19 Şubat 2009 Perşembe

İSTİKLÂL MARŞI(PİYES)

İSTİKLÂL MARŞI
(l Perdelik Piyes)
OYNAYANLAR: (Öğretmen, Atilla, Nur, Mete, Serpil, Ateş, Güneş, birinci öğrenci, ikinci öğrenci, üçüncü öğrenci, dör¬düncü öğrenci.)
İSTİKLÂL MARŞI
MECLİS: l (Öğretmen ve Öğrenciler ) DEKOR: (Bir sınıf. Duvarda Atatürk'ün ve Mehmet Akif'in resimleri ve bir bayrak.)

ÖĞRETMEN- Sevgili çocuk¬lar! Bugünkü dersimizin ne olduğunu biliyorsunuz değil mi?
ÖĞRENCİLER- İstiklâl Mar¬şı ve onu yazan şair Mehmet Akif...
ÖĞRETMEN- Sizlere İstiklâl Marşı'mızı ve onun şairi hak¬kında büyüklerinizden bir şeyler öğrenmenizi, bazı şiirlerini ezberlemenizi söylemiş¬tim. Bunu yaptınız mı?
ÖĞRENCİLER- Yaptık öğ¬retmenim!
ÖĞRETMEN- Aferin size! Şimdi sen söyle Atilla! İstiklâl Marşı ne demektir?
ATİLLA- Milletimizin kurtu¬luşunu, kuvvetini, birliğini an¬latan ve bütün millet tarafın¬dan beğenilip benimsenen, tö¬renlerde söylenen marştır.
ÖĞRTEMEN- Sen söyle Nur! Türk'lerin İstiklâl Mar¬şı'nı Mehmet Akif nerede ve hangi yılda yazdı?
NUR- Ankara'da 1921 yılı Şubat ayında yazdı. Bu şiir 12 Mart 1921 tarihinde Büyük Millet Meclisi'nde resmen Milli Marş olarak oy birliği ile kabul olundu.
ÖĞRETMEN- Aferin sana...Sen cevap ver Mete! Mehmet Akif nasıl bir şairdir?
METE- Mehmet Akif vatanı¬nı seven büyük bir şairdir. Ya¬şadığı çağlarda Türk ulusu bir çok savaşlara girmiş, bozgun¬lara uğramış, büyük topraklar kaybetmişti. O halkın çektiği ıstırabı haykırdığı gibi zaman zaman kazanılan büyük zafer¬leri de güzel şiirlerle övmüş¬tür. Mehmet Akif, Türk ulusu¬nun yirmi beş asırlık büyük bir ulus olduğunu, her zaman hür yaşamış olduğunu söyler ve asla esir ve güçsüz olma¬dığını haykırırdı. En umutsuz günlerde bile bu inancını kay¬betmedi. İstiklâl Savaşı'nda da Anadolu'ya geçerek sonu¬na kadar şiirleri, yazıları ve sözleri ile çalıştı. Vatanın kur¬tuluşuna yardımcı oldu.
ÖĞRETMEN- Doğru! Şimdi onun Birinci Dünya Sava¬şı'nda yazmış olduğu ve mil¬let tarafından en çok sevilen ve tutulan şiiri hangisidir? Bu¬nu kim biliyor?
ÖĞRENCİLER- "Çanakkale Şehitleri!" şiiri.
ÖĞRETMEN- Bunu bildiniz! Şimdi Çanakkale Savaşı hakkında bilgi vermek isteyenler parmak kaldırsın! (Bütün par¬maklar havaya kalkar.)
ÖĞRETMEN- Görüyorum ki bunu hepiniz anlatmak isti¬yorsunuz. Ama hep birden ko¬nuşacak olsanız bir şey anla¬şılmaz. Sen Serpil bu savaşı anlat! Böylece Mehmet Akif'in o şiiri niçin yazmış olduğunu öğrenelim.
