16 Ocak 2014 Perşembe

Hacivat ile Karagöz skeçleri kısa

İFTARIN BÖYLESİ

(İki arkadaş yolda karşılaşırlar.)

HACİVAT - Aman efendim, canım efendim! Böyle nereden gelip nereye gidiyorsun Karagöz'üm?

KARAGÖZ - Hay hay, dereden gelip dereye gidiyorum. Hacı Cavcav!

HACİVAT - Hah hah hah!... Seninle anlaşıp konuşmak için bin düşünüp bir söylemek lâzım... Söylediklerime hemen de neler bulup benzetiyorsun, neler uydurup yetiştiriyorsun!

KARAGÖZ - Köftehor, benzettiklerimle uydurduklarım hoşuna gitmiyorsa başka arkadaş bul kendine!

HACİVAT - Canım yalnız benim değil, bütün dünyanın hoşuna gidiyor amma bazen de insanın canını sıkıyorsun!

KARAGÖZ - Beni rahat bırak da kendi yoluna git!

HACİVAT - Ne dernek efendim, konuşa konuşa beraberce gidiyoruz işte... Şu mübarek Ramazan gününde bakıyorum çok neşelisin!

KARAGÖZ - Hiç sorma Hacı Cavcav, öyle neşeliyim ki içimden seni güle oynaya bir güzel pataklama geliyor.

HACİVAT - Karagöz'üm bırak şimdi şakadan pataklama laflarını da yüzünde güller açıyor.

KARAGÖZ - Haklısın, yüzümde güller açıyor, kulaklarım karanfil saçıyor, burnumda menekşeler uçuyor.

HACİVAT - Aman Karagöz'üm, maşallah, ne güzel, şair gibi konuşlun.

KARAGÖZ - Hay hay, istersem Mahir gibi, istersem Karagöz gibi konuşurum.

HACİVAT - Her neyse, Ramazanla aranız nasıl bakalım?

KARAGÖZ - Çok iyiydi amma dün bozuştuk Hacı Cavcav!

HACİVAT - Vah vah, ne oldu da orucu bozdun canım?

KARAGÖZ - Pataklarım ha, ne oruç bozması?

HACİVAT - Efendim "Dün bozmuştuk!.." demedin mi?

KARAGÖZ - Köftehor, bakkal Ramazan'ı sormadın mı? Tam Ramazan başında veresiyeyi kesti de aramız bozuldu.

HACİVAT - Allah iyiliğini versin, ben o Ramazan'ı söylemiyorum. Yani oruçla, iftarla aran nasıl?

KARAGÖZ - Benim aram çok iyi de cüzdanımın arası yok!

HACİVAT - Hah hah hah!.. Aman Karagöz'üm beni güldürme sen olmuyor. Ramazan'dan sonra sana iyi bir iş bulurum, borçlarını da ödeyip rahat edersin...

KARAGÖZ - Allah razı olsun Hacı Cavcav!

HACİVAT - Cümlemizden efendim... İnsanlık öldü mü? Şurada yedi yüz küsur yıllık dostluğumuz var.

KARAGÖZ - Aman birader, dostluk dedin de aklıma geldi. Bizi bu akşam iftara davet etsene!

HACİVAT - Canım ben zaten davet edecektim amma... Sen iftara kendini zorla davet ettiriyorsun!

KARAGÖZ - Pataklarım ha, sana yardım ediyorum.

HACİVAT - Canım efendim, iftara gelmek için aramızda teklif mi var?

KARAGÖZ - Aman ne iyi Hacı Cavcav! (Vurur.)

HACİVAT - Karagöz'üm ne vuruyorsun?

KARAGÖZ - Öyleyse sahura da davet etsene! (Vurur.)

HACİVAT - Efendim vurmaya ne lüzum var, sahura da buyrun!

KARAGÖZ - Hangi iftara, hangi sahura buyuralım Hacı Cavcav?...

HACİVAT - İkisine de istediğiniz zaman buyurun!...

KARAGÖZ - Köftehor, dün akşam yatakları da sırtlanıp geldik ama evde yoktunuz?

HACİVAT - Şey Karagöz'üm... Biz de iftara davetli idik ama haber verseydiniz gitmezdik...

KARAGÖZ - Öyleyse her akşam evde durun!

HACİVAT - Canım öyle şey olur mu?

KARAGÖZ - Pataklarım ha!... Başka yere davetli olsak bile oradan çıkınca size yine geliriz.

HACİVAT - Karagöz'üm her akşam beklenir mi?

KARAGÖZ - Beklemezseniz bizim iftar payımızı her gün gönderin!

HACİVAT - Eh, bu daha iyi... Şey, iyi de dün akşam yataklarınızla neden geldiniz anlayamadım?

KARAGÖZ - Köftehor, sahura da kalacaktık... O saatten sonra eve gidecek hâlimiz yok ya... Yatak sırtımızda yollarda mı uyuyalım? (Karagöz gider.)
Kaynak:web

1 yorum:

Serdar Yıldırım dedi ki...


KARAGÖZ İLE HACİVAT: LEYLEK
Mart ayının ortası. Kar yeni kalkmış. Ortalık ayaz, hava buz gibi. Karagöz nicedir işsiz. Kazağını, paltosunu eskiciye satmış. Yarı aç, yarı tok. Üstünde bir fanila, bir mintan. Soğuk havada iş bulmak için gezerken, dişlerinin takırtısı Uludağ'dan duyuluyor. Karagöz tam bu esnada Hacivat'la karşılaşır.
Hacivat: " Merhaba Karagözüm. Nasılsın, iyi misin? "
Karagöz: " İyi değilim Hacivat. Donuyorum. "
Hacivat sağa sola bakınır. Bir evin bacası üstündeki leyleği görür. Parmağıyla leyleği işaret ederek:
" Bak Karagözüm, leylekler gelmiş. Artık yaz geliyor. "
Karagöz: " Hacivat, anlamsız konuşma. Hem leylek gelmiş diyorsun, hem kaz geliyor diyorsun. "
Hacivat: " Kaz demedim Karagözüm, yaz geliyor dedim. "
Karagöz: " Kaz yazayım ama ben yazı bilmem ki. Yaz demek kolay. "
Hacivat: " Dediklerimi yanlış anlıyorsun Karagözüm. Bak leylek nasıl da takırdıyor. "
Karagöz çenesini tutar:
" Takırtı benden geliyor. Paltom yok da, soğuktan dişlerim takırdıyor. "
Hacivat: " Palton yok mu? Doğru ya, paltonu giymemişsin. Al benim paltomu giy. " diyen Hacivat paltosunu Karagöz'e verir. Karagöz paltoyu giyer ve dişlerinin takırdaması durur. Bu sefer üşüyen Hacivat'ın dişleri takırdamaya başlar.
Karagöz: " Hacivat, bu leylek yolunu kaybetmiş, kış günü Bursa'ya gelmiş. Şimdi gerçekten takırdamaya başladı. "
Hacivat: " Karagözüm, leylek değil, ben takırdıyorum. O palto senin olsun. Kürkçü Emin'den kendime kürklü palto alacağım. "Karagöz: " Körükçü Cemil'den palto mu çalacaksın? "
Hacivat: " Çalmayacağım, parasıyla kürklü palto satın alacağım. "
Karagöz: " Hacivatım, paltonu geri al, bana kürklü palto satın al. "
Hacivat: " Olmaz Karagözüm, benim eski paltomu sen giy. Ben kendime kürklü palto alacağım. "
Karagöz, kendine alma, bana al dedikçe, Hacivat, sana değil, kendime alacağım der ve birlikte Kürkçü Emin'in dükkanına girerler. Bunlar dükkanda tartışa dursunlar, Kürkçü Emin bir diğer lakabı da tilki Emin: Gençliğinde bir taşla dört kuş vurmuşluğu vardır. Şimdi ise, bir taşla iki kuş vurmanın derdindedir. Sensin der, büyüksün der, zenginsin der ve Hacivat'a iki kürklü palto satar. Paltoların birini Hacivat, diğerini Karagöz giyer.
Hacivat, Karagöz ile birlikte yolda giderken, gördüğü bir fakire eski paltosunu verir. İki arkadaş ilk karşılaştıkları yerden geçerken, leyleğin o evin bacasında olmadığını görürler.
Hacivat: " Bak Karagözüm, leylek yok, gitmiş. "
Karagöz başını kaldırır, etrafına bakınır:
" Başka leylekler mi gelmiş? Hani nerede? "
Hacivat: " Başka leylek falan yok. Tek leylek vardı, o da gitmiş. "
Karagöz: " Ha, şu zamansız gelen leylek. Onun sayesinde kürklü palto sahibi oldum. Şansım açıldı. Bundan sonra beni kimse tutmasın. "