8 Nisan 2013 Pazartesi

Gılgamış Destanı ve Özeti Kısa Tarih Dönem Ödevi


GILGAMIŞ DESTANININ ÖZELLİKLERİ


Mezopotamya’da yaşamış birçok ulusun ortak destanı haline gelen ve Mezopotamya’nın en eski destanı olan Gılgamış Destanı, aynı zamanda tarihin bilinen en eski destanlarından biridir.

Babillerin milli destanı olup insanın büyüklüğünü ve sürekli olarak tanrılar katına yükselme isteğini yüceltir. Aslında şiirsel bir öykü olan Gılgamış İlyada, Odisse ve Aeneid gibi diğer büyük klasik destanlara benzer şekilde tek bir kahramanın üzerine kuruludur.

Bu destanda bir Sümer kralı olduğu sanılan ve Mezopotamya’nın güneyinde Uruk’ta hüküm sürmüş kuvvetli, zalim, aynı zamanda kahraman bir kişi olan Kral Gılgamış’ın, ölümsüzlüğün sırrını bulmak için bilinmeyen ülkelere yaptığı uzun yolculuk ve olağanüstü serüvenler anlatılır. 6300 dizeden oluşan Gılgamış destanı, M.Ö. 600 yıllarında Asur devletinin başkenti Ninova’da, Akad dili ile 12 tablet üzerinde yazılı olarak bulunmuştur. Bu 12 tabletteki yazılar destanın tamamını oluşturmamaktadır. (Bu nedenle bu 12 tablete on iki eksik tablet) denmektedir.

Destanın Hitit ve Huni dillerinde yazılmış varyantları da bulunmaktadır. Tabletlerdeki boşluklar Mezopotamya’nın başka yerlerinde, Anadolu’da Hitit başkenti Hattuşaş’ta ve bir Filistin kenti olan Megiddo’da bulunmuştur. Destanın tümünü İngiliz araştırmacı Thomsen 1930 yılında İngilizce’ ye çevirerek yayımlamıştır.

Destanın Ninova metni, karalar ve denizlerdeki her şeyi bilen, büyük yapı ustası ve savaşçı, yarı tanrı, yarı insan Gılgamış için bir övgüyle başlar. Öyküye göre Gök tanrısı Anu, Gılgamış’ın acımasız yönetimini dizginleyebilmek için Endiku’yu yaratır.

Gılgamış Destanı’nın Özeti


Gılgamış, yüzyıllar önce Uruk kentinde hüküm süren bir Sümer kahramanıdır. Uçsuz bucaksız Sümer ülkesi bolluk ve bereket içinde yaşamaktadır. Tek eksikleri güçlü bir hükümdarlarının olmayışıdır.

Tanrılar bir gün toplanıp bu güzel ülkeyi yönetecek kusursuz bir hükümdar yaratmak isterler. Önce kusursuz, yakışıklı, çok güçlü bir beden yaratırlar. Ona öyle bir kişilik verirler ki, onun kadar cesur insan dünyaya gelmiş  değildir. Dünyada onu alt edecek, korkutacak birisi daha yaratılmamıştır.

Ona öyle bir akıl verirler ki ondan daha akıllı, daha bilgili insanın dünyaya gelmiş olması olanaksızdır. Sonra bu kişi tanrının önemli niteliklerini üzerinde toplar. İnsandan çok tanrıya yakın olup yarı tanrılaşır. Bu kişiye Gılgamış adı verilir.

Herkes önünde boyun eğer. Sonra Uruk kentinde Sümerlerin başına hükümdar olur. Kentin çevresini yüksek surlarla çevirmek ister. Ağır ve yıpratıcı çalışmalardan gözü yılan halk, Gılgamış ‘ı tanrılara şikayet eder. Tanrılar halka hak verir.

Sonunda Gılgamış ‘ı cezalandırmaya karar verirler. Uzun görüşmelerden sonra Gılgamış ‘ı uğraştıracak, onunla savaşacak bir kişi yaratma konusunda anlaşırlar. Yaratma Tanrısı Anu eline bir avuç çamur alıp çöle fırlatır.

Çölde saçları kıvırcık, bedeni kıllarla kaplı iri gövdeli, kocaman ayaklı dev gibi bir insan oluşur. Buna Enkidu derler. Enkidu da Gılgamış kadar zeki ve güçlü yaratılır. Tanrıça İştar halkı koruması Endiku ‘yu görevlendirir. Endiku şehre gelir ve Gılgamış ‘la şiddetli bir kavgaya tutuşur. Kavgadan, aniden gelişen bir dostluk doğar.

En az Gılgamış kadar kuvvetli olan Endiku, Gılgamış’la dost olur. Tanrıça İştar’ın isteği olmaz ve bu iki kudretli yaratık, insanlara düşman olan yaratıkları yok ederek dünyayı düzenlemeye çalışırlar.


Endiku, arkadaş olduğu Gılgamış ‘ı Tanrıça İştar’a götürür. Tanrıça Gılgamış ‘ı baştan çıkarmaya gayret eder. Gılgamış, Tanrıça ‘ya gönül verenin sonunda ölüme mahkum olacağını bildiği için İştar’ın aşkını  kabul etmez.

Gazaba gelen Tanrıça İştar, Endiku ‘yu cüzzam hastalığına uğratarak öldürür, Gılgaınış’ı da aynı akibete uğratmaya çalışır. Endiku’nun ölümü Gılgamış’ı müthiş bir kedere sürükler.

Sonuçta Gılgamış da ölümsüzlüğün sırrını elde etmek için atası Ut’a baş vurmaya karar verir. Gılgamış, atası Ut’u çok tehlikeli yolculuklardan sonra bulur. Kutsal bir ihtiyar olan Ut, Gılgamış’a büyük tufanı anlatır.

Vaktiyle, bütün Mezapotamya tufana boğulmuşken tanrıların lütfuyla nasıl yalnız kendisinin kurtulduğunu açıklar. Ölmezliğin sırrını açıklayainaz, fakat Gılgamış ‘a ölmezliğin, kuvvet ve gençliğin sırrına sahip otun yerini yazıp verir. Tanrıça İştar’ın şerrinden kurtarır.

Gılgamış, üzüntü ile atasının yanından ayrılır. Bir gölün dibinde bulunan bitkiyi koparır. Havuzun yanında bir yere bırakıp yıkanırken bir yılan bitkiyi aşırır. Karşılığında kendi derisini bırakır. Üzüntü ile Uruk’a eli boş döner, fakat şehre yeni ve olumlu bir gözle bakabilme yetisi kazanmıştır.

Bir gece uyurken rüyasında dostu Endiku ‘yu görür. Endiku, ölülerin Gölgeler Vadisi ‘nde, hiç biri kendini tanıyıp hatı rlaına yan yaratıkların arasında, tanrıların iyiliğini beklemektedir. Gılgamış bu rüyadan anlar ki, ölnezlik, dünyada erişilebilecek en büyük mutluluk değildir.

7 yorum:

Adsız dedi ki...

Çok iyi hocayı ka

Unknown dedi ki...

allah seni kahretsin

Unknown dedi ki...

allah seni kahretsin

Unknown dedi ki...

allah seni kahretsin

Unknown dedi ki...

Ne kadar uzunmuş 🤔🤔🤔😢🤔

Furkan Öztürk dedi ki...

klavyeye bakarak yaz san daha iyi olur

Adsız dedi ki...

Sende