SERPİL- Birinci Dünya Sa¬vaşı'nda Türkler hemen he¬men bütün dünya ile savaş ha¬linde idiler. Bir tarafta Türk¬ler, Almanlar, Avusturyalılar ve Bulgarlar el eleydi. Karşı¬mızda da İngiltere, Fransa; İtalya, Rusya ve komşuları gibi büyük devletler yer al¬mışlardı. Düşmanlarımız bizi çökertmek için deniz yoluyla Çanakkale Boğazı'ndan gir¬mek, İstanbul'u almak ve Ka¬radeniz yoluyla zor bir duru¬ma düşmüş bulunan Rusya'ya yardım göndermek istiyorlar¬dı. Onun için Çanakkale Bo¬ğazı'nın önüne yüzlerce savaş gemisi yığdılar. Karaya da bü¬yük kuvvetler çıkardılar. Bo¬ğazı zorlamaya başladılar. Ama Türkler orada çok büyük bir kahramanlık göstererek düşmana adım attırmadılar.
Bir çok düşman gemilerini top ateşi ile batırdıkları gibi kara¬ya çıkan düşman ordularını da denize döktüler. Çanakkale'de Türklerin kazandıkları zafer düşmanlarımız tarafından bile övüldü...
ÖĞRETMEN- Doğru!... De¬mek oluyor ki Şair Mehmet Akif de Türklerin Çanakka¬le'de kazandıkları bu büyük zafer üzerine o şiiri yazmış.
SERPİL- Evet öğretmenim!
ÖĞRETMEN- Bu şiiri kim biliyor?
ATEŞ- Ben biliyorum. Benim dedem orada şehit olduğu için babam bu şiiri bana küçük iken ezberletmişti. Kendisi de her zaman söyler!.
ÖĞRENCİLER- Peki Ateş! Ortaya çık ve şiiri oku! (Ateş ortaya çıkar, şiiri okur.)
ATEŞ- "Vurulup tertemiz al¬nından uzanmış yatıyor."
"Bir hilâl uğruna Yarab ne gü¬neşler batıyor."
"Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker."
"Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer."
"Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?"
"Gömelim gel seni tarihe de¬sem sığmazsın:"
"Bu taşındır diyerek Kabe'yi diksem başına:"
"Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına"
"Sonra gök kubbeyi lâhdine yapsam da tavan"
"Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsam oradan"
"Tüllenen mağribi akşamları sarsam yarana"
"Yine bir şey yapabildim di¬yemem hatırana!"
(Öğretmen ve öğrenciler Ateş'i alkışlarlar...O da selâm vererek yerine geçer.)
ÖĞRETMEN- Aferin Ateş! Çok güzel okudun!
ATİLLA- Mehmet Akif'in bu şiirini de ben okumak istiyo¬rum izin verir misiniz? ÖĞRETMEN- Bu şiir ne hak¬kında yazılmış?
ATİLLA- Bilgisizliği yeren;halkı çalışmak için şevke geti¬ren, başımıza gelen felâketle¬rin hep bilgisizlikten doğdu¬ğunu anlatan bir şiir efendim.
ÖĞRETMEN- Bu şiiri ne za¬man yazmış?
ATİLLA- Balkan Savaşı'ndan sonra...
ÖĞRETMEN- Peki oku da dinleyelim!
ATİLLA- (Ortaya çıkar ve "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" dedikten sonra şiiri okur:)
"Olmaz ya... Tabii... Biri in¬san. Biri hayvan"
"Öyleyse cehalet denilen yüz karasından"
"Kurtulmaya azmetmeli baş¬tan başa millet"
"Kâfi mi değil yoksa bu son ders-i felâket?"
"Son ders-i felâket neye mal oldu düşünsen?"
"Beynin gözyaşı olup akardı gözünden"
"Son ders-i, felâket ne demek¬tir? Şu demektir;"
"Gelmezse eğer kendine mil¬let, gidecektir."
"Zira yeni bir darbeye artık dayanılmaz."
"Zira bu sefer uyku ölümdür, uyanılmaz."

(Öğretmen ve öğrenciler ken¬disini alkışlarlar.)

ÖĞRETMEN- Sen de şiiri güzel okudun! Yalnız şair bu şiirinde ne demek istemiş? Bi¬ze bunu da açıklarsan şiiri da¬ha iyi anlarız.
ATİLLA- Mehmet Akif Türk milletinin o zaman uğramış olduğu bozgun ve felâketin sebebini milletçe geri kalışı¬mızda, bilgisizlikte buluyor. Bu bozgunun bize bir ders ol¬masını, herkesin çalışmasını, bilgice yücelmesini istiyor. Milletin ancak o zaman kur¬tulabileceğini söylüyor.
ÖĞRETMEN- Balkan Savaşı hakkında bize kim bilgi vere¬cek?
GÜNEŞ- Ben vereyim öğret¬menim!
ÖĞRETMEN- Bize verece¬ğin bilgiyi nereden öğrendin?
GÜNEŞ- Benim dedem Bal¬kan Türkleri'nden imiş. Bal¬kan Savaşı'ndan sonra göçmen olarak gelmiş. Ben daha küçükken bana hep oralarını anlatır, Rumeli Türküleri'ni söylerdi. Oralar çok güzel yerlermiş... Topraklan çok verimli imiş. Hepsini düşmana bırakıp kaçmışız.... Atalarımı¬zın kanlarını dökerek aldıkları bu topraklardan, inanılmaz bozgunlara uğrayarak çekil¬mek zorunda kalmışız...
ÖĞRETMEN- Balkan Sava¬şı'nda hangi uluslar bize karşı birleştiler?
GÜNEŞ- Yunanlılar; Bulgar¬lar, Sırplar; Karadağlılar!...
ÖĞRETMEN- Bu savaş han¬gi yılda oldu?
GÜNEŞ- 1912 yılında öğret¬menim!
ÖĞRETMEN- Peki bildikle¬rini kısaca anlat!
GÜNEŞ- O sıralarda Türkler dünyada hemen hemen yalnız imişler. Bütün büyük milletler Osmanlı İmparatorluğu'nu parçalamak, topraklarını pay¬laşmak için planlar kuruyorlarmış. İşte Rumeli'yi almak için Balkan devletlerini silâh¬landırıp kışkırtan onlar olmuş. Savaş başlayınca da hangi taraf kazanırsa kazansın, eski sınırların değişmeyeceğini ilân etmişler. Asırlar boyunca geri kalmış olan memleketi¬miz; bunun acısını bu savaşta ilk defa görmüş. Bilgisiz ko¬mutanlar; silâh kullanmasını bile bilmeyen erler, koca Ru¬meli'yi bir yıl içinde düşmana bırakarak geri çekilmek zo¬runda kalmış. Memleket için¬deki sen ben kavgaları da halkı ikiye bölmüş olduğun¬dan felâket felâketi kovala¬mış. Bu savaştan bir yıl önce İtalyanlar bugün Libya dedi¬ğimiz Trablusgarp ile On iki Adaları baskınla alıp donan¬mamızı da yakmış oldukları için çok zor durumda kalmı¬şız.
ÖĞRETMEN- Güneş doğru şeyler anlattı... İşte Şair Meh¬met Akif Ersoy bu büyük boz¬gunun sebebini herkesten iyi anlamıştı. Türk ulusunu bu fe¬lâkete sürükleyen şey, birbiri¬ne düşmüş olması, bilgisiz ve geri kalması idi. Avrupalılar bilgisizliği çoktan yenmişler, fabrikalar kurmuşlar; yollar yapmışlar, çok ilerlemiş ve kuvvetlenmişlerdi. Biz ise onlardan alabildiğine geri kal¬mıştık. Bir memleket böyle geri kaldı mı komşuları onun topraklarına mutlaka göz ko¬yar. Onu ortadan kaldırmak için ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Peki çocuklar. Türki¬ye'nin kurtarıcısı Atatürk ne¬rede doğdu?
ÖĞRENCİLER- Selânikte...
ÖĞRETMEN- Selanik şimdi hangi milletin elinde?
ÖĞRENCİLER- Yunanlı¬lar'in elinde...
ÖĞRETMEN- Sen söyle Gü¬neş! Selânik'i ne vakit kaybet¬tik.
GÜNEŞ- Balkan Sava¬şı'nda...
ÖĞRETMEN- Demin bir şey söylemiştik. Avrupalı büyük devletler Balkan Savaşı'ndan sonra, hangi taraf kazanırsa kazansın sınırların değişmeyeceğini bildirmişlerdi. Bu söz¬lerinde durdular mı?...
GÜNEŞ- Durmadılar öğret¬menim. Topraklarımızın pay¬laşılmasına razı oldular. Hattâ düşmanlar güzel Edirne'yi bi¬le almışlar. İstanbul'a da yak¬laşmışlardı. Sonra aralarında anlaşmazlık çıkınca; Türkler son bir gayretle toparlanıp ile¬ri atıldılar ve güzel Edirne'yi düşmandan kurtardılar. Mimar Sinan'ın en güzel ve en usta eseri olan Selimiye Camisi'ni Türk bayrağına kavuşturdular. ÖĞRETMEN- Sen Balkan Savaşı'nı iyi öğrenmişsin Gü¬neş... Tarihin bu acı olaylarını her Türk'ün iyice bilmesi ve bellemesi şarttır. İnsanlar geç¬miş felâketlerden ders alması¬nı bilemezlerse onları yeni fe¬lâketlere uğramaktan kimse kurtaramaz. Şimdi İstiklâl Savaşı'na geçelim. Savaş, sen bize bunu kısaca anlat baka¬lım.
SAVAŞ- Birinci Dünya Sava¬şı'ndan da yenik çıkmıştık. Bizimle el ele olan devletler¬den, önce Bulgaristan sonra Avusturya ve Almanya düş¬mana boyun eğince, biz de ça¬resiz olarak yenildiğimizi ka¬bul etmek zorunda kaldık. Düşmanlarımız Versay'da bi¬ze çok ağır barış şartları imza¬lattılar. O koca Osmanlı İmpa¬ratorluğu'ndan geriye pek az yer kalması... İstanbul ve Bo¬ğazlar bile elimizden alınmıştı... Mersin, Adana; Gazian¬tep, Maraş, Fransızlar, Antalya ve çevresi İtalyanlar; Karade¬niz kıyıları kısmen İngilizler ve Pontus Rumları tarafından, İzmir ve Ege de Yunanlılar eliyle işgal edilmişti. Ordula¬rımız dağıtılmıştı. Hainler düşmanlarla işbirliği yapıyor¬du. Doğu Anadolu'da da bir Ermenistan hükümeti kurul¬mak isteniyordu.
ÖĞRETMEN- Sonra ne ol¬du?
SAVAŞ- Bütün dünya Türk ulusunun artık bir daha diril¬memek üzere çöktüğüne ina¬nıyordu. İşte bu sırada Ata¬türk Samsun'a çıktı. O ve ar¬kadaşları. Türk ulusunun hiç bir zaman ölmeyeceğine ina¬nıyordu. Memleket toprakları yabancı ordular tarafından çiğnenirken yer yer vatanse¬ver insanlar kendiliklerinden cepheler kurmuşlar ve karşı koymaya başlamışlardı. Ata¬türk bunların başına geçti. Memleketin bütün vatansever insanlarını çevresine topladı... Kurtuluş Savaşı açarak bütün dünyaya meydan okudu. Düş¬manları silip süpürdü. Ankara'nın önlerine kadar gelmiş bulunan Yunan ordusunu de¬nize döktü. Vatanı kurtardı.
ÖĞRETMEN- İyi özetledin. Peki Atatürk Samsun'a hangi tarihte ayak bastı? SAVAŞ- 19 Mayıs 1919'da...
ÖĞRETMEN- İstiklâl Savaşı, Türklerin bütün tarihleri bo¬yunca en zor şartlar içinde ka¬zanmış oldukları en büyük za¬ferdir. Atatürk'ün hizmeti yal¬nız vatanı kurtarmak mıdır?
SAVAŞ- Hayır öğretmenim!... O zaferden sonra cumhuriyeti de kurmak, Türkiye'yi bir Or¬ta Çağ devrinden kurtaracak devrimleri yapmakla da Türk ulusuna hizmet etmekten geri kalmamıştır.
ÖĞRETMEN- Eğer bugün özgür bir vatanda yaşıyorsak, memleketimizde okullar, üni¬versiteler: fabrikalar açılmış¬sa: Türkiye’nin sözü hür dün¬yada şerefle geçiyorsa, bütün bunlar Atatürk'ümüzle olmuş¬tur. Şimdi başka bir şey sora¬cağım. Ateş, sen cevap vere¬ceksin. Şair Mehmet Akif Anadolu'ya ilk olarak ne za¬man geçti?
ATEŞ- Yunanlılar İzmir'e çıktıkları 15 Mayıs 1919'dan hemen sonra...
ÖĞRETMEN- İlk olarak ne¬reye gitti?
ATEŞ- Balıkesir'e... Ege hal¬kı hemen bu Yunan saldırısına karşı koymaya başlamıştı. O da kendilerini teşvik etmek için gitti. Oralarda güzel söy¬levler verdi. Sonra İstanbul'a dönerek burada da millî uya¬nışı destekleyen şiirler, maka¬leler yazdı. Bir yıl sonra ise zaferin sonuna kadar dönme¬mek üzere yeniden Ankara'ya gitti. Ankara'da ve Kastamo¬nu'da çalıştı. Bütün cepheler¬de dolaştı... Büyük Millet Meclisi'nde de hizmet etti.
ÖĞRETMEN- Mehmet Akif, İstiklâl Marşı'nı zaferden ön¬ce mi sonra mı yazdı? Cevap ver Serpil!
SERPİL- Önce yazdı...
ÖĞRETMEN- Pekâlâ! Bu marş nasıl yazıldı? Söyle ba¬kalım!...
SERPİL- Milli ordu kurul¬muş, ufuklarda zafer ümitleri belirmişti. Büyük zafer için son hazırlıklar tamamlanmak üzere idi. Yunan orduları ilk yumrukları yemiş, Türk'ü ye¬re sermenin; Ankara'yı ele ge¬çirmenin bir hayal olduğunu anlamaya başlamıştı. İşte bu sıralarda ordular ve halk için bir istiklâl Marşı isteği belirdi Hükümet de İstiklâl Marşı için şairler arasında bir yarış¬ma açtı. Birinciliği kazanacak olan şiirin sahibine beş yüz li¬ra mükâfat da konulmuştu. O zaman için bu büyük bir para idi.... Millî Eğitim Bakanlığı tarafından idare edilen bu ya¬rışmaya yedi yüz kadar şiir geldi.
ÖĞRETMEN- Mehmet Akif bu yarışmaya katıldı mı?
SERPİL- Hayır öğretme¬nim.... O bu yarışmaya katıl¬madı.
ÖĞRETMEN-Niçin?...
SERPİL- Onun yaradılışı bu çeşit yarışmalara katılmasına uygun değildi. Sonra işin için¬de para mükâfatı oluşu da ho¬şuna gitmiyordu.
ÖĞRETMEN- Peki sonra ne oldu?
SERPİL- Gönderilen yedi yüz şiir içinde güzelleri vardı. Fakat hiç biri tam olarak Mec¬lis'e güzelliği hakkında inanç veremiyordu. Öyle bir şiir is¬teniyordu ki, milletin kükreyi¬şini; Türk ulusunun yüceliğini tam olarak belirtsin. Bunu düşünen o zamanki Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi; bu işi ancak Mehmet Akif'in ya¬pabileceğini anladı. Ona gide¬rek bu marşı yazmasını kendi¬sinden istedi. Mehmet Akif'te bunun üzerine İstiklâl Marşı'nı yazdı. Bu şiir Büyük Millet Meclisi'nde okunduğu zaman bütün Milletvekilleri heyecana kapılmışlar ve Şair Mehmet Akif'i uzun uzun al¬kışlamışlardır. Aranan şey bu¬lunmuştu. Şair Mehmet Akif o günün hayatının en mutlu günü olduğunu söylemişti. Sonra da 12 Mart 1921 tari¬hinde bu şiir İstiklâl Marşı olarak resmen kabul edildi. Daha sonra da bunun beste¬lenmesi için yarışma açıldı. Zeki Bey adında bir besteci¬nin eseri birinciliği kazandı. İşte bugün söylediğimiz millî marşımızın yazılışı ve bestelenişi bu şekilde olmuştur, öğ¬retmenim... Onu yazan Şair Mehmet Akif; besteleyen ise Zeki Üngör’dür
ÖĞRETMEN- Aferin Serpil! Görüyorum ki bugünkü dersi¬nizi hazırlamak için hepiniz çok iyi çalışmışsınız. Peki, bu marşı Mehmet Akif kime ar¬mağan etmişti?
SERPİL- Kahraman ordumu¬za...
ÖĞRETMEN- Bu da doğru! Şimdi hepiniz sıra ile bu mar¬şın birer dörtlüğünü okuya¬caksınız. Böylece Türk ulusu yaşadıkça anılacak ve söyle¬necek olan bu şiirin bütününü okumuş olacağız! Haydi Atil¬la! Sen başla! Sıra ile ortaya çıkarak birer birer okuyacak¬sınız!
ATİLLA- (Ortaya çıkar:)
"Korkma! Sönmez bu şafak¬larda yüzen al sancak."
"Sönmeden yurdumun üstün¬de tüten en son ocak."
"O benim milletimin yıldızı¬dır, parlayacak;"
"O benimdir, o benim milleti¬mindir ancak."
(Atilla çekilir, Nur gelir.)
NUR- "Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı Hilâl!"
"Kahraman ırkıma bir gül. Ne bu şiddet, bu celâl?"
"Sana olmaz dökülen kanları¬mız sonra helâl;"
"Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl."
(Nur yerine geçer, Mete gelir.)
METE- "Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım."
"Hangi çılgın bana zincir vu¬racakmış? Şaşarım!"
"Kükremiş sel gibiyim: Ben¬dimi çiğner, aşarım:"
"Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım."
(Mete yerine geçer, Serpil ge¬lir.)
SERPİL- "Garbın afakim sar¬mışsa, çelik zırhlı duvar;"
"Benim iman dolu göğsüm gi¬bi serhaddim var."
"Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar."
"Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar?"
(Serpil, yerine geçer, Ateş ge¬lir.)
ATEŞ- "Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;"
"Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın."
"Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk'ın..."
"Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın."
(Ateş yerine geçer. Güneş ge¬lir.)
GÜNEŞ- "Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı."
"Düşün altındaki binlerce ke¬fensiz yatanı."
"Sen şehid oğlusun, incitme yazıktır, atanı:"
"Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı."
(Güneş yerine geçer, Birinci öğrenci gelir.)
BİRİNCİ ÖĞRENCİ- "Kim bu cennet vatanın uğruna ol¬maz ki feda?"
"Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!" "Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hûda," "Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda"
((Birinci öğrenci yerine geçer, ikinci öğrenci gelir:)
İKİNCİ ÖĞRENCİ- "Ruhu¬mun senden İlâhi şudur ancak emeli:" "Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli;"
"Bu ezanlar-ki şehadetleri di¬nin temeli-"
"Ebedi yurdumun üstünde be¬nim, inlemeli."
(İkinci öğrenci yerine geçer, Üçüncü öğrenci gelir:)
ÜÇÜNCÜ ÖĞRENCİ- "O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım."
"Her cerihamdan ilahî, boşa¬nıp kanlı yaşım," "Fışkırır ruh-u mücerred gibi yerden na'şım!"
"O zaman yükselerek arşa de¬ğer, belki, başım." (Üçüncü öğrenci yerine geçer,Dördüncü öğrenci gelir:)
DÖRDÜNCÜ ÖĞRENCİ-"Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı Hilâl!" "Olsun artık dökülen kanları¬mın hepsi helâl." "Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:"
"Hakkıdır, hür yaşamış, bay¬rağımın hürriyet;" "Hakkıdır, Hakk'a tapan, mil¬letimin istiklâl."
(Çocuklar alkış tutarlar. Son¬ra hep birlikte İstiklâl Mar¬şı'nın bestesini söylerler

KAYNAKwww.turkce-dersi.com

Hiç yorum yok: