birbiriyle bağlantılı olma, mesaj (bilgi) ve alış-veriştir.
Yaşamımızda kurduğumuz iletişimlerden birini örnekleyecek olursak:
Ast ağır rahatsızlık geçiren eşini hastaneye götürmek için üstünden izin isteyecektir. Kapıyı çalar, selamını vererek içeriye girer ve “Yarın sabah eşimi doktora götürecem!…” der. Üst izin yerine yargı içeren bu istemi “Zaten sen izini almışsın… Niye soruyorsun ki?” der ve reddeder.
Yukarıdaki örneğimizde, “kapsam çatışması” yaşanmış ve ast-üst arasında bireylerin istediği verimlilikte bir iletişim kurulamamıştır.
Bu örnek model haline getirildiğinde; ast ile üst arasındaki konuşmada; ast kaynak birimi, üst ise hedef birimi oluşturur. İki birim arasındaki mesajların (izin istemi) gidip gelebileceği bir kanal (alış-veriş) vardır. Bütün bunların bulunduğu iletişim ortamı da bütün kavramlara tek tek tesir eder. Kurulan iletişimi etkileyen faktörler; “öz-imaj, ifade netliği, dinleme becerisi, duyguların yönetimi, öğrenme ve kendini ifade etme” olarak sıralanabilir.

2) İletişimde Anlayabilmek
“Bilmek, anlamak ve yaşamak…” eğitimcilerin bireylerde gerçekleştirmek istedikleri davranış değişikliklerinin basamaklarını oluşturmaktadır. İstenilen davranış değişikliğine ulaşmak her basamağın kendi içerisindeki gereklerini de yerine getirmekle sağlanabilir. Bireyin anlamlandıramadığı bilgileri yaşantısında da uygulaması mümkün görülmemektedir.
İletişim sürecinin dinlemeyi izleyen aşaması, esasen anlamayı hedefler. Gelen iletiyi (mesajı) anlayabilmek, en genel anlamıyla, konuyu “karşı açıdan” görebilmek demektir. Anlayabilmek, bir olayla ilgili yürütülen farklı düşüncelerin her birinin oturdukları mantıkların kendi içlerinde tutarlı oldukları varsayımını temel alır. Buna göre, düşünceler arasında “doğru-yanlış” veya “haklı-haksız” gibi ayrımlar anlamsızdır. Anlamanın temelinde yatan bu varsayımın anlamlı gördüğü tek şey düşüncelerin birbirlerinden olan farklılıklarıdır. Her düşünce, bir bütünü bir kenarından yakalamış, o kesiti anlamış ve anladığını da tutarlı bir mantık silsilesi ile kendi içinde “doğrulaştırmış” bir açıdır, bir penceredir. İletişimde, bütünü anlamak, ona bakan açıları anlamayı gerektirir.
Örneğimizde ast kendi alt kültüründen kaynaklanan bir söylem hatası yapmıştır. Aslında ast “Sayın üstüm eşim kendi başına hastaneye gidemeyecek şekilde rahatsız, yarınki işlerimi arkadaşlarımın da yardımıyla yaptım ve bekleyen herhangi bir işim yok… Hastane işlemlerinde eşime refakat edebilmek için izin istiyorum…” demek istemiştir. Üst söylem hatasından kaynaklanan bilgiyi, eğitimci yönünü de kullanarak “Üstü izin vermeye mecbur bırakacak bir tarzda izin istememelisin… şöyle, şöyle (yukarıda açıklandığı gibi) izin istemeliydin.” demeli; kendisini anladığını, eşinin tedavisi için neler yapabileceğini sormalı ve geçmiş olsun temennisiyle izin vermelidir. Böylece hem astının hatasını düzeltmiş hem de iletişim çatışmasına girmemiş olacaktır.

İletişimi anlamlandırmak, iletişim sürecine -alıcı ya da verici olması farketmez- karşımızdakinin gözleriyle bakmakla sağlanabilir.
B- EMPATİ
Gerçek hayattan uyarlanmış bir örnekle empati ve empatik iletişim konularına geçmek yararlı olabilir.
Ast koşa koşa üstünün odasına gelir. Heyecandan ve aceleden kapıyı çalmadan odaya girerek isteğini anlatmaya başlar. Üst sert bir ifadeyle; “Niye kapıyı çalmadan içeriye giriyorsun? Görmüyor musun, telefonla konuşuyorum, çık ve daha sonra gel” “bir daha geldiğinde de kapıyı çalmayı ve tekmil vermeyi unutma!” der ve astı odadan çıkarır.
Dışarıya çıkarılan ast, üstüne, öğle tatilinde voleybol oynarken yere düşen ve başını taşa vurarak baygınlık geçiren arkadaşının durumunu anlatmak istemektedir. Her ne kadar astın yaptığı kurumsal kurallara uygun değilse de üstünden saygı ve anlayış görmemesi de o oranda uygun değildir. Üst astıyla kuracağı iletişimle hem problemi çözüme kavuşturmalı hem de eğiticilik görevini yerine getirmelidir.
Bireyler arası ilişkileri olumlu ya da olumsuz olarak etkileyen üç etmen üzerinde durulabilir. Bunlardan birincisi, bireyin başkaları ile olan iletişiminde SAYGI ilkesine yer vermesi ve onları kendilerine özgü nitelikleri ile kabul edebilmesidir. İkincisi, bireyin karşısındaki bireyi mümkün olduğu kadar EMPATİK bir anlayışla dinlemesidir. Üçüncüsü, ise bireyin içi-dışı ve özü-sözü bir olmasını ifade eden BAĞDAŞIM ilkesidir.
“Empati, bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması” şeklinde tanımlanabilir.
Carl Rogers’in 70’li yıllarda ulaştığı empatik anlayış, bugün çoğunluğun üzerinde uzlaştığı bir tanıma dönüşmüştür. Katı bir nitelik taşımayan söz konusu tanım, genel çizgileriyle şöyledir: “Bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumun ona iletilmesi sürecine empati” adı verilir.
Empatik bir anlayışla dinleme, bireyin kendi objektifliğini yitirmeden, olayları, karşısındaki bireyin içinde bulunduğu durumu ve onun görüş açısını dikkate alarak dinlemesidir. Bu arada onu eleştirmek ve yargılamaktan kaçınılması önerilir. Bireyleri en çok tedirgin eden şeylerden biri başkaları tarafından eleştirilmektir. Empatik dinlemede birey karşısındakini ne över, ne yargılar ne de suçlar ama onu anlamaya çalışır. Bu anlayış insanların birbirlerine yaklaşmasına ve aralarında gerçeğe dayanan sevginin gelişmesine yol açar.

1) Empatik İletişimin Ögeleri
Bireyin karşısındaki bireyle empatik iletişim kurabilmesi için gerekli olan ögeleri şöyle sıralayabiliriz:
a) Empati kuracak kişi, kendisini karşısındakinin yerine koymalı, olaylara onun bakış açısıyla bakmalıdır. Her insan dünyaya, kendine özgü bir bakış tarzıyla bakar. Eğer bir insanı anlamak istiyorsak, dünyaya onun bakış tarzıyla bakmalı, olayları onun gibi algılamaya ve yaşamaya çalışmalıyız.
Empati kurmaya çalıştığımız kişinin rolüne kısa bir süre için geçmeli “sanki o kişi imişcesine” düşünmeye ve hissetmeye çalışmalı sonra tekrar kendi yerimize geçmeliyiz. Yani; kısa bir süre karşımızdaki kişinin yerine geçmeliyiz.
Üst aceleyle içeriye giren astıyla empatik bir iletişim kursaydı, “Astımı, bu kadar telaşa düşüren bir olay olmalı” diye düşünür. Hemen telefonunu kibarca özür dileyerek kapatır ve astına sebebini sorardı. Olayı dinler, çözümler ve sonra “Herhalde ben de herhangi bir arkadaşımı o durumda görseydim aynı telaş ve korkuyu yaşardım” diye düşünürdü. Üst “sanki o kişi imişcesine” düşünmeden tekrar kendi yerine geçer ve astını görüşmek için yanına çağırırdı.
b) Empati kurmuş sayılmamız için, karşımızdaki kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamamız gerekir. Garip gelebilir, fakat çoğumuz iletişimin insandan insana bilgi aktarımıyla ilgili olduğunu genellikle unuturuz. Mesaj alan ve veren bireylerin farklı insanlar olduğu, bu insanların farklı ihtiyaçları, ilgi alanları, amaçları ve hayata farklı bakış açılarının olduğu unutulmamalıdır.
Eğer üst, astının davranışlarını kendisini onun yerine koyarak anlamaya çalışsaydı “Onu çok iyi anlıyorum ama bu kadar da telaş olmaz ki… Yaptığı affedilir gibi değil!” diye düşünseydi; konuyu yanlış anlayacağından empatik iletişim de kurulmamış olacaktır.
c) Empati tanımındaki son öge ise, empati kuran kişinin zihninde oluşan empatik anlayışın, karşıdaki kişiye iletilmesi (feed-back) davranışıdır. Karşımızdaki kişinin duygularını ve düşüncelerini tam olarak anlasak bile, eğer anladığımızı ona ifade edemiyorsak empati kurma sürecini tamamlamış sayılmayız.
Birinci ögenin sonunda doğru empatik iletişim kuran üstün, görevini yerine getirdikten sonra astını yanına çağırması gerektiğini belirtmiştik. Üst astının davranışlarını doğru olarak anladığını ifade ettikten sonra; “Duygularının baskısı altında kalırsan hareketlerini kontrol edemezsin, bu da seni yanlış davranışlara götürür. Arkadaşın için duyduğun telaş güzel, fakat, odaya girişin ve olayı anlatışın yanlış. Heyecan anında duygularını şöyle şöyle (Bireyden bireye değişir.) kontrol etmelisin” diyerek açıklamada bulunması gerekirdi.

Empatik iletişimde hem verici hem de alıcı empatik davranışlar göstermelidir. Diğer bir ifadeyle “İki birim (ast-üst) arasındaki duygu ve düşüncelerin doğru anlamlandırılması, hissedilmesi ve iletilmesini empatik iletişim” olarak ifade edebiliriz.

C- HİYERARŞİ ve EMPATİK İLETİŞİM
1) Hiyerarşi
Hasan dört yaşındadır. İki yaşındaki kardeşi Hüseyin yaramazlık yapınca bir “şaplak” konduruverir ve “Bir daha yaramazlık yapma, büyüklerine karşı saygılı ol” diye ekler. Bunu gören babası Hasan’a bir “şaplak” kondurur ve “Sen kendinden küçükleri dövmeye utanmıyor musun?” diye bağırarak ekler. Hasan “Demek ki ben babamla yaşıtım (!)” diye düşünür. O sırada kapı çalar dede içeriye girer ve sevgili torunun ağladığını ve babası tarafından dövüldüğünü öğrenir ve babaya bir “şaplak” kondurur ve “Sen kendinden küçükleri dövmeye utanmıyor musun?” diye bağırarak ekler.
Hasan ve Hüseyin aile kurumu içerisinde “Büyüklerin söylediğini yap, yaptıklarını yapma” söylemiyle karşılaşmışlardır. Gelecekte büyüklerinin izinden gitmeleri beklenen Hasan ve Hüseyin’nin aynı hatayı yapmaları beklenir. Çünkü problemin çözümünde dövmeme ve etkin iletişim yöntemlerini görmemişlerdir. Hasan ve Hüseyin “Büyük deli, küçük deli, beşikteki başını sallıyor...” atasözünü yanlış çıkartmamak için, toplumdaki rolleri yükseldikçe, kendi rollerinden aşağı rollerde ve statüde olan insanlara karşı aynı hiyerarşik yöntemi kullanacaklardır.
Yukarıdaki örneğimizle aile içi hiyerarşiyi esprisel bir bakışla sunmaya çalıştık. Kurum içi roller, iş analizlerine göre planlanmaktadır. Sunulan hizmetin kalitesinin artırılması ise; kurumda çalışan her bireyin amaçları arasında sayılmaktadır. Bireylerin üretilen hizmete kolaylıkla ulaşabilmelerini sağlamak için ast-üst ilişkisine dayalı olarak kurumlar yapılanmaktadırlar.
“Astlık-üstlük ilişkisi” hiyerarşi olarak tarif edilmektedir. Diğer bir ifadeyle hiyerarşi, kurumun “dikey” olarak yapılanması olarak adlandırılabilir. Ast-üst kavramları kurumun amaçlarını yerine getirirken sadece o kurum içi ilişkiler için geçerli olan kavramlardır.
Dikey yapılanmada ast-üst kavramları bir silsile özelliği göstermektedir. Yani; üst olan birey, bir başkasının astı, ast olan birey, bir başkasının üstüdür. Kurum amaçlarını gerçekleştirmek için değişik roller belirlenmiştir. Kurumun amaçları açısından, roller önemli ya da önemsiz olarak ifade edilemez. Her rol önemlidir ve kurum açısından önem taşır.
Roller “Devlet Memurları Kanunun”da değişik hizmet sınıfları olarak belirtilmiştir. Kurum içi rollerine göre bireyler, diğer rollerdeki bireylerin ya üstü ya da astı konumundadır.

Yüksek Öğretim Kanununda öğretim üyesi ve görevlisi olarak bir ayırım yapılmaktadır. Ayrıca akademik ünvanlar; doktor, yardımcı doçent, doçent ve profesör şeklinde ast ve üst rollere ayrılmıştır. Aynı zamanda roller içerisinde kıdem esasına göre astlar ve üstler de vardır. Bu açıdan ünvanlı-ünvansız her personel birilerinin astı, birilerinin de üstü olduğunu akıllarından çıkarmamalıdır.
2) Hiyerarşi ve Empati
Ast üstünün kapısını çalar, selamını verir ve titizlikle hazırladığı yazıları imzaya sunar. Üst yazıları okuyarak imzalarken, ast saygı ifade eden duruşuyla ayakta beklemektedir. Telefon çalar ve üst telefonla konuşmaya başlar. On dakikalık konuşmanın sonunda yazıları imzalar ve ast selamını vererek odadan çıkar. Ast içeride kaldığı sürece “Üstüm bir üstünün yanında böyle bekletilseydi ne yapardı?” diye düşünür ve rahatsızlığını dolaylı yollardan başkalarıyla paylaşır ve üstüne de hissettirir.
Üst astıyla empatik iletişim kursaydı; “Ben üstümle görüşmeye girseydim ve beni yarım saat ayakta bekletseydi ne yapardım?” diye düşünür ve telefondaki kişiye “bir saniye” der ve astını “İstersen burada oturup bekleyebilirsin, istemezsen dışarıda da bekleyebilirsin, telefon görüşmem bittiğinde seni çağırırım” diyerek rahatlattıktan sonra telefon görüşmesine devam ederdi.
Kurum içi çalışmalarımızın gereklerini bir ast olarak yerine getirirken; üstlerimizden insan ilişkileri, meslek formasyonu ve ahlaki davranışlar olarak kendimize nasıl davranılmasını bekliyorsak, diğer kurumsal rollerde görevlerini yerine getiren bireylerin üstü olduğumuz düşüncesinden uzaklaşmadan ve “İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır” esprisiyle astlarımızın da bizim üstlerimizden beklediğimiz davranışları bizden beklediklerini düşünerek hepsini astlarımızla paylaşmalıyız. Lord Cherstfield’in hayata dair söylediği şu söz bu konuda çok anlamlıdır: “Kendine nasıl davranılmasını istiyorsan, başkasına öğle davran.”
Lord Cherstfield’in sözünü Jay Rifenbary tarafından altın kural olarak kabul etmektedir. Empatik iletişim içerin platin kuralı ise, “Başkalarına kendilerine davranılmasını istedikleri gibi davranın” olarak tanımlamaktadır.
Üst astıyla yaptığı bir söyleşinin ardından arkadaşına, “Meslekte sevgi ve saygı kalmadı” der. Arkadaşının anlamlı bakışlarından kuvvet alarak “Şu konuşmaya, odaya girişe bak! Bunların hepsi asi” diyerek konuşmasını tamamladıktan sonra, biriken yazıları imzalatmak için üstünün yanına gider. Kapıyı çalarak içeriye girer. Üst bir arkadaşıyla konuşmaktadır. Konuşmayı keser yazıları imzalar ve astı dışarı çıktıktan sonra arkadaşına “Görüyorsun azizim kurumda sevgi saygı kalmadı, sorgusuz sualsiz içeriye giriyor” diyerek başını sallar…
Kurum içi çalışmalarımızın gereklerini bir üst olarak yerine getirirken; astlarımızdan insan ilişkileri, meslek formasyonu ve ahlaki davranışlar olarak kendimize nasıl davranılmasını bekliyorsak, diğer kurumsal rollerde görevlerini yerine getiren bireylerin astı olduğumuz düşüncesinden uzaklaşmadan ve “Ne ekersen onu biçersin…” esprisiyle üstlerimizin de bizim astlarımızdan beklediğimiz davranışları bizden beklediklerini düşünerek hepsini üstlerimize göstermeliyiz.
Astlar üstlerin, üstler de astların yerine kendilerini koyarak aralarındaki mesajları anlamaları, hissetmeleri ve bu durumu birbirlerine iletmeleri sonucu empatik iletişim kurulmuş olacak, böylece çalışanların mutluluğu sağlanmış ve bunun doğal sonucu verilen ürünün (mal-hizmet) kalitesi de artmış olacaktır.
Hiyerarşik yapılanma içerisinde, ast-üst ilişkileri bağlamında kurulan empatik iletişim, HİYERARŞİK EMPATİK İLETİŞİM şeklinde ifade edilebilir.
3) Empati ve Yaşamak
Nasrettin Hoca eşeğinden düşer ve acıyla kıvranır. Başına toplananlar “Hemen bir doktor çağırın…” diye bağrışırken, Hoca “Bana doktor değil, eşekten düşmüş birini bulun…” diye bağırır.
Hoca bu düşüncesiyle eşekten düşenin çektiği acıyı, en iyi, eşekten düşenin anlayacağını ifade etmektedir. Bireyler mevcut bilgileri ve deneyimleriyle durumu değerlendirerek empatik iletişim kurmakta ve anlamaya çalışmaktır. Olay bireylerce tam olarak anlaşılmamış olabilir ama bireyler tecrübeleriyle düşmeden kaynaklanan acıyı belirli bir oranda anlayabilirler.
Empatik iletişimin ögelerinde anlamaya çalışmayı özenle vurgulamaya çalıştık. Olayı yaşamak kavramı, ne tanımın ne de ögelerin içerisinde ifade edilmemektedir. Çünkü empatik iletişim, olayları yaşamayı değil anlamayı öğütler. Anlamaya çalışma eğitimle geliştirilebilir.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Kurumsal rollerinin gereğini yapmaya çalışan iki bireyin, sosyo-kültürel farklılıklarını ortaya koyup, gereksinimlerini karşılayacak bir çözüme ulaştıkları zaman, aralarındaki ilişkinin güçlendiğini deneyimler göstermiştir.
“Yaşamımızın her kesiminde “üstler” ve “astlar” vardır. Üstler, kendileriyle ve astlarıyla ilgili konularda genellikle onlara hiç danışmadan karar alırlar ve astlarının bu kararlara uymalarını, üstelik istekle uymalarını beklerler.
Üstlerin astlarından istedikleri verimi alabilmeleri; sevgi, saygı ve disiplini zedelemeden, iletişim sürecinde, ancak üst-ast kavramlarının unutularak etkin bir iletişim kurulmasına bağlıdır.”
Hiyerarşik açıdan empatik iletişimin uygulanması kurum disiplinini zaafa uğratır mı? Kesinlikle hayır!… Empatik iletişimle, bireyler anlamaya çalışılmaktadır. Anlama basamağından sonra, gerekli ikazlar yapılmakta ve kurum disiplini korunmaktadır.
Makalemizde ast-üst ilişkileri bağlamında verimli iletişim kurulmasında empatinin önemine değinmeye çalıştık. Bilgilerin tutum haline dönüştürülmesi hiyerarşik empatik iletişimi anlamlı hale getirecektir.
G.W. Allport (1935) tutumu, “yaşantı ve deneyimler sonucu oluşan, ilgili olduğu bütün nesne ve durumlara karşı bireyin davranışları üzerinde yönlendirici ya da dinamik bir etkiye sahip ruhsal ve sinirsel bir hazırlık durumudur” biçiminde tanımlamaktadır.
Hiyerarşik empatik iletişimin tutum olarak edinilebilmesi için yaşantı ve deneyimler sonucu oluşması gerekir. Bu yaşantı ve deneyimlerin ise, bir başlangıç noktası olması gerekmektedir. Örneğin; “İlk motorlu uçağın uçuşu ancak içinde bulunduğumuz yüzyılda mümkün oldu ve insanın, kontrol edebildiği araçlarla uçma düşleri gerçekleşti. 17 Aralık 1903 tarihinden sonra gerçekleşen ilk motorlu uçuştan sonra, kuşların yanında insan da gökyüzündeki yerini aldı. Gelişmeler o kadar hızlıydı ki 1909 yılında ilk jet uçağı havalandı.” Diğer bir ifadeyle M.S.1903 yılda motorlu araçla uçmayı başaran insanoğlu 6 yıl içinde ise jet motorla uçmayı başarmıştır.
Ast-üst ve bireylerin birbirleriyle olan ilişkilerinde verimliliği artırmak ve kurumumuzdan eylem çelişkilerini kaldırmak için günlük yaşamımızda empatik iletişimi tutum haline getirme çalışmalarına hemen başlamalıyız.
Bireyler arası ilişkilerde, gerçek manada insana değer vermeyi merkezine alan bir iletişimin kurulması, gündemdeki birçok problem ve kurum içi iletişim çatışmalarının çözümü olacağı düşünülebilir.

Hiç yorum yok: