GERİLEME DÖNEMİ 1699 - 1792
Osmanlı İmparatorluğu 1699 yılında imzaladığı Karlofça Antlaşması ile ilk kez toprak kaybetti. Bu tarihten itibaren de "Gerileme Devri'ne" girilmiş oldu. Bu dönemde Ruslarla, Avusturyalılarla ve Venediklilerle- savaşıldı. Yenilmek ve toprak kaybetmek Osmanlılara çok ağır geldi. Hazırlıksız yapılan savaşlar- yeni yenilgilere sebep oldu.
Edirne Olayı :II. Mustafa (1695-1703) 1699 Karlofça Antlaşması'ndan sonra Edirne'ye çekilip, devlet yönetimini Feyzullah Efendi'ye bırakıp, kendini av ve eğlenceye vermişti. Bu durumdan memnun olmayan ve Edirne'nin başkent olacağı söylentilerine inanan bir grup İstanbul'da isyan etti. Asiler 1703 yılında Edirne'ye yürüyüp Feyzullah Efendi'yi idam ettikten sonra, II. Mustafa'yı tahttan indirerek, yerine III. Ahmet'i tahta geçirdi. 3.Ahmet isyan sonucu tahta çıkarılmış isyanla tahttan indirilmiştir.
- III. AHMET: II. Mustafa'dan sonra padişah olan III. Ahmet, Osmanlı hazinesini doldurmaya çalıştı. Eski devlet otoritesini kurmak için çok uğraştı. Osmanlı gururunu kurtarmak istiyordu. Rusya'yı ve Avusturya'yı yenerek eski gücünde olduğunu ispatlamak istedi. Rus ordusunu Prut ırmağında sıkıştırdı. Karlofça Antlaşmasıyla Ruslar'a kaptırılan topraklar, 1711'de PRUT ANTLAŞMASI ile geri alındı. Venedik ve Avusturya ile yapılan savaşlar aynı sonucu vermedi. 1718'de imzalanan PASAROFÇA ANTLAŞMASI ile bir kısım topraklar da elden çıktı. III. Ahmet bu başarısızlıklardan sonra; savaşçı politikayı bırakarak, barışçı bir politika izleme gereğini duydu. Bu barış döneminde kültür, sanat ve bilim alanında bazı gelişmeler dikkati çekti. Bu dönemde ilk Türk basımevi açıldı. (1727) Kağıt fabrikası kuruldu. İtfaiye bölüğü oluşturuldu. Bununla beraber, saray ve çevresinin zevke, sefaya düşkünlükleri de dikkati çeken bir olaydı. Bu dönem lale çiçeğine olan düşkünlük nedeniyle "LALE DEVRİ" adını aldı. (1718 - 1730) Lale Devri, Patrona Halil isyanı ile sona erdi. Lale Devrinden sonraki savaşlar sonunda; 1739'daki Belgrat, 1744 yılındaki Küçük Kaynarca ve 1792'deki Yaş Antlaşmalarıyla Avrupalılara çok büyük topraklar verildi. Bu dönemde bazı iyi niyetli ve çalışkan padişahların da uğraşıları sonuç vermedi. I. Mahmut, III.Mustafa ve III. Selim'in bu iyi niyetli çalışmaları gerilemeyi önleyemedi. İmparatorluk yavaş yavaş dağılmaya doğru gitti.
Çar 1.Petronun Politikası: Rusyayı Avrupa devleti yapmak, Balkanları egemenliğine alarak bir taraftan baltık denizine, diğer taraftan akdenize inmektir. Bunun için Ortodoks Slavları (Panislavizm) kullandı.
XVIII. Yüzyıl Başlarında Osmanlı Devleti : Osmanlı Devleti, 1699'da imzalanan Karlofça ve İstanbul Antlaşmaları ile kaybettiği toprakları geri alma siyaseti izledi. - Osmanlı Devleti, Karlofça Antlaşması'ndan sonra sürekli toprak kaybetmesine rağmen uzun süre varlığını koruyabilmiştir. Bunun nedeni, Avrupa Devletleri arasındaki çıkar çatışmalarıdır. Osmanlı Devleti bu dönemde başarılı olamadı, toprak kazanmak yerine, yeni toprak kayıpları yaşadı. Osmanlı Devleti'nde "Gerileme Dönemi" 1792'de imzalanan Yaş Antlaşmasına kadar sürdü.
XVIII. Yüzyıl Dış Siyasal Gelişmeleri
Prut Savaşı ve Prut Antlaşması (1711) :Nedenleri : I. Petro'ya Poltova Savaşı'nda yenilen XII. Şarl'ın Osmanlı Devleti'ne sığınması üzerine Rusların Osmanlı topraklarına saldırması.1711' de Sadrazam Baltacı Mehmet Paşa Eflak'a girdi. Baltacı Mehmet Paşa'nın ileriyi göremeyen bir vezir olması ve çevresindekilerin paraya düşkün olması nedeniyle bu seferden istenilen sonuç alınamamıştır. Baltacı Mehmet Paşa'nın Rus ordusunu sıkıştırdığı bir sırada Rusya'nın barış istemesi üzerine Prut Antlaşması imzalandı. Bu Tarihte "Baltacı&katherin e" vakası olarak bilinir. 1711 prut savaşı ile 1700 İstanbul anlaşmasıyla Ruslara verilen topraklar (azak kalesi ve çevresi) ve ayrıcalıklar alınmıştır. Katherina olayı ??
Osmanlı-Venedik, Avusturya Savaşları ve Pasarofça Antlaşması (1715-1718) :Nedenleri; Osmanlı Devleti'nin Karlofça Antlaşması ile kaybettiği Mora ve Dalmaçya kıyılarını tekrar ele geçirmek istemesi ve Venediklilerin Mora Rumlarına baskı yapması ile Mora Rumlarının Osmanlıdan yardım istemesi. Osmanlı Devleti, 1715 yılında sadrazam Ali Paşa Mora'yı yeniden aldı. Osmanlı Devleti'nin Korfu Adası'nı kuşatması üzerine Avusturya, Mora'nın tekrar Venediklilere verilmesini istedi. Osmanlı Devleti, 1716'da Avusturya'ya savaş ilan etti. Osmanlı ordusunun Petervaradin'de yenilmesi üzerine, Avusturyalılar Belgrat'ı ele geçirdi. Osmanlı Devleti'nin barış istemesi üzerine 1718'de Pasarofça Antlaşması imzalandı.
Pasarofça Antlaşması (1718) :Osmanlı Devleti ile Avusturya arasında imzalanan bu antlaşma ile : 1. Yukarı Sırbistan, Belgrat, Sırmiyum, Batı Eflak ve Banat Yaylası (Temeşvar) Avusturya'ya bırakıldı. 2. Venedik'ten alınan Mora ve Grit Osmanlılarda kaldı. 3. Arnavutluk ve Dalmaçya kıyılarındaki bazı kaleler Venedik'e verildi.
Antlaşmanın Önemi : 1. Osmanlı Devleti, Batı'nın üstünlüğünü tamamen kabul etti ve toprak kurtaramayacağını anladı. 2. Osmanlılar, Ortodoksları koruma görevini son kez yerine getirdi. 3. İngiltere ve Hollanda'ya verilen ayrıcalıklar Kapitülasyona dönüştürüldü. 4. Pasarofça Antlaşması'nın yarattığı barış ortamında Lale Devri'ne girildi ve ilk defa Batı tipinde ıslahatlara gidildi. 1718 pasarofça anlaşması;1739 Belgrat anlaşmasıyla iptal oldu.
Osmanlı-İran Savaşları (1722-1746) :Nedenleri; Safavi Devleti'nin Sunni Müslümanları Şiiliğe zorlaması üzerine Kafkasya ve Azerbaycan'da bulunan Sunnilerin isyan ederek Osmanlı Devleti'nden yardım istemesi. Sunnilerle İran arasında çıkan savaşı fırsat bilen I. Petro Kafkasya'ya girip, Bakü taraflarını işgal etti. Osmanlı Devleti, 1724'te Kafkasya'ya girdi. Fransa'nın araya girmesi ile İstanbul Antlaşması imzalandı. İran tahtına geçen Şah Tahmasb, Şahkulu'nunda desteğini alarak , tekrar Osmanlı üzerine yürüdü. 1730 yılında İstanbul'da Patrona Halil İsyanı çıktı. İsyancılar III. Ahmet'i tahttan indirerek yerine I. Mahmut'u tahta geçirdi. I. Mahmut Dönemi'nde İran ile 1732'de Ahmet Paşa Antlaşması imzalandı. 1639'da İran ile Kasr-ı Şirin Antlaşması imzalandı.
İstanbul Antlaşması (1724) :1. Derbent, Bakü Kaleleri ve Dağıstan Rusya'ya bırakıldı. 2. Gence, Karabağ, Revan ve Tebriz Osmanlı Devleti'ne verildi. İstanbul Antlaşması (1724) Osmanlılarla Ruslar arasındaki ilk dostluk antlaşmasıdır.
Patrona Halil İsyanı (1730):Lale Devri'nde Avrupa tarzında yapılan ve Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın kişiliği ile özdeşleştirilen ıslahatlar, ulemadan ve yeniçerilerden bir takım kişilerin çıkarlarına ters düşmüştü. Lale Devri ile birlikte artan Lüks yaşantı, fakir halkın tepkisine yol açmıştı. O yıllarda İran ile yapılan savaşlar da devam etmekteydi. Sadrazam Damat İbrahim Paşa'nın İran seferine gitmek istememesi, ona karşı olanlara bulunmaz bir fırsat vermiş, Bayezit Hamamı tellaklarından Patrona Halil ve Muslu Beşe ismindeki iki Arnavut önderliğinde bir grup 1730 yılında isyana başlamışlardı. Vergilerden şikayet eden halk ve İran Seferi'ne katılmak istemeyen Yeniçeriler de isyana katılınca, isyan giderek büyümüş, saraya giden asiler, padişah III. Ahmet'ten Damat İbrahim Paşa'nın kafasını istemişlerdi. Kendilerine teslim edilen Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'yı idam eden asiler, tekrar saraya yürüyerek, padişah III. Ahmet'i tahttan indirerek yerine I. Mahmut'u geçirdiler. Bu isyanla Lale Devri sona ermiş oldu.
Ahmet Paşa Antlaşması (1732) :İran ile Osmanlı Devleti arasında imzalanan bu antlaşma ile; 1. Gence, Tiflis ve Dağıstan Osmanlılarda kaldı. 2. Tebriz, Kirmanşah ve Hemedan Eyaletleri İran'a verildi.
Osmanlı-Rusya, Avusturya Savaşları ve Belgrat Antlaşmaları (1736-1739) Nedenleri 1. Rusya'nın İran savaşları sırasında Kırım Hanı'nın İran'a gidişini engellemesi 2. Rusya'nın Lehistan'ın iç işlerine karışması 3. Avusturya ile Rusya arasında bağlaşma yapılması Osmanlı Devleti, 1736 yılında Rusya ve Avusturya ile savaşa girdi. 1739 yılında, Avusturya ile Belgrat Antlaşması imzalandı. Belgrat Antlaşmaları'ndan sonra Avusturya ve Rusya aralarındaki bağlaşmayı yenileyip, Osmanlı Devletine bildirdiler. Buna karşılık Osmanlı Devleti İsveç'te bir bağlaşma yaparak Avusturya ve Rusya'ya bildirdi. Böylece, Batı'da uzun süren barış dönemi başladı. Rusya ile de Belgrat'ta ikinci bir antlaşma imzalandı. 1739 Belgrat anlaşması ile Rusların Karadeniz'e inmeleri bir süre engellenmiş oldu. 18.yy'da Osmanlının imzaladığı en kazançlı anlaşmadır. 1740 kapitilasyonları: 1.mahmutun Fransızlara verdiği kapitilasyonlar artırıldı ve sürekli hale getirildi.
Osmanlı-Rus Savaşı ve Küçük Kaynarca Antlaşması (1768-1774) Nedenleri : Rusya'nın geleneksel Karadeniz'e inme, Boğazlardan geçerek sıcak denizlere açılma politikası. Bu politikanın sonucu olarak Rusya, 1768 'de Lehistan'ın iç işlerine karıştı. III. Mustafa, 1768'de Rusya'ya savaş ilan etti. Osmanlı ordusu birçok cephede yenilgiye uğradı. Baltık denizinden açılan Rus donanması, ilk defa Akdenize indi.1770'te Çeşme'de Osmanlı donanmasını ilk defa yaktı. 1774 yılında III. Mustafa'nın yerine I. Abdülhamit tahta geçti. 1774 yılında, Rusya ile Küçük Kaynarca Antlaşması imzalandı. Ruslar; Osmanlı donanmasını üç kere yakmışlardır. Çeşme 1770, Navarin 1827, Sinop 1853 bir defada inebahtı deniz savaşında 1571'de de Venedikliler yakmıştır.
Küçük Kaynarca Antlaşması (1774) Küçük Kaynarca Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin o güne kadar imzaladığı en ağır koşullu antlaşmadır. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti'nin egemenlik hakları zedelenmiştir. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti'nin büyük devlet olma özelliği sona ermiş ayrıca Rusya, Akdenize inme politikasını gerçekleştirmiştir. Yine Rusya, ilk defa Osmanlıların iç işlerine karışma hakkını elde etmiş, Ortodoksları koruma görevi Rusya'ya geçmiştir. Ruslar; eflak, boğadan ve ege adalarından çekildi. Kırıma bağımsızlık verildi.Ruslara savaş tazminatı ve kapitilasyon verildi.
Kırım Olayı :Ruslar, Küçük Kaynarca Antlaşması'ndan sonra, Kırım'ı kendilerine bağlamak istediler. Ruslar 1778 yılında Kırım'a girerek, kendi yandaşı olan Şahin Giray'ı han seçtirdi. Osmanlı Devleti bu hanlığı onaylamadı. 1779 tarihinde Fransa'nın devreye girmesi ile Rusya ile Aynalıkavak Tenkinamesi imzalandı. Böylece, Kırım Rusya'ya bağımlı hale getirildi. 1783'te Şahin Giray'la anlaşan II. Katerina, Kırım'ı Rus topraklarına kattı, Osmanlı Devleti bu olayı ancak protesto edebildi.
Osmanlı-Avusturya, Rusya Savaşları, Ziştovi ve Yaş Antlaşmaları (1787-1792) Rusya'nın, Aynalıkavak'a rağmen, Kırım'ın iç işlerine karışması ve 1783 yılında Kırım'ı işgal etmesi. Osmanlı Devleti, Kırım'ın Rusya'ya bağlanmasını kabul etmedi ve 1787 yılında Rusya'ya savaş açtı. Kısa bir süre sonra Avusturya ile de savaşa girildi. 1789'da Rusların Ozi Kalesi'ni alarak halkı kılıçtan geçirmesi üzerine I. Abdulhamit üzüntüden öldü. 1789 yılında III. Selim tahta geçti. 1789 yılında Fransız İhtilali oldu. Osmanlı Devleti Avusturya ile Ziştovi Rusya ile de Yaş Antlaşmasını imzaladı. 3.Selimin Nizam-ı cedit islahatları uygulanmaya başladı. Yaş anlaşması Osmanlının çöküşünü başlattı.
Ziştovi Antlaşması (1791) Avusturya ile Osmanlı Devleti arasında imzalandı. 1. Avusturya, savaşta aldığı toprakları Osmanlı Devleti'ne geri verecektir. 2. Orsova ve Unna Irmakları arasındaki topraklar Avusturya'ya bırakılacaktır.
Yaş Antlaşması (1792) Rusya ile Osmanlı Devleti arasında imzalandı. 1. Kırım'ın Rusya'ya ait olduğu kabul edildi. 2. Dinyester Irmağı Rusya ve Osmanlı Devleti arasında sınır olarak kabul edildi. 3. Rusya, Boğazlar'dan geçip serbestçe ticaret yapabilecekti.
Osmanlı-Fransız İlişkileri :Fransa, Rusya'nın ve Avusturya'nın Osmanlı toprakları üzerinde yerleşmesini istemiyordu. Lale Devri'nde Osmanlı-Fransız dostluğu iyice arttı. I. Mahmut zamanında 1740 yılında imzalanan antlaşma ile Fransa'ya kapitülasyonlar verildi. 1789 İhtilali ile Fransa'da başa geçen Drektuvar hükümeti döneminde Osmanlı-Fransız ilişkileri bozuldu. 1789 yılında Napolyon Bonapart Mısır'ı işgal etti. Fransa ile 1801 yılında El-Ariş Mukavelesi imzalandı.
Osmanlı devlet adamları, XVIII. yüzyılın sonlarında var olan topraklarını korumak için denge siyaseti izlemeye başlamıştır. Denge siyaseti, Avrupalı devletler arasındaki çıkar çatışmalarından faydalanarak toprak bütünlüğünün korunmasıdır. III. Selim Dönemi'nde ağırlık kazanmıştır. Öncelikle Akdenizdeki Osmanlı varlığını korumaya yönelik bir amaç izlenmiştir.
El-Ariş Mukavelesi (1801) Fransa ile Osmanlı Devleti arasında imzalandı. Bu mukaveleye göre ; 1. Fransızlar Mısır'ı boşaltacaklar 2. İngilizler deniz yolu ile Fransız askerlerini ülkelerine götüreceklerdir.
XVIII. Yüzyıl Islahatları
XVIII. Yüzyıl Islahatlarının Genel Niteliği :XVIII. Yüzyıl ıslahatlarında Osmanlı Devlet adamları, gerilemenin nedenlerini araştırıp, bunlara çareler bulma yoluna gitti. Bu yüzyıl ıslahatları, XVII. yüzyıl ıslahatlarına göre daha köklü, sonuç bakımından daha olumludur. Yapılan ıslahatlarda, ilk defa neden-sonuç ilişkisi kuruldu.
XVIII. yüzyıl ıslahatarı, daha öncekilerde olduğu gibi kişilerle sabit kalmayıp devlet politikası haline getirildi. Avrupa'nın teknik ve askeri üstünlüğü kabul edildi. Yapılan ıslahatlar genelde, askeri alana yönelikti. XVII. yüzyılın aksine Batı'daki gelişmelerden yararlanıldı.
Lale Devri Islahatları (1718-1730) :Lale Devri; 1718'de imzalanan Pasarofça Antlaşması ile başlayan ve 1730'da çıkan Patrona Halil İsyanı ile son bulan dönemin adıdır. Lale Devri ıslahatlarının en önemlisi, 1727 yılında Osmanlı Devleti'nde kullanılmaya başlanan matbaadır. Matbaanın kullanılmaya başlamasından sonra, Üsküdar'da Dar-üt Tıbat-ül Amire adıyla devlet matbaası kuruldu. Çeşitli semtlerde kütüphaneler, Yalova'da kağıt imalathanesi açıldı. Avrupa'yı yakından tanımak amacıyla Avrupa'ya ilk elçiler bu dönemde gönderildi. Kumaş imalathaneleri açıldı. Yeniçeri Ocağı'ndan Tulumbacı Ocağı adıyla ilk defa bir itfaiye bölüğü kuruldu. Çiçek aşısı ilk kez kullanıldı. Patrona Halil İsyanı Lale Devri'nde yapılan ıslahatlar, ulemanın ve yeniçerilerin çıkarlarına ters düşmüştü. Lale Devri ile birlikte artan lüks yaşantı, halkın tepkisine yol açmıştı. Sadrazam Damat İbrahim Paşa, İran seferine gitmek istememişti. Patrona Halil ve Muslu Beşe ismindeki iki Arnavut önderliğindeki bir grup 1730'da isyanı başlattılar. Vergilerden şikayetçi halk ve İran Seferi'ne katılmak istemeyen yeniçeriler de isyana katıldı. Saraya giden asiler, padişah III. Ahmet'ten Damat İbrahim Paşa'nın kafasını istediler. Sadrazam kendilerine teslim edilince onu idam ettiler. Asiler, padişah III. Ahmet'i tahttan indirerek yerine I. Mahmut'u geçirdiler. 1730 Patrona Halil İsyanı ile Lale Devri sona erdi.
I. Mahmut Dönemi Islahatları Yabancı uzmanlardan yararlanarak askeri alanda ıslahatlar yaptı. Aslen Fransız olan Humabaracı Ahmet Paşa'nın yardımıyla Osmanlı ordusunun Topçu ve Humbaracı sınıflarında düzeltme yaptı.
Humbaracı Ahmet Paşa orduyu, takım, bölük, tabur ve alay gibi birimlere ayırdı. Subay yetiştirmek amacıyla ilk defa Kara Mühendishanesi açıldı. (1734 mühendishane-i berri humayun). Batılı anlamda askeri ıslahatın yapıldığı ilk dönemdir.
III. Mustafa Dönemi Islahatları :İlk önce maliyeye düzen verdi. Lüzumsuz devlet masraflarını keserek hazineyi rahatlattı. Sadrazam Koca Ragıp Paşa'nın tavsiyesi üzerine, Topçu Ocağı'nın başına Baron de Tot isminde bir Macar getirildi. Baron de Tot, topçu ocağı ve tophaneyi düzenledi. Osmanlı ordusunda sürat topçuları ismiyle yeni bir sınıf oluşturdu. III. Mustafa, maliyeyi düzletmek için "Esham-ı Tahvilat" ismiyle borçlanma senetleri çıkardı. Deniz Mühendishanesi açıldı. (1773 Mühendishane-i Bahr-i Hümayun)
I. Abdulhamit Dönemi Islahatları :Sadrazam Halil Hamid Paşa'nın yardımları ile orduda ıslahatlar yaptı. Topçu, humbaracı ve lağımcı ocaklarında yeni düzenlemeler yapıldı. Yeniçeri sayımı yapılarak ulufe sahteciliği önlenmek istendi. Tersanelerin sayısı arttırıldı. Fransadan teknik ekip getirildi.
III. Selim Dönemi Islahatları önemin ünlü devlet adamlarına yapılacak ıslahatlar konusunda rapor hazırlattı. Ordu ve maliye işlerine öncelik vererek ıslahatlara başladı. Yeniçeri Ocağı'na el sürmeden Nizam-ı Cedid Ocağı'nı kurdu. 3.Selimin tüm ıslahatlarına ve ordusuna nizamı cedit denir. 1795 yılında Mühendishane-i Berr-i Hümayun açıldı. Selimiye kışlası kuruldu. Nizam-ı Cedid ordusunun masraflarını karşılamak amacıyla İrad-ı Cedid hazinesi oluşturuldu. Dış siyasete önem verildi, Avrupa'ya sürekli elçiler gönderildi. Nizam-ı Cedid ıslahatlarına karşı olanlar, Yeniçerilerin de desteğini alarak, 1807 yılında Kabakçı Mustafa İsyanı'nı sonunda tahtını 4.mustafaya bıraktı.
DAĞILMA DÖNEMİ 1792 - 1918
Gerileme dönemindeki iyi niyetli çalışmalar dağılmayı önleyemedi.
II. MAHMUT:Bu dönemin en ünlü padişahı II. Mahmut'tur. II. Mahmut döneminde birçok çağdaş yenilkler yapıldı. Devlet örgütü yeniden düzenlendi. Yeni üniversiteler açıldı. Devlet eliyle bir gazete yayımlandı. İlk nüfus sayımı yapıldı. Yeniçeri Ocağı kaldırıldı. 1826
ABDÜLMECİT: II. Mahmut'tan sonra başa geçmiştir. 1839 - 1861 yılları arasında padişahlık yapmıştır. Toplum ve devlet düzeninde önemli değişiklikleri sağlayan Tanzimat Fermanı gerçekleşti. Tanzimat Fermanı 1839'da ilan edildi. Tanzimat Fermanı'nda; İmparatorluk içerisinde yaşayan herkesin can, mal ve namusunun korunması, Mahkemede yargılanmadan kimseye ceza verilmemesi, Vergilerin vatandaşın gelirine göre- alınması, Müslümanlarla Hırıstiyanların aynı haklara sahip olması gibi, ilkeler yer aldı. Bu fermanla "Tanzimat Dönemi" adıyla bir dönem başladı. Fakat çeşitli nedenlerle- bu ferman da aranılan mutluluğu getirmedi.
ABDÜLAZİZ 1861 - 1867 yılları arasında padişahlık yaptı. Ülke ekonomik yönden çok hızlı geriledi. Devlet dış borçlara sarıldı. Fakat durum yine de kurtarılamadı. Yüksek faizle alınan borçlar ödenemeyecek duruma geldi. Bunlara ilaveten Orta Doğu'da ve Balkanlar'da ayaklanmalar oldu. Yunan Devleti kuruldu. M. Ali Paşa Mısır'da ayaklandı. Fransızlar Cezayir'i aldı. Devlet tam bir çaresizlik içine girdi.
V. MURAT: Bu dönem de çeşitli çalkantılarla geçti.
II. ABDÜLHAMİT: Bu dönemde; Mithat Paşa, Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi Meşrutiyetçilerin çalışmaları ile ilk Anayasa hazırlandı. Meşrutiyet kabul edildi (1876). Bir yıl sonra çeşitli siyasal gelişmelerin sonunda padişah meclisi kapattı. Abdülhamit, 1908'de kabul edilen II. Meşrutiyete kadar katı bir mutlakiyetçi düzen uyguladı. Bu dönemde yapılan anlaşmalar sonunda Balkanlarda, Ön Asya'da ve Kuzey Afrika'da büyük toprak kayıpları oldu. 1909 yılında Harekat Ordusu İstanbul'a geldi ve Abdülhamit yönetimine son verdi.
İTTİHAT VE TERAKKİ DÖNEMİ: Abdülhamit'ten sonra yönetimi ele alan İttihat ve Terakki ileri gelenleri de başarılı olamadılar. Trablus Savaşı (1911) ve Balkan Savaşı (1912) ile çok önemli kayıplar oldu. 1914 yılında I. Dünya Savaşı başladı. İngiltere, Fransa ve Rusya birleştiler. Almanya, Macaristan ve İtalya'da ayrı bir grup kurdular. 4 yıl süren bu savaşa zamanla başka devletler de katıldı. Osmanlı Devleti, savaşın ilk yıllarında tarafsız kaldı. Daha sonra devlet yönetimi Almanların kazanacağına inandıkları- ve sempati duydukları için, Almanlarla bir dostluk anlaşması yaptılar. Osmanlılara sığınan iki Alman gemisi, Rus limanlarını bombalayınca, Osmanlılar kendilerini savaşın içinde buldular. Osmanlılar birçok cephede savaşa girdiler. Çanakkale Zaferi kazanıldı. Almanların teslim olmasıyla, Osmanlılar'da yenik sayıldılar. 1918 yılında koşulları çok çok ağır olan "MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI"nı imzaladılar. Böylece 600 yıldan fazla yaşayan koca imparatorluk, tarihe karışmış oldu.
Ulusçuluk Eylemleri
1789 Fransız İhtilali : Yalnız Fransa'da değil bütün dünyada etkileri görülen Fransız İhtilali, dünya tarihinde yeni bir çağın başlangıcı olmuştur. Avrupa'da mutlakiyet idarelerinin yıkılışını başlatan bu olay, Fransa'nın XVIII. yüzyılın başlarından itibaren sürüklendiği ekonomik ve sosyal bunalımların doğal bir sonucu idi. 14 Temmuz 1789 tarihinde Fransız Kralı XVI. Lui'nin meclisi dağıtmak istemesi üzerien halk ayaklandı ve Bastille Hapisanesi'ni bastı. Mahkumlar serbest bırakıldı ve isyan giderek büyüyerek bütün Avrupa'ya yayıldı.
Sırp İsyanı (1804) 1. Osmanlı Devleti'nde merkezi otoritenin zayıflaması 2. Sırbistan'ı yöneten Yeniçeri kodamanlarının halka baskı yapması 3. Rusya ve Avusturya'nın kışkırtması. 4. 1789 Fransız İhtilali ile ortaya çıkan "ulusçuluk" akımlarının Sırplar arasında yayılması. 5. XVIII. yüzyılda Osmanlı-Avusturya, Rusya arasında çıkan savaşların Sırp topraklarında yapılması
Sırplar , 1804'te, Kara Yogi önderliğinde ayaklanma başlattı. 1812'de imzalanan BükreşAntlaşması ile Sırplara ayrıcalık verildi. Sırp ayaklanması, 1813'te Miloş Obronoviç önderliğinde yeniden başladı. 1829'da Edirne Antlaşması ile Özerk Sırbistan Prensliği kuruldu. 1878 Berlin Antlaşması ile Sırbistan bağımsızlığını elde etti. Sırp Ayaklanması, Fransız Devrimi'nin getirdiği ulusçuluk akımının Osmanlı Devleti'nde görülen ilk etkisidir.
1806-1812 Rus savaşı ve 1807 İngiliz savaşları Bükreş Antlaşması (1812) :Osmanlı Devleti ile Rusya arasında 1812 tarihinde imzalandı. Antlaşma maddeleri şu şekildeydi: 1. Eflak ve Boğdan Osmanlı Devleti'ne geri verilecek, ancak Osmanlı Devleti, Eflak ve Boğdan beylerini görevine iade edecektir. 2. Beserabya Rusya'ya verilecek, Prut ırmağı sınır olacaktır. 3. Osmanlı Devleti, Sırbistan'a ayrıcalık verecektir. Bükreş Antlaşması ile Osmanlı Devleti ilk defa kendisine bağlı bir ulusa ayrıcalık verdi.
1829 Edirne Antlaşması : 1. Yunanistan bağımsız olacaktır. 2. Eflak ve Boğdan özerkleştirilecektir. 3. Sırbistan Prensliği kurulacaktır. 4. Tuna Irmağının kenarındaki bazı kaleler Rusya'ya verilecektir.5. Rus ticaret gemileri Boğazlar'dan serbestçe geçecektir. 6. Osmanlı Devleti, Rusya'ya savaş tazminatı ödeyecektir. 7. Doğu Anadolu'da bazı kaleler Rusya'ya bırakılacaktır.
Önemi : 1. Edirne Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin Küçük Kaynarca Antlaşması'ndan sonra imzaladığı en ağır koşullu antlaşmalarından biridir. 2. İlk defa Osmanlı Devleti'ne bağlı bir ulus bağımsızlık kazanmıştır. 3. Rusya, Orta Avrupa ticaretini denetlemeye başlamıştır. 4. Bugünkü Romanya'nın temelleri atılmıştır. 5. Mısır Sorunu'nun başlamasına neden olmuştur. Osmanlı Devleri, bu antlaşmadan sonra Rusya'ya karşı tek başına olamayacağını anladı ve kendi varlığını sürdürmenin Avrupa devletleri arasındaki denge politikasına bağlı olduğunu gördü.
1877-1878 Rus savaşı (93 harbi) Berlin Antlaşması (13 Temmuz 1878) :1. Sırbistan, Karadağ ve Romanya'ya bağımsızlık verilecektir. 2. Bulgaristan 3 Bölüme ayrılacak; Makedonya Osmanlı Devleti'ne verilecek, Doğu Trakya özerkleştirilecek, Bulgaristan Prensliği kurulacak. Böylece, Rusya'nın Balkanlar'da güçlenmesi ve Balkanlar üzerinden Akdeniz'e inmesi engellendi. 3. Kars, Ardahan ve Batum Rusya'ya verilecek, Doğu Bayezit Osmanlı Devleti'ne kalacaktır. (Kars, Ardahan ve Batum Brest Litowsk Antlaşmasıile Osmanlı Devleti'ne geri verildi.) 4. Bosna Hersek, Osmanlı Devleti'ne bağlı olacak, Avusturya tarafından yönetilecektir. (1908'de Avusturya, Bosna Hersek'i işgal etti.) 5. Girit ve Ermenistan'da ıslahat yapılacaktır. 6. Teselya Yunanistan'a bırakılacaktır. 7. Osmanlı Devleti, Rusya'ya savaş tazminatı ödeyecektir.
önemi : 1. Osmanlılara bağlı pek çok ulus bağımsızlığını kazandı. 2. Osmanlılarda çoküş dönemi başladı. 3. Osmanlı Devleti'nin egemenlik hakları zedelendi. 4. Ermeni sorunu başladı. 5. Rusya'nın Balkanlar'da güçlenmesi ve Akdeniz'e inmesi engellendi. 6. İngiltere ve Fransa'nın Osmanlı Devleti'ni korumaktan vazgeçtiği anlaşıldı. 7. Osmanlı-Alman yakınlaşması başladı.
Yunan İsyanı (1820-1829) :1. Osmanlı Devleti'nde merkezi otoritenin zayıflaması 2. 1789 Fransız İhtilali ile ortaya çıkan "ulusçuluk" akımlarının Yunanlılar arasında yayılması. 3. Rönesans ve Hümanizm hareketleri ile Avrupa'da Yunan hayranlığının başlaması. 4. Rumlar'ın, gemicilik sayesinde Avrupa ile iyi ilişkilere girmesi 5. Rumlar'ın, bağımsızlık amacıyla Etnik-i Eterya Cemiyeti'ni kurması.
Rumlar 1820'de Eflak'ta isyan etti. 1821 yılında Mora Yarımadası'nda isyan çıktı. Mora isyanı, Mehmet Ali Paşa'nın yardımı ile bastırıldı. İngiltere, Fransa ve Rusya, Osmanlı Devleti'nin Yunanistan'a bağımsızlık vermesi için 1827'de Navarin'de Osmanlı donanmasını yaktı. Ruslar doğuda Erzuruma Batıda edirneye kadar geldiler. Bu yenilgide yeniçeri ocağının kaldırılmasının etkisi vardır. 1829'da Edirne Antlaşması ile Yunanistan bağımsızlığını elde etti. Ulusçuluk akımının etkisiyle Osmanlılardan bağımsızlığını elde eden ilk ulus Yunanlılar (Rumlar) olmuştur. 1878 Berlin Anlaşmasıyla Sırbistan, Romanya ve karabağ devletleri kuruldu. 1908 2.Meşrutiyet ile Bulgaristan, 1912 1.Balkan savaşıyla Arnavutluk, 1914 1.Dünya savaşıyla İngiltere güdümünde Araplar bağımsızlık kazanmışlardır.
Etnik-i Eterya Cemiyeti Bu cemiyet 1814'te Odessa'da ikisi Rum, biri Bulgar üç kişi tarafından kurulmuştur. Cemiyetin asıl amacı eski Bizans İmparatorluğu'nu yeniden canlandırmaktı. İstanbul Patriği ile Rus Çarı'nın da desteklediği bu derneğin başında Rus Çarı'nın yaveri olan Aleksandr Ipsillanti bulunuyordu. Cemiyet kısa sürede güçlenmiş, Yunanistan ve İstanbul'da şubeler açmıştır.
Kavalalı Mehmet Ali Paşa 1769'da Kavala'da doğdu. 1799'da Fransızlar'ı Mısır'dan çıkarmak üzere gönderilen orduda bayraktar olarak görev aldı. Kısa sürede "başıbozuk alayı" komutanlığına atandı. Mısır'da çıkan Kölemen ayaklanmalarını bastırdı. 1805'te Mısır valiliğine atandı. Mısır'da Avrupalı uzmanların denetiminde kuvvetli bir ordu kurdu. Ayrıca Batı eğitim sistemine dayalı bir eğitim sistemi ve toprak reformunu gerçekleştirdi. Bu arada İstanbul ile iyi geçinmeye de dikkat etti. Hicaz'da çıkan Vahhabi İsyanı'nı bastırdı. 1820'de Sudan'ı ele geçirdi. 1824'te Mora ayaklanmasının bastırılmasında Osmanlı ordusuna çok yardımı oldu. Oğlu için istediği Suriye valiliği yerine Girit valiliği verilince devlete karşı ilk Müslüman isyanı başlattı. 2.Mahmut zamanında, Mısır Valisi kavalalı ve oğlu suriyeyi işgal ve ilhak ettiler. Adana ve Konya civarında Osmanlı ordularını yendiler. Bu iç sorun uluslararası bir boyuta Rusya'dan Osmanlı'ya yardım gelmesiyle oldu. Devreye giren İngiltere, Fransa 1833 Kütahya anlaşmasının imzalanmasını sağladılar. Kavalalı Mehmet Paşaya Mısır, Girit ve Suriye valiliği oğluna da Cidde valiliği verildi. 2.Mahmut ve Kavalalı memnun olmadılar.
Osmanlı; İngiltere ve Fransa'ya güvenemediğinden 1833'te Ruslarla Hünkar İskelesi anlaşmasını imzaladı. Buna göre savaşta Ruslar, Osmanlıya asker yardımı yapacak, Osmanlı da boğazları diğer devletlere kapatacaktır. Önemi: Osmanlının boğazlar ile ilgili egemenlik haklarına dayanarak imzaladığı son anlaşmadır. 1833 Hünkar iskelesi anlaşmasından sonra boğazlarla ilgili sorunlar uluslar arası anlaşmalarla çözüldü.
1839 Nizip savaşında kavalalı Osmanlıyı yendi. Rusların müdahalesinden çekinen İngiltere, Fransa Kavalalının ilerlemesine engel oldular. 1840'ta Londra Mukavelenamesi imzalandı. Mısır, Osmanlıya bağlı kalacak, vergi verecektir. Suriye, Adana, Girit Osmanlılara verildi. 1841'de Suriye elinden alındıysa da Mısır'da kendi hanedanını kurdu.
1841 Londra anlaşması ve boğazlar: Osmanlı, İngiltere, Fransa, Avusturya, Rusya Prusya arasında. Boğazlar Osmanlıda kalacak ve barış zamanı savaş gemisi geçmeyecektir.
Eflak-Boğdan, Sırbistan, Karadağ, Bosna-Hersek İsyanları (1875-1878): 1. 1789 Fransız İhtilali'nin getirdiği uluşçuluk akımı 2. Rusya'nın Panislavizm politikası. İlk ayaklanma 1875 yılında Bosna ve Hersek'te meydana geldi. Aynı yıl Bulgarlar da ayaklandı. Kargaşadan yararlanan Sırplar ve Karadağlılar da Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etti. Avrupa devletleri Balkanlardaki barışı sağlama amacıyla İstanbul'da bir konferans düzenledi. Osmanlı Devleti, Avrupa'nın iç işlerine karışmasını engellemek amacıyla 1876 yılında Kanun-ı Esasiyi ilan etti.
Osmanlı-Rus Savaşları
1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı ve Bükreş Antlaşması :-1804 Sırp isyanında Rusya'nın Sırpları kışkırtması ve çıkan isyanı desteklemesi. Osmanlı Devleti, 1806 tarihinde Boğazlar'ı Rusya'ya karşı kapattı. 1806 tarihinde Rusya Eflak ve Boğdan'ı işgal etti. 1807 tarihinde de Osmanlı Devleti Rusya'ya savaş ilan etti. Fransa'ya güvenerek bu savaşa giren Osmanlı Devleti, Fransa'nın iki yüzlü politikası sonucu 1812'de Bükreş Antlaşması'nı imzalayarak savaştan çekildi. Bükreş Antlaşması (1812) :Osmanlı Devleti ile Rusya arasında 1812 tarihinde imzalandı. Antlaşma maddeleri şu şekildeydi: 1. Eflak ve Boğdan Osmanlı Devleti'ne geri verilecek, ancak Osmanlı Devleti, Eflak ve Boğdan beylerini görevine iade edecektir. 2. Beserabya Rusya'ya verilecek, Prut ırmağı sınır olacaktır. 3. Osmanlı Devleti, Sırbistan'a ayrıcalık verecektir. Bükreş Antlaşması ile Osmanlı Devleti ilk defa kendisine bağlı bir ulusa ayrıcalık verdi.
1827-1829 Osmanlı-Rus Savaşı ve Edirne Antlaşması :1. Rusya'nın 1820 tarihindeki Yunan isyanını desteklemesi 2. 1827 yılında da Navarin'de Osmanlı ve Mısır donanmasını yakılması olayına katılması. 1827'de Rusya, Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etti. Osmanlı Devleti'nin savaşa hazır olmaması nedeniyle, Rusya, Batı'da Edirne'yi, Doğu'da da Erzurum'u ele geçirdi. Osmanlı Devleti, 1829 tarihinde Edirne Antlaşması'nı imzalayarak savaştan çekildi.
1829 Edirne Antlaşması : 1. Yunanistan bağımsız olacaktır. 2. Eflak ve Boğdan özerkleştirilecektir. 3. Sırbistan Prensliği kurulacaktır. 4. Tuna Irmağının kenarındaki bazı kaleler Rusya'ya verilecektir.5. Rus ticaret gemileri Boğazlar'dan serbestçe geçecektir. 6. Osmanlı Devleti, Rusya'ya savaş tazminatı ödeyecektir. 7. Doğu Anadolu'da bazı kaleler Rusya'ya bırakılacaktır.
Önemi : 1. Edirne Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin Küçük Kaynarca Antlaşması'ndan sonra imzaladığı en ağır koşullu antlaşmalarından biridir. 2. İlk defa Osmanlı Devleti'ne bağlı bir ulus bağımsızlık kazanmıştır. 3. Rusya, Orta Avrupa ticaretini denetlemeye başlamıştır. 4. Bugünkü Romanya'nın temelleri atılmıştır. 5. Mısır Sorunu'nun başlamasına neden olmuştur. Osmanlı Devleri, bu antlaşmadan sonra Rusya'ya karşı tek başına olamayacağını anladı ve kendi varlığını sürdürmenin Avrupa devletleri arasındaki denge politikasına bağlı olduğunu gördü.
Kırım Savaşı (1853) ve Paris Antlaşması: Rusya Akdenize inmek istiyordu. İngiltere ise 1838 Balta Limanı anlaşmasıyla büyük imtiyazlar koparmıştı. 1. Rusya'nın Akdeniz'e inme emelleri. 2. Rusya'nın, Eflak ve Boğdan'ı işgal edip, Sinop'ta Osmanlı donanmasını yakması. 1853 yılında İngiltere,Fransa, Piyemonte (Sardunya) Osmanlı Devleti ile ittifak yaparak Rusya'ya savaş ilan etti. Rusları yenmişlerdir. 1856'da Kırım'ın Sivastopol ve Malakof şehirleri ele geçirildi. 1856 yılında Paris Antlaşması imzalandı.Osmanlı ilk defa bu savaşla dış borçlanmaya gitmiştir 1854.
Paris Antlaşması (1856) :Koşulları : 1. Osmanlı Devleti bir Avrupa devleti sayılacak, Avrupa Devletler Hukukundan yararlanacaktır. Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğü Avrupa devletleri tarafından korunacaktır. 2. Karadeniz, tarafsız hale getirilecek, savaş gemisi bulunmayacak, yalnızca ticaret gemileri geçecektir. 3. Rusya ve Osmanlı Devleti, Karadeniz'de savaş gemisi bulundurmayacaktır. 4. Eflak ve Boğdan'a özerklik verilecek, Avrupa devletleri'nin garantisinde olacaktır. 5. Tuna ırmağında ticaret gemileri serbestçe dolaşacak ve Avrupa Devletleri tarafından denetlenecektir. 6. Boğazlar, 1841 Londra Senedi'ne göre düzenlenecektir. 7. Osmanlı Devleti'nde 1856 Islahat Fermanı izlenecek, ancak iç işlerine müdahale edilmeyecektir.
- Antlaşmanın Önemi : 1. Osmanlıların XIX. yüzyılda kazanan devlet olarak imzaladıkları tek antlaşmadır. 2. Osmanlı Devleti'nin kendi toprak bütünlüğünü koruyamayacağı anlaşıldı. 3. Osmanlı Devleti, bir Avrupa devleti olmanın diyetini Islahat Fermanı ile ödedi. 4. Osmanlı Devleti, savaşı kazanan devlet olmasına rağmen yenik devlet durumuna düşürüldü. 5. Karadeniz tarafsız bir deniz haline getirildi. 6. Rusya'nın Akdeniz'e inmesini engelleyerek İngiltere ve Fransa Akdeniz'de güvenliklerini sağladı. 7. Rusya'nın Balkanlar'da egemenlik kurması engellendi. 8. Rusya, 1774'te imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması ile elde ettiği haklarını kaybetti, bundan sonra Pan-Slavizm politikasını ortaya attı.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi) ve Ayastefanos Antlaşması :1870 İtalya, 1871 Almanya ile Avrupada güçler dengesi değişti....Pan slavizm politikası vs... 1. Paris Konferansı'nda çıkarları zedelenen Rusya'nın Pan-Slavizm politikasına ağırlık vermesi 2. Rusya'nın Balkan uluslarını Osmanlı'ya karşı ayaklanmaya kışkırtması Osmanlı Devleti, 1876'da toplanan Berlin, İstanbul ve Londra konferanslarında alınan, kendi aleyhindeki kararları kabul etmedi. Bunun üzerine 1877'de Rusya, Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etti. Ruslar, Doğu'da Kars, Ardahan, Batum ve Erzurum'u, Batı'da da Edirne'yi aldı. Osmanlı Devleti bütün cephelerde yenilince, 1878'de Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması imzalandı. Ayastefanos Antlaşması, İngiltere ve Avusturya karşı çıktığı için uygulanmadı. İngiltere, Rusya'nın Doğu Akdeniz'de; Avusturya da, Rusya'nın Balkanlar'da güçlenmesini istemediğinden, bu antlaşmaya karşı çıktı.
Ayastefanos Antlaşması (3 Mart 1878): 1. Sırbistan, Karadağ ve Romanya'ya bağımsızlık verilecektir. 2. Büyük Bulgaristan Krallığı kurulacaktır. 3. Kars, Ardahan, Batum ve Doğu Bayezıt Rusya'ya bırakılacaktır. 4. Bosna ve Hersek özerkleştirilecektir. 5. Girit ve Ermenistan'da ıslahat yapılacaktır. 6. Teselya, Yunanistan'a bırakılacaktır. 7. Osmanlı Devleti, Rusya'ya savaş tazminatı ödeyecektir.
Mısır Sorunu
Mehmet Ali Paşa İsyanı : Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Napolyon'un Mısır'ı işgali sırasında Kahire'ye geldi. 1804 yılında Mısır valiliğine getirildi. Mısır'da birçok ıslahatlar yaptı. 1821'de Mora'da ortaya çıkan Rum isyanını bastırdı. Mora valiliği isteği reddedilince, Suriye ve Çukurova'ya girerek Kütahya'ya kadar ilerledi. Bunun üzerine II. Mahmut, Rusya'dan yardım istedi. Osmanlı Devleti, ilk defa kendi valisi ile savaştı. Mısır sorunu bir iç sorunken zamanla uluslar arası bir sorun haline geldi. 1833 yılında Rus donanması İstanbul'a geldi. 1833 yılında Kütahya Antlaşması imzalandı. Osmanlı Devleti, 1833'de Rusya ile Hünkar İskelesi Antlaşması'nı imzaladı.
Kütahya Antlaşması (1833) :Koşulları : 1. Mehmet Ali Paşa'ya Girit Valiliğine ek olarak Suriye Valiliği verilecektir. 2. Oğlu İbrahim Paşa'ya Cidde Valiliğine ek olarak Adana Valiliği verilecektir. 3. Mehmet Ali Paşa, Osmanlı Devleti'ne vergi ödeyecektir.
Hünkar İskelesi Antlaşması (1833) Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalandı. Koşulları : 1. Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya savaş durumunda birbirlerine yardım edecektir. 2. Osmanlı İmparatorluğu'na saldırı olursa, Rusya asker gönderecek, masrafaları Osmanlı Devleti tarafından karşılanacaktır. 3. Rusya'ya saldırı olursa Osmanlı Devleti Boğazları kapatacaktır. 4. Anlaşma sekiz yıl geçerli olacaktır.
Önemi : 1. Osmanlı Devleti ile Rusya arasında ittifak kuruldu. 2. Rusya, Karadeniz'de güvenliğini sağladı. 3. Osmanlı Devleti, Boğazlar'daki egemenlik haklarını kendi isteği doğrultusunda son kez kullandı. 4. Boğazlar sorunu başladı.
Nizip Savaşı (1839) Kütahya Antlaşması, ne Osmanlı Devleti'ni, ne de Mehmet Ali Paşa'yı memnun etmişti. 1839 yılında Mehmet Ali Paşa, Osmanlı Devleti'ne ödemesi gereken vergiyi ödemedi. Mehmet Ali Paşa, aynı yıl bağımsızlığını ilan etti. 1839 yılında Osmanlı ve Mısır orduları Nizip'te karşılaştı ve Osmanlı ordusu yenildi. Avrupa ülkeleri, 1840 yılında, Londra'da bir konferans topladı. Konferans'ta Osmanlı Devleti'nin Mehmet Ali paşa'ya karşı korunması kararı alındı. 1840 yılında Londra Antlaşması imzalandı.
Londra Antlaşması (1840) :1840 yılında Londra'da Osmanlı Devleti, İngiltere, Rusya, Avusturya ve Prusya delegeleri bir araya gelerek Mısır Sorununu halletmek üzere bir mukavele imzaladılar. Bu mukaveleye göre: 1. Mısır eyaleti hukuk bakımından Osmanlı Devleti'ne bağlı olmakla beraber, yönetim açısından Mehmet Ali Paşa'ya bırakıldı. 2. Mısır'ın Osmanlı Devleti'ne yılda 80 bin kese altın vermesi kararlaştırıldı. 3. Suriye, Adana ve Girit Osmanlı Devleti'ne geri verilecek.
Berlin Konferansı'ndan Sonra Osmanlı-Avrupa ve Osmanlı-Balkan İlişkileri
İngiltere'nin Kıbrıs'ı Alışı (1878) :Kıbrıs, 1571 yılında Sokullu devrinde Osmanlı topraklarına katıldı. Ada, İngiltere tarafından 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, güya adayı Rus saldırılarına karşı korumak amacıyla, işgal edildi.
Tunus'un Fransızlar Tarafından İşgali (1881) Fransızlar, 1830'da Cezayir'i işgal etti. Fransızlar, Berlin Konferansı'nda Tunus'a yerleşme arzularını bildirdi. Fransa, 1881 yılında Tunus'u işgal etti.
Mısır'ın İngilizler Tarafından İşgali (1882) Mısır, 1517 yılında Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı topraklarına katıldı. 1869'da Süveyş Kanalı'nın açılması ile Mısır'ın stratejik ve ekonomik önemi iyice arttı. 1881'de Fransızlar'ın Tunus'u işgali üzerine İngilizler harekete geçti. İngitere 1882 yılında Mısır'da çıkan isyanı bahane ederek Mısır'ı işgal etti.
Girit Sorunu ve Osmanlı-Yunan Savaşı (1897) 1878 Berlin Antlaşması'nda Girit'e imtiyaz verilmesine rağmen, adada bulunan Rumlar ile İstanbul arasındaki anlaşmazlıklar devam etti. 1896 yılında Girit'de çıkan isyan sonunda, Yunanistan adaya asker çıkardı. Ertesi yıl Osmanlı-Yunan savaşı başladı. 1897 yılında Yunanistan ile bir antlaşma imzalandı. Bu antlaşma ile; Girit'e muhtariyet verilemesi ve Yunanistan krallık soyundan bir prensin Girit'e vali olarak tayin edilmesi kararlaştırıldı. 1908'de Venizelos, Girit'i Yunan Krallığı adına yönettiğini ilan etti. Balkan Savaşları sonunda Osmanlı Devleti, Girit'in Yunanistan'a ait olduğunu kabul etti.
Doğu Rumeli ve Bosna-Hersek 1878 Berlin Konferansı ile Bulgaristan üç kısıma ayrıldı. 1885 yılında Filibe'de, Doğu Rumeli'yi, Bulgaristan'a bağlamak amacıyla bir isyan çıktı. 1897'de Bulgaristan Prensi, Osmanlı Devleti tarafından, Doğu Rumeli Valisi olarak kabul edildi. 1908'de (II. Meşrutiyet'in ilan edildiği sırada) Bulgaristan bağımsızlığını ilan etti. Aynı yıl Avusturya Bosna-Hersek'i topraklarına kattığını belirtti.
XIX. ve XX. Yüzyıl Islahatları
Genel Özellikler :XVIII. ve XIX. yüzyıl ıslahatlarının genelinde 1789 Fransız İhtilali ve onun getirdiği ulusçuluk akımının izleri görülür. Sorunların çözümünde Avrupa'ya yakınlaşmanın gerekli olduğu görüldü. Osmanlı Devleti'nin Avrupa'ya yaklaşması ile, Avrupalılar azınlıkları kullanarak Osmanlı Devleti'nin içişlerine karışma fırsatı buldu.
Sanayi Devrimi sonucunda hammadde ve pazar ihtiyacı artan bazı Avrupa devletleri kapitülasyonları kullanarak Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışmaya başaldı.
Alemdar Mustafa Paşa Islahatları :IV. Mustafa dönemi sadrazamıdır. Kabakçı İsyanı'ndan sonra İstanbul'a geldi. Kabakçı Mustafa'yı yakalayarak öldürttü. Saraya giderek III. Selim'i tahta çıkarmak istedi fakat IV. Mustafa tarafından öldürülen III. Selim'in cesedi ile karşılaştı. IV. Mustafa'yı tahttan indirerek II. Mahmud'u tahta çıkardı. Ülkedeki bütün ayanları İstanbul'a toplayıp, Sened-i İttifak'ın imzalanmasını sağladı. Nizam-ı Cedid ordusuna benzer Sekban-ı Cedid ordusunu kurdu.
Sened-i İttifak :II. Mahmut ile ayanlar arasında imzalanan bu belgeye göre : a) Ayanlar devlet otoritesini tanıyacak ve yapılacak ıslahatlara karşı çıkmayacaktır. b) Buna karşılık ayanlar, bulundukları yerlerde devlet adına asker ve vergi toplayabilecekler.
Sened-i İttifak ile ilk defa devlet, ayanların varlığını tanıdı. Bu durum devletin ayanlara bile söz geçiremeyecek durumda olduğunu gösterir. İlk defa Osmanlı padişahının yetkileri sınırlandırıldı.
II. Mahmut Dönemi :
Askeri Alandaki Islahatlar :Alemdar Mustafa Paşa'nın Kabakçı Mustafa'yı ortadan kaldırmasıyla tahta geçti. Osmanlı padişahları içinde askeri alanla birlikte diğer alanlarda da geniş boyutlu ıslahat yapan ilk Osmanlı padişahı oldu. Alemdar Mustafa Paşa'nın yardımları ile Sekban-ı Cedid ordusu yeniçerilerden tepki alınca, Eşkinci Ocağı'nı kurdu. 1826'da Vaka-yi Hayriye olayı ile Yeniçeri Ocağı'nı kaldırdı. Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması üzerine Asakir-i Mansure-i Muhammediye adında yeni bir ordu kurdu. II. Mahmut, Osmanlı Devleti'nde Yeniçeri Ocağı'nı kaldırmaya cesaret eden ilk Osmanlı padişahı oldu. II. Mahmut ıslahatları Atatürk devrimlerine en yakın ıslahatlar olarak bilinmektedir. Atatürk'ün mezun olduğu İstanbul'daki Kara Harp Okulu onun zamanında yapılmıştır.
Yönetim Alanındaki Islahatlar ivan-ı Hümayun'u kaldırarak yerine, Nazırlık sistemi kuruldu. Sadrazam ve Şeyhülislam'ın yetkileri sınırlandırıldı. Müsadere sistemi kaldırıldı.
Taşra yönetiminde eyalet, liva ve kaza örgütlenmesine gidilerek, köy ve mahalle muhtarları atandı. Böylece ülke yönetiminin tek elden yürütülmesi amaçlandı.
Müsadere : Osmanlı Devleti'nde devlet adamlarının veya zengilerin ya eceliyle ölmeleri ya da idam edilmeleri halinde, sahip oldukları mallara devlet tarafından el konulmasına "müsadere" denir. İlk defa Fatih Sultan Mehmet zamanında uygulanan bu yöntem, II. Mahmut tarafından kaldırılmıştır. Müsadere sisteminde kişilerin miras hakkı bulunmazdı. Sistemin kaldırılması ile miras bırakabilme hakkı doğmuş oldu.
Hukuk Alanındaki Islahatlar :Meclis-i Vaka-tı Ahkam-ı Adliye kuruldu. Dar 'uş Şura-yı Bab-ı ali oluşturuldu. Müsadere sistemine son verildi.
Toplumsal Alandaki Islahatlar :İlk defa askeri amaçlı nüfus sayımı yapıldı. İlk defa posta ve karantina teşkilatları kuruldu. Sivil kılık kıyafet değişikliği yapıldı. Memurlara fes ve pantolon giyme zorunluluğu getirildi, maaş bağlandı. İlk resmi gazete olan Takvim-i Vakayi çıkarıldı. Padişah resimlerinin devlet dairelerine asılması geleneği başlatıldı.
Eğitim Alanındaki Islahatlar :İlköğretim, zorunlu hale getirildi. Avrupa'ya ilk defa öğrenci gönderildi.
Yüksek öğrenime öğrenci yetiştirmek amacıyla Rüştiye ve Mekteb-i Ulum-u Edebiye açıldı. Devlet memuru yetiştirmek için Mekteb-i Harbiye, askeri doktor yetiştirmek için Mekteb-i Tıbbiye açıldı. Bando okulu olarak Mızıka-yı Hümayun açıldı. Mekteb-i Maarif-i Adliye'nin açılması ile sarayda bulunan ve devlet memuru yetiştiren Enderun dönemi sona erdi.
Tanzimat Dönemi Islahatları
1839 Tanzimat Fermanı önemin padişahı Abdülmecid, Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa'dır. Mustafa Reşit Paşa, memleketi kurtarmak için Avrupalı devletleri kazanmak gerektiğini, şimdiye kadar yapılmamış çapta bir ıslahat yapılarak Avrupa kanun ve düzeninin kabul edilmesi gerektiğini düşünüyordu. Abdülmecid, Mustafa Reşit Paşa'yı bu işle görevlendirdi. Mustafa Reşit Paşa, Tanzimat-ı Hayriye Fermanı adıyla yapılacak işleri sıralayan bir Ferman hazırladı. Ferman, 3 Kasım 1839'da Topkapı Sarayı'nın Gülhane Bahçesi'nde okundu. Tanzimat Fermanı olarak bilinen bu fermanın yayınlanmasından, 1876 yılında ilan edilen I. Meşrutiyet'e kadar uzanan döneme Tanzimat Dönemi denir.
Tanzimat Fermanı'nın maddeleri : 1. Osmanlı tab'asının din, dil, milliyet farkı gözetilmeksizin can, mal, namus güvenliği sağlanacaktır. 2. Herkesten gelirine göre vergi alınacaktır. 3. Askerlik işleri düzene konulacaktır. 4. İnsanlar mahkeme edilmeden idam cezasına çarptırılamayacaktır. 5. Padişah'ın gücününde üzerinde kanun gücü kabul edilecektir. 6. Rüşvet ve iltimas yasaklanacaktır. 7. Müsadere sistemi kaldırılacak insanlar mal, mülk, sahibi olabilecektir.
Tanzimat Fermanı'nın Özellikleri : 1. Osmanlı padişahının yetkileri sınırlandırılmıştır. 2. İnsan hakları alanında önemli bir adım atılmış ve Osmanlı toplumuna ilk defa eşitlik getirilmiştir. 3. İngiltere'de yayınlanan (1215) Magna Carta belgesiyle benzerlik göstermektedir. 4. Bu fermanla birlikte askerlik, eğitim, yönetim, ekonomi ve hukuk alanında yenilikler yapılmış en çok da hukuk üzerinde durulmuştur.
Islahat Fermanı 1859: Tanzimat Fermanı ile beklediklerini bulamayan Avrupa ülkeleri, Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışmaya başladı. Osmanlı Devleti, 1856 yılında katılacağı Paris Antlaşması'nda Avrupalı devletlerinin herhangi bir sorun çıkarmaması için Islahat Fermanı'nı ilan etti. Islahat Fermanı, Tanzimat Fermanı'nı tamamlayan bir fermandı. Islahat Fermanı'ndaki asıl amaç Tanzimat Fermanı'nın eksiklerini gidermek ve Osmanlı Devleti'ni çöküşten kurtarmaktı.
Islahat Fermanı'nın Maddeleri : 1. Gayrimüslimler din ve mezheplerinde serbest olacaklardı.
2. Gayrimüslimler okul, kilise, hastane yaptırabilecek ve onartabilecekti. 3. Gayrimüslimler bedelli askerlik yapabilecekti. 4. Mahkemeler açık yapılacak, gayrimüslimler kendi dinlerinde yemin edebilecek ve bir Müslümanın şahitliğine karşı bir gayrimüslimin şahitliği denk kabul edilecekti. 5. Gayrimüslimler devlet memuru olabilecekti. 6. Gayrimüslimler il genel meclislerine üye olabilecekti. 7. Gayrimüslimler vergisini ödedikleri taktirde mal mülk edinebileceklerdi. 8. Şirket ve banka kurma hakları getirilmişti.
Yönetim Alanındaki Islahatlar :Padişah yetkileri yasalar ile sınırlandırıldı. İl yönetimleri düzenlenerek, valilere yardımcı olmak üzere il genel meclisleri oluşturuldu. Belediye örgütleri kuruldu.
Askeri Alandaki Islahatlar :Askerlik görevi vatan görevi haline getirildi. Cizye vergisini toplama yetkisi önce patrikhaneye bırakıldı, ardından bu vergi tamamen kaldırıldı. Azınlıkların askere alınması konusunda, Bedel-i Nakdi uygulaması getirildi.
Ekonomi Alanındaki Islahatlar :Azınlıklara banka kurma, mülk sahibi olma, devlet memuru olam, şirket açma gibi haklar verildi. Vergilerin toplanmasında herkesin gelirini dikkate almak gerektiği kararlaştırıldı.
Müsadere sistemi kaldırıldı. Maliye bakanlığı, Ticaret Mahkemeleri ve Adli Mahkemeler gibi kurumlar açıldı. İlk kağıt para basıldı. İlk defa dış borç bu dönemde İngiltere'den 1854 yılında alındı.
Eğitim Alanındaki Islahatlar :İlk kez kız öğrenciler için sanat ve öğretmen okulları açıldı. Darü'l Fünun, Darü'l Muallimin, Darü'l Muallimat, Mekteb-i Sultani ve Mekteb-i Mülkiye açıldı. Batı dillerinden çeviriler yapıldı. İlk özel gazete olan Tercüman-ı Ahval çıkartıldı.
1. Meşrutiyet: 1876 Abdül Aziz tahttan indirildi. 5.murat padişah oldu. O da indirildi 2.Abdülhamit padişah seçildi. II. Abdülhamit, 1876'da I. Meşrutiyet'i ilan etti. Kanun-i esasi yayınlandı. Osmanlı Devleti anayasal bir döneme girdi. Fakat, yetki yine padişahtaydı. II. Abdulhamit, 93 Harbi'ni bahane ederek Mebuslar Meclisi'ni kapattı. Böylece; I. Meşrutiyet dönemi sona erdi. "İstibdat Dönemi" başlamış oldu. 1889'da "İttihat ve Terakki" gizli olarak kuruldu.
2. Meşrutiyet'in İlan Edilme Nedenleri :İç Nedenler
I. Abdülhamit'in II. Meşrutiyet'in İlanını Kabul Etmesinin Sebepleri : 1. İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne bağlı olan bazı subayların Rumeli'de ayaklanması 2. Tahta, Osmanlı hanedanından başka bir kişinin geçeceği söylentisi 3. Serez'den bir ordunun İstanbul'a yürüyeceğine dair padişaha gelen telgraf 4. Ordu ve halk arasında isyan belirtilerinin ortaya çıkması
Dış Etkenler :En önemli dış etken "Reval görüşmesi" dir. Reval Görüşmesi'nde şu kararlar alınmıştır: 1. Ruslar, Balkanlar'da serbest bırakılacak 2. İstanbul ve Boğazlar Ruslara verilecek 3. Makedonya Bölgesi'nde ıslahat yapılacak
İttihat ve Terakki Cemiyeti :İstanbul'da Askeri Tıbbiye öğrencilerinden İbrahim Temo, Abdullah Cevdet, İshak Sükuti, Mehmet Reşit ve Hüseyinzade Ali tarafından 1889 yılında gizlice kurulan cemiyet, aynı yıl, Paris'teki Jön Türkler ile temas kurup "Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti" adını benimsedi. II. Abdulhamit döneminde üyelerin çoğu tutuklandı ve sürgün edildi. Bundan sonra yurt dışında örgütlenen cemiyet, 1908 tarihinde II. Abdulhamit'in Kanun-i Esasi'yi yeniden yürürlüğe koymasını sağladı. Bu arada cemiyet adını "Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti" ne çevirdi. 31 Mart'ta meydana gelen İttihat ve Terakki karşıtı hareket ve 1911 Trablusgarp Savaşı ile aynı yıl kurulan muhalefet partisi "Hürriyet ve İtilaf Fırkası", yönetimin iktidarını sertleştirmeye başlamasına yol açtı. 23 Ocak 1913 tarihinde yönetimi ele geçirmek amacıyla Babıali Baskını'nı gerçekleştiren İttihat ve Terakki Partisi bilfiil ülke yönetimine el koydu. 1913-1918 yılları arasında ülke "İttihat ve Terakki Partisi" yönetimi altında bulundu. Parti ileri gelenlerinden Enver Paşa'nın Alman yanlısı siyaseti yüzünden Birinci Dünya Savaşı'na giren Osmanlı Devleti, savaşın sonunda yenik düştü. 14 Kasım 1918'de Cemiyet kendini feshetti ve yerine "Teceddüt Fırkası" kuruldu.
II. Meşrutiyet'in İlan Edilmesi II. Abdülhamit, 1876'da I. Meşrutiyet'i ilan etti. Osmanlı Devleti anayasal bir döneme girdi, fakat, yetki yine padişahtaydı. II. Abdulhamit, 93 Harbi'ni bahane ederek Mebuslar Meclisi'ni kapattı. Böylece; I. Meşrutiyet dönemi sona erdi. "İstibdat Dönemi" başlamış oldu. 1889'da "İttihat ve Terakki" gizli olarak kuruldu. II. Abdulhamit'e muhalif harekete Genç Türk (Jön Türk) hareketi denildi. 24 Temmuz 1908'de anayasa yeniden yürürlüğe konuldu. Bu anayasa ile meclisin yetkileri artırıldı. İlk kez, siyasi parti kurmak serbest oldu. İttihat ve Terakki Partisi dışında "Ahrar Partisi" de kuruldu. 31 Mart 1909'da, II. Meşrutiyet yönetimine karşı isyan çıktı. II. Abdülhamit tahttan indirilerek, yerine Sultan Mehmet Reşat geçti.
Kanun-i Esasi'de Yapılan Değişiklikler :Hükümet meclise karşı sorumlu olacak. Padişahın meclisi kapatma yetkisi; Ayan Meclisi'nin onayına bağlı olacak. Milletvekilleri, kanun teklifi için padişahtan izin almayacak. Padişah, Yasalrı en geç iki ay içerisinde onaylayacak ve geri meclise gönderecek. Toplantı ve dernek kurmak serbest bırakılacak. Padişahın kişileri sürgün etme yetkisi olmayacak. Uluslarası antlaşmalar meclis tarafından onaylanacak. Nazırlar (Bakanlar) Sadrazam (Başbakan) tarafından belirlenecek.
93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) :1876 yılında, Avrupalı Devletlerin Balkanlar'da kalıcı çözüm bulmak amacıyla topladıkları İstanbul Konferansı'nda Balkanlar konusunda ağır şartlar getirilmesi üzerine, Osmanlı Devleti şartları kabul etmemiş, daha sonra düzenlenen Londra Konferansı da aynı şekilde sonuçlanmıştı. İki konferansta da Osmanlı Devleti'nin şartları kabul etmemesi üzerine, Rusya 1877 yılında Osmanlı Devleti'ne savaş açmıştı. Bu savaşta Plevne savunması ile Gazi Osman Paşa üyük kahramanlıklar göstermiş, fakat Rusların, Yeşilköy'e kadar ilerlemelerine engel olunamamıştı. Bunun üzerine padişah II. Abdülhamit, barış isteğinde bulunmuş ve 3 Mart 1878'de Yeşilköy (Ayestefanos) Antlaşması imzalanmıştı.
Genç Türkler (Jön Türkler) : Tanzimat döneminin sonlarına doğru, bazı Osmanlı aydınları (Namık Kemal, Şinasi, Ziya Paşa, Hüseyin Avni Paşa) Genç Osmanlılar adıyla bir cemiyet kurdular. Bunlar; Osmanlı ülkesinde yaşayan herkesin, din, dil, ırk farkı gözetmeksizin eşit tutulması halinde azınlıkların ayrılmaktan ve devlet kurmaktan vazgeçeceklerini savunuyorlardı. Bu düşüncelerinin uygulanabilmesi için de; Meşrutiyet'in ilan edilmesi, temel hak ve özgürlüklerin bir anayasa ile korunması gerektiğine inanıyorlardı. Bu nedenle II. Abdülahamit'e baskı yapıp 1876 yılında Meşrutiyet'in ilanını sağladılar
31 Mart Olayı :1. İttihat ve Terakki Partisi'nin iktidarı yeterince ele geçirememesi 2. Ahrar Partisi'nin meşrutiyet karşıtı çalışmaları 3. Volkan Gazetesi ve İttihad-ı Muhammedi derneğinin meşrutiyet karşıtı çalışmaları 4. Halkın meşrutiyete ve gayrimüslimlerle olan eşitliğe sıcak bakmamaları 5. Ordudan atılan Meşrutiyet karşıtı subayların kışkırtması 6. Bulgaristan'ın 5 Ekim 1908'de bağımsızlığını ilan etmesi 7. 6 Ekim 1908'de Avusturya'nın, Bosna-Hersek'i işgali
Volkan Gazetesi başyazarı Hasan Fehmi 6 Nisan 1909'da öldürüldü. Cenazesi meşrutiyet karşıtı gösteriye dönüştü. Gösteri giderek isyana dönüştü. İsyan Selanik'te duyulunca, Hareket Ordusu adındaki birlik İstanbul'a hareket etti. Hareket Ordusu'nun kurmay başkanı Mustafa Kemal'di. İsyan 24 Nisan 1909'da bastırıldı.
31 Mart Olayı'nın Sonuçları :1. II. Abdülhamit tahttan indirildi ve yerine V. Mehmet Reşat geçti. 2. Padişah'ın yetkileri kısıtlandı, meclisin yetkileri artırıldı. 3. Mustafa Kemal ilk kez bir siyasi olaya karışmış oldu.
Tarblusgarp Savaşı:1. Siyasi birliğini geç sağlayan İtalya'nın sömürge arayışına çıkmış olması 2. İtalya'nın sömürge elde etmek amacıyla Trablusgarp'a göz dikmesi. İtalya, Avrupa devletlerinin de onayını alarak 28 Eylül 1911'de Trablusgarp'a asker çıkardı.
Osmanlı Devleti Trablusgarp'a deniz yolu ile asker gönderemedi. Mısır üzerinden de asker gönderemedi. Gönüllü subaylar Trablusgarp'a gizlice gönderildi. Bu subaylar büyük başarılar elde ettiler. İtalya Çanakkale'ye saldırdı, başarılı olamayınca On iki Ada'yı işgal etti. Bu arada Birinci Balkan Savaşı çıktı. Osmanlı Devleti, 18 Ekim 1912 tarihinde İtalya ile Uşi Antlaşması'nı imzalayıp savaştan çekildi.
Uşi Antlaşması :15-18 Ekim 1912 tarihinde imzalanan bu antlaşmaya göre 1. Trablusgarp ve Bingazi, İtalyanların oldu. 2. Rodos ve On iki Ada, Osmanlılar'da kaldı, ancak buraları Balkan Savaşı sonuna kadar İtalya elinde tutacaktı.
Balkan Savaşları
I. Balkan Savaşı eri :1. Osmanlı Devleti'ni Avrupa'dan atmak isteyen Rusya'nın Balkanlar'da yeni kurulan devletleri bir araya getirip ittifak kurmalarını sağlaması.2. Balkan Devletleri'nin Tarblusgarp Savaşı'nın çıkmasını fırsat bilmeleri. 3. Osmanlı ordusu ve yönetiminde ikiliklerin yol açtığı iç karışıklıkların Balkan Devletlerince biliniyor olması ve bu devletlerin Osmanlı Devleti'nin zayıf olmasından yararlanmak istemeleri.
I. Balkan Savaşı :Rusya'nın Pan-İslavizm politikası etkili oldu. Balkan devlertleri, Osmanlı'daki iç karışıklıklardan yararlanarak, tek tek Osmanlı Devleti'ne Savaş açtı. Osmanlı'ya karşı ilk savaş açan Karadağ oldu. Sırbistan ve Bulgaristan'a da Osmanlı Savaş açtı. Arnavutluk bağımsızlığını ilan etti. Osmanlı Çatalca önlerine kadar çekildi. Büyük yenilgiler alan Osmanlı Devleti barış görüşmelerine başladı.
I. Balkan Savaşı'nın Sonuçları 1. Arnavutluk bağımsızlığını ilan etti. 2. Osmanlı Devleti savaşı kaybetti ve Çatalca önlerine kadar çekildi. 3. Avrupalı Devletler Balkan yarımadasının yeni haritasını belirlemek için Londra Konferansı'nı topladı. 4. Osmanlı Devleti Midye-Enez hattının batısında kalan bütün topraklarını kaybetti. Arnavutluk ile Ege Adaları'nın durumu büyük devletlerin kararına bırakıldı. 5. Londra Antlaşması'nın imzalanmasını engellemek isteyenler 23 Ocak 1913'te Bab-ı Ali Baskını'nı gerçekleştirdiler.
II. Balkan Savaşı : 1. Londra Antlaşması'nda en büyük payı Bulgaristan almıştı. Öteki Balkan Devletleri bu duruma itiraz ettiler. 2. Yunanistan özellikle Bulgaristan'ın Ege Denizi'ne açılmasına karşı çıkıyordu. 3. Paylaşılamayan yerlerin arasında başta Makedonya geliyordu. 4. Sonuçta Balkan Devletleri, Bulgaristan'a saldırdı ve II. Balkan Savaşı çıktı.
Osmanlı Devleti I. Balkan Savaşı'nda yenilince bu bölgede boşluk doğdu. Osmanlı Devleti'nden aldıkları toprakları paylaşamayan Balkan Devletleri birbirine düştü. Sırbistan Makedonya'nın Bulgaristan'a verilmesine itiraz etti. Yunanistan Makedonya'dan daha fazla toprak istedi. Romanya Bulgaristan'dan Dobruca'yı istedi. Bulgaristan, Yunanistan ve Sırbistan'a savaş açtı. Romanya da Bulgaristan'a savaş açtı. Osmanlı Edirne'yi geri aldı. Bulgaristan barış istedi.
Balkan Devletleri kendi aralarında savaşa başlayınca Osmanlı Ordusu Midye-Enez hattını aşıp, Edirne ve Kırklareli'yi tekrar aldı. İkinci Balkan Savaşının sonucunda şu antlaşmalar yapıldı. 1-İstanbul Antlaşması (29 Eylül 1913) 2-Atina Antlaşması (14 Kasım 1913) 3-Bükreş Antlaşması (10 Ağustos 1913)
Osmanlı Devleti, Ege adalarını kaybetti. İmroz, Bozcaada ve Meis dışındaki bütün Ege adaları Yunanistan'da kaldı. Arnavutluk bağımsız oldu. Makedonya elimizden çıktı. Batı Trakya, Bulgaristan'a verildi ve Osmanlı Devleti'nin elinde sadece Doğu Trakya kaldı.
İstanbul Antlaşması (29 Eylül 1913) :Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında yapılan bu antlaşmaya göre; Meriç Nehri Osmanlı-Bulgar sınırı oldu. Ancak, Dimetoka Osmanlılar'da kaldı. Edirne ve Kırklareli tekrar Osmanlı Devleti'ne bırakıldı. Bulgaristan'da kalan Türkler'in hakları belirlendi. Kavala ve Dedeağaç, Bulgarlar'da kaldı.
Atina Antlaşması (14 Kasım 1913) :Osmanlı Devleti ile Yunanistan arasında imzalandı.
Buna göre; Girit, Yanya ve Selanik Yunanistan'ın oldu. Osmanlı Devleti, Avrupa Devletleri'nin Ege adaları hakkındaki kararlarını kabul etmeyeceğini bildirdi. Yunanistan'da kalan Türklerin hakları saptandı.
Bükreş Antlaşması (10 Ağustos 1913) :Bulgaristan ve diğer Balkan Devletleri aralarında imzaladıkları bu antlaşma ile savaşı sona erdirdiler. Buna göre; Bulgarlar, Dobruca'nın büyük bir kısmını Romanya'ya verdi. Manastır, Sırpların oldu. Makedonya'nın bir kısmı Bulgaristan'a bırakıldı.
Balkan Savaşlarının Sonuçları :Osmanlı Devleti, Ege adalarını kaybetti. İmroz, Bozcaada ve Meis dışındaki bütün Ege adaları Yunanistan'da kaldı. Arnavutluk bağımsız oldu. Makedonya elimizden çıktı. Batı Trakya, Bulgaristan'a verildi ve Osmanlı Devleti'nin elinde sadece Doğu Trakya kaldı.
I. Dünya Savaşı
Genel Nedenler
1. Fransız İhtilali :Fransız İhtilali'nin getirdiği "ulsçuluk" ilkesi, Batı Avrupa'da ve Balkanlar'da birçok siyasi birliğin oluşmasına, yeni yeni devletlerin kurulmasına yol açtı. Bunlardan İtalya ve Almanya'nın siyasi birliğini sağlaması ve bir güç olarak ortaya çıkması, özellikler İngiltere'nin sömürgelerinin tehdit edilmesine neden oldu. Bu gerilim içinde Orta Avrupa, Balkanlar ve Orta Doğu'da yer alınca, genel bir savaşın belirtileri ve şartları ortaya çıktı.
2. Sanayi Devrimi ünyada üretim artışına yol açan bu ekonomik gelişme hammadde ve pazar kaynaklarının değerini de arttırdı. Dünya'nın ekonomik dengesini bozdu, ekonomik bakımdan gelişmiş devletler arasında siyasi gerilimler arttı.
3. Doğu Sorunu (Hasta Adam Sorunu) Avrupalı devletler, her geçen gün zayıflayan ve kendi ayakları üzerinde duramayacak duruma gelen Osmanlı Devleti'nin hiç beklenmedik bir anda yıkılması halinde, bu devletin topraklarının paylaşılması konusunda, düna devletlerinin anlaşmazlığa düşeceğini ve bri savaşın çıkacağını düşünüyorlardı. Bunu engellemek için de, Osmanlı Devleti yıkılmadan onun topraklarının hangi parçasının, hangi devletin olacağının belirlenmesi gerekiyordu. Özellikle Almanya'nın 1870'de siyasi birliğini sağlayıp Osmanlı topraklarını ele geçirmek istemesi, Doğu sorununu tamamen açığa çıkarttı. Bu durum Almanya'ya karşı bir ittifakın kurulmasında başlıca etkenlerden biri oldu. İngiltere kendi sömürgesi olarak gördüğü Osmanlı topraklarının Almanlar'ın eline geçmesini engellemek için Fransa ve Rusya'yı da yanına çekmeyi başardı.
I. Dünya Savaşı'nın Nedenleri :Sanayi devletlerinin hammadde ve pazar ihtiyacının artması, Alman-İngiliz sömürgecilik yarışı, Rusların Pan-İslavizm politikasının Avusturya-Macaristan ve Osmanlı Devleti'ni tehdit etmesi, Fransa'nın, Almanya'dan Alsace-Loraine (Alsas-Loren)i geri almak istemesi Osmanlı Devleti'nin dağılma yolunda olması, İngilizlerin, Rusları Balkanlar'da serbest bırakması, Balkanlar'da yeni kurulan devletlerin sınırlarını genişletmek istemesi.
Almanya ile İttifak :Almanya'nın savaşı kesin kazanacağı inancı İttihat ve Terakki Partisi yöneticilerinin Alman hayranlığı, Osmanlı Devleti'nin üzerindeki emelleri açık olan Rusya'ya karşı onun düşmanı olan Almanya'nın yanında yer almanın gerekliliğine inanılması, Osmanlı ordusundaki Alman askeri uzmanların devlet adamlarını etkilemesi.
Savaşın Başlaması :Avusturya-Macaristan veliahtı Franz Ferdinand, Haziran 1914'te, Saray-Bosna'da, bir Sırp fanatik tarafından öldürüldü. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu 28 Temmuz 1914'te Sırbistan'a savaş açtı. Rusya'da Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'na savaş açtı. Almanya 1 Ağustos 1914'te Rusya'ya, 3 Ağustos'ta Fransa'ya, 4 Ağustos'ta da Belçika'ya savaş açtı. İngiltere'de Almanya'ya savaş açtı.
Osmanlı Devleti'nin Savaşa Girmesi :Almanya ile gizli bir ittifak anlaşması yapıldı. Genel seferberlik ilan edildi. Mebuslar Meclisi kapatıldı. Kapitülasyonlar kaldırıldı. İngiliz donanmasından kaçan Goben ve Breslav adında iki Alman savaş gemisi İstanbul'a sığındı. Osmanlı Devleti gemileri satın aldı. Bu gemilere Yavuz ve Midilli isimleri verildi. Gemiler Karadeniz'e açılıp, Rusya'nın Odessa ve Sivastapol limanlarını bombaladı. Bunun üzerine, Rusya, 1 Kasım 1914'te Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etti. İngiltere, Mısır ve Kıbrıs adasının İngiliz toprakları olduğunu ilan etti. İngiltere; Süveyş Kanalı'nı, Mısır'ı, Doğu Akdeniz'i ve İran Körfezi'ni savunmak için bu bölgelere asker sevk etti ve Birinci Dünya Savaşı çok geniş bir alana yayıldı.
Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Cepheleri :Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı'nda bir çok cephede savaşmıştı. Bunlar daha çok, ya Almanlar'ın isteği sonucu veya Osmanlı savaş taraftarlarının geçmişte kaybedilen toprakların geri alınabilmesi amacıyla açılmıştı.
Taarruz Cepheleri
Kafkas Cephesi :Kafkas Cephesi Ruslara karşı Aralık 1914'de açıldı. Cephe komutanı Enver Paşa'nın komuta ettiği 150.000 kişilik ordudan 100.000'i soğuktan donarak öldü. Bunun üzerine Ruslar, Erzurum, Muş, Bitlis, Trabzon ve Erzincan'ı ele geçirdiler. Çanakkale zaferinden sonra bu cepheye atanan Mustafa Kemal, 1916 yılında Muş ve Bitlis'i kurtardı.
Kanal Cephesi : Süveyş Kanalı'nı ele geçirip, İngilizlerin sömürgeleri ile olan bağlantısını kesmek için açılan bu cephe, Almanlar tarafından planlandı. Sonuçta 1916 yılında Osmanlı ordusu yenildi ve İngilizler Sina Yarımadası'nı ele geçirip Suriye'ye kadar ilerledi.
Savunma Cepheleri
Hicaz Yemen :Bu cephede İngilizler'in kışkırtması ile Araplar isyan etti. Mekke Emiri Hüseyin isyanın başına geçti. Sonuçta, 1916 yılında Hicaz elimizden çıktı ve Yemen bağımsızlığını ilan etti.
Irak :İngilizler savaşın başında Basra'ya asker çıkardılar. Çünkü; bu bölgenin petrolüne sahip olmak istiyorlardı. Ayrıca Türklerin İran'a girmesini ve Hindistan'ı tehdit etmesini engellemeye çalışıyorlardı. Diğer yandan karayolu ile Rusya'ya ulaşmayı da amaçlıyorlardı. Osmanlı ordusu 1915'de Kutülamare'de İngilizleri yendi. Ancak İngilizler daha sonraki yıllarda bu cephede başarılar elde etti.
Suriye ve Filistin :Bu cephede Mustafa Kemal'in komuta ettiği 7. ordu, Yıldırım Orduları Grubu ile birlikte Halep'in kuzeyinde düşmanı durdurmayı başardı. Daha sonra buradaki Yıldırım Orduları'nın başına Mustafa Kemal Paşa atandı.
Çanakkale :Çanakkale Cephesi, İngiltere ve Fransa'nın Osmanlı Devleti'nin savaşa girmesi üzerine Boğazları ele geçirebilmek amacıyla açıldı. 19 Şubat 1915'de Kumkale ve Seddülbahir'e İngiliz ve Fransız gemilerinin saldırısı ile açılan Çanakkale Cephesi, kara ve deniz savaşları olmak üzere iki safhada gerçekleşmişti.
Çanakkale Savaşı :İngiltere ve Fransa 19 Şubat 1915'te Çanakkale'ye saldırdılar. 18 Mart'ta büyük bir saldırıya geçen İngiliz ve Fransız donanması, büyük kayıp verip geri çekildi. İngilizler, sömürge ülkelerden topladıkları kuvvetlerini Arıburnu'ndan karaya çıkardılar. Bu arada Yarbay Mustafa Kemal Çanakkale cephesine atandı. 9 Ocak 1916'da Çanakkale düşmandan tamamen temizlendi.
Çanakkale Savaşı'nın Sonuçları :250 bin Türk asker ve subayı şehit düştü ve yaralandı. Rusya'ya gerekli olan silah ve cephane ulaştırılamadı. Bu durum Rusya'nın çökmesi ve savaştan çekilmesine neden oldu. Birinci Dünya Savaşı uzadı. Rusya'da ihtilal oldu ve Çarlık Rusya yıkılıp yerine Sovyet Rusya kuruldu. Savaşın uzaması ve İngilizler'in Çanakkale'de yenilmesi sömürge yönetimlerini zorlaştırdı. Savaşın uzaması, savaşla ilgili olmayan sanayi dallarının gerilemesine neden oldu, bundan da Japonya ve A.B.D. kazançlı çıktı. Mustafa Kemal'in Çanakkale'de kazandığı başarı, O'nun daha sonra milli mücadelenin lideri olmasında etkili oldu.
Rusya'nın Savaştan Çekilmesi : Savaş, Rusya'da ekonomik sıkıntı doğurdu. Halk, Lenin liderliğinde ayaklandı. Ekim 1917'deki ihtilalle Çarlık Rusyası yıkıldı. Komunist iktidar başa geçti. Komunist iktidar savaşa son vermek istediğini ilan etti. Brest Litowsk Antlaşması (3 Mart 1918) imzalandı.
Amerika'nın Savaşa Girmesi :Amerika Birleşik Devletleri (A.B.D.) savaşın başlarında tarafsızlığını ilan etmişti. Ancak Alman denizaltıları, A.B.D.'nin İtilaf Devletleri'ne silah sattığı gerekçesiyle, A.B.D.'ye ait ticaret gemilerini batırmaya başladı. 2 Nisan 1917'de A.B.D. Almanya'ya savaş ilan etti. A.B.D. Nisan 1918'de Avrupa'ya asker çıkartarak savaşa girdi.
Osmanlı Devleti'nin Savaştan Çekilmesi :Bulgaristan'ın işgal edilmesi üzerine Bulgar hükümeti 29 Eylül 1918'de Neuilly Antlaşması'nı imzalayarak savaştan çekildi. Böylece Osmanlı Devleti'nin İttifak Devletleriyle bağlantısı kesildi. İttihat ve Terakki Partisi Hükümetten çekildi. Yeni kurulan Ahmet Paşa Hükümeti ateşkes istedi. 30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandı. Almanya Versay Antlaşması'nı, Avusturya St. Jermen Antlaşması'nı, Macaristan Trianon Antlaşması'nı imzalayarak savaştan çekildi.
Neuilly (Nöyyi) Antlaşması :Bulgaristan ile İtilaf Devletleri arasında imzalandı. Buna göre, 1. Batı Trakya, Yunanistan'a verildi. 2. Bulgaristan'ın Ege Denizi ile olan bağlantısı kesildi. 3. Makedonya, Yuanistan ve Yugoslavya arasında paylaşıldı. 4. Bir kısım toprakları Romanya'ya verildi.
Versay Antlaşması :Almanya ile İtilaf Devletleri arasında imzalandı. Bu antlaşmaya göre, 1. Almanya 1871'de aldığı Alsas-Loren'i tekrar Fransa'ya verdi. 2. Almanya'nın bir kısım toprakları yeni kurulan Çekoslavakya ve Polonya'ya verildi. 3. Sar Havzası kömür madenleri, Fransızların oldu. 4. Bütün sömürgelerinden vazgeçti. 5. Ordu ve donanmasını azaltmak zorunda kaldı. -
Saint Germain (Sen Jermen) Antlaşması :Avusturya ile İtilaf Devletleri arasında imzalandı. Buna göre, 1. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu yıkıldı. Yerine Avusturya Cumhuriyeti, Macaristan Krallığı ve Çekoslavakya Cumhuriyeti kuruldu. 2. Avusturya-Macaristan'ın topraklarının bir kısmı, yeni kurulan Polonya ve Yugoslavya'ya bir kısmı Romanya ve İtalya'ya verildi.
Trianon (Triyanon) Antlaşması :İtilaf Devletleri ile Macarstan arasında imzalandı. Buna göre, 1. Macaristan'ın topraklarının bir kısmını Romanya, Yunanistan ve Yugoslavya'ya verildi. 2. Bosna-Hersek, Yugoslavya'nın oldu.
I. Dünya Savaşı'nın Sonuçları :Savaşta yenilen devletlerin rejimleri değişti. Merkezi imparatorluklar yıkıldı. Çarlık Rusya yıkıldı, yerine Sovyet Rusya kuruldu. Yıkılan imparatorlukların yerine yeni devletler kuruldu. Arap topraklarında İngiliz ve Fransızların manda ve himayesi altında çeşitli devletler kuruldu. İsrail Devleti'nin temelleri atıldı. Dünya barışını korumak için Milletler Cemiyeti (Cemiyet-i Akvam) kuruldu. Mondros'tan sonra Anadolu'da görülen işgallere karşı bağımsızlık mücadelesi başladı. Bu mücadeleyi İngilizlerin diğer sömürgeleri de kendilerine örnek aldı. Versay Antlaşması'nın getirdiği şartlar, Avrupa'nın siyasi dengesini bozdu ve bu durum İkinci Dünya Savaşı'nın çıkmasına neden oldu. İngiltere, Dominyon denilen, Kanada, Güney Afrika, Avustralya, Yeni Zelanda sömürgelerine Arabistan, Filistin ve Irak'ı da ekledi.
Mondros Mütarekesi
Mütareke'nin İmzalanmasının Nedenleri :Bulgaristan'ın yenilmesi üzerine; Alman yardımının kesilmesi Anadolu'da silah ve cephane sıkıntısı çekilmesi Askere alınacak insan kalmaması, Wilson İlkeleri'ne umut bağlanması, Halk ve ordunun savaştan bıkması
Mütareke'nin Maddeleri
Egemenlik Haklarını Sınırlayan Maddeler :Karadeniz'e geçiş için Çanakkale ve İstanbul Boğazları açılacak ve Karadeniz'e serbestçe geçiş sağlanacak, Çanakkale ve Karadeniz istihkamları İtilaf Devletleri tarafından işgal edilecek. İtilaf Devletleri güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde, herhangi bir bölgeyi işgal edebilme hakkına sahip olacak. Altı Vilayet adı verilen Van, Bitlis, Erzurum, Diyarbakır, Elazığ, Sivas vilayetlerinde bir kargaşalık olursa, İtilaf Devletleri bu vilayetleri işgal edebilecek. Hükümet haberleşmesi dışında, telsiz, telgraf ve kabloların denetimi İtilaf Devletleri'ne geçecek.
Askeri Sınırlamalar Getiren Maddeler :Sınırların korunması ve iç güvenliğin sürdürülmesi için gerekli askeri kuvvetlerin dışındakiler terhis edilecek. İtilaf Devletleri'nin bütün esirleri ile Ermeni esirleri kayıtsız şartsız İstanbul'da teslim edilecek. Buna karşılık Türk esirleri İtilaf Devletlerinin elinde korunacak. İran içlerinde ve Kafkasya'da bulunan Osmanlı kuvvetleri işgal ettikleri yerlerden geri çekilecek.
Ekonomik Sınırlamalar Getiren Maddeler : İtilaf Devletleri, Osmanlı tersane ve limanlarındaki vasıtalardan yararlanabilecek. Bütün demiryolları, İtilaf Devletleri tarafından kontrol edilecek. İtilaf Devletleri, kömür, mazot ve yağ maddelerini Türkiye'den sağlayacak.
Mütareke'nin Sonuçları :İtilaf Devletleri önceden imzaladıkları gizli antlaşmaları uygulamaya koydular. Osmanlı Devleti'nin Boğazlar üzerindeki egemenliği sona erdi. Yedinci madde uyarınca işgaller başladı. Osmanlı Devleti fiilen sona erdi. Osmanlı topraklarında Suriye, Lübnan ve Irak gibi devletlerin kurulmasına zemin hazırlandı. İşgallere karşı bölgesel direnme cemiyetleri kuruldu. Padişah Mebuslar Meclisi'ni kapattı.
İtilaf (Uzlaşma-Anlaşma) Devletleri :İngiltere, Rusya, Fransa, Sırbistan, Belçika, Lüksenburg, Karadağ, Japonya, İtalya, Portekiz, Romanya, A.B.D., Yunanistan, Brezilya ve Çin gibi bir çok devletin katıldığı bir topluluktu.
I. Dünya Savaşı Sırasında İmzalanan Gizli Antlaşmalar :Bu antlaşmalar Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı topraklarını paylaşmak amacıyla yapılmıştır. Bu antlaşmaların başlıcaları şunlardır : Sykes-Picot Antlaşması (1916) : Bu antlaşma ile Osmanlı toprakları Rusya, Fransa ve İngiltere arasında paylaştırılmıştır. Mac-Mahon Antlaşması (1916) : Mısır'daki İngiliz valisi Mac-Mahon ile Hicaz Emiri Hüseyin arasında imzalandı. Arapların Türklere karşı ayaklanması halinde, Arap bağımsızlığının onaylanacağı kabul edildi. Londra Antlaşması (1915) : İtalya'nın İtilaf Devletleri'nin safına geçmesi nedeniyle imzalandı. On iki Ada İtalya'ya verildi. İtalya'nın Trablusgarp ve Bingazi üzerindeki hakları kabul edildi. Saint Jean de Maurienne (1917) : İtalya'ya Anadolu'nun Güneybatısı'nın büyük bir kısmı verilmişti.
Paris Barış Konferansı ve İzmir'in İşgali
Konferansın Amacı :I. Dünya Savaşı'ndan galip çıkan devletlerin, yenilen devletlerin durumunu belirlemek istemesi. (asıl amaç) İtilaf Devletleri'nin Osmanlı Devleti'nin topraklarının paylaşım esaslarını belirlemek istemesi. İtilaf Devletleri'nin aynı zamanda diğer devletlerle yapılacak olan antlaşmaların şartlarını belirlemek istemesi.
Konferans'ta İngiltere'nin Tutumu :İngiltere, Ege Bölgesi'nin İtalya'ya değil de Yunanistan'a verilmesini istedi. Nedeni, Akdeniz'de sömürgelerine giden yol üzerinde, güçlü bir İtalya yerine zayıf bir Yunanistan'ın bulunmasıni istemesiydi. Batı Anadoludaki çoğunluğun Yunan olduğu savunuldu. Ege bölgesinin Wilson ilkeleri'ne göre Yunanistan'a verilmesi kararlaştırıldı.
Wilson İlkeleri : 1 Milletler arasındaki gizli antlaşmalara son verilecek, açık diplomasi usulü uygulanacak 2-Kara suları dışındaki denizlerde gerek savaş halinde, gerek barış halinde deniz trafiğinin serbest olması sağlanacak 3-Milletlerin üzerindeki ekonomik engeller kaldırılacak ve milletler eşit sayılacak 4-Her millet silahlanmayı, iç güvenliğini sağlayacak seviyede tutacak 5-Sömürgelere ait bütün istekler, egemenlik sorunlarının ilgili halkın çıkarları de dikkate alınarak bir karara bağlanacak 6-Osmanlı İmparatorluğu'nun Türk nüfusunun yoğunlukta olan kısımları tartışmasız bir şekilde Türk egemenliğinde kalacak, fakat Türklerin egemenliği altında bulunan diğer milletlerin güvenlikleri sağlanacak 7-Çanakkale Boğazı uluslararası güvence altında bütün milletlerin ticaret gemilerine açık olacak 8-Dünya barışını ve toprak bütünlüğünü korumak için bir uluslararası cemiyet kurulacak 9-Galip devletler, mağlup devletlerden toprak ve savaş tazminatı alamayacak
Konferans'ın Sonuçları :1-Anadolu'nun paylaşılmasına Yunanistan da katıldı. 2-İngilizlerle İtalyanlar'ın arası açıldı. 3-Yunanistan'a İzmir ve çevresi ile İstanbul önlerine kadar Doğu Trakya verildi. 4-İtalyanlara ise Batı Akdeniz kıyıları bırakıldı.
İzmir'in İşgali :Paris Barış Konferansı gereği Yunanistan'a verilen İzmir, Yunanlılar tarafından Mondros Ateşkes Antlaşması'nın Yedinci maddesine dayanılarak işgal edildi. Bu işgale tepki olarak da, bu bölgede silahlı direnme güçleri kuruldu.
İşgalin Sonuçları :1-Yurdumuz parçalanmaya başlandı. 2-Ege Bölgesi'nde Kuva-yı Milliye güçleri kuruldu. 3-Yunan ordusu büyük katliamlar yaptı. 4-Mustafa Kemal Havza'dan genelge yayınladı. 5-İşgale karşı Amiral Bristol Raporu hazırlandı 6-İstanbul Hükümeti'nin yetersizliği ortaya çıktı. 7-İşgal üzerine Rum ve Ermeniler ayrılıkçı faaliyetler başlattı.
Amiral Bristol Raporu (11 Ekim 1919) : 1-Katliamlardan Yunanistan sorumludur. 2-Mondros'tan sonra İzmir ve dolaylarında Rum halkın hayatının tehlikede olduğuna ilişkin Paris Barış Konferansı'na yanlış bilgi verilmiştir. 3-Yunan askerlerinin bu bölgeden derhal çekilmesi ve yerine İtilaf Devletleri'ne ait askerlerin gönderilmesi gerekir. 4-İzmir ve dolaylarının Yunanistan'a verilmesi söz konusu olamaz, çünkü burada Türk çoğunluğu vardır.
Zararlı Cemiyetler
Azınlıkların Kurduğu Zararlı Cemiyetler
Özellikleri :Mondros Mütarekesi'nden sonra, ordunun terhis edilmesi ve devlet otoritesinin kalmaması üzerine ortaya çıktı. Azınlıklar tarafından, işgalci emellerine hizmet eden kuruluşlardı. Anadolu hareketine ve Türklerin milli devletine karşıydılar. Bu cemiyetlerin hepsi Rum Patrikhanesi tarafından yönetiliyordu. İtilaf Devletlerince ekonomik ve siyasi açıdan destekleniyorlardı. Wilson İlkeleri'ne göre bulundukları yerlerin kendilerine verilmesini istiyorlardı. Mondros Mütarekesi'nin yedinci ve yirmidördüncü maddelerini uygulatmak istiyorlardı. Mondros Ateşkes Antlaşması'nın 7. maddesi şu şekildeydi : "İtilaf Devletleri güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde, herhangi bir bölgeyi işgal edebilecek." Mondros Ateşkes Antlaşması'nın 24. maddesi şu şekildeydi : Altı Vilayet adı verilen yerlerde bir kargaşalık olursa , bu vilayetlerin herhangi bir kısmı işgal edilebilecek.
Cemiyetler :Mondros Mütarekesi'nden sonra Türk ordusunun terhisinden cesaret alan bazı azınlıklar, Milli Mücadele'ye karşı bir takım cemiyetler kurmuşlardı.
Mavri Mira :İstanbul'daki Rum Patrikhanesi tarafından kurulan bu cemiyet, Bizans İmparatorluğu'nu yeniden canlandırmak ve Ege Bölgesi'nde ilerleyen Yunan ordusuna yardımcı olmak amacını güdüyordu. Çalışma alanı; Bursa, Kırklareli, Tekirdağ, İstanbul ve Bandırma idi. Yunan Kızılhaç, Resmi Göçmenler Komisyonu, Rum okullarındaki izcilik kurumları, Mavri Mira'nın emrinde çalışıyordu.
Trakya ve Yunan Komitesi :Trakya'nın işgalinden doğan sorunları Yunanistan açısından çözmeye çalışan bir örgüttür. Buradaki milli direnişi ortadan kaldırmak ve tüm Doğu Trakya'nın Yunanistan'a verilmesini sağlamak temel amaçlarıydı.
Pontus Rum Cemiyeti :Yunanistan'ın milli örgütü olan ve Yunanistan'ın 1829'da bağımsız olmasını sağlayan Etnik-i Eterya Cemiyeti Tarbzon ve dolaylarında bir Rum Pontus Devleti kurmak amacıyla Pontus Rum Cemiyeti'ni meydana getirdi.
Kordos Cemiyeti :Yunanistan tarafından İstanbul'da "Rum Göçmenleri Merkez Komisyonu" adıyla kurduruldu. Derneğe İstanbul, Trakya, Trabzon, Marmara kıyıları ve İzmir gibi yörelerde düzeni bozma, Yunanistan'dan gelen özel görevlileri Rum göçmeni göstererek Doğu Karadeniz dolaylarına yerleştirme, bu yörelerdeki Rum azınlığı sayıca çoğaltam görevi verilmiştir.
Ermenilerin Kurduğu Cemiyetler aha önceleri Ermenilerin krumuş oldukları "Taşnaksütyun" ve "Hıncak" adlı gizli örgütler milli mücadeleye karşı çıktılar ve işgalcilerle işbirliği yaptılar.
Ermeni Patriği Zaven Efendi de Mavri Mira'ya benzer bir örgüt kurup Rumlarla işbirliği yaptı. Zaven Efendi tarafından kurulan bu cemiyetin adı, "Rum-Ermeni Birliği Komitesi" idi. Ermeni İntikam Alayları da, Fransızlardan aldıkları destek ile Adana ve dolaylarında faaliyet gösteriyorlardı.
Yahudi Cemiyetleri :Yahudilerin çok büyük bir çoğunluğu bölücü çalışmalarda bulunmadı, ancak "Makkabi Cemiyeti" ve "Alyans israilit Cemiyeti" işgalcilere destek verdi.
Milli Varlığa Düşman Cemiyetler
Özellikleri :Milliyetçi amaçlara tamamen karşıydılar. Osmanlıcı ve hilafetçiydiler. Başat Hürriyet ve İtilaf Fırkası etrafına toplanmışlardı. Anadolu hareketine karşıydılar. Ulusal örgütlere karşı direniş göstermişlerdir. Manda ve himaye taraftarıydılar.
Hürriyet ve İtilaf Partisi : Kasım 1911'de Trablusgarp Savaşı'nın yarattığı kaos döneminde Ahrar ve Mutedil Hürriyetperveran Fırkalarının birleşmesinden oluşmuştur. İttihat ve Terakki karşıtı olan bu fırka, bağımsızların ve gayr-i müslüm mebusların desteğiyle güçlendi. Fırka'nın temel amacı, İttihat ve Terakki iktidarını yıkmaktı. Programında Osmanlcılığı, özyönetimi, özel girişimi, meşrutiyeti ve liberal iktisat'ı savunmaktaydı. 1912 "sopalı seçimleri" ne kadar iktidarda kalan parti bu seçimde ancak 6 milletvekilini Meclis'e sokabildi.
Bundan sonra parti sıkı bir muhalefete yöneldi. "İkdam" ve "Alemdar" gazeteleri partinin yayın organı oldu. 1913'deki Babıali Baskını'ndan sonra parti dağılmaya başladı. Mahmut Şevket Paşa suikastından sonra bir kısım parti mensubu yargılandı, idam edildi, Sinop'a dürgün edildi ve ordan Avrupa'ya kaçtı.
Cemiyetler :Bu cemiyetler Mondros Mütarekesi'nden sonra Osmanlı Devleti'nin bağımsız yaşayamayacağını düşünen, Milli Mücadele'ye karşı manda ve himaye yanlısıydılar.
Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası :Bu cemiyet milli mücadeleye karşı çıkan Damat Ferit Hükümeti'ni desteklemiş, padişah ve halifeye bağlı kalmakla vatanın kurtulacağını savunmuştur.
Kürdistan Teali Cemiyeti :Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan sonra kurulan bu cemiyet Wilson İlkeleri'nden yararlanarak özerk bir Kürt devleti kurmak için mücadele etmiştir.
Teali-i İslam Cemiyeti :İşgalcilerle mücadele edilemeyeceğini, bundan dolayı halifenin etrafında toplanmanın gerekliliğini savunmuşlardır.
İngiliz Muhibleri Cemiyeti :Bu cemiyetin başkanı bir İngiliz din adamı olan Rahip Fru idi. İşgallere karşı koymanın olanaksız olduğunu savunan bu cemiyete Damat Ferit de üye idi.
Wilson Prensipleri Cemiyeti :Ülkeyi Milletler Cemiyeti içerisinde diğer devletlerle eşit haklara sahip bir varlık haline getirmek amacıyla kurulmuştur.
Kurucularının Amerika Birleşik Devletleri'nin manda ve himayesi altına girmekten yana oldukları bilinmektedir.
Hürriyet ve İtilaf Fırkası :İttihat ve Terakki Partisi'ne düşman olarak çıkan bu cemiyet, Anadolu'daki milli kurtuluş hareketine karşı en büyük tepkiyi göstermiştir. Bu parti (fırka) Damat Ferit tarafından özellikle milli direnişe karşı yönlendirilmiştir.
Milli Cemiyetler ve Kuva-yı Milliye
Milli Cemiyetler
Kurulmalarındaki Amaç :1. Mondros Mütarekesi'nden sonra işgallerin başlaması 2. Mondros Mütarekesi'ne göre Türk ordusunun terhis edilmesi 3. Devlet otoritesinin kalmaması 4. Birçok bölgede azınlıkların ayrıcalıklı cemiyet kurması 5. Padişah ve hükümetin işgallere kayıtsız kalması 6. Halkın can ve mal güvenliğinin sağlanamaması
Milli Cemiyetler :Bu cemiyetler, Mondros Mütarekesi'nin hemen ardından, Anadolu'nun işgali üzerine Türk ulusu tarafından kurulmuştur.
Trakya Paşaeli Cemiyeti :Edirne'de Mondros Ateşkes Antlaşması'ndan hemen sonra 2 Aralık 1918'de kuruldu. Amacı Trakya Bölgesi'nin Yunanistan'a verilmesini engellemek için Türkleri örgütlemekti. Bu bölgedeki ordu komutanı Cafer Tayyar Paşa tarafından yürütülen çalışmaların sonucunda Lüleburgaz ve Edirne Kongreleri'nde toplandılar ve TBMM'ye bağlanma kararını aldılar.
İzmir Müdafaa-i Hukuk-i Osmaniye Cemiyeti :İzmir'in işgalinden önce bu cemiyet önceleri Türklerin haklarını basın-yayın yoluyla savunmaya çalışmış, ancak 2-19 Mart 1919 tarihleri arasında düzenledikleri "Müdafaa-i Hukuk Kongresi" sonrasında silahlı direnişi benimsemişlerdir. Direniş örgütlerine silah sağlanmıştır.
Şark Vilayetleri Müdafaa-i Hukuk-i Milliye Cemiyeti :İzmir'in işgalinden sonra Ağustos 1919'da Erzurum'da kurulan bu cemiyet, daha önce İstanbul'da kurulmuş olan "Vilayet-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti" ne bağlı olarak açılmış, daha sonra İstanbul'dan ayrılarak "Şark Vilayetleri Müdafaa-i Hukuk-i Milliye Cemiyeti" adını almıştır. Dopu Anadolu'nun Ermenilere verilmesini engellemeye çalışan bu cemiyet Erzurum Kongresi'nden sonra Mustafa Kemal bu cemiyet aracılığıyla öteki cemiyetleri birleştirmiştir.
Klikyalılar Cemiyeti :Mondros'tan hemen sonra İstanbul'da çalışmalarına başlayan bu cemiyet, daha sonra Adana ve dolaylarına geçerek orada Ermeniler ve Fransızlarla mücadele etmiştir.
Trabzon Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti :Bu cemiyet Karadeniz'de bir Pontus Devleti kurmak isteyen Pontus Rum Cemiyeti'ne karşı kuruldu. Diğer yandan da ayrılıkçı emeller peşinde koşan "Trabzon Havalisi Adem-i Merkeziyet Cemiyeti" ile mücadele etti. Erzurum Kongresi'nden sonra "Doğu-Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" nin şubesi haline geldi.
Hareket-i Milliye ve Redd-i İlhak Cemiyeti :İzmir'in işgaline karşı savunma amacıyla kurulmuştur. Redd-i İlhak Dernekleri; Redd-i İşgal, Redd-i İlhak İstihlas-ı Vatan Heyet- Milli adları ile ortaya çıkmıştır.
Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti :Bu cemiyet Sivas Kongresi'nden sonra 9 Aralık 1919'da Sivas Valisi Reşit Paşa'nın eşi Melek Hanım'ın öncülüğünde kurulmuştur. A.B.D. Senatosu'na ve Avrupa devletlerinin parlamentolarına telgraflar çekilmiş, ulusal mücadelenin haklılığı anlatılmış, ordu için para ve malzeme toplanmıştır.
Milli Kongre Cemiyeti :Esat Paşa tarafından İstanbul'da kurulmuştur. (29 Kasım 1918). Basın ve yayınla mücadeleyi benimsemişlerdir. Yazılarla halkın aydınlatılmasına çalışılmıştır.
Ortak Özellikleri Amaçları; Türk ulusunun bağımsızlığını sağlamaktı. Kendi bölgelerini korumak ve işgalden kurtarmak için kurulmuşlardır. Silahlı mücadele ile birlikte, basın-yayın yoluyla da mücadeleyi benimsemişlerdir. İhtiyaçlarını bölge halkı karşılamıştır. Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, Milli devlet modelini benimsemişlerdir.
Kuva-yı Milliye
Kuva-yı Milliye Neden Kuruldu :Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkması, İtilaf Devletleri'nin Mondros Ateşkes Antlaşması uyarınca Anadolu'da yer yer işgallere başlaması, Ordunun terhis edilmesi ve ülkeyi savunacak bir gücün kalmamış olması, İstanbul Hükümeti'nin işgallere kayıtsız kalması ve halkın can ve mal güvenliğini sağlayacak önlemler almaması.
Kuva-yı Milliye'nin Özellikleri :Kuva-yı Milliye, Ege Bölgesi'nde İzmir'in işgalinden sonra bölge halkının cepheler kurması ile ortaya çıktı. İşgalcilere karşı silahlı direnişte bulunan, bağımsızlık ilkesini benimsemiş olan kişiler tarafından meydana getirilmiştir. Kuva-yı Milliye birlikleri disiplinden yoksun olan düzensiz birliklerdir. İhtiyaçları bölge halkı tarafından sağlanırdı. Sivas Kongresi'nden sonra Temsil Kurulu'na, TBMM'nin açılmasından sonra da Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanmışlardır.
Kuva-yı Milliye'nin Faydaları ve Zararları :Temsil Kurulu'na ve TBMM'ye karşı çıkan ayaklanmaları bastırdılar. Milli Teşkilat adına otoriteyi ve düzeni sağladılar. Cesaretli tutumları ile halkın direnişe katılmasını sağladılar. Düşmanın ilerleyişini yavaşlattılar. Kuva-yı Milliye'nin şefleri ayaklanmaları kendi yöntemlerine göre bastırıyordu. İsyancıları kendi hukuk dışı kurallarına göre cezalandırmaları, halkın milli mücadeleye karşı güvensizlik duymasına neden oluyordu. Halktan zorla malzeme ve gıda maddesş sağlıyorlardı. Bu durum halkın milli mücadeleden uzaklaşmasına neden oluyordu. Kuva-yı Milliye birlikleri displinsiz tutumları ile devlet düzenine ters düşüyordu.
Düzenli Orduya Geçiş :Kuva-yı Milliye'nin düzenli Yunan ordusunu yurttan atacak güçte olmaması, Kuva-yı Milliye'nin halka kötü davranması, devlet otoritesine ters bir tutum içerisine girmesi Kuva-yı Milliye'den düzenli orduya geçilmesini gerektirmiştir.
10 Ağustos 1920 SEVR BARIŞ ANLAŞMASI: Osmanlı Devletinin fiilen sona erdiği ve imzaladığı son anlaşmadır. Osmanlı parlamentosunun onayından geçmediği için kanun-i esasiye ters düşmüştür. (Misak-ı Milli: Padişah anlaşmayı imzaladığı için Milli Misaka karşı gelmiş oldu. İstiklal mahkemesinin ilk kararı padişah ve sevr'i imzalayanlar hakkında olmuştur.) TBMM ve Türk halkı sevr barış anlaşmasını kabul etmedi. Sevr barış anlaşmasının ardından milli mücadeleye katılım hızlanmıştır.
İstiklal Mahkemeleri; 29 Nisan 1920 Hiyanet-i Vatan Kanunun 21.maddesi ile 18 Eylül 1920'de kurulmuştur. Üyeleri TBMM tarafından seçilen millet vekilleridir. Ankara İstiklal Mahkemesi en uzun süre görev yapan istiklal mahkemesidir. İstiklal Mahkemelerinin ilk kararı 7 Ekim 1920 tarihinde " 10 Ağustos 1920 Sevr barış anlaşması"nı imzalayanlar hakkında olmuştur.
8 Kasım 1920 TBMM buyruğunda ordu örgütlendirilmiştir. Ordu gücünü ulusal egemenlikten almıştır.
KURTULUŞ SAVAŞI
DOĞU CEPHESİ: 1878 Berlin Antlaşması sonucu Rusların Doğu Anadoluya getirdiği Ermeniler, 1915 techir yasası ile suriyeye ve lübnana yerleştirildi. Rusya da çarlık rejiminin yıkılmasıyla fırsattan istifade bağımsız Ermenistan devleti kuruldu. Ermeniler, Erzincan'a kadar geldiler. Haziran 1920 TBMM doğu cephesini kurarak Kazım Karabekir Paşayı Doğu cephesi komutanlığına atadı. 2-3 Aralık 1920 de Ermenilerle Gümrü barışı yapıldı. Bu günkü doğu Anadolu sınırı tanındı. Ermenistan sevr'i geçersiz saydı. 2-3 Aralık 1920 Gümrü Barışı TBMM'nin hem askeri hem de siyasi ilk başarısıdır. Bu anlaşmadan sonra doğu cephesindeki kuvvetler batı cephesine kaydırılmıştır. Türkiye olarak imzalanan ilk anlaşmadır.
23 Şubat 1921 tarihinde Gürcülerle anlaşma yapılmıştır. Ardahan, Artvin ve Batum Türkiye toprağıdır.
GÜNEY CEPHESİ: Düzenli ordu Güney Cephesinde görev almamıştır. Yoğun halk direnişi Maraş'ta (Sütçü İmam) 2 Şubat 1920, Urfa'da 10 Nisan 1920'de işgalden kurtulmuştur. Antep (Şahinbey) 12 aylık savunmadan sonra düşmüştür.
BATI CEPHESİ : 1920 sonunda Yunanistan da yönetim değişti. "Megala idea" (Eski Bizans- Büyük Yunanistan) kurmak için Anadolu'dan toprak almak istiyorlardı;
6-10 Ocak 1921 1.İNÖNÜ ZAFERİ: 27 Aralık 1920'de Çerkez ethem ayaklandı. 29 Aralıkta Kütahya 5 ocak 1921'de Gediz alındı. Ethem yunanlılara sığındı. 1.İnönü düzenli ordunun batı cephesindeki ilk başarısıdır. Ulusal heyecanı kamçılamış, orduya katılım hızlanmıştır.
1.İnönü zaferi sonrası Londra Konferansı toplanmıştır. İkilik yaratılması için Osmanlı ve TBMM birlikte davet edilmiştir. Anadolu'nun dış siyasette söz sahibi olduğu İstanbul hükümetine kabul ettirilmiştir.
16 Mart 1921 Moskava Anlaşması da 1.İnönü zaferinden sonra meydana gelen gelişmelerdendir. Rusya Sevr barış anlaşmasını tanımamıştır. Rusya, TBMM'ne yardımı yükümleniyor. 1.İnönü'de Millet Vekilleri Er olarak savaşmıştır. Bu zafer TBMM'nin dünyaya açılmasını sağlamıştır.
20 Ocak 1921 TEŞKİLAT-I ESASİNİN KABULÜ: Osmanlı Devletinin Anayasası 1876 Kanun-i Esasidir. Türkiye'nin ilk Anayasası Teşkilatı Esasi 20 ocak 1921 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Böylece, Güçler birliği TBMM'de toplanmıştır. Teşkilatı Esasi;Ulusal egemenliği pekiştirmektedir, geçiş dönemi ve uyum Anayasasıdır. Demokratik ve İhtilalcidir. TBMM'nin dayanağı "ulusal egemenlik" ile Kanun-i Esasi çeliştiği için Teşkilat-ı Esasiye ilan edilmiştir. (TBMM Ulus iradesinin üzerinde güç yoktur; Kanun-i Esaside ise padişah iradesi üstün tutulmaktaydı)
Bu anayasa savaş ortamının olağanüstü tehlikeleri içinde kabul edilmiş olduğu için, yasama, yürütme, yetkilerinin T.B.M.M.'nde toplanması ölüm-kalım Savaşının başarıya ulaşmasında çok yararlı oldu. Hatta olağanüstü yetkilere sahip İstiklal Mahkemeleri'ni Meclis içinden kurarken, "Ulusal egemenliğin tekliği" ilkesine dayanmış, yargı yetkisinin de T.B.M.M.'ne ait olduğu benimsenmişti.
-----Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun Temel Maddeleri
-----1- Egemenlik kayıtsız ve şartsız ulusundur. Yönetim usulü halkın kendi geleceğini kendisinin belirlemesi esasına dayanır.
-----2- Yürütme gücü ve yasama yetkisi, ulusun tek ve gerçek temsilcisi olan Büyük Millet Meclisi'nde belirir ve toplanır.
-----3- Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi'nce yönetilir ve Hükümet'i "Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti" adını alır.
-----4- Büyük Millet Meclisi, iller halkınca seçilen, üyelerden kurulur.
-----5- Büyük Millet Meclisi'nin seçimi iki yılda bir yapılır. Seçilen üyelerin üyelik süresi iki yıldır, bunlar yeniden seçilebilirler. Eski meclisin görevi yeni meclis toplanıncaya kadar sürer. Yeni bir seçim yapılmayacağı anlaşılırsa, toplantı dönemi yalnız bir yıl uzatılabilir. Büyük Millet Meclisi üyelerinin her biri, kendini seçen ilin ayrıca vekili olmayıp bütün ulusun vekilidir.
-----6- Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu, Kasım başında, çağrısız toplanır.
-----7- Din buyruklarının (Ahkam-ı Şer'iyenin) yerine getirilmesi, bütün yasaların konulması, değiştirilmesi, kaldırılması, antlaşma ve barış yapılması ve savaş kararı verilmesi gibi temel haklar Büyük Millet Meclisi'nindir. Yasalar ve tüzükler düzenlenirken, halkın işine en uygun ve zamanın gereklerine en elverişli din ve hukuk hükümleriyle töreler ve önceki işlemler temel olarak alınır. Bakanlar Kurulu'nun görev ve sorumluluğu özel yasayla belirtilir.
-----8- Büyük Millet Meclisi, çeşitli Bakanlıkları özel yasasına göre seçtiği Bakanlar aracılığıyla yönetir. Meclis yürütme işleri için Bakanlara yönerge verir ve gerektiğinde bunları değiştirir.
-----9- Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nca seçilen Başkan bir seçim dönemi süresince Büyük Millet Meclisi Başkanı'dır. Bu kimlikle Meclis adına imza atmaya ve Bakanlar Kurulu Kararları'nı onaylamaya yetkilidir. Bakanlar Kurulu Üyeleri, içlerinden birini kendilerine başkan seçerler. Ancak Büyük Millet Meclisi Başkanı Bakanlar Kurulu'nun da doğal başkanıdır.
-----10- Kanun-u Esasi'nin, işbu maddelerle çelişmeyen hükümleri eskiden olduğu gibi yürürlüktedir.
1 Mart 1921 Afganistan Anlaşması.
12 Mart 1921 İstiklal Marşı'nın kabulü
23 Şubat- 12 Mart 1921 LONDRA KONFERANSI: TBMM, "Türkler; barışı istemiyor, savaşı sürdürüyor" propagandasını çürütmek, ulusumuzun haklı davasını dünya kamuoyuna duyurmak ve TBMM'nin hukuksal varlığını kanıtlamak için konferansa katılıyor. Konferans, sevr'in bir değişik versiyonu olduğundan kabul edilemez.
16 Mart 1921 MOSKOVA ANLAŞMASI: Karşılıklı olarak, Osmanlı ve Rus çarlığının sona erdiği kabul ediliyor. Sovyet Rusya, Misak-ı Milli sınırlarını kabul ediyor. İlk kez bir devlet TBMM ve onun düzenini tanıyor. İtilaf devletlerine karşı güç birliği sağlanmıştır.
31 Mart- 1 Nisan 1921 2.İNÖNÜ ZAFERİ: İngilizlerin yunanlıları kışkırtarak, Londra barış tasarısını kabul ettirmek istemesi. Yunanlıların da 1.İnönü yenilgisinin intikamını almak ve Kütahya, Eskişehir'i alıp Ankara'ya geçerek TBMM'ni dağıtma hayali. Yunan yenilerek Afyon-Bozöyük çizgisinin gerisine çekildi. İsmet Paşa generalliğe getirildi. İtalya bu gelişme üzerine Anadolu'da ki kuvvetlerini çekmiştir. Türk birliklerinin moralleri yükseldi. TBMM otoritesi kuvvetlendi. ...
10-24 Temmuz 1921 KÜTAHYA-ESKİŞEHİR SAVAŞLARI: Yunanlar, Türklerin Aslıhanlar ve Dumlupınar'da yeterli saldırı gücüne sahip olmadıklarını anladılar. Yunanlar, Türk ordusunun saldıramaz ve kendini koruyamaz bir duruma gelmesini için saldırıya geçti....
Türk ordusu ufak çarpışmalarla geriye çekilmeyi uygun buldu. 24 Temmuz 1921 tarihinde geriye çekilme işlemi tamamlandı. Afyon, Eskişehir ve Kütahya yunanlılara geçti. Sakarya Irmağı sınır oldu. TBMM'de Meclisin Kayseri yada Sivas'a taşınması tartışıldı. Ama meclis Ankara'da kalmayı uygun buldu. Ordunun Sakarya Irmağının doğusuna çekilmesinin nedenleri: Ordunun saldırı gücüne erişene kadar fazla kayıp vermesini engellemek, yunanlıları mevzilerinden uzaklaştırmak, orduyu dinlendirerek zaman kazanmaktır.
Sonuçları: Yunanlılar, Ankara'yı tehdit etmeye başladılar. Mustafa Kemal 5 Ağustos 1921 tarihinde Başkomutanlık Kanunuyla yetkileri aldı. 7 Ağustos 1921 tarihinde Tekalif-i Milli "Milli Yükümlülükler" emirleri yayımlandı. (Toplumun her kesiminden gücüne göre orduya yardım alındı) Başkomutanlık yetkisi süresi dolduktan sonra 20 Temmuz 1922 Mustafa Kemal'e süresiz olarak verilmiştir. Atatürk, Başkomutanlık görevini; 29 Ekim de Cumhur Başkanı seçilene kadar sürdürmüştür.
23 Ağustos- 12 Eylül 1921 SAKARYA MEYDAN SAVAŞI : "Hattı Müdafaa Yoktur, Sathı Müdafaa Vardır. O Satıh, Bütün Vatandır. Vatanın Her Bir Karış Toprağı Vatandaş Kanıyla Sulanmadıkça Düşmana Verilmeyecektir. Ben Size Savaşmayı Değil Ölmeyi Emrediyorum!" Mustafa Kemal ATATÜRK
13 Eylül'de Sakarya Irmağı'nın doğusu, düşmandan arındırıldı. Yunan ordusunun saldırı gücü kırılmıştır. Düşman, 2.Viyana bozgunundan beri ilk defa geri püskürtüldüğü dönüm noktasıdır. "Milletin Makus Talihi Yenilmiştir" Türk ordusu saldırı gücüne erişir. 19 Eylül 1921 TBMM Mustafa Kemal'e Gazilik ve Mareşallik vermiştir. Anadolu'da kesin egemenlik kurulmuştur.
İtalya, birliklerini çekmiştir. İtilaf devletleri TBMM'ne yeni ateşkes önerileri sundu. ermeni, Gürcü ve Azerbaycan adına Rusya ile 13 Ekim 1921 Kars Antlaşması yapıldı. Üç Kafkas cumhuriyeti Rusya ile yapılan 16 Mart 1921 Moskova anlaşmasını tanıyordu. Rusya ile imzalanan son ve kesin sınır belirlemesidir.
20 Ekim 1921 Ankara Anlaşmasıyla Fransa, TBMM ve Misak-ı Milliyi tanıyarak Anadolu'dan çekilmiştir. Hatay, İskenderun dışında Suriye sınırı çizilmiştir. Suriye'deki Cober Kalesi Türk toprağı sayılmıştır. Cober Kalesi bugün Türk Toprağıdır. Hatay, 1939'da Anavatana katılmıştır.
26 Ağustos- 18 Eylül 1922 BÜYÜK TAARRUZ: 26 Ağustosta Türk topçusunun atışıyla taarruz başladı. "Ordular İlk Hedefiniz Akdeniz. İleri!" 2 Eylülde Uşak, 9 Eylül'de İzmir, 11 Eylül'de Bursa işgalden kurtarıldı. 18 Eylül 1922'de Batı Anadolu tamamen düşmandan temizlendi. Geldikleri Gibi Gittiler...
11 Ekim 1922 MUDANYA ATEŞKES ANTLAŞMASI : Yunanistan'ın yenilmesiyle İngilizlerin yalnız kalması. Rusya'nın TBMM hükümetini desteklemesi. Görüşmeleri TBMM hükümeti adına İsmet Paşa katılmıştır. Yunanlılar, 26 Ekim 1922 tarihine kadar Doğu Trakya'yı tahliye edecekler ve Karaağaç'ı savaş tazminatı olarak Türk tarafına vereceklerdir. Barış imzalanıncaya kadar İstanbul ve boğazları içinde yunanın olmadığı bir komisyon idare edecektir.
Önemi: Vatan parçasının (Doğu Trakya) TBMM'ne teslimidir. İngiltere de Loid corch hükümeti görevden ayrılmıştır.
1 Kasım 1922 SALTANATIN KALDIRILMASI: İstanbul hükümeti TBMM'nin kazandığı başarıdan pay istiyor. Bir ülkede iki ayrı hükümet yaşayamaz. Saltanat, ulusal egemenliğe ters düşüyor. 27 Ekim 1922'de Lozan Barış Konferansına TBMM ile İstanbul hükümeti de çağrılır. Amaç, Türk tarafını bölmektir. TBMM'nin 308 no'lu kararı ile 1 Kasım 1922'de saltanat kaldırılır. 17 Kasım'da Vahdettin İngilizlere sığınır. 18 Kasım 1922'de TBMM veliaht Abdülmecid'i halife seçti. TBMM'nin Abdülmecidi halife seçmesinin amacı: İngilizlere sığınan Vahdetinin Halifeliğinin İngilizler tarafından kullanılması önlemektir.
1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılmasıyla Osmanlı saltanatı sona ermiş, Cumhuriyete geçiş hızlanmıştır. Halifelik makamı, sembol durumuna düşmüştür. Refet Paşa, TBMM adına İstanbul'daki idareye el koyduğunu itilaf devletlerine bildirmiştir. 4 Kasım 1922'de İstanbul hükümetinde Teyfik Paşanın istifası ile Anadolu hükümeti İstanbul'a tamamen hakim olmuştur.
24 Temmuz 1923 LOZAN BARIŞ ANLAŞMASI: Dış İşleri Bakanı İsmet Paşa heyet başkanı olarak katılmıştır.
Suriye sınırı: Fransa ile imzalanan 20 Ekim 1921 Ankara Anlaşması kabul edildi.
Irak sınırı: Musul-Kerkük sınırında Anlaşılamadı. (Musul-Kerkük misak-ı millinin parçasıdır)
Batı Sınırı: 11 Ekim 1922 Mudanya Ateşkes Anlaşmasına göre kabul edildi. Bozcaada ve Gökçeada dışındaki adalar yunanlarda kaldı. (Sisam, Sakız, Midilli ve Nekarya adaları silahsız olacaktır)
Kapitilasyonlar: kaldırıldı. Azınlıklar Türk uyruklu kabul edildi. Devlet borçları paylaştırılarak, kağıt para esasına göre taksitlendirildi. 1881'de kurulun duyunu umumiye idaresi olmayacaktır. Boğazlar, Türkiye'ye verildi. Ancak, sınırlı asker bulundurulacaktı. İstanbul Fener rum patrikhanesi kaldırılamamıştır.
24 Temmuz 1923 Lozan Barış Antlaşması ile, Osmanlı hukuken sona erdi. Türkiye'nin varlığı dünya kamu oyuna duyuruldu. Lozan, 1.dünya savaşını bitiren son anlaşmadır.
18 Şubat 1923 İZMİR İKTİSAT KONGRESİ: Lozan'daki Türk heyeti askeri başarıyı siyasal başarıya çevirme mücadelesi verirken toplanmıştır. Lozan'daki delegelerin işini kolaylaştırmıştır.(Ka pitilasyon kabul edilmez) Temel fikri ekonomik bağımsızlık olan "Misak-ı İktisadi" ekonomik and kabul edilmiştir. "Devletçilik" ilkesinin uygulaması önplana çıkmıştır. Milli ekonomi ilkesi kabul edilmiştir...:
-Hammadde yurt içinde olan sanayi dalları kurulmalıdır.
-Özel teşebbüse kredi sağlayacak devlet bankası kurulmalıdır.
-Sanayinin özendirilmesi ve devlet bankalarının kurulması gereklidir
-Kapitilasyonlar kaldırılmalıdır.
-Sanayi dış rekabete dayanmak için her alanda gelişmelidir....
Yıllar süren savaşlar sonunda, meclis yıpranmış ve yorulmuştur. TBMM 1 Nisan 1923'te seçimlerin yenilenmesine karar verdi. 9 Ağustos 1923'te ilk siyasal parti halk fırkası kuruldu. Bu parti cumhuriyetin ilanından sonra Cumhuriyet Halk Partisi oldu. CHP; Müdafa-i Hukuk cemiyetlerinin devamı sayılır.
11 Ağustos 1923 2.TBMM'nin AÇILIŞI : 2.TBMM hükümeti 1 Ekim 1927 yılına kadar görev yapmıştır. İnkılap meclisidir. 24 Temmuz 1923 Lozan Barış anlaşması bu meclis tarafından onaylanarak 23 Ağustos 1923 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 2 Ekim 1923 İstanbul'un kurtuluşu ve 13 Ekim 1923 Ankara'nın başkent oluşu (Payitaht tarihe karışmıştır. Payitaht Osmanlının başkenti) bu hükümet icraatlarındandır.
29 Ekim 1923 CUMHURİYETİN İLANI: 1923 sonbaharında bir hükümet bunalımı doğdu. Anayasa değişikliği ile 28-29 Ekim 1923 Cumhuriyet ilan edildi. Mustafa Kemal Cumhur Başkanlığına, İsmet İnönü Başbakanlığa, Fethi Okyar TBMM başkanlığına seçildi.
Böylece,devlet rejiminin adı konuldu. Devlet Başkanı sorunu çözüldü. Kabine sistemi getirildi. İnkılaplar için uygun ortam doğması sağlandı. Demokratikleşme için önemli bir adım atıldı.
3 Mart 1924 HALİFELİĞİN KALDIRILMASI : Türkiye Cumhuriyetini laik ve çağdaş bir yapıya ulaştırma isteği. Osmanlı ailesi yurt dışına çıkarıldı. 3 Mart 1924 tarihinde Tevhid-i Tedrisat (Öğretimin birleştirilmesi) kanunu kabul edilirken; Şeriye ve evkaf vekaleti (Din işleri bakanlığı) ile Erkan-ı Harbiye vekaleti (Savaş bakanlığı) kaldırılmıştır.
20 Nisan 1924 1924'ANAYASASI: 20 Nisan 1924'te 105 maddeden oluşan yeni Anayasa kabul edildi.
1924 Anayasası, ikinci TBMM'de, anayasa komisyonu tarafından hazırlanmıştır. 1924 Anayasası 1945'e kadar tek partili bir rejimde uygulanmıştır. 1924 Anayasasının Esasını 1921 Anayasası oluşturmuştur. "Egemenlik Kayıtsız Şartsız Türk Milletine Aittir" Bütün kuvvet ve yetkilerin kaynağı "Millet" görüşmüştür. Meclis hükümeti ile parlementer hükümet arasında köprü görevini görmüştür.
"Yürütme görevini" Hükümete bırakmakla 1921 Anayasasından ayrılır. MD.1. "Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir" yönetimin adı. MD.2. Devletin dini İslam, Dili Türkçe, Başkenti Ankara'dır.
1924 Anayasası, 1921 Anayasasından daha yumuşak bir kuvvetler ayrımına yer vermiştir. Milli egemenlik ve meclisin üstünlüğü sistemini geliştirmiş, Anayasa alanını daha geniş ve yaygın bir şekilde düzenlemiş, kamu özgürlüklerine geniş yer vermiştir.
1924 Anayasasında, 1928-1931-1934 ve 1937 yıllarında değişiklikler yapılmıştır.
1921 Anayasasında; Din ve devlet işlerini TBMM yönetir.
1924 Anayasasında; "T.C Devletinin Dini islamdır" anayasaya komuoyu tepkisine karşı konulmuştur.
1928 Değişikliği ; "T.C Devletinin Dini islamdır" ibaresi kaldırılmış, Yemin metni değiştirilmiştir.
1937 Değişikliği ; "T.C Devleti Laiktir!" ibaresi anayasada ki yerini almıştır.
17 kasım 1924 Terakki Perver Cumhuriyet Partisi: Mustafa Kemal karşıtı olan ikinci grup millet vekilleri tarafından; ittihatçılar saltanat ve hilafet yanlıları tarafından desteklenen; Kazım karabekir, Rauf orbay, Refet Bele, Adnan Adıvar, Ali Fuat Cebesoy tarafından kurulan İLK muhalefet ve ikinci siyasi partidir. Halkın dini duygularını sömürerek 13 Şubat 1925 Şeyh sait isyanının çıkmasına neden olmuştur. Bu ayaklanmadan dolayı 5 Haziran 1925'te bu parti kapatılmıştır.
13 Şubat 1925 ŞEYH SA'İT İSYANI : Tutucu kesimin Laik Cumhuriyete ve onun ilkelerine darbe vurmak istemesi. İngiltere'nin gündemde olan Musul-kerkük harekatını engellemek için provakate etmesi. (Tanpon Devlet amaçlı) Laik düzeni yıkmak isteyen ilk büyük ayaklanmadır. Musul ve Kerkük kaybedilmiş, isyanı bastıran ordu yıpranmıştır.
16 Haziran 1926 Mustafa Kemal'e suikast girişimi
12 Ağustos 1930 Serbest Cumhuriyet Fırkası : 1929-1930 yıllarında dünyayı sarsan ekonomik bunalımın Türkiye'yi de etkilemesi üzerine Mustafa Kemal tarafından Fethi Okyar'a kurdurulmuştur. Bu parti zamanla inkılaplara karşı olanların odak merkezine dönüşünce yine Fethi bey tarafından kapatılmıştır.
23 Aralık 1930 Menemen Olayı : Nakşibendi tarikatı üyesi derviş mehmet'in menemende halkı ayaklandırması. Öğretmen, yedek subay Kubilay'ın kafası kesilmek suretiyle öldürülmesi üzerine olaylar büyümüştür. Türkiye Cumhuriyeti düzenine karşı ikinci büyük isyandır.
İNKILAPLARIN GELİŞİMİ : Hukuk kuralları genellikle Kanun, Tüzük, Yönetmelik gibi yazılı kurallardan oluşur. Osmanlı devletinde, hukuk bozuldu. Hukuk birliği yoktu. Müslüman şeriat kurallarına göre yabancı ve azınlıklara kendi hukukları uygulanıyordu. Kapitilasyonlar yabancı uyrukluların Osmanlı hukukuna uymasını da engelliyordu. Kadın-erkek eşitsizliği, Hakimler tek kadı....
HUKUKTA LAİKLİĞE GEÇİŞ:
Saltanatın kaldırılması 1 kasım 1922
Halifeliğin kaldırılması 3 mart 1924
Şer'iye ve evkaf vekaletinin kaldırılması: 3 mart 1924
Tevhid-i Tedrisat kanunun kabulü: 3 mart 1924
Tekke ve Zaviyelerin kapatılması:
Kılık ve kıyafetin düzenlenmesi:
Medeni Kanunun Kabul edilmesi: 17 şubat 1926 (Mecelle kaldırılmıştır)
Kadınlara siyasal hakların verilmesi: 1930-1934
Laiklikle bağdaşmayan hükümlerin anayasadan kaldırılması: 1928
17 Şubat 1926 MEDENİ KANUNUN KABULÜ: Toplumdaki kişi hakları, borçları, aile kurması, boşanma, miras ve bireylerin bir birleriyle ilgili kurallar bütünüdür. Şeriat karakterli mecelle, 1926 yılına kadar kullanıldı. İsviçre medeni kanunu örnek alınarak 17 şubat 1926 tarihinde TBMM'de kabul edilerek 4 ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girdi. Medeni kanunun kabulü ile Avrupalı devletlerin azınlık haklarını iddia ederek iç işlerimize karışması engellenmiş oldu.
Türk Ceza kanunu İtalya
Borçlar Kanunu İsviçre
Ticaret Kanunu Almanya-İtalya
İcra ve İflas Kanunu İsviçre
Hukuk ve CMUK
Basın ve CMUK
Avukatlık ve Baro Kanunu
EĞİTİM ALANINDA GELİŞMELER
Amaç; Eğitimi çağdaş, laik, demokratik ve ulusal bir hale getirmek, eğitimde ki dağınıklığı kaldırarak eğitim birliğini sağlamaktır.
3 Mart 1924 Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun kabulü: Öğretim birleştirildi. Dağınıklık giderildi. Eğitim sisteminin düzeni MEB'e bırakıldı.
3 Mart 1924 Şer'iye ve Evkaf vekaletinin kaldırılması: Din işleri bakanlığı ile bu bakanlığa bağlı okul ve medreseler kaldırıldı.
Maarif Teşkilatı Hakkındaki Kanun: Bugünkü sistemin temeli. Yabancı ve azınlık okulları Türkiye
Cumhuriyetinin denetimi altına girmiştir.
1 Kasım 1928 Yeni Türk Harflerinin Kabülü: Okuma-yazma seferberliği...
-İlköğretimin mecburi ve parasız olması, Yüksek öğretmen okullarının açılması
-Meslek okullarının sayısı çoğaltıldı. Teknik öğretmen okulları açıldı
-1925'te ilk yüksek okul Ankara Hukuk Mektebi açıldı. Sonra, DTCF ve yüksek ziraat enstitüsü açıldı.
-15 Nisan 1931 Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti "Türk Tarih Kurumu" kuruldu.
-12 Temmuz 1932 Türk Dili Tetkik cemiyet "Türk Dil Kurumu" kuruldu.
-1933 İstanbul Dürulfunun kaldırıldı. İstanbul Üniversitesi açıldı. İ.Ü. 22 Haziran 1946'da özerk oldu.
-1934 Güzel sanatlar akademisi ve devlet konservatuarı kuruldu.
EĞİTİMDE UYGULANACAK İLKELER
Cumhuriyetçilik: Cumhuriyetin en iyi yönetim biçimi olduğu, korunması ve geliştirilmesi
Milliyetçilik: Türk ulusunu sevmeyi, aynı tarihten geldiğimizi öğretir.
Halkçılık: Eğitimin yaygınlaştırılması ve fırsat eşitliğinin tanınması
Laiklik: Fikri hür, vicdanı hür gençler yetiştirilmesi...
Devletçilik: Milli eğitimin planlanması, yönlendirilmesi, denetlenmesi, devlet hizmetidir.
İnkılapçılık: Eğitim sisteminin, çağın gereklerine göre yenilenmesi...
25 Kasım 1925 Şapka Kanunu: Kastamonu gezisinde Paşa, şapka takmıştır.
30 Kasım 1925 Tekke, Türbe ve Zaviyeler kapatılmıştır. Aynı kanunla, şeyhlik, müritlik, dedelik, dervişlik gibi ünvanlar halkın inançlarının istismar edilmemesi için kaldırılmıştır.
26 Aralık 1925 Miladi Takvimin kabulü: Türkiye de 1 ocak 1926 tarihinden itibaren hicri takvim yerine miladi takvim kullanılmaya başladı. Böylece, ülke içinde saat birliği sağlandı. Hafta sonu tatiline düzenlemeler getirildi.
1 Nisan 1931 Modern Ölçülerin Kullanımı: Okka yerine KG; Endaze, arşın, kulaç yerine Metre geldi
21 Haziran 1934 Soyadı kanunu ve Mustafa Kemal'e Atatürk soyadının verilmesi
25 Kasım 1934 Din adamlarına ibadet giysileriyle gezme yasağı getirildi.
EKONOMİK ALANDA GELİŞMELER: Ekonomik hayat her alanda üretime dayanır. Batıda sermaye birikimi sağlandı. Teknoloji ve sanayi gelişti. Kapitilasyonlar, Osmanlı imparatorluğunu batırdı. Osmanlı devleti 1854 Paris Anlaşmasıyla borç almaya başladı. 1881'de Duyun-u umumiye kuruldu ve Osmanlı maliyesine el koydu.
TARIMDAKİ GELİŞMELER:
17 Şubat 1925 Aşar vergisinin kaldırılması
9 Aralık 1925 Yerli Malları Kanunu
Ziraat Bankasının olanakları artırıldı. Tarım Kredi Kooperatifleri oluşturuldu. Yüksek ziraat enstitüsü kuruldu. Örnek Çiftlikler kuruldu (ATATÜRK 5 Mayıs 1925'te AOÇ Kurmuş ve 11 Mayıs 1937'de milletine armağan etmiştir, Ceylan pınar...). Şeker pancarı, çay, turunçgiller gibi yeni ürünler üretildi.
TİCARİ GELİŞMELER:
24 Temmuz 1923 Lozan Barış anlaşmasının 23 Ağustos 1923'te TBMM onayından geçmesiyle 23 Ağustos 1924'te kapitilasyonlar kaldırıldı.
İlk özel banka "İş Bankası" kuruldu.
1926 Kabotaj Kanunu: Yabancı demiryolları liman ve kuruluşlar satın alındı.
1933 Sümerbank kuruldu.
SANAYİ VE MADENCİLİK ALANINDA GELİŞMELER:
1926 Teşvik-i Sanayi Kanunu çıkartıldı.
Türkiye sanayi ve maden bankası kuruldu
Yüksek Gümrük vergisi uygulandı ve yerli sanayi rekabetten korundu.
1933'te 1.beş yıllık kalkınma programı uygulanmaya başladı.
Devlet; tekstil, deri, cam, kağıt ve çimento sanayilerinin tesislerini kurdu.
Emlak Eytam bankası kuruldu.
Türkiye'de maden, enerji ve bankacılık alanlarında faaliyet gösteren İktisadi Devlet Teşekkülü olarak 14 Haziran 1935 Eti bank kuruldu. Cumhuriyetin ilk yıllarında ulusal devlet politikaları ile madencilik sektöründe önemli gelişmeler sağlanmıştır. 1933'te Petrol Arama ve İşletme İdaresi, Altın Arama İdaresi kuruldu. 14 haziran 1935'te etibank; 22 Haziran 1935 tarihinde 2804 sayılı yasayla Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü ve 24 Haziran 1935'te EİE (Elektrik İşleri Etüt İdaresi) kuruldu. Bu kurumlaşma, enerji ve madencilik alanlarında nasıl bir bütünlüklü ulusal politikanın başlatıldığının göstergesi oldu.
Devletçi Politika İzlenmesinin nedenleri:
Özel sektörün sermaye, bilgi, teknik ve techizat ...vs yönünden yoksul olması.
1929 Dünya ekonomik buranı.
BAYINDIRLIK ALANINDA GELİŞMELER: Ulaşıma önem verildi. Kara, hava, deniz ve demir yolları taşımacılığına önem verildi. Yol, köprü, liman ve havaalanları yapıldı.
SAĞLIK HİZMETLERİ: Sağlık personelinin sayısı artırıldı. Doktorlara mecburi hizmet zorunluluğu getirildi. Salgın hastalıklarla planlı mücadele yapıldı. Ankara da hıfsısıhha enstitüsü açıldı. Spor özendirildi.
MUSUL SORUNU: Musul, Mondros imzalandığında savaş sonucunda kaybedilmemişti. İngiltere mondrosun 7 md.'ne dayanak işgal etti. Şehy sait isyanının çıkması üzerine, isyanı bastıran ordu yıprandığı için yapılması düşünülen Musul operasyonu iptal edildi. 5 Haziran 1926 yılında Türkiye ırak sınırı çizildi. Irak 25 yıl süreyle musul'un petrol gelirlerinden Türkiye ye %10 pay verecektir.
18 Temmuz 1932 Milletler Cemiyetine giriş
9 Şubat 1934 Balkan Antantı imzalandı : Türkiye, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya
20 Temmuz 1936 Montrö Sözleşmesi : 2.Dünya savaşı için durum ısınırken, Akdeniz egemenliğimiz tehlikeye düşer. Lozan'da ki devletlere birer nota gönderilir. Montrö konferansı toplanır. Boğazlarda ki egemenlik haklarımızı zedeleyen boğazların güvenliğini tehlikeye sokan tüm sınırlamalar Montrö sözleşmesiyle kaldırılmıştır. 1833 Hünkar iskelesi anlaşmasıyla başlayan boğazlar sorunu tamamen çözülmüş, Türkiye doğu Akdeniz de daha güçlenip itibar kazanmıştır.
9 Temmuz 1937 Sadabat Paktı: Türkiye, iran, ırak, Afganistan arasında imzalanmıştır.
HATAY: 1939 yılında Fransa, Suriye mandasına son verdi. Referandum sonucu 2 Eylül 1938'de Hatay Bağımsız Türk Devleti kuruldu. Hatay meclisi, halk oylaması ile 29 Haziran 1939 tarihinde Türkiye ye katılma kararı aldı. 30 Haziran 1939 Da TBMM başvuruyu kabul etti.
ATATÜRK'ÇÜLÜK : Temel esasları Atatürk tarafından belirlenen; Devlet hayatına, fikir hayatına ve ekonomik hayata ilişkin gerçekçi fikirlere ve ilkelere denir. Atatürkçülük, Türk ulusuna, bu gün ve gelecekte tam bağımsızlığa, huzur ve refaha sahip olması, devletin, ulus egemenliği esasında, dayandırılmasına, aklın ve ilmin rehberliğinde, Türk kültürünün çağdaş medeniyetler düzeyinin üzerine çıkarılmasını amaçlar.
Atatürk İlkelerinin Ortak Özellikleri: İlkeler, Türk toplumunun ihtiyaçlarından doğmuştur. Kabul edilmelerinde zorlama yoktur. Akla, mantığa uygundur. Atatürk tarafından hem sözle hem uygulama ile belirtilmiştir. İlkeler bir birinden ayrılmaz bir bütünü oluşturur. İlkeler, 5 Şubat 1937 tarihinde Anayasada yer almıştır.
Cumhuriyetçilik: Doğrudan doğruya ulus egemenliğine dayanan, yöneticileri halkın oyu ile belirli bir zaman için seçilen devlet biçimine Cumhuriyet denir. Devletin temel yapısını ve biçimini belirleyen ilkedir. Son söz ulusça seçilmiş meclisindir...
Milliyetçilik (Ulusçuluk) : Kurtuluş savaşı; bütün kurumlarıyla bir önceki devletten farklı, milliyetçi bir Türk devleti kurmak için yapılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde Türk dili konuşan, Türk kültürü ile yetişen ve Türk fikrini benimseyen her bir bireyi Türk kabul eder. Irkçılığı rededer. Barışçıdır. İnsancıdır. Atatürk milliyetçiliği, birleştirici ve bütünleştiricidir...
Milli Birlik ve Beraberliğimizi Güçlendiren Unsurlar: -Milli Eğitim, -Misak-i milli, -Dil Tarih Kültür ve amaç birliği, -Milli kültür, -Türklük şuuru ve manevi değerler.
Halkçılık : Cumhuriyetçilik ve milliyetçilik ilkesinin doğal ve zorunlu bir sonucudur. Hiçbir kimseye, aileye, zümreye veya sınıfa ayrıcalık tanınamaz. Tüm bireyler kanun önünde eşittir. Amaç; Devletin vatandaşa, vatandaşın devlete karşı hak ve ödevlerini çağdaş bir şekilde düzenlemektir...
Devletçilik: Ekonomik kalkınmada özel girişim reddedilemez. Toplum yararına devleti işletmeci kabul etmek gerekir. Amaç: Türk toplumunun çağdaş uygarlık ve refaha ulaşmasıdır...
İnkılapçılık: Her yönüyle çağdaş bir millet haline gelmek amacıyla, ilkelere canlılık ve süreklilik getirir. Bu ilke Atatürk ilkelerini Osmanlı devleti yenileşme çabalarından ayıran temel farkı gösterir...
Laiklik : Devlet düzeninin, hukuk kurallarının dine değil, insan aklının ürünü olan bilime dayandırılmasıdır. Kişiler, dinsel inanışlarında özgürdür. Din, devlet işlerine ve politikaya karışmaz. Hoşgörü, inanç ve vicdan hürriyeti esastır...
Atatürk'ün Kurduğu Kurumlar
6 Nisan 1920 Anadolu Ajansı kurulması: Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kuruluş hazırlıkları için Ankara'da bulunan önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, Ulusal Kurtuluş Hareketinin haklılığını tüm dünyaya duyurmak için haber ajansı kurulması düşüncesini önce dönemin aydınlarından, Halide Edip Hanım'a (Adıvar) açmıştır.
Ajansa "Anadolu" adının verilmesi fikrininde ilk kez Halide Hanım tarafından önerildiğini söylenmektedir. Anadolu Ajansı, alınan bu kararla 6 Nisan 1920'de doğmuştur. Osmanlı Bankası'ndan temin edilen bir daktilo ve sapiograf adı verilen ilkel bir teksir makinası ile ilk haberini o gün, "Hey'et-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal" imzası ile yayımlamıştır.
Anadolu Ajansı, Kurtuluş Savaşı sırasında çok önemli görevler üstlenmiştir. Haber bültenleri, telgraf imkanı olan yerlere maniple ile ulaştırılırken, işgal altında bulunan Anadolu'nun uzak köşelerine, at sırtındaki görevliler tarafından taşınmıştır. Anadolu Ajansı'nın yayınladığı bültenler, hem Ankara'daki gelişmeleri Türk halkına duyurarak milli şuurun şahlanmasını ve halkımızın aydınlanmasını sağlamış hem de Anadolu ihtilalinin haklı sesini tüm dünyaya duyurmuştur.
"Anadolu Ajansı, Türkiye'nin sesini bütün dünyaya duyuracaktır." Atatürk Anadolu Ajansı' nın hedefini bu sözüyle çizmiştir.
Anadolu Ajansı, 1 Mart 1925'te Devletin %40 hissedarı olduğu bir anonim ortaklık haline getirilmiştir. Merkezi Ankara'da bulunan Anadolu Ajansı; genel müdürlük birimleri dışında, yurt içinde 22 bölge ve büro müdürlüğü ile hizmet vermektedir.
5 Aralık 1925 Ankara Hukuk Fakültesi: Ankara'da bir hukuk mektebinin açılması için ilk teşebbüs 1921 yılında yapılmıştır. Kastamonu milletvekili Abdulkadir Kemal Bey Meclise üç maddelik bir teklif vererek Ankara'da bir hukuk mektebi açılmasını önermiştir. Gazi Mustafa Kemal'de 1922 yılında meclisi açış konuşmasında Ankara'da bir hukuk mektebinin açılması gereğini belirtmiştir. Bu çabalar sonucunda Ankara Hukuk Fakültesi, 5 Aralık 1925 tarihinde, "Ankara Adliye Hukuk Mektebi" adıyla kurulmuştur ve ilk olarak 301 öğrenci kayıt yaptırmıştır.
Ankara Adliye Hukuk Mektebi, Cumhuriyet Dönemi'nin ilk yükseköğrenim kurumu olma özelliğini taşımaktadır. Okula uygun bir bina bulunamadığı için açılışı, Büyük Millet Meclisi'nin toplantı salonunda yapılmıştır. Fakültenin açılış konuşmasını Gazi Mustafa Kemal yapmış ve ilk dersi de Ahmet Bey (Ağaoğlu) vermiştir. Hukuk mektebi 1927 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile "Ankara Hukuk Fakültesi" ismini almıştır.
5 Mayıs 1925 Ankara Orman Çiftliği : Atatürk; "Milli ekonominin temeli tarımdır. Bunun içindir ki tarımda kalkınmaya büyük önem vermeliyiz. Köylere kadar yayılacak programlı ve pratik çalışmalar bu amaca ulaşmayı kolaylaştıracaktır. Fakat bu hayati işi isabetle amaca ulaştırabilmek için, ilk önce ciddi etütlere dayalı bir tarım siyaseti uygulamak ve onun içinde her köylünün ve bütün vatandaşların kolayca kavrayabileceği ve severek uygulayabileceği bir tarım rejimi kurmak lazımdır." sözleri ile tarımın Türkiye ekonomisindeki yerini ve önemini vurgulamıştır.
Tüm yaşamı boyunca yeşile değer vermiş, "Yeşili görmeyen gözler renk zevkinden mahrumdur. Burasını öyle ağaçlandırınız ki kör bir insan dahi yeşillikler arasında olduğunu fark etsin." düşüncesi Atatürk Orman Çiftliğinin kurulmasında etken olmuştur. Elbette bu tek başına çiftliğin kurulma nedeni değildir. Atatürk bozkır ortasına kurulmuş olan Ankara'da yaşayan halkının, rahatlıkla gezebileceği, nefes alacağı, yaz ve kış yeşil kalabilecek bir yer, bir doğa güzelliği oluşturmak istemiştir. Bu kararını gerçekleştirmek için 1925 yılının ilkbaharında, ülkenin tanınmış tarımcılarını köşke çağırtarak, Ankara civarında modern bir çiftlik kurmak istediğini söyler ve bu amaca uygun bir arazi bulmaları emrini verir.
Bu uzmanlar çiftlik yeri için fazla araştırma yapmaz ve hemen buldukları yeri Atatürk' bildirirler. Çünkü toprakları çok kıraç olan, ağacın ve suyun olmadığı bu şehirde uygun koşullar taşıyan bir yer bulmak oldukça zordur. Atatürk karar kendisine bildirildiğinde bu günkü çiftlik yerinin bulunduğu yeri işaret etmiş ve orayı gezip gezmediklerini sormuştur. Oysa gösterdiği yer çiftlik kurmak için uygun hiçbir özelliği hemen hemen barındırmamaktadır. Buna rağmen Atatürk çiftliğin buraya kurulması emrini vermiş, bu batak ve çorak toprağın ıslah edilmesini istemiştir.
Bu kararı ile Atatürk; Türk çiftçisine, toprak ve tabiat şartları uygun olmasa dahi, bilgiyle ve kararlılıkla çalışıldığı takdirde başarı sağlanabileceğini göstermek istemiştir. Bazı durumlarda ilmin dahi gerçekleşmesini mümkün görmediği girişimlerinde gerçekleştirilebilece ğini kanıtlamak gibi çok önemli bir teşebbüste bulunmuştur. Bunun üzerine 29 Ocak 1925'te Gazi Çiftliği'ni kurmak amacıyla bir miktar arazi satın almıştır.
5 Mayıs 1925'te kurduğu Orman Çiftliği'nde, çiftliğin her türlü faaliyetiyle uğraşan, bütün masraflarını kendisi karşılayan Atatürk burada Atatürk Köşkü'nü yaptırmıştır.
Atatürk 11 Mayıs 1937'de çiftliklerini, içerisindeki köşklerle birlikte milletine armağan etmiştir.
2 Şubat 1938 Bursa Merinos Halı Fabrikası : Sümerbank Merinos Yünlü Sanayii Müessesesi'nin (Bursa) temeli 28 Kasım 1935 tarihinde atıldı. İşletme, 2 Şubat 1938 tarihinde Atatürk tarafından işletmeye açıldı. Atatürk Merinos Fabrikası'nın şeref defterine şunları yazmıştır: ''Sümerbank Merinos Fabrikası pek kıymetli bir eser olarak milli sevinci artıracaktır. Bu eser yurdun, hususile bursa bölgesinin endüstri inkişafına ve büyük milli ihtiyacın giderilmesine yardım edecektir." Fabrika faaliyetini sürdürüyor ve özelleştirilmeyi bekliyor.''
Çocuk Esirgeme Kurumu: Çocuk Esirgeme Kurumu, eski adıyla Himaye-i Eftal Cemiyeti Atatürk'ün öncülüğünde kuruldu. Önceleri Kurtuluş Savaşına katılanların çocuklarını esirgeme ve eğitmeyi amaç edindi. Sonraları muhtaç çocuklara yiyecek, giyecek ve okul malzemesi yardımı yapmak, kimsesiz çocukların yönetimini üzerine almak, doğumevleri ve çocuk yuvaları, çocuklar için hastane, prevantoryum, sanatoryum, dinlenme kampları kurmak, doğum ve çocuk sağlığı konularında annelere öğüt vermek gibi görevler yüklendi.
Kurumun Görevleri:
a) Evleneceklerin beden ve ruhça denk olmalarına çalışmak,
b) Gebelik zamanında ananın göz önünde tutacağı sağlık kaidelerini ve çocuk bakımını öğretecek yayınlar yapmak ve poliklinikler kurmak,
c) Çocuk bakım kursları açmak, çocuk bakım hemşireleri yetiştirmek,
ç) Doğumevleri açmak ve işletmek, mevcut doğumevlerine yardım etmek,
d) Zayıf gebe kadınlara doğum zamanında gereken kuvveti ve doğumdan sonra yavrusuna süt verebilecek yeterliği sağlayacak ana bakımevleri açmak,
e) Yoksul emzikli annelere ve çocuklara ucuz veya parasız yiyecek ve giyecek maddeleri sağlamak veya bu maksatla aşevleri kurmak,
f) Yoksul anneler ve çocuklar için ucuz veya parasız banyolar tesis etmek,
g) Hasta veya çocuğuna süt veremeyecek anneler için süt damları kurmak ve süt çağındaki çocuklara verebilecek sütleri sağlık şartları altında temin edecek tedbirleri almak,
h) İşe giden annelerin yavruları için çocuk bakımevleri vücuda getirmek, kadın işçi çalıştıran müesseselerde bakımevleri kurdurmayı sağlamak ve bunlara yardım etmek,
j) Çocuklar için yuvalar açmak ve muhtaç çocukları bunlardan parasız faydalandırmak, yuva olmayan yerlerde parasız veya bakım parası kurum tarafından ödenmek üzere bunları aileler yanına vermek ve durumlarını gözetlemek,
k) Muhtaç, fakir ve emzikli analara ve çocuklara parasız ilaç vermek,
l) Fakir okul çocuklarına okuma-yazma araçları, giyim eşyası sağlamak ve bunların beslenmeleri için aşevleri, öğrenci sofraları getirmek,
m) Tatil devrelerinde okul çocukları için öğretmen idaresinde bakımlarını, beden ve ruh eğitimlerini sağlayacak kamplar kurmak, fakir çocukları bunlardan parasız faydalandırmak,
n) Sağlık ve terbiye şartlarını haiz çocuk bahçeleri kurmak ve bu bahçelerin kurulmasında ve bakımında belediyeleri desteklemek,
o) Çocuk tiyatro ve sinemaları ve benzeri yerleri açmak ve işletmek veya mevcut olanlara yardım etmek suretiyle çocukların boş zamanlarını faydalı geçirmelerini sağlamak,
ö) Çocuk kitapevleri, okuma odaları vücuda getirmek ve faydalı çocuk mecmua ve kitapları yayımlamak, bu kabil kitapların telifini teşvik için müsabakalar tertip etmek,
p) Çocukların ve çocuklu annelerin seyahatlerinde, umumi yerlerde ve çalışanların iş yerlerinde durumlarıyla ilgilenerek kendilerini korumak ve gerekli yardımları yapmak,
r) Çocukların dairelerde veya mahkemelerde haklarını sağlayacak tedbirlere başvurmak, velisiz ve vasisiz çocukların kanun hükümlerine göre vasiliğini almak ve bu sıfatla bunların her türlü mallarını idare etmek, hak ve menfaatlerini korumak,
s) Çocuk mahkemeleri, çocuk ceza evleri açılmasını temine çalışmak; vücutça ve ruhça sakat çocuklar için ıslah evleri kurmak, bunlara gereken maddi ve manevi yardımda bulunmak,
ş) İş görecek yaşta ve durumda bulunan çocuklara iş bulmak ve bunları müesseselere yerleştirinceye kadar barındırmak ve bakmak,
t) Çocuk ölümünü azaltıcı tedbirler almak, bu tedbirleri maddi ve manevi şekilde desteklemek,
u) Çocuk düşürmeyi önleyici tedbirlere baş vurmak,
ü) Çok çocuklu ailelerin korunmaları tedbirlerine ve bu maksatla sosyal vergiler konulmasına veya prim verilmesine çalışmak ve kendi imkanları nispetinde bunu tahakkuk ettirmek,
v) Özel veya tüzel kişiler tarafından yapılan veya yaptırılan kurumun maksatlarına uygun her türlü tesislerin yapılışlarına, işletme ve gelişmelerine yardımda bulunmak; bunların yaşaması için vücuda getirilen tesislerin idaresini üzerine almak veya bunlara iştirak etmek,
y) Belirli maksatlarla tahsis edilmek üzere yapılan bağışları kabul ederek bu maksatların tahakkuk ettirilmesini sağlamak, zaruri ve faydalı görülen hallerde bunları kurumun yardımlarıyla desteklemek,
z) Ananın gebeliğinden, çocuğun doğup büyümesine kadar bakım, sağlık ve eğitimini sağlayacak her türlü faydalı diğer tedbirleri almak, bu maksada yarar tesisler vücuda getirmek, mevcutları desteleyerek çalışma ve gelişmelerine yardım etmek.
Türkiye çocuk esirgeme kurumu 1951 yılından sonra da zaman zaman tüzük değişikliklerine gitmiştir. Daha sonra Kurumun tüzükleri Bakanlar Kurulu kararı ile yayınlanmaya başlamıştır.
1927 Demiryolları ve Limanlar Genel Müdürlüğü Demiryollarının yapımı ve işletmesi için kurulan ve Nafıa Vekaleti'ne bağlı olarak çalışan müdürlükler 1927'de birleştirilerek Devlet Demiryolları ve Limanları İdare-i Umumiyesi olarak kuruldu. Bu kuruluşun adı, 1929'da Devlet Demiryolları ve Limanları Umum Müdürlüğü, 1931'de ise Devlet Demiryolları Umum Müdürlüğü olarak değiştirildi. Bugünkü adını aldığı 1953'e değin katma bütçeli devlet kuruluşu iken, o yıl İktisadi Devlet Teşekkülüne dönüştürüldü. 1984'te ise Kamu İktisadi Kuruluşu konumuna getirildi.
DLH İnşaatı Genel Müdürlüğünün Görevleri:
Ulaştırma Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki 3348 sayılı Kanunun 9.maddesinde belirtildiği şekliyle Demiryollar, limanlar ve Hava Meydanları İnşaatı genel Müdürlüğünün görevleri şunlardır:
a) Devletçe yaptırılacak demiryolları, limanlar, barınaklar ve bunlarla ilgili teçhizat ve tesislerin, kıyı koruma yapıları, kıyı yapı ve tesislerinin ve hava meydanlarının ve bunlarla ilgili tesislerin, alakalı kuruluşlarla işbirliği yaparak, plan ve programlarını hazırlamak, gerçekleştirilmesi için gerekli tedbirleri almak ve imkanları sağlamak, araştırma, etüt, istikşaf, proje, keşif, şartname ve inşaatları ile bakım ve onarımlarını yapmak veya yaptırmak ve yapımı tamamlananları ilgili kuruluşlara devretmek, yapılmış olanların bakım ve onarımlarının organizasyonu için esaslar hazırlamak.
b) Kamu Kurum ve Kuruluşları, Belediyeler, Özel İdareler, hakiki ve hükmi şahıslarla yaptırılacak (a) bendinde yazılı işler ile teleferik, finiküler, şehiriçi raylı ulaşım sistemleri, metro ve demiryollar, limanlar ve hava meydanları ile ilgili tünel gibi tesislerin proje ve şartnamelerini incelemek ve onamak, şehiriçi raylı ulaşım sistemlerinin ülke ihtiyaçlarına uygun standartlaştırılması ve bakım üniteleri ile ilgili düzenleyici tedbirlerin alınmasını sağlamak.
c) Yukarıda (a) ve (b) bendlerinde belirlenen işlerden her türlü kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler, özel idareler, tüzel ve gerçek kişilerce yaptırılacak olanların proje ve şartnamelerini inceleyip tasdik etmek.
d) Bakanlıkça verilecek benzeri görevleri yapmak.
1933 Devlet Hava Yolları İlk ulusal hava yolu şirketimiz olan Devlet Hava Yolları milli müdafaa vekaleti bünyesinde 20 mayıs 1933 yılında kurulmuş ve 1935 yılında nafia vekaletine bağlanmıştır. Air France'tan devralınan Yeşilköy tesisleri yanı sıra Ankara'da da bir terminal ve hava alanı yapılmıştır. 1938 yılında devlet hava yolları 10 uçağa sahipti. 1 Haziran 1937 den 31 mayıs 1938 tarihine kadar Ankara-İstanbul arasında 306 gidiş ve geliş seferi yapılmış, 9 ayda 743 yolcu taşınmıştır.
1926 Devlet İstatistik Enstitüsü: Toplumların geleceğini görebilmesi, planlayabilmesi ve gelişmesi için istatistiki bilgiler büyük önem taşır. Cumhuriyetimizin ilk yılllarında, çok önemli sorunlar olmasına rağmen, istatistiki bilginin bu denli önem taşıması nedeniyle, bu işlevi yerine getirebilmek için bir istatistik örgütünün kurulmasına karar verilmiştir. Savaştan çıkmış bir toplumda, bilgi yoksulluğuyla, çözümü gereken çeşitli sorunlar olmasına rağmen, bütün bu sorunlar içinde, her şeyi zamana ve mekana göre değerlendirmenin bilincinde olan büyük devlet adamı Mustafa Kemal, istatistiği de düşünmüştür.
19. yüzyılın başından itibaren merkezi sisteme dayalı olarak merkezlerde ve taşrada istatistik büroları açılmış ve bu çalışmaları takip ve kontrol etmek için ayrı bir merkezi organ kurulmuştur. 1891'de yürürlüğe giren "Bab-ı Ali İstatistik Encümeni Nizamnamesi" uyarınca, Bab-ı Ali'de Merkezi İstatistik Encümeni kurulmuş ve istatistik hizmetleri kanuni bir esasa bağlanmıştır. 1918 yılında çıkarılan yeni bir kanunla istatistik faaliyetleri Sadaret'e bağlı İstatistik Müdüriyeti Umumiyesi bünyesinde toplanmış, konunun uygulaması bir yıl devam ettikten sonra yürürlükten kaldırılmış ve eski sistem Cumhuriyet dönemine kadar devam etmiştir.
1926 yılında Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk'ün direktifleri ile Başbakanlığa bağlı Merkezi İstatistik Dairesinin kurulması, Ulu Önder'in sınırsız dehalarından biri olarak değerlendirilmektedir . Uluslararası boyutta istatistik teşkilatlarının kuruluş tarihleri karşılaştırıldığında şu anda istatistik konusunda çok ileride olan ülkelerde bile istatistik teşkilatlarının kuruluşu daha sonraki yıllara rastlamaktadır.
1926 yılında kurulan "Merkezi İstatistik Dairesi" 1930 yılına kadar faaliyetlerini sürdürmüş, 1930 yılında 1554 sayılı yasa ile "İstatistik Umum Müdürlüğü" adını almıştır.
1933 tarihinde 2203 sayılı yasa ile yeniden düzenlenmiş olan İstatistik Umum Müdürlüğü; görevlerini Umum Müdürü, Müşavirlik, Muavinlik ve 10 Şube ile görevini sürdürmüştür. 1939 yılında 3656 Sayılı Yasa ile "Taşra Mıntıka Teşkilatı" ve "Fiyat İstatistikleri Müdürlüğü"nün teşkilata dahil edilmesi karara bağlanmış ve bu organizasyonla faaliyetlerini 1950 yılına kadar sürdürmüştür.
1950 yılında 3656 ve 4644 Sayılı Kanunlarla önemli bazı kadrolar kaldırılarak yeni kadrolar ve yeni faaliyetlerin başlaması öngörülmüştür. Söz konusu kanun kapsamında "Tetkik ve Araştırma Dairesi" kurulmuş İstatistik Genel Müdürlüğü'nce toplanacak istatistiklerin ilmi ve teknik esaslarını hazırlamak, milli gelir tahminlerini yapmak, istatistik bilgilerin modern istatistik tekniklere göre toplanmasını sağlamak, ulusal ve uluslararası istatistiklerin analiz ve karşılaştırmasını yaparak, istatistiğin gelişimini takip etmek ve uygulama imkanlarını hazırlamakla görevlendirilmiştir.
1955 yılında 6534 Sayılı Yasa ile Genel Nüfus, Genel Tarım ve Genel İşyeri Sayımlarının hangi yıllarda yapılacağına dair hükümler getirilmiştir. Yasaya göre sonu (0) ve (5) ile biten yıllarda Genel Nüfus Sayımı, sonu (0) ile biten yıllarda Genel Tarım Sayımı, sonu (1) ile biten yıllarda Genel Sanayi İşyeri Sayımının yapılması hükme bağlanmıştır.
Devlet Planlama Teşkilatının kurulması kararı ile birlikte 53 sayılı yasayla İstatistik Enstitüsü yeniden yapılandırılarak, bugünkü kimliğine temel teşkil eden organizasyon çatısı kurulmuştur.
DİE, ülkemizin sürekli olarak gelişme sürecini izleyerek, demokrasiyi tam anlamıyla gerçekleştirebilmesi için gereken bilgileri bağımsız, tarafsız ve güvenilir olarak üreten önemli bir kuruluş olmuştur. Bu nedenledir ki, DİE'nin ürettiği bilgiler, yayımladığı istatistik ve göstergeler; kamu kurum ve kuruluşları, özel kuruluşlar, karar alıcılar ve araştırıcılar için güvenilir yol göstericilerdir. DİE, ülkemizde ulusal ve uluslararası boyutta yararlar sağlayacağı inancıyla, en uçtaki kullanıcıdan, karar alıcıya kadar geniş bir yelpaze içinde yer alan tüm kurum ve kuruluşların veri ve bilgi ihtiyacını gidermeyi amaçlayan çalışmalarını geliştirerek devam ettirmektedir.
DİE'nin görevleri; ana faaliyet konularıyla ilgili ve alt yapının kurulması, geliştirilmesiyle ilgili olmak üzere iki bölümde toplanabilir;
A. Ana Faaliyet Konularıyla İlgili Görevleri:
1. Ülkenin iktisadi, sosyal ve kültürel faaliyetleriyle ilgili her türlü istatistikleri derlemek, değerlendirmek, yayımlamak.
2. Kalkınma planı ve yıllık programların hazırlanması, uygulanması ve takibi aşamasında gerekli görülen verileri öncelikle derlemek ve değerlendirmek.
3. Ekonomik karar ve tedbirlerin sonuçlarının izlenmesi aşamalarında gerekli görülen verileri öncelikle derlemek ve değerlendirmek.
4. Genel Nüfus Sayımını; sonu (0) ile biten yıllarda, Genel Tarım Sayımını; sonu (1) ile biten yıllarda, Genel Sanayi ve İşyerleri Sayımını; sonu (3) ile biten yıllarda yapmak.
5. Yapılması görev olarak belirtilen sayımlar dışında, ülkenin ihtiyaç duyduğu diğer konulardaki genel sayımlar, anket ve araştırma projelerini planlamak, uygulamak, süresinde sonuçlandırarak istatistiki bilgileri kullanıcı amaçlarına uygun bir biçimde, uluslararası standartlarda yayımlamak.
6. Kamuoyu araştırmaları yapmak, diğer kuruluşların bu konudaki çalışmalarına yardım etmek.
B. Alt Yapının Kurulması ve Geliştirilmesi ile İlgili Görevleri:
7. Bilimsel araştırma ve teknikleri izlemek amacıyla ulusal ve uluslararası seminerler, konferanslar ve toplantılar düzenlemek.
8. Enstitü işlevlerini kamuoyuna duyurmak amacıyla ulusal ve uluslararası seminerler, konferanslar ve toplantılar düzenlemek.
9. Ekonomik, sosyal, kültürel konularda Türkiye istatistik alt yapısını oluşturacak verileri kapsayan bir 'Bilgi Bankası' kurmak.
10. Bilgi Bankasının devamını sağlamak amacıyla, veri derleme, veri işleme teknolojisi ve dağıtma yöntemlerinde gerekli yenilikleri yapmak.
11. İstatistik tanım ve standartlarını tespit etmek, istatistik metodlarını geliştirmek, istatistik analiz ve etüdleri yapmak.
12. Enstitü'nün görev alanına giren konularda, Yükseköğretim kurumlarının görevleri saklı kalmak şartıyla, üniversite ve diğer eğitim kurumlarıyla işbirliği yaparak 'Ulusal ve Uluslararası Eğitim Merkezleri' kurmak.
13. Enstitü personeliyle, diğer kurum ve kuruluşların elemanları için, kısa süreli istatistiklerle ilgili konularda 'Hizmetiçi Eğitimler' ile uzun süreli 'İhtisas Eğitimleri' yapmak, konferanslar ve seminerler düzenlemek.
14. Kamu kurum ve kuruluşları ile özel idare, belediye ve diğer gerçek ve tüzel kişilerin istatistik çalışmalarına yardımcı olmak ve koordinasyonu sağlamak.
15. İstatistiklerin derlenmesinde ve düzenlenmesinde kamu ve özel kuruluşların uygulamalarıyla ilgili ilkeleri tespit etmek .
16. Hangi kamu kuruluşlarının, hangi konularda istatistik derleyip düzenleyeceklerini ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yaparak kararlaştırmak.
17. İstatistik çalışmaları için gerekli olan; adres, hava fotoğrafı, harita, kroki ve benzeri belgeleri derlemek, bu konularda kamu kuruluşlarıyla işbirliği yapmak.
18. İstatistik çalışmaları için gerekli olan; adres kütüğü, kayıt sitemi ve numaralama çalışmalarını düzenlemek ve bu konularda kamu kuruluşlarıyla işbirliği yapmaktır.
Elektrik İşleri Etüt İdaresi
Türkiye'yi elektriğe kavuşturma planını ve bu plan içinde yer alan kuruluşların ön projelerini hazırlamak üzere düzenlenen kanunla, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na bağlı Kamu İktisadi Teşebbüs'ü niteliğinde bir kurum olarak 24 Haziran 1935'te kuruldu.
EİE'nin görevleri;
- Ülkemizin su kaynaklarını ve diğer enerji kaynaklarını etüt ederek elektrik enerjisi üretimine elverişli olanları saptamak,
- Hidrolojik etütler ve jeoteknik araştırmalar yapmak,
- Baraj ve HES tesislerinin istikşaf (ön inceleme), master plan, fizibilite (yapılabilirlik) ve kesin proje aşamalarından oluşan mühendislik hizmetlerini yürütmek,
- Yenilenebilir enerji kaynakları (güneş, rüzgar, jeotermal vb.) ile ilgili araştırma, etüt ve demonstrasyon çalışmaları yapmak,
- Sanayi, konut ve ulaşım sektörlerinde enerji tasarrufuna yönelik etütler, bilinçlendirme ve eğitim çalışmaları yapmak,
- Enerji kaynaklarının rasyonel kullanımı ile ilgili çalışmaları yürütmek,
- Hidroelektrik santralların inşaat, işletme denetimi ve danışmanlık hizmetleri ile kamulaştırma işlemlerini yürütmek,
- Görev ve uzmanlık alanı kapsamındaki etüt ve araştırma işlerini kurum ve kuruluşlara ücreti karşılığında yapmaktır.
14 haziran 1935 Etibank : Kurtuluş Savaşı'nın sonrasında yapılan İzmir İktisat Kongresi'nde alınan kararla madencilik önce özel şirketlere bırakılmıştır.
Bu ilk dönemde yabancı sermayenin elindeki madencilikte herhangi bir ilerleme kaydedilemeyince bu alanda da ulusalcı politikaların uygulanması gündeme alınmıştır.
Bundan sonra, Cumhuriyetin ilk yıllarında ulusal devlet politikaları ile madencilik sektöründe önemli gelişmeler sağlanmıştır. 1933'te Petrol Arama ve İşletme İdaresi, Altın Arama İdaresi kuruldu. 14 haziran 1935'te MTA ve etibank ve 24 Haziran 1935'te EİE (Elektrik İşleri Etüt İdaresi) kuruldu. Bu kurumlaşma, enerji ve madencilik alanlarında nasıl bir bütünlüklü ulusal politikanın başlatıldığının göstergesi oldu.
Özellikle MTA eliyle yapılan çalışmalar, ülkemiz açısından önem taşımaktadır. 1935 yılında Maden Teknik ve Arama Enstitüsü'nün ve Etibank'ın kurulması bu politikaların başlangıcı olup yakın tarihimize kadar sürmüştür.
Etibank'ta, aynı şekilde MTA verileri ile bu rezervlerin işletilmesi ve kamu yararına sunulması amacıyla kurulmuştur. Bu verilerin ışığında Etibank çeşitli işletmelere başlamış ve günümüzde bu işletmelerin büyük bölümü sürdürülmektedir. Metalurji ve madencilik alanında büyük hizmetlere imza atan Etibank kurşun, bakır, alüminyum, krom, bor, gümüş ve elektrometalurji konularında oldukça yoğun yatırım ve üretimlerde bulunmuştur.
MTA ve Etibank'ın kuruluş yıllarının sonrasında, 1930'lu yılların sonunda madencilik üretim alanındaki artış hızı %30'ları geçmiştir. Bugün gelinen noktada bütün bu üretimleri sürdüren Etibank, bir holdinge dönüştürülerek 7 ayrı A.Ş. kurulmuş; bunlar ise birer birer özelleştirilmektedir.
19 Şubat 1932 Halkevleri: Halkın eğitimine ve kültürel gelişmesine yardımcı olmak üzere 19 Şubat 1932'de kuruldu. Ankara'da yapılan açılış töreninde Atatürk teşebbüsün amacını şöyle açıkladı: "Gençlik, gelişen ve yetiştiren bir çalışmanın içinde yaşatılmalıdır. Millet, şuurlu, birbirini anlayan, birbirini seven, ideale bağlı bir halk kitlesi halinde teşkilatlandırılmalıd ır. En kuvvetli ders vasıtalarına yetişkin muallim olduklarına malik olmak kafi değildir. Halkı yetiştirmek, halkı bir kitle haline getirmek için ayrıca bir milli halk mesaisinin tanzimini ihmal etmemeliyiz."
CHF (Cumhurieyt Halk Fırkası), 1931 Kogresinde parti tüzüğünün 72. Maddesi F fıkrasında parti idare heyetlerine Halkevi açma yetkisi verilmiştir. 19 Şubat 1932'de Ankara Halkevi ile birlikte toplam 14 Halkevi açılarak Halkevlerinin kültürel alandaki uzun koşusu başlamıştır. CHF Genel Sekreterliğinde Halkevleri Bürosuna bağlı olarak çalışan Halkevleri dokuz kolda faaliyet göstermişlerdir.
Dil, Edebiyat, Tarih, Güzel Sanatlar, Temsil (Tiyatro), Spor, Sosyal Yardım, Halk Dershaneleri ve Kurslar, Kütüphanecilik ve Yayın, Köycülük, Müze ve Sergi kollarında yetişkinlerin eğitimi, Halk Kültürünün açığa çıkarılması, derlenmesi ve korunması, halkın aydınlatılması, günlük yaşamın modernleştirilmesi etkinliklerini yürüterek Türkiye'nin çağdaşlaşmasına katkıda bulunmuşlardır
Halkevleri etkinlikleri kısaca şöyle tanımlanabilir:
- Halkevleri Vakfı aracılığı ile, Parasız Eğitim-Parasız Sağlık şiarı çerçevesinde yoksul öğrencilerin üniversiteye hazırlanması, ''Yeni Yaşamevi Projesi'' kapsamında yoksul mahallelerde okul öncesi çocukların zihinsel-bedensel eğitimi ve annelerin aydınlatılması, yoksul mahalle kadınlarına okuma-yazma öğretilmesi,
- Kadınların kendi kimliklerine sahip olma ve özgürleşmeleri önündeki engellerin çıkarılması ve yok edilmesini hedefleyen kadın çalışması,
- Kitap-dergi yayıncılığı ile, bilgi-kültür üzerindeki baskı-kontrol mekanizmalarının kısmen de olsa kırılması, özgürce kültürel etkinlikler yapılacak Kültür Merkezi kurulma çalışması,
- Halkevlerinin ve toplumsal muhalefet hareketlerinin etkiliklerinin belgeleneceği ve sunulacağı Video Belgeleme Merkezi,
- Halkevleri ve Türkiye tarihine Halkevinden ve Halkevci bakış açısından bakmayı ve kendi tarihine sahip çıkmayı hedefleyen Halkevleri Belgesel Filmi yapımı.
1951 yılında kuruluşa tüzel kişilik kazandırmak ve bunun o tarihte muhalefete geçmiş olan C.H.P. ile ilişkisini kesmek amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan bir tasarı, tartışmalar sırasında mahiyet değiştirdi ve halkevlerinin kapatılmasını, her türlü menkul ve gayrimenkul varlıkların hazineye intikal ettirilmesini öngören 5830 sayılı kanun kabul edilerek gereği yerine getirildi.
22 Haziran 1935 Maden Tetkik Arama Enstitüsü (MTA) : Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra, kalkınma çabaları içerisinde madencilik konusu da ele alınmış, yeraltı kaynaklarımızın devlet eliyle çıkarılması ve değerlendirilmesi amacıyla, 1933 yılında Ekonomi Bakanlığı'na bağlı "Petrol Arama ve İşletme" ile "Altın Arama ve İşletme İdaresi" adıyla iki bağımsız kurum kurulmuştur.
Daha sonra madenlerimizin gerekli jeoloji ve madencilik yöntemleriyle sistemli olarak araştırılması, çıkartılması, daha iyi duruma getirilmesi, işletilmesi ve faaliyet konusuyla ilgili elemanları yetiştirmek amacıyla 22 Haziran 1935 tarihinde 2804 sayılı yasayla Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü kurulmuştur.
Enstitü, kuruluş kanununa göre; yurdumuzun maden ve taş ocakları kaynaklarını aramak, bulmak ve işletmeye uygun olup olmadığını tespit amacıyla gerekli etütleri, kimyasal ve teknolojik analizleri yapmak ve sektöre mühendis, yardımcı personel ve kalifiye işçi yetiştirmekle görevlendirilmiştir.
Bugün MTA, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı, tüzel kişiliğe sahip, özel hukuk hükümlerine tabi Kamu İktisadi Teşebbüsü olarak çalışmalarını; Maden Arama Projeleri, jeoloji, jeofizik haritaları ve Bilimsel Araştırmalar, Harita Envanter ve Veri Bankaları, Hidrojeoloji Etütleri, Jeotermal Etütler, Jeokimya, Yerkabuğu araştırmaları, MTA Sismik-1, Diri Fay Sismotektonik Etütleri, Metropolitan Alanların Jeoloji Etütleri, Tip Mukaveleli Etütler ve Organize Sanayi Bölgeleri Yer Seçimi, Sondaj Karot Bankası Araştırmaları, Laboratuvar ve Teknolojik Araştırmalar ile ilgili Bilimsel Etütler, Ücretli İşler, Yurtiçi ve Uluslararası Teknik İşbirliği Projeleri konularına ağırlık vererek yürütmektedir.
Ekim 1931 Merkez Bankası : Cumhuriyet'in ilk yıllarında siyasal yönetimin ana düşüncesi, bir merkez bankası oluşturmaktan çok, ulusal ticaret bankaları yaratmaktı. Bunun için 1924'te, önce Türkiye İş Bankası oluşturuldu. 1925'te süresi dolacak Osmanlı Bankası'nın imtiyazı 1935'e değin uzatılmakla birlikte, yeni anlaşmada hükümetin banknot çıkaracak bir merkez bankası kurabilmesi için kapı açık bırakıldı. Türk parasının değerindeki düşüşlere karşı duyarlı olan Cumhuriyet yöneticileri 1926'da bir merkez bankası kurulması hazırlıklarını başlattı. Merkez Bankasının yolunu açmak için Türk parasının kıymetini koruma hakkında kanun çıkarıldı. Haziran 1930'da kabul edilen bir yasayla Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Ekim 1931'de 15 Milyon sermaye ile karma bir anonim şirket olarak kuruldu. Ocak 1932'de çalışmaya başladı.
27 Haziran 1928 Merkez Hıfzısıha Enstitüsü: Türkiye'de koruyucu hekimliğin gerektirdiği tahlil, kontrol, üretim ve araştırma görevlerini yürütmek üzere, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına bağlı olarak 27 Haziran 1928 yılında kuruldu. 1267 sayılı kanuna göre "Türkiye Cumhuriyeti Merkez Hıfzısıhha Müessesesi" adıyla çalışmaya başladı.
1920 Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı : Koruyucu ve tedavi edici hekimlik hizmetlerini düzenlemek, sosyal yardım çalışmalarını yürütmek, serbest hekimlik ve eczacılık faaliyetini denetlemek amacıyla kurulan Sıhhat ve İctimai Muavenet Vekaleti adı altında 1920'de kuruldu. 1945'te Anayasa terimlerinin Türkçeleştirme sırasında, adı Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı olarak değiştirildi.
19.04.1925 Sanayi ve Maadin Bankası :Cumhuriyetin ilk yıllarında benimsenen liberal ekonomi politikası doğrultusunda milli sanayinin kurulması bir hedef olarak benimsenmiş ve bu maksatla yapılan araştırmalarda; sermaye birikiminin yetersizliğinin yanı sıra, fertlerin şirket şeklinde iktisadi teşebbüsler kurması hususunda da yeterli bir bilgi ve deneyime sahip olmadıkları görülmüştür. Bu nedenle, ülkede sürekli bir kalkınmanın, ancak devletin ekonomi alanında daha aktif bir rol alması yolu ile mümkün olabileceği anlaşılmıştır. Diğer taraftan, ülkede bol miktarda bulunan ve mamul hale getirilemeyerek ihraç edilen hammaddelerin, daha sonra işlenmiş şekliyle ithal edildiği anlaşılmıştır. Büyük sermaye ve teknik bilgi ile teçhiz edilmiş fabrikalar kurma ve devam ettirme zarureti, önce sanayi bankalarının kurulmasını gündeme getirmiş, bu maksatla ilk olarak 19.04.1925 tarihinde, 633 sayılı Kanun ile "Türkiye Sanayi ve Maadin Bankası" kurulmuştur.
Banka, Osmanlı İmparatorluğu döneminde kurulmuş olan Feshane Yünlü Dokuma, Beykoz Deri ve Kundura ile Hereke ipekli ve Yünlü Dokuma Fabrikalarını devralarak işletmeye başlamıştır.
Görevleri; kendisine devredilen devlet fabrikalarını, özel sektöre devredilinceye değin işletmek, özel sektörle ortaklıklar kurmak, tek başına ya da ortaklıkları aracılığıyla, maden ayrıcalığı almak ve bunları özel sektörle ortaklık yoluyla işletme ki sanayi ve madencilik alanlarında etkinlikte bulunan özel girişimcilere kredi açmak ve bankacılık işlemleri yapmaktır.
1933 Sümerbank: Sümerbank, tüzel kişiliği ve özel kanununda belirtilen sınırlar içinde muhtariyeti olan, sorumluluğu sermayesiyle sınırlı; sermayesinin tamamı devlete ait, iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere, özel hukuka tabi şekilde Sanayi Bakanlığına bağlı, İktisadi Devlet Teşekkülü olarak 1933 yılında kuruldu. O dönem verimlilik ve karlılık ilkelerini göz önünde tutarak, imalat sanayii kurdu, işletmecilik, sınai mamullerini pazarlama, bankacılık işleriyle meşgul oldu.
12 Temmuz 1932 Türk Dil Kurumu: Türk Dil Kurumu, Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla Türkçe'nin incelenmesi, özleştirilmesi, geliştirilmesi amacıyla ve Atatürk'ün teşviki ve himayesiyle, hepsi de milletvekili ve dönemin tanınmış edebiyatçıları olan; Semih Rıfat, Ruşen Eşref (Ünaydın), Celal Sahir (Erozan), Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) tarafından 12 Temmuz 1932'de kuruldu.
26 Eylül 1932'de Dolmabahçe Sarayında toplanan Birinci Türk Dil Kurultayı, kurumun çalışma programı olarak şu maddeleri tespit etti: 1.Türk dilinin başka dil aileleriyle karşılaştırılması, 2.Türk dilinin tarihi ve karşılaştırmalı gramerlerinin yazılması, 3.Anadolu ve Rumeli ağızlarından kelimelerin derlenmesi, Osmanlıca kelimelere Türkçe karşılıklar bulunması, 4.Türkçe bir sözlük hazırlanması, 5.Kurumun organı olarak bir derginin yayımlanması, 6.Türk dili üstüne yazılmış yerli ve yabancı eserlerin toplanması ve gerekenlerin çevrilmesi, 7.Terimlerin Türkçeleştirilmesi.
Türk Dili Tetkik Cemiyetinin amacı; "Türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek" olarak tespit edilmiştir. Atatürk'ün sağlığında, 1932, 1934 ve 1936 yıllarında yapılan üç kurultayda hem Kurumun yönetim organları seçilmiş, hem dil politikası belirlenmiş, hem de bilimsel bildiriler sunulup tartışılmıştır. 1934'te yapılan kurultayda Cemiyetin adı, Türk Dili Araştırma Kurumu; 1936'daki kurultayda ise Türk Dil Kurumu olmuştur.
Atatürk'ün kendisi de Türk dili üzerindeki yerli ve yabancı araştırmaları bizzat inceleyerek, dönemindeki bilginleri Türk dili üzerinde araştırmalar yapmaya yönlendirmiştir. Nitekim Türk dilinin en eski anıtları olan Göktürk (Runik) yazılı metinlerinin ilk iki cildi onun sağlığında yayımlanmış; 1940'larda yayın hayatına çıkabilen Divanü Lügati't-Türk, Kutadgu Bilig gibi eserler üzerinde de yine onun sağlığında çalışılmaya başlanmıştır. Daha sonra birçok cilt hâlinde ortaya çıkacak olan Tarama ve Derleme Sözlüğü'yle ilgili çalışmalar da Atatürk'ün sağlığında başlamıştır. Tarama Sözlüğü, 13. yüzyılda başlayan Batı Türkçesinin eski eserlerinin taranmasıyla; Derleme Sözlüğü, Anadolu ağızlarında kullanılan kelimelerin derlenmesiyle oluşturulmuş büyük sözlüklerdir. Çağdaş Türkçenin grameri, sözlüğü, imlâsı ve terimleriyle ilgili çalışmalar da Atatürk tarafından ilgiyle izlenmiştir.
Atatürk, ölümünden kısa bir süre önce yazdığı vasiyetname ile mal varlığını Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumuna bırakmıştır. Bu iki kurumun bütçesi bugün de Atatürk'ün mirasından karşılanmaktadır.
Atatürk, 1 Kasım 1936'da Türkiye Büyük Millet Meclisinin V. dönem 2. yasama yılını açış konuşmasında Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunun geleceği ile ilgili dileklerini şu sözlerle dile getirmişti:
"Başlarında değerli Eğitim Bakanımız bulunan, Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumunun her gün yeni gerçek ufuklar açan, ciddî ve aralıksız çalışmalarını övgü ile anmak isterim. Bu iki ulusal kurumun, tarihimizin ve dilimizin, karanlıklar içinde unutulmuş derinliklerini ve dünya kültüründe başlangıcı temsil ettiklerini, kabul edilebilir bilimsel belgelerle ortaya koydukça, yalnız Türk Ulusu'nun değil, bütün bilim dünyasının ilgisini ve uyanmasını sağlayan, kutsal bir görev yapmakta olduklarını güvenle söyleyebilirim. Tarih Kurumunun Alacahöyük'te yaptığı kazılar sonucunda, ortaya çıkardığı beş bin beş yüz yıllık maddî Türk tarih belgeleri, dünya kültür tarihinin yeni baştan incelenmesini ve derinleştirilmesini gerektirecektir. Birçok Avrupalı bilim adamının katılması ile toplanan son Dil Kurultayının aydınlık sonuçlarını görmekle çok mutluyum. Bu ulusal kurumların az zaman içinde ulusal akademilere dönüşmesini dilerim. Bunun için, çalışkan tarih, dil ve bilim adamlarımızın, bilim dünyasınca tanınacak orijinal eserlerini görmekle mutlu olmanızı dilerim."
Atatürk'ün bu dileği dikkate alınarak her iki kurum da böylece akademik bir yapıya kavuşturulmuştur
Türk Kuşu: Daha 1930'larda "İstikbal Göklerdedir" diyen Atatürk havacılığa gereken büyük önem ve değeri vermesini bilmişti. Havacılığın bir spor dalı olarak benimsenmesi ve Türk gençleri arasında yerleşmesini yürekten arzulayan Atatürk "Türk Kuşu" nun kuruluşunda olduğu gibi çalışmalarında da verdiği emir ve direktiflerle başrolü oynamıştı.
Türk Kuşu'nu sıcak bir ilgi ve yürekten bir muhabbetle destekleyen Atatürk manevi kızı olan Sabiha Gökçen'i de Türk havacılığına kazandıran kişi olmuştu. Sabiha Gökçen yalnız sivil havacılık ve havacılık sporunda değil, askeri havacılık alanında da uluslararası üne ve değere sahip bir havacı olmuştu.
Atatürk, genç ve yetenekli Türk havacılarının havacılık sporunda gelişmelerini sağlamak amacıyla yurt dışına gönderilip orada ihtisas yapmaları arzulanmıştı. Onun emir ve direktifleriyle başta Sabiha Gökçen olmak üzere bazı Türk havacıları 1935 yılı Temmuz ayında Sovyetler Birliğindeki "Koktobel Planör Okulu" na giderek orada bu spor dalı üzerindeki bilgilerini kuvvetlendirip tecrübelerini arttırmışlardır. Bu uzman planörcüler yurda dönüşlerinde "Türk Kuşu" kadrosunda öğretmen olarak görev almışlar ve bildiklerini ve öğrendiklerini genç havacı kuşaklara öğretmişlerdir.
"Türk Kuşu" 1935 yılından beri Atatürk'ün Türk sporundaki en büyük yadigarı olan havacılık sporu yolundaki çalışmalarını sürdürmekte, planörcülük ve havacılığın yanı sıra paraşütçülük alanında da büyük işler başarmaktadır.
15 Nisan 1931 Türk Tarih Kurumu : Türk Ulusu'nun büyüklüğüne ve üstün uygarlık yeteneklerine içten inanmış olan Atatürk, onu en uygar milletlerin düzeyine çıkarmak için önce tarihini bilmesi ve bunun içinde onu ilk kaynaklardan kendisinin araştırarak öğrenmesi gerektiğine inanıyordu. Atatürk'ün direktifleriyle, Türk Tarihini bilimin en yeni verilerine dayanarak yeniden incelemek ve Türkiye'nin dünya medeniyetine olan katkısını meydana çıkarmak amacıyla 16 üye tarafından, 15 Nisan 1931' de "Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti" adı altında Türk Ocakları Merkez Heyetine bağlı olarak kurulan Kurum, 3 Ekim 1935'te Türk Tarih Kurumu adını almıştır.
Atatürk'ün kurucusu ve koruyucusu olduğu Türk Tarih Kurumu'nun amacı; Türk Tarihi ile Türkiye Tarihini ve bunlarla ilgili konuları incelemek ve elde edilen sonuçları her türlü yollarla yaymaktır. Kurum bu amaçlarını gerçekleştirmek için anma törenleri, konferanslar, seminerler, kongreler düzenler, kazılar yaptırır, Türk ve Türkiye Tarihine ait kitaplar yayınlar.
Kurum, yeni buluşları ve bilimsel konuları tartışmak üzere, geleneksel duruma gelen ve günümüze dek aralıklarla toplanan Türk Tarih Kongreleri düzenlemektedir. İlk iki kongre Atatürk'ün koruyucu başkanlığında yapılmıştır.
Atatürk, yaşamının son günlerine dek Kurum'un çalışmalarına kendisi önderlik etmiş, çalışma planını kendisi çizmiştir. Türk ve Türkiye Tarihini aydınlatacak araştırmacılara yol gösterici nitelikte aşağıdaki direktifleri vermiştir:
".... Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir, yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır."
"Biz daima hakikat arayan ve onu buldukça ve bulduğumuza kani oldukça ifadeye cüret gösteren adamlar olmalıyız."
Kurum belli başlı dünya bilim kurumlarına üyedir ve 220'den fazla akademi, üniversite ve bilim kuruluşuyla kitap ve dergi değişimi yapar. Atatürk, Türk Tarih Kurumu'nun daha çok bir akademi niteliği taşımasını, üye sayısının sınırlı tutulmasını istemiştir. 16 üye ile kurulan kurum, daha sonra üye sayısını 41 ile sınırlandırmıştır. Kurum üyeleri Eskiçağ, Ortaçağ ve Yeniçağ adları altında üç uzmanlık koluna ayrılarak çalışmaktadır.
Türkiye Cumuriyeti Ziraat Bankası : Türkiye Cumuriyeti Ziraat Bankası'nın temelini 1863'te tarımsal kredileri düzenleme girişimlerine başlayan Niş Valisi Midhat Paşa attı. Midhat Paşa'nın Rusçuk kasabasının Pirot köyünde kurduğu bir tür tarım kredi kooperatifi olan Memleket Sandığı uygulaması 1867'den sonra resmi nitelik kazandı ve yaygınlaştı. 1883'ten sonra aşar vergisine yapılan %10 oranındaki "Menafi Hissesi" zammı sandıklara gelir olarak bağlandı. Böylece Menafi Sandıkları adını alan kurum 1888'de merkezi İstanbul'da bulunan, 10 milyon Osmanlı lirası sermayeli Ziraat Bankası'na dönüştürüldü. 1914'te bankanın yapısında ve çalışma ilkelerinde yapılan yeni düzenlemeler, 1916'da yasallaştı. Şube sayısı 1923'te hızla artarak, 316'yı bulan banka Cumhuriyet dönemine aktarılan en köklü ve yaygın mali kuruluş oldu. Cumhuriyet yönetimi 1924'te bir yasayla bankayı bir devlet kurumu olmaktan çıkarıp 30 milyon lira sermayeli bir anonim şirkete dönüştürdü; etkinliklerini tarım dışına da taşırarak her türlü bankacılık işleminde bulunma yetkisi tanıdı. 1926'da bankanın adına Türkiye sözcüğünü eklendi. 1937'de çıkarılan Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası kanunuyla kendi yasası dışında özel hukuk hükümlerine bağlı, tüzel kişiliği olan bir devlet kuruluşuna dönüştü.
19.4.1923 Türkiye Şeker Fabrikaları : Şeker Fabrikaları kurma teşebbüslerinin gerçekleşebilmesi ancak, Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet döneminin sağladığı geniş imkanlar sayesinde olabilmiştir. Bu istikametteki ilk ciddi teşebbüs Uşak'lı Molla Ömeroğlu Nuri (Şeker) adında bir çiftçi tarafından başlatılmıştır.
Uşak'ta mahalli birçok müteşebbisin iştiraki ile 19.4.1923 tarihinde 600.000 TL sermaye ile kurulan "Uşak Terakki Ziraat T.A.Ş." 6.11.1925 tarihinde ilk Şeker Fabrikasının temelini atmış ve fabrika 17.12.1926 tarihinde işletmeye açılmıştır.
Uşak'ta Şeker Fabrikası kurma çalışmaları devam ederken yine aynı yıllarda İstanbul'da da özel şahısların ve bazı milli bankaların iştiraki ile 14.6.1925 'de 500.000 TL sermayeli "İstanbul ve Trakya Şeker Fabrikaları T.A.Ş." kurulmuştur. 22.Aralık.1925 tarihinde Alpullu Şeker Fabrikasının temeli atılarak onbir ayda fabrikanın montajı bitirilmiş ve 26.11.1926 tarihinde fabrika işletmeye açılarak ilk Türk şekerini üretmiştir.
1933 yılına kadar ülkemizin şeker ihtiyacı bu iki fabrikanın üretimi ile kısmen karşılanmıştır. Bu iki fabrika ile pancar tarımında ve şeker fabrikası işletmesinde hayli tecrübeler edinilmiş olduğundan yeni şeker fabrikaları kurulması gerekli görülmüştür.
Uluslararası İzmir Fuarı : Atatürk'ün talimatı ile Cumhuriyet'in ilanından 8 ay önce 17 Şubat 1923'te İzmir'de toplanan Birinci Türkiye İktisat Kongresi, İzmir Enternasyonal Fuarı'nın kurulması sürecini başlattı. Kongre binası olarak İkinci Kordon'da Osmanlı Bankası Deposu olan Hamparsomyan binası seçildi. Burada, el tezgahı ve küçük sanayi ürünleri; İsparta, Kula, Gördes, Uşak kilimleri ve halıları, yağ ürünleri, sabunlar, makarna ve unlu yiyecekler, kolonyalar, helvalar, ihraçlık pamuklar, ayakkabı, mobilyalar, deri ürünleri, tarım araçları, kiremit, tuğla, maden örnekleri, tütün, sigara, şarap örnekleri, kereste çeşitleri sergilendi.
İktisat Kongresi Sergisi'nden sonra ilk sergi 4 -25 Eylül 1927'de, 9 Eylül Mahalli Sergisi adı altında Mithatpaşa Sanat Enstitüsü'nde açıldı. İzmir Ticaret Odası'nın teklifi ve İzmir Valisi Kazım Dirik'in kararı ile açılan sergide 71 resmi kuruluş, 195 yerli firma ve 9 ülkenin 72 kuruluşunun ürünleri sergilendi. Sergiyi 80 bin 744 kişi gezdi.
İkinci 9 Eylül Sergisi 4-20 Eylül 1928 tarihleri arasında yine aynı binada uluslararası düzeyde gerçekleşti. Sergiye 155'i yabancı olmak üzere 515 firma katıldı.
1935 İzmir 9 Eylül Panayırı'nı ise İktisat Vekili Celal Bayar açtı. 311 kişinin gezdiği panayır uluslararası fuarın gerçekleşmesini hazırladı.
İzmir Fuarı'nın temeli, bugünkü yerinde 1 Ocak 1936'da törenle atıldı. 360 bin metre karelik alanın Kültürpark haline getirilmesi ve yılın belirli bir ayında bu alan üzerinde uluslararası bir fuarın gerçekleştirilmesi planlandı. 1 Eylül 1936'da İzmir Fuarı, kent yaşamında yerini aldı. Lozan Kapısı önünde yapılan coşkulu törene Mısır, Yunanistan ve Sovyetler Birliği'nden 48 yabancı kuruluş, 32 vilayet pavyonu ve 45 yerli kuruluş katıldı.
1937 İzmir Enternasyonal Fuarı, diğer yıllara göre çok daha büyük bir coşkuyla hazırlandı. Açılışı İktisat Vekili Celal Bayar yaptı. Fuar'ın en büyük özelliği Kültürpark'ın sürekli bir kurumuna dönüşecek olan Paraşüt Kulesi'nin açılışı oldu.
104 yabancı şirketin katıldığı Fuar'da 424 yerli kuruluş temsil edildi.
26 Ağustos 1924 İş Bankası : "Vatanı kurtaracak ve yükseltecek tedbirlerin başında olarak, halkın doğrudan itibar ve itimadından doğup meydana gelen tam manasıyla modern ve milli bir banka kurulması..."
1924 yılının Temmuz ayında Bakanlar Kurulu'nu toplayan Mustafa Kemal, milli bir banka kurulması konusundaki arzusunu böyle dile getirmiştir.
Cumhuriyet döneminin ilk ulusal bankası, Atatürk'ün direktifleriyle İzmir Birinci İktisat Kongresi'nde alınan kararlar doğrultusunda 26 Ağustos 1924 tarihinde kuruldu. İş Bankası ilk Genel Müdürü Celal Bayar'ın liderliğinde 2 şube ve 37 personel ile hizmete başladı. İş Bankası 1 milyon TL'lik nominal sermaye ile kuruldu. Bu sermayenin fiilen ödenen 250 bin TL'lik bölümü ise bizzat Atatürk tarafından karşılandı.
Cumhuriyet'in kurulmasından önceki, Büyük Zafer'i izleyen günlerde ülkenin iktisadi ve sosyal sorunlarının çözümlenmesi dönemi açılmıştı. Bu dönemde tasarrufu teşvik ederek toplanacak fonlarla bütün ekonomik faaliyet kollarını finanse edebilecek, gerektiğinde çeşitli alanlarda sanayileşme hareketinin başlatılmasına kendi kaynaklarıyla katılabilecek milli bir kuruluşun doğması ve milli bankacılık sisteminin oluşturulması ihtiyacı derin bir şekilde hissediliyordu.
Türkiye'de tüm bankacılık işlemlerini gerçekleştirmek, sınai gelişmeyi başlatmak, ulusal tasarrufları harekete geçirmek, temel ekonomik atılımları finanse etmek ve kredi ihtiyaçlarını karşılamak, yeni kurulan bir ülke için yaşamsal önemde etkinliklerdi. I. Dünya Savaşı sonrasında dünyada pek çok alanda olduğu gibi finansal sektörde de hızlı gelişmeler kaydedilmiş, yeni teknolojiler, kriterler ve metotlar oluşturulmuştu. Ülkemiz bu yenilik ve gelişmelerden tümüyle yoksun olduğu gibi bu alanda çalışacak yetişmiş elemanımız da yoktu. İş Bankası dönemin zor ekonomik koşulları altında çalışmalarına başladı. Günümüzde çalışmaları devam etmektedir.
Ziraat Okulları ve Yüksek Ziraat Enstitüsü Türkiye tarım için elverişli ve büyük bir ülke olmasına karşın, tarım işgücü bakımından yeterli olanağa sahip olmadığından, toprağın büyük bir kısmı işlenemiyordu; ulaşım araçları yoktu, eterli uzman yoktu, endüstriden söz etmek olası değildi, temel ihtiyaç maddeleri bile ithal edilmek zorundaydı. Yatırım yapacak güçte kapital sahibi insanların sayısı hemen hemen yok gibiydi. Üretim konusunda yeterli bilgiye sahip yetişmiş eleman yoktu. Demiryolları, limanlar, büyük kentlerin alt yapıları v.s. yabancı firmalar tarafından işletiliyordu.
Bu nedenlerden dolayı İzmir İktisat Kongresinde alınan kararların ışığında tarımda bilgili ve bilinçli teknisyenler yetiştirmek, çeşitli bölgelerin zirai yapılarını ve özellikleri hakkında incelemeler yapmak amacıyla ziraat okulları açıldı ve bir de Ankara' da "Yüksek Ziraat Enstitüsü" kuruldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